Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
http://www.hurriyet.com.tr/_yazarlar/images/2b.jpg
Açılımın kapalısı...
BEN o duyguyu bilirim; hani bir şey söylemek istersiniz, ama utanırsınız...
Kapıya gelen alacaklıdan biraz daha para istemek gibi... Ya da ceketinizin üzerine oturmuş mahalle kabadayısının kalkmasını söylemek gibi...
Söyleyemez insan...
(........)
Bu yüzden Cumhurbaşkanı iki-üç ay önce “Fevkalade güzel bir şey” diye ortaya attığı “açılımın” ne olduğunu hiçbir zaman söyleyemedi...
Utandı...
O bekledi ki Başbakan söylesin...
Başbakan da utandı...
Bekledi ki İçişleri Bakanı söylesin...
İçişleri Bakanı da utandı...
Bekledi ki başkası söylesin...
Ancak başkası yoktu...
(........)
İşte; İçişleri Bakanı’nın önceki gün zar zor basın toplantısı ile açıkladığı, ama ne olduğunu söylemediği “açılım” budur...
Açılım ama kapalı...
Daha da doğrusu; açılımın kapalısı...
Ne olduğunu söylemedikleri açılımın sadece üç aşamalı olduğunu söyledi İçişleri Bakanı, duymuşsunuzdur:
“Uzun, orta, kısa...”
Neyin “uzun” olduğu belli olmadığı gibi, neyin “kısa” olduğu da belli değil...
Belli olan; “orta”nın, “uzun” ile “kısa”nın ortasında olduğu...
¡
Niye açıklayamıyorlar açılımlarını?..
Kayseri’deki sanayi çarşısını açmaya bile koşan Cumhurbaşkanı... Ya da ÖTV indirimlerini bile kendisi özenle açıklayan Başbakan... “Tarihi büyük fırsat” dedikleri açılımlarını neden kendileri açıklamıyorlar?..
Ve Türkiye üç aydır konuştuğu “açılımın” ne olduğunu niçin bilmiyor?..
Her köyünden, her mahallesinden “Vatan sağ olsun” diye şehitler vermiş bir toplumun önüne, Türkiye’yi bölmenin ilk adımını getirmekse... Ve çocuklarını ölüme verirken “gık”ı çıkmayan bir milletin karşısında eşkıya ile pazarlığa oturmaksa...
İnsan utanır...
(........)
Yok eğer bu yukarıdakiler yoksa “açılımın” içinde...
“Açılım” niye kapalı?..
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bekir Coşkun
Geri vites...
30.10.2009 17:23:38
ŞÖYLE bir hayalimiz vardı:
"Serbest dolaşım..."
Bu oldu...
Gazeteler "Suriye ile sınırlar kalktı" dediler...
Bundan böyle Avrupa'ya değilse bile, bavulunuzu alıp Suriye'ye gidebilir, serbestçe dolaşabilirsiniz, gözünüz aydın.
(.........)
Bir başka hayalimizdi:
"Ortak para birimi..."
Bu da oldu sayılır:
Ama İran ile...
Başbakan, İran ile sınır ticaretinde ortak paraya geçilmekte olduğunu Tahran'da açıkladı, ne mutlu...
(.........)
Ben biliyorum, siz şimdi AB kapsamında başka hayaller de istersiniz.
İşte:
Pakistan ile eğitim işbirliği...
Pakistanlılar fanatik dinci yetiştiriliyor diye "medrese sisteminden" yakındılar gazetelerdeki haberlere göre. Başbakan ise eğitim işbirliği çerçevesinde, "Bizim sistemimiz fevkalade güzel... Ben de oradan yetişmiş bulunuyorum... Size de tavsiye ederim" dedi...
Pakistanlılar çok sevindiler, durdukları yerde üç o yana, üç bu yana zıpladıktan sonra sordular:
"Sizin sistem?.."
"İmam hatip..."
"........!"
*
Eğer medyadan izlediyseniz biliyorsunuzdur; tüm bunlar son bir haftada oldu...
Ve Batı medyasında, "Türkiye yüzünü Doğu'ya döndü" yorumları yapılırken, özellikle New York Times, "Türkiye, görülmemiş bir gayretle Müslüman ülkelere yaklaşıyor" dedi önceki gün.
Oysa bu sürpriz değildi...
