Sayın Erdem53;benden alıntı yapmış bana sadece laf saynışsınız.. Bense gerçekten;alıntılarıma cevap bekledim..O çok bildiğiniz mezheplerinizin çeliştiği noktaları bana açıklamanızı bekledim..Bu mezhepler nerden çıkmıştır?Varmıdır yokmudur? Bana sataşmak sizin, Türkiyedeki yıllar boyu süren alevi ve sünni ayrımını çözecek ise sözüm yok susarım..Madem ben sorun yaratıyorum siz çözüm sunun..O yazdıklarım şaka değil hayatın gerçekleri.Sayın Abbas beyden, bahsetmişsinizki ben bir tekzip mesajı yazdım okumadığınız belli suni iseniz ve atladınız ise sorun yok..
suni:yapay, yapmacik, egreti..
Ayrıca Sevgili sdt23; haklısınız Ali,Hasan,Hüseyin,Fatma bu isimler gerçektende sünni ve alevi çocuklarına verilen isimlerdir...Konu zaten isim olarak değil daha detaylı anlatayım sanırım anlaşılır demek istediğim..
Bir arkadaşım var kendi adı ALİ ve bu arkadaşım sünni ve Erzincan doğumlu,bir gün geldi dedi ki adımı değiştireceğim.. hayırdır dedim..ya kime adım Ali desem ve Erzincanlı olduğumu söylesem..ilk söz alevimisin? deniyor..sünni olduğumu söylediğimde ise haa bizdensin yani deniyor...yani anlayacağınız bir sünni Ali var,Bir alevi Ali var..Eğer ki alevi isen onlardan olmayan Alisin....
Gelelim yezid kavramına;isim olarak değilde kullanıldığı manaya bakalım pek tabiki bu kavram; ne sünni kesimde ne alevi kesimde isim olarak kullanılmaz..Ama 6. islam halifesidir.
Yezid;sizinde dediğiniz gibi aşşağılama kelimesi olarak kullanılır..
Alevi dünyasında; babası olan Muaviyede bu aşşağılamadan nasibini almıştır ki sebebi;
Çeşitli İslam Tarihi uzmanlarınca dile getirilen ve Muaviye’nin suçlanmasına yol açan davranışlarını şu şekilde sıralamak mümkündür:
1. Muaviye, Şam dışındaki bütün İslam eyaletlerinin meşru halifesi olan Hz. Ali’ye savaş açmış ve esasta iktidarı elde etme amacını Osman’ın kanını talep iddiasıyla hasıraltı etmeyi amaçlamış, dolayısıyla o zamana kadarki İslami teamüllere karşı çıkarak hilafeti gaspetmiştir.
2. Muaviye, siyasi amaçları uğruna, vali ve hakimlere ferman göndermek suretiyle Hz. Ali’ye, Ebu Turap lakabıyla birlikte küfür ettirir, lanet okutturur, sövdürürdü. Ebu Turap, toprağın babası anlamında olup, Hz. Muhammed tarafından Hz. Ali’ye verilmiş bir ad idi ve Hz. Ali de bu lakabı çok severdi. Muaviye ile başlayan bu adet diğer Emevi hükümdarları zamanında da sürdü. Mescidi Nebevi’de, Peygamberin manevi huzurunda, onun minberinde en çok sevdiği zata karşı yakışık almayan küfürleri savurmak adet bile oldu. Hatta Muaviye, Medine’de Hz. Peygamber’in mescidinde de ashabın itirazlarına, Hz. Peygamber’in eşlerinden Ümmü Seleme’nin bizzat mescide gelip Resulullah’ın “Ali’ye söven bana, bana söven Allah’a sövmüş olur.” hadisiyle kendisine ihtarda bulunmasına rağmen bundan vazgeçmemişti.
3. Muaviye, diyet uygulamasında sünnete aykırı davrandığı gibi, ganimet mallarının dağıtılmasında da Allah’ın Kitabı ve Resulü’nün sünnetinin açık hükümlerine aykırı davranmıştır. Emevi soyunun idarecileri, Ömer b. Abdülaziz istisna edilecek olursa, Kur’an ve Sünnet’i dünyevi hırs ve menfaatler uğruna feda edebilmiş ve tarihte “İslam” değil “Arap” devleti adıyla şöhret kazanmışlardır.
4. Muaviye, valilerini o zamanki yasalardan üstün sayıyordu. Valilerinden Ziyad b. Ebih ve Büsr İbni Ertat’ın yaptıkları katliamlar ve zulümler tarihçilerce oldukça yer verilen konulardandır. Muaviye ise bu zulümlere sessiz kalıyordu. Muaviye’nin Basra valiliğine getirdiği Ziyad b. Ebih, Irak’ta haksız yere binlerce insanı öldürttü. Muaviye’nin komutanlarından Büsr İbni Ertat, Mekke, Medine ve Yemen’de zalimce icraatleriyle ortalığa dehşet saçtı.
5. Muaviye, amaçlarına engel olarak gördüğü kişilerden kurtulmak için hiçbir hareketten çekinmezdi ve kanlı emelleri uğruna pek çok değerli şahsın ölmesi onun idaresi dönemine rastlar. Mesela Ammar b. Yasir, Eşter b. Malik, Muhammed İbn-i Ebu Bekir ve Hucr b. Adî bunlardandır. Bu şahıslarının tümünün de ortak yanı, Hz. Ali’nin tarafında yer almış oluşlarıydı.
6. Muaviye, Hz. Hasan’la yaptığı anlaşmayı hiçe sayarak, ölmeden önce oğlu Yezid’e biat edilmesini istedi. Böyle bir durum, o zamana kadar Arapların ve Müslümanların anlayışına uymadığı gibi, Yezid de serbest hareketlerinden dolayı fasık sayılıyordu ve böyle bir kimsenin halifeliğe adaylığını kabul etmek mümkün değildi. Böylece, Muaviye, Yezid El-Humur diye adlandırılmış, kaynaklarda içki içen ilk halife olarak geçen oğlu Yezid’i, kendisine halef tayin etmiş oluyorduki bu durum hilafetin saltanata dönüştüğünün açık bir göstergesiydi.
Sonuç olarak Muaviye o zamana kadar ki İslami teamüllere aykırı birçok kötü hareketi meşrulaştırmış, kendinden sonrakilere kötü örnek olmuştur. G. Levi Della Vida’nın da dile getirdiği gibi, Muaviye’nin halifeliği, İslam’ın devlet teşkilatı tarihinde yepyeni bir dönem açıyordu. Artık halife, sünnetin vücut bulunduğu anlarda buna bizzat şahit olup da sünneti uygulayan veya devam ettiren kimse olmaktan çıkıyor, Arap aleminin belli başlı siması, askeri kuvveti, aile ilişki ve etkileri, kendi şahsi itibarı sayesinde, kabile reisleri arasında en başta geleni oluyordu. Artık halife, resmi ünvanı bakımından olmasa bile, fiilen bir “melik”, daha doğrusu Yunanlıların “tiran” dediği türden bir hükümdardı.
İşte anlaşılamayan konu bu ki benim bahsettiğim çelişki burada zaten;sünni kesim ise Muaviyeye hz der ve (r.a) ile bitirir..
Abbas bey in mesajını yeniden okumanızı tavsiye ederim..Hiç bir sorun yok aleviler çok rahat onlara hiç haksızlık edilmemiştir gibi bir cümlesi varmıdır???Bende edilen haksızlıkları dile getirerek mi haksız oldum...Neden rahatsız oldunuz??