Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
AHA…
Bekir Coşkun
8 Ocak 2010
AHA (Arınç Haber Ajansı), suikast soruşturmasıyla ilgili neler oluyorsa, her gün ayaküstü bildiriyor size…
Medyanın haber masaları; AA, ANKA, İHA gibi ajansların yanında AHA’ya (Arınç Haber Ajansı) bültenlerinde peşin yer ayırıyorlar sabahları.
Çünkü illa ki konuşacak AHA…
(………)
Dün için “konuşmaz” dedim.
Arkadaşlar “Ama yer ayırdık” dediler.
Ben “Daha yeni konuştu” derken, haber ulaştı:
“AHA geldi…”
Son olarak aşçı ile kepçesinin ele geçirilmiş olması…
Muhalefetin kozmik odada patates arandığı iddiası…
Zaten suikastçının da suikast planını kuru kuru yemektense yanına şişe suyu istemesiyle ortaya çıkan bir suikast mönüsüne, Arınç tatlıları da ekledi:
“Çikolata…” Dünkü AHA‘ya göre; soruşturmayı yürüten hâkim ile savcıya gönderilen mermileri muhalefet inkâr edip onlara “çikolata” diyesiymiş…
Eminim tüm bunları yiyen vardır.
Oysa; tüm bu kepazeliğe dönen açılımlardan, işsizlikten, yoksulluktan, dinlemelerden, zenginleştirilen yandaşlardan, toplumda yaratılan korkudan, ucu gözüken faşizmden sonra, AKP’nin
seçim kazanması aslında olanaksız…
O zaman bir çare lazım…
İşte; “kurşunlar, suikastlar, darbe tehditleri arasında, yapacaktık yaptırmadılar” diye ağlamak, siyasette her zaman iyi bir çaredir…
Bence iyi izleyin AHA‘yı…
Hele bir de askeri çileden çıkartıp muhtıra-müdahale derken “mağduru” oynayarak bir baskın seçime giderlerse, alın size…
Aha
KAYNAK:http://www.ilk-kursun.com/2010/01/aha/
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bekir Coşkun 19.02.2010
Türkiye değişti usta...
HEPİMİZİN yanıldığı yer şurası:
Türkiye değişti, ama biz farkında değiliz.
Her şey değişti...
Her şey usta...
İrtica ile mücadele edilmesi, tarikatlara meydanın bırakılmaması, gericiliğe-yobazlığa göz yumulmaması eskidendi.
Eskidendi o; dergâhların, medreselerin, tarikat ocaklarının, şıhlığın, şeyhliğin yasak oluşu...
Her şey değişti...
Şimdi Atatürkçülük yasak...
Cumhuriyetin laik devrimlerini savunmak suç...
Böyle oldu...
Buna inanmıyorsanız iyi bakmalısınız:
Tanıdığınız tüm sesi çıkan Atatürkçüler, laik cumhuriyeti seslendirenler hapishanelerde...
Çağdaş yaşamı savunanların, irticaya karşı direnenlerin tümünün başlarına bir şey geldi...
Ama Türkiye‘yi “irticai faaliyetlerin merkezi”nin yönettiği, bir Anayasa Mahkemesi kararıdır...
İşte: Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner, sen kalk Nakşibendi tarikatının önemli bir parçası olan İsmailağa Cemaati’ni incelemeye al...
Olmadı...
Atatürkçüleri toplayıp falakaya yatırsa, zindanlara doldursa, ipe assa, bir şey olmayacaktı...
Ama İsmailağa?..
Her şey değişti...
Türkiye eski Türkiye değil...
Bu ülke; çağdaşlık düşmanlarının alkışları altında...
Gafletin körlüğünde...
İhanetin eşliğinde...
Üç paralık çıkarlar uğruna...
Koca bir ulusun sessizliği içinde...
Değişti usta...
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bekir COŞKUN
AHA bildiriyor...
AHA'nın (Arınç Haber Ajansı), AA, DHA, İHA gibi ajanslardan farklı yanı; yayına geçtiği zaman olanları değil, olacakları da veriyor. Olması gerekenleri de...
Tüm bu olanları günler önceden haber veren kimdi?..
AHA...
(.........)
AHA ayrıca tüm medyada yer alan o yayınlarında, duyguları, düşünceleri, söylenmeyenleri, hatta olmayanları da bildiriyor.