AKP ile Türkiye'nin Batı'ya yönelmesi, Batı'nın yaşam biçimini benimsemesi, Batılı zihniyeti özümsemesi, dolayısıyla AB'ye girmesi olasılığı hiçbir zaman yoktu...
Nasıl anlatmalı?..
Nasıl?..
Hani geri vitesle ileri gidilmez gibi...
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bekir Coşkun
Dayanın
UMUTSUZLAR...
Çağdaşlık hayallerini yitirenler...
Aydınlık şarkılarını söylemekten vazgeçenler...
Yüreği sızlayanlar...
Canı yananlar...
Dizine vuranlar...
Dayanın...
*
Bir buçuk yıl sonra artık AKP iktidarı orada olmayacak...
Kamuoyu yoklamalarında yüzde 30'un çok altına düşmüş olmaları... Gittikleri her yerde yuhalanmaları... Medyadaki en kör yandaşlarının yavaş yavaş tüymeye başlaması... İşsizler ordusu ya da açlık-yoksulluk sınırları... E-mail adreslerimize gelen "Oy vermiştim, elim kırılsın" mesajları... Yorumlar-tahminler-analizler, tümü bir yana...
Ben duyguları bu denli yaralanmış bir toplumun başı üstünde, hiçbir siyasi iktidarın duramayacağına inanırım.
(.........)
Büyük vurgunlar-avantalar-hırsızlıklar-iktidar yakınlarının zenginlikleriyle saygısını...
Aç-işsiz kalıp güvenini...
Sırf muhalefet ettiği için hapishanelere doldurulan masumlara bakıp adalet duygusunu...
Din-iman simsarlığını göre göre inancını...
İşte en son:
Güneydoğu dağlarında bütünlüğünü... Kafasına dikilen güçlerle Zürih'teki o salonda gururunu... Bursa sokaklarında kimliğini yitiren bir milletin yaralı duyguları asla izin vermez...
AKP iktidarı orada artık duramaz...
*
Aydınlık rüyası olanlar...
Laik ve çağdaş Türkiye sevdalıları...
Mustafa Kemal'in çocukları...
İçi yananlar...
Acı çekenler...
Dayanın...
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bekir Coşkun
Cumhuriyet resepsiyonu...
01.11.2009 03:23:12
GÜLBEN Ergen olsun, Zerrin Özer olsun, Tuba olsun, Yeşim Salkım
olsun, Sibel Can olsun oradaydılar.
Förstleydi Hayrünnisa Gül; gece siyahı uzun etek üzerine, dik
yakayla kendini tamamlayan okyanus köpüğü beyazı bluzu, senenin şıklık simgesi sedef düğmelerle ahenge katılan armonik bütünlük içinde çok şıktı. Aksesuvar olarak pırlantanın derin maviliği
içinde rüyamsı yüzüğü, kumaşın özgürlüğüyle bezenmiş, pırıltılı siyah topuklu ayakkabıların olağanüstülüğü ile göz kamaştırıcıydı...
Başında; türban...
Çok güzeldi Cumhuriyet resepsiyonları...
Bu sene förstleydi’nin uzattığı eli sıkmayarak maneviyata ve imana bağlılığını kanıtlayan Cumhuriyet TRT’sinin Genel Müdürü İbrahim Bey ile Cumhuriyetimiz manevi manasını da kazanırken, mönüdeki şerbet, Said-i Nursi Hazretleri’nin ruhunu şad ediyordu...
Elektrikler kesilince asansörde kapalı kalan açılımdan sorumlu İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın, dualar-tekbirler eşliğinde asansörden çıkartılması ve açılımı resepsiyona yetiştirmesi,
Rabbimizin Cumhuriyet’e bir nimeti olarak geçti tarihe...
O sırada eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt‘ın, resepsiyonda karşılaştığı Ergenekon savcılarına sorduğu şu şakamsı soru ise Hoca Efendi Hazretleri’nin mübarek elinin
Cumhuriyet’in üzerinde olduğunu gösteriyordu:
“Beni almaya mı geldiniz?..”
“Hani Atatürk yok muydu?” derseniz...
Pastadan çıktı...
Samsun‘a, Sakarya‘ya, İzmir‘e çıkmalarının ardından, Faruk Saraç’ın tasarımıyla ilk kez resepsiyonda, altı metre boyunda, dört metre eninde bir pastadan çıkan Gazi Hazretleri, o an kendine gelseydi soracaktı:
“Nereye çıktık İsmet?..”
“Pastanın üzerindeyiz paşam...”
