Sana senin anlayacağın dilde güzel bir yanıt verdim ama sana ulaşmasına site yönetiminin provokasyon duyarlılığı engel oldu sanırım...
Şanslısın...:)
Printable View
Sana senin anlayacağın dilde güzel bir yanıt verdim ama sana ulaşmasına site yönetiminin provokasyon duyarlılığı engel oldu sanırım...
Şanslısın...:)
İstiklal mahkemeleri bugünkü anlamda mahkeme değildi.
Yargılamayı yapanlar hukukçu değildi.
Hukukçu olmayan bu yargıçları TBMM görevlendiryordu.
Adil yargılanma hakkının zerresi dahi yoktu.
Savunma yoktu, avukat isteyene "istiklal mahkemesinin avukatların cambazlığına ihtiyaç yok" deniliyordu.
Tabii hakim ilkesi diye bir bir şey yoktu.
Suç ve cezaların kanuniliği diye bir şey yoktu.
Temyiz diye bir şey yoktu.
27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül yargılamaları da bu kadar olmasa da bunların kalıntısıdır.
Abbas Bey,
1- İstiklal Mahkemeleri bugünkü anlamda Mahkemedir. Siz de bilirsiniz ki o dönemde Büyük Millet Meclisi bir ihtilal meclisi olmasına rağmen oldukça demokratiktir ve buna karşın şartlar gereği yasama, yürütme ve yargı görevlerini birarada yürütmüştür