İşte:
İsmailağa Cemaati'nin üzerine gittiği için içeri atılan Cumhuriyet Başsavcısı Cihaner ile ilgili değerlendirme yaparken, “İşin içine biraz gözyaşı koymak bakımından da bu savcımızın çocuğunun çizgi filmlerinin bile alındığını ve onun gözyaşları içinde babasını beklediğini söylemek de işin içine mizansen koymaktır” dedi AHA...
İnsan düşünüyor:
Babası hapse atılmış, annesinin kucağına sinmiş, şaşkın ve korkmuş bir küçük çocuğun gözyaşını dahi alay konusu yapacak kadar kin ve nefret kimde olabilir...
AHA bildiriyor...
_
Yine tüm bu olup bitenlerin altında yatan gerçek nedeni (diğer medya ve ajanslar görmemiş olsalar bile) en iyi yine AHA bir cümleyle açıkladı, gözünüzden kaçmasın:
“Bu ülkenin kutlu yürüyüşü asla ve asla durdurulamaz...”
(.........)
Kutlu yürüyüş?...
Ne alakası var?..
Din içerikli kitaplarda “İslami mücadele yolu“ diye geçiyor, bir tür İslami ya da dinsel slogan...
Kalkıp “Savcı, başsavcıyı içeri attıysa, kutlu yürüyüş de nereden çıktı?..” demeyin.
AHA size gerçeği gösteriyor...
Bu kopan kıyametin, devlet içindeki krizin gerçek nedenini açıklıyor... AHA aslında çatışmanın özünü bildiriyor size...
_
Bu olanlar; Türkiye adım adım “tarikat devletine” dönüştürülürken, sorun çıkartan ve direnen cumhuriyet yargısını silip süpürüp, yerine kendi yargılarını koyma operasyonudur... Anlamıyor musunuz?..
Açıkça söylüyor...
AHA...
21 Şubat 2010 05:16
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Demokrasi denilince aklıma kömür çuvalı gelir...
27 Mart 2010 Cumartesi,
SIRA Anayasa’da değişiklik yapıp da kendilerini yargılayacak yargıçları kendilerinin seçmesine sıra geldiğinde, “Batı demokrasilerinde de var” diyorlar...
Batı?..
Neren benziyor “Batı demokrasilerine” usta...
“Oval cisimlere çok bakmanın” doğru olmadığını söylüyordu ya hoca efendi... Hele “ortası delik oval cisimlere” bakmak zararlı...
O günden beri ne zaman araba tekeri görsem...
(.........)
Böyle eğitilmiş bir toplum çoğunluğu ile “Batı demokrasisi” söz konusu olduğunda, aklıma kömür-makarna-nohut geliyor da “demokrasi” gelmiyor...
Elimde değil...
Senin aklına nereden geldi “Batı demokrasisinin içindeki” yargıç seçimi?..
Sormazlar mı adama:
Dünyada bir tek kişinin; hem tüm milletvekillerini, hem TBMM Başkanı‘nı, hem Cumhurbaşkanı’nı seçtiği bir tek “demokrasi” var mı?..
Seçmenlerin, kendilerini temsil edecek milletvekillerinin adlarını ancak “seçtikten” sonra öğrendikleri parlamenter sistem?..
Tarikatın yönettiği bir ülke?.. Cumhurbaşkanı’nın “şüpheli”, Başbakan’ın “sanık”, iktidarın “irticanın merkezi” olduğu mahkemelerce belirlenmiş bir memleket?..
Batı ile ortak bir Deniz Feneri davası var, var olmasına...
Batı’daki ucunda Alman Mahkemesi, “Hukuk tarihinin en büyük dolandırıcılık davası” diyerek sanıkları mahkûm etti...
Türkiye ucunda ise aynı sanıklar, iktidarın kanatları altında itibarla dolanıyorlar, dava külleniyor...
Kendi yargıcını seçmek tamam da, başka neren benziyor Batı demokrasisine?..
Benziyorsa, “demokrasi” deyince niye benim aklıma kömür çuvalı ile nohut geliyor usta?..
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Helal ekonomi…
Bekir Coşkun
16 Nisan 2010
BAŞBAKAN işsizliğe çözüm buldu sayılır.“Çok para kazanıyorsunuz, o zaman zekât niyetine birer işçi alın” önerisi TOBB patronları tarafından yerine getirilirse, bizim Osman da “zekât” niyetine bir kapıya gitti demektir…
Ekonominin imanlısı böyledir:
Vergi; ibadet…
Yatırım; niyet…
Damada banka kredisi; kısmet…
Hukuk şeriat, halk ümmet, iktidar cemaat olduğunda, istihdamı çözmek için işçi almanın “zekât” olması doğaldır.