“Şu toplanmış bizi yiyecekmiş gibi bakan, iaşesini alamamış tiyatro esnafı mıdır?..”
“Hayır Gazi Hazretleri, Cumhuriyet’ten
geri kalan...”
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Siz uykudayken...
O gece siz uykudaydınız.
Çankaya'ya Abdullah Gül'ün çıkıp oturmasından çok daha önemli bir şey oldu.
O gece sabaha karşı, en çok güvendiğimiz bir temel kurum daha kayıp gitti:
Yargı...
*
Bundan böyle hákim ve savcıları AKP iktidarı seçecek.
Geçen dönem "hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu ve yargıyı siyasallaştırdığı için" Çankaya'dan dönen yasa, sabaha karşı yeniden kabul edildi.
Oturup "mülakatla" kimin hákim-savcı olabileceğine, AKP'nin atadığı 5 bürokrat ile Adalet Akademisi'nin 2 üyesi karar verecek. Bu yöntemle ilk aşamada 4500 hákim ve savcı, önümüzdeki günlerde atanacak.
Bu şu anlama geliyor:
Artık yasama-yürütme-yargı'dan oluşan "kuvvetler ayrılığı" ilkesi yoktur, tek kuvvet vardır:
Siyasi iktidar...
Bundan böyle kimse "hukuk devletinden" de söz edemez...
"Yargı bağımsızlığından" da...
*
Asıl işin acı yanı ise:
Bu ülkenin hukuk adamlarından tepki yoktu.
Yüksek mahkemeler...
Yargıçlar...
Savcılar...
Barolar...
Yargıtay...
Danıştay...
Hukuk fakülteleri...
Asıl yetkisi elinden alınan Hákim ve Savcılar Yüksek Kurulu ise yurtdışında gezideydi...
Hukuk adamları, bir-iki cılız demeç-açıklama dışında hukuku ve bağımsız yargıyı savunmadılar.
Bize mi düşer hukuku savunmak?..
*
İşte böyle oldu geçen gece.
Bir anda hukuk AKP'lileşti.
Bu ülkenin hukuk adamları, aydınları, cumhuriyetin bekçileri, çağdaş Türkiye'nin sahipleri...
Ben...
Ve siz uykudayken...
4-ARALIK-2007
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
ABD’nin eski büyükelçisi Edelman’ın anlattığına göre; 2004-2005 yılında AKP‘lilerden “lidere yakın isimler” arada bir ABD Büyükelçiliği’ne koşarak “Askerler darbe yapacak” dediler.
Edelman her seferinde “Oh my god...” diyerek kapıya kadar koşup geri dönerek, AKP‘lilere “olmaz...” garantisi verdi.
Ki Ergenekon süreci bundan sonra başlıyor, dikkat edin...
Doğrusunu isterseniz ben de ilk günden beri “olmazdı”
diyenlerdenim. Elimde iyi bir kanıt var; bizim Mustafa...
Çünkü sevgili arkadaşım Mustafa Balbay ile asla “darbe”
olmaz...
Eline silah verseniz; ya kazara kendini vurur, ya İlhan Selçuk
ağabeyi.
Peki, darbe olsaydı Başbakan kim olacaktı?..
Gökhan Taşkın, Flaş TV’de, darbe olsaydı şu anda tutuklu bulunan, aslında avukat olan muhtemel “başbakan“ın, iddianame ekinde yer alan günlüklerinden bir bölüm yayınladı.
“Üçü hariç tüm TV yayınları kesilecek... Partilere giriş-çıkış
yasaklanacak... Boğaz içinde miting düzenlenecek...”
Bir tek burasını anlayamadım...
Yani darbe yapıldıysa, ne mitingi?..
Müstakbel “başbakan” ilk iş yapacaklarını da yazmış, günlüğe devam:
“Memleketim Yozgat’a gideyim... 15 dakika konuşayım...
00.30’da Bursa’da olayım... 01.30’da İzmir’de olayım...
02.30’da Konya’da olayım... 04.30’da Tarsus’ta olayım...
Adana-Mersin-Antep arasındaki otobanda çevredeki tüm iller
gelir, onlara konuşayım... 12.30’a kadar dinleneyim... 13.30’da Diyarbakır’da olayım...”
Şaka değil, bu darbe günlüğü Ergenekon iddianamesinin ekinde
aynen var...