Bunu geliştirebilirsek: İhracat yapmak; üç kulhuvallah bir elham…
İthalat; kıyam…
Bütçe; kelam…
Bütçe açığı; abdest kaçması…
Açlık ve yoksulluk sınırına da bir imanlı çözüm bulabilir bizim büyük dâhi ekonomist Başbakan:
12 ay ramazan…
Mademki işçi almak “zekât” oluyorsa, üç aylardan sonra on iki aylar bir ibadet şekli olarak düşünüldüğünde, açlık ve yoksulluk sorunu niye çözülmüş olmasın?..
İyi bir fikir…
Her fikir aynı zamanda; tekbir…
Pekiiiiiiyy…
Aç ve yoksullara nohut ile üçlü kanepe dağıtmak:
Zikir…
İşsiz sayısı; 5 milyon 320 bin…
Yoksulluk sınırındaki insan sayısı; 11.9 milyon…
Açlar; 2.5 milyon…
Ülkenin Başbakan‘ı bu modern bilim çağında çözümü patronların birer işçiyi “zekât” niyetine almasında görüyorsa, AB’ye girmeyi beklerken memleket…
Ne diyebiliriz ki…
Sürünmek; farzdır…
Sefalet; sünnet…
http://www.ilk-kursun.com/2010/04/helal-ekonomi/
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
BU yönetim için “Sivil dikta değil” diyorlar...
“Tek parti rejimi”ne itiraz var...
“Diktatorya”yı beğenmediler...
“Padişah”lığı kendisi kabul etmedi...
“Vezir-i azam” az geldi...
“İmparator” çok...
Bence adını bulamadık...
Adını bulamadığımız şey şu:
- Ülkeyi tek parti yönetiyor...
- Tek partinin, tek lideri, tek sesi var...
Böylece kuvvetler ayrılığındaki yasama ve yürütmenin başı da tek o...
- İkindi vakti aklına geleni gece yarısı yasalaştırıyor...
- Geriye yargı kalıyor...
- Yargının “yar..” kısmı, yani yarısının yatak odalarını dinleterek, evlerini aratarak, izleterek, kovalatarak bastırıyorlar...
Yargıdan geriye kalan “...gı” kısmının gıkı çıkmıyor, çünkü bağımsız gibi gözüken yargının başı da, aslında tek adamın Adalet Bakanı ile müsteşarı...
- Böylece bütün muhalifler hapiste...
- Dışarıda kalanlar da “Beni de götürecekler” diyerek beklemede...
- Kendilerini eleştirenlerin üzerine “suçlu” diye yargıçları savcıları salıyorlar...
- Ya kendileri suç işlerse?..
O zaman üzerlerine gelen savcı-yargıç yargılanıyor...
- Medyanın dörtte üçüne el koydular...
- Sivil toplum örgütleri sindi...
- Patronların örgütü başkan bulamıyor, işçi sendikaları ise üye...
Emekçi örgütleri eksi (-) zam yapıldığı gün çiçek verdiler...
- Çoğunluk yoksullara ise seçim zamanı kendileri nohut-kömürüçlü kanepe verip oy alacaklar, böylece iktidarları sürecek...
- Toplumda egemen olan duygu; çaresizlik, endişe, güvensizlik ve korku...
Buna ad bulunamadı.
Oysa dünyanın her yerinde bunun tek adı vardır:
Faşizm..
.Bekir Coşkun.
15 Ocak 2010 Cuma,
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Yeni çocuklar lazım… Bekir Coşkun
14 Mayıs 2010
BU arada Başbakan “En az üç çocuk” istemine ekleme yaparak “Çocuk başına hediye” verebileceklerini söyledi.
Zaten kızlara isim koyarlar Anadolu’da:
“Hediye…”
İyi bir teşvik olabilir; birinci çocuğa düdüklü, ikincisine fırın, üçüncüsüne bulaşık makinesi, dördüncüsüne buzdolabı…
Öyle gider…
Eskilerin doğum tarihi yerine “erik zamanı”, “kar yağdığı sene”, “karpuz çıktığında” gibi doğum zamanını belirleme yöntemlerinin yerini yenileri alır
böylece:
“Şu küçük; ütü ile…”
“Ortanca; üçlü kanepe…”
“Oğlan; soba…”
“Kız; tava seti…”
Ne bilelim biz…
“Ya şu ufaklık…”
“Tam da bu kadar çocuk yeter derkene, portmanto dolabı verdiydi Aa Ke Pe…”
*
Ne diyorsunuz; olmaz mı?…
(Bir AKP uygulaması olarak şu anda Doğu ve Güneydoğu’da, çocuk başına altın verildiğini… Ayrıca her çocuk için anneye 57 lira aylık bağlandığını demek ki bilmiyorsunuz…)
*
Sonra?…
Sonra 14 milyon işsiz genç…
Ellerinde fotoğrafları ile kayıp çocuklarını ağlaya ağlaya arayan tam 1657 anne-baba…
Köprü altlarında yaşayan 250 bin sahipsiz çocuk…
Artan nüfusuna yetmeyince; pirinci, buğdayı, mısırı, mercimeği, eti dışarıdan alarak çocuklarının karnını doyurmaya çalışan ünlü tarım ülkesi Türkiye…
Ama ne yapacaksınız; bakımsız-eğitimsiz-gelişmemiş kalabalıklar, çağdışı ideolojilerin tek sığınağıdır…
Ve yeni çocuklar lazım…
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Önce insan olmalı…
Bekir Coşkun
6 Haziran 2010
“KÜFÜR edip durma“ diyeceğim ama sen başka dil bilmezsin.
Düşündüklerini ifade etmek için kullandığın müstehcen sözcükleri çıkartınca, geriye “koyarım”, “sokarım”, “geçiririm” kelimeleri kalıyor ki, bunlarla cümle de kuramazsın zaten…
Çünkü cahilsin..
Zırcahil…
Bizler “Siyonist uşağı”, “İsrail köpeği” falan değiliz.
Bizler; dünyanın en bereketli toprakları üzerinde beşinci sınıf devlet, en zengin kültür hazineleri üzerinde sekizinci sınıf toplam olmaktan dolayı acı çeken, gururu kırılan ve suçu uzaklarda aramaktansa sadece aynaya bakan ve önce kendi suçunu-günahını gören insanlarız, o kadar…
Sen önce “insan” ol…
Düşünen, öğrenen, bilen…
“İnsan” olmadan “inanç sahibi” de olunmaz…
“İnsan” olmak; iki kulak, iki göz, iki burun deliği, uzun bir dil, bir çift ayakkabı ya da pantolon sahibi olmak anlamına gelmez…
“İnsan olmak” akıl ister…
Ve o aklın erdiği; bilgi, görgü, sevgi, merhamet, hoşgörü, uyum, saygı…
“İnsan olmak” gelişmeyi gerektirir… Kurbağalar bir milyon yıldan beri bir yerden öbürüne zıplayarak giderler… Oysa bak öbür “insanlar” sana otomobil
yaptılar…
“İnsan olmak” sorumluluktur…
Gelişmeyi-uygarlığı-modern yaşamı reddeden… Medeniyete direnen… İlim ve bilime kızan… En sonunda da kendisi gibi düşünmeyenleri “düşman” sayan,
onları yok etmeye, ezmeye, azarlaküfürle susturmaya kalkan, yeterince “insan” değildir…
“İnsanlık” yalanı, dolanı, sahtekârlığı da kabul etmez…
“İnsan” olan masumların duygularını sömürmez… “Din-iman” diyerek onları kendi çıkarına, ticaretine, siyasetine alet etmez “insan” olan…
Sen önce insan ol…
İnsan…
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hakkı Yılmaz
Hürriyet/özgürlük:
Bu şart, yerindedir. Zira salâtın icra edileceği mûsâllalar ve mescidler [toplantı yerleri], Allah evidir. Orada kral-köle ayırımı yoktur; herkes özgür ve eşit statüde olup özgürce fikrini beyan eder, kimsenin düşüncesi kısıtlanamaz ve fikrinden dolayı kimse takibata uğratılmaz
6) Hutbe: Hutbe, Cum‘a/9'da geçen, “zikrullâh/Allah'ın anılması”dır.
Hutbe belirli bir gündemle icra edilir. Hutbeyi okuyan, bir nevi kongredeki divan başkanı görevini yürütür. Herkesin söz hakkı vardır; hem de sansürsüz. Orada görüşülen her konu Zikrullâh'a yönelik ve “Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır” anlayışı çerçevesinde olduğundan, hiçbir Müslüman görüş ve eleştirisinden ötürü takibata alınamaz, ayıplanamaz. Tam bir dokunulmazlık hakkına sahiptir.
KAYNAK:http://www.istekuran.com/index.php?p...atvenamaz#Cuma
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Eksenimiz kaydı mı?..