Şimdi “darbe” işini niye ciddiye almadığımızı soracak
olursanız, ben ne yapayım...
En iyisi ben yazımı yazayım...
Ne yazmışım bakayım...
Saçımı başımı yolayım...
BEKİR COŞKUN
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bekir Coşkun
Herkesi yakaladılar, eşkıya kaçtı...
MİT, yargıcı bastı...
Yargıç, telekomünikasyonu bastı...
Telekomünikasyon, Yargıtay'ı bastı...
Yargıtay, hükümeti bastı...
Hükümet, Genelkurmay'ı bastı...
Genelkurmay, polisi bastı...
Polis, cumhuriyetçileri bastı...
Ama Tokat kırsalında askeri aracı basıp 7 askeri şehit edenler, nasıl geldiler, nasıl pusu kurdular, nasıl ellerini kollarını sallayarak gittiler, kimsenin kafası basmadı...
*
Rektörün karısı ile konuşması elde...
Mustafa'nın gizli(!) notları elde...
Genelkurmay'ın kuru-yaş belgeleri elde...
Hangi tarlada silah var, elde...
Yatak odası kayıtları elde...
Aşk-meşk görüntüleri elde...
Ama terör örgütünün açıklaması dışında, Tokat'ta Mehmetçiği pusuya düşürüp 7'sini öldürenlerle ilgili bir bilgi elde değil...
*
Sizi dinliyorlar...
Beni dinliyorlar...
İşadamını, gazeteciyi, sanatçıyı, askeri, sivili, yargıcı, savcıyı, Anayasa Mahkemesi üyesini, Yargıtay'ı, Danıştay'ı dinliyorlar...
Yani birisi yellense dinlemeye takılıyor...
Yeri-göğü dinliyorlar...
Sevmediklerinin karısını-kızını dahi dinliyorlar...
Ama Tokat'ta pusu kurup 7 askerimizi vuranları kaçırmışlar gözden...
*
Devleti bu hale getirdiler çünkü...
Askerleri kovalamaktan eşkıyayı yakalamaya vakit kalmadı... Rektörleri-dekanları-profesörleri izlemekten, katilin izini kaybettiler... Gazeteciyi-yazarı-sanatçıyı-aydını dinlemekten, dağda eli silahlılara sıra gelmedi...
Düşmanları; laik cumhuriyet...
Hasımları; bu cumhuriyeti sevenler olunca...
Böyle oldu devlet...
Cevap: Bekir Coşkun Sayfası
Bekir Coşkun
Ya darbe olmazsa?..
30.12.2009
DARBELER her zaman siyasetçileri kurtardı.
Siyasiler ne zaman işi berbat etseler, askerler darbe yaptılar...
Ve her darbede demokrasi battı, ama siyasetçiler kurtuldular.
Onlar sanki başarıları engellenmiş birer “mağdur” gibi her zaman geri döndüler.
Demirel dönüp cumhurbaşkanı olurken, Ecevit ile Erbakan dönüp başbakan oldular darbelerin yüzü hürmetine...
Baykal’a genel başkanlık yolunu açan 12 Eylül’dür...
Tayyip Erdoğan’ı iktidar yapan ise 28 Şubat...
Bu sefer?...
Bu sefer “Darbe dönemi kapandı“ diyorlar...
Askerler sindi, artık ne olursa olsun darbe-marbe yapmaz...
Peki kim kurtaracak arkadaşları?..
Bakın Türkiye ne halde...
Her gün bir kesim sokaklara dökülüyor.
Büyük sermaye panikte...
AB umudu tümden yok olurken, işsizlik ve açlık, sesi çıkmayan kitleleri vuruyor.
Her gün Doğu-Güneydoğu bölgelerinde isyan provaları var, hepimiz biliyoruz ki Türkiye bölünüyor.
Devlet?..
Devlet yok oluverdi...
Güvenlik kurumları birbirlerini basmaya başladılar. Yargı bölündü, polis bölündü, devlet kendisiyle savaşıyor...
En sakin insanlar televizyonlara çıkıp “Ben böyle bir dönem görmedim” diyorlar, korku içinde...
Tayyip Erdoğan henüz başına gelenin farkında değil...
Onu kurtaracak kimse kalmadı...
“Düzeltecektim bırakmadılar” demek ve “mağduru” oynamak için birileri gelsin isteyecek...
Gözü yolda kalacak...
Ama kimse gelmeyecek...
Darbe dönemi kapandı çünkü...