Bekir Coşkun
15 Haziran 2010
YEDİ sene sonra şüphelenip “Acaba Türkiye’nin ekseni kaydı mı?” sorusunu sormak da iyi bir şey…
Demek ki bir “yamukluk” fark edildi…
Belki eksen duruyor, Türkiye kaymış da olabilir…
Ya da Türkiye duruyor, eksen gitmiştir…
Soruya gelince; hadi diyelim ki devletin tepesindeki türbanlı tesettürlü fotoğrafa bakıp anlamadınız eksen kaymasını…
İlla “Müslüman bir kardeşimizin“ Cumhurbaşkanı seçilmesi ısrarına da kulak asmadınız…
İslami yapılanma…
Yeşil sermaye…
Müslüman sendikalar, dernekler, konfederasyonlar…
Dinci medya…
Darwin’e kızan TÜBİTAK…
Türban ve imam-hatipliler için yırtınan YÖK…
Tarikat kursuna giden külahlı çocukları jenerik yapan TRT…
Bunlardan dolayı da bir şey anlamadınız diyelim…
Diyelim ki Anayasa Mahkemesi, Türkiye’yi yöneten partinin “irticai faaliyetlerin merkezi olduğuna” karar verdi…
Ekseni fark etmediniz!..
Ne kadar Atatürkçü-laik varsa, sabah karanlıklarında toplatılıp sorgusuz-sualsiz hapishanelere doldurulduğunda da görmediniz…
Çağdaşlığı savunan gazeteciler-yazarlar-aydınlar kovulup-itilip-sürüm sürüm süründürüldüklerinde de aklınıza gelmedi…
Arabistan’a dönen bu şehirler…
Bu değişen Türkiye…
Yine de anlamadınız eksen kaymasını…
Şimdi; ortağı olduğu NATO‘nun, üyesi olduğu BM‘nin, girmek istediği AB’nin, kısacası tüm uygar dünyanın karşısında… Dünyanın terörist kabul ettiği Hamas’ın arkasında, İran’ın yanında, İslam âleminin ortasında yer alan Türkiye’ye bakıp soruyorsunuz:
“Acaba eksen kaydı mı?..”
Demezler mi adama:
“Kör müsün?..”
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Nerdesiniz?.. Bekir Coşkun
22 Haziran 2010
FİLİSTİN için yırtındınız da…
Şimdi niçin ortalıkta yoksunuz?..
Niçin sesiniz çıkmıyor?..
Niçin televizyonları çağırıp iki parmağınızı birden sallamıyorsunuz?.. Niçin dünyayı ayağa kaldırmıyorsunuz?..
Nerdesiniz?..
*
Dün kadın okurum, attığı e-mail’de “Yaban güvercinlerini vurdular yine” diyordu…
Her şartta Mavi Marmara gemisinde ölenlerden kat be kat fazla gelen ilk haberlere göre vurulan Mehmetçiklerin sayısı…
Tabii ki onlara da yanmıştı yüreği, vicdanı olan herkes gibi… Ama yaban güvercinleri; bir pis siyasi planın, gemiye doldurulmuş kurbanları olarak ölmediler…
Ya da Filistin toprakları için…
Onlar; yurt topraklarını beklerken, Türkiye rahat uyusun diye, o gece karanlığında vatanları için canlarını verdiler…
*
İyi ama niçin o yeşil bayraklı kalabalıklar Kızılay’a-Taksim’e çıkıp bağırmıyorlar?..
Niçin yurdun dört bir yanında aynı anda mitingler başlamıyor?..
Niçin dinci yazarlar megafonları alıp tepinmiyorlar?..
Niçin toplu gıyabi namazlar kılınmıyor?..
Niçin sesi çıkmıyor mollanın?..
*
Niçin “Dünyayı başlarına yıkarız” diye parmağını dört bir yana sallamıyor ve acele hastanelere koşmuyor Başbakan?..
Hani “van minüt” mü ne?..
Bülent Arınç niçin televizyona çıkıp ağlamıyor?..
Dün “Genelkurmay’dan açıklama bekliyorum” diyebilen TBMM Başkanı, niçin o açıklamayı “açılım”ın mimarı Başbakan’dan isteyemiyor?..
O iktidar milletvekilleri niçin gözlerini sile sile koşup birer çılgına dönmüyorlar?..
Niçin acil kriz toplantıları yapılmıyor?..
Niçin belediye otobüsleri, şehirlerin meydanlarına sembolik “cihat” için bedava insan taşımıyorlar?..
Nerdesiniz?…
Nerde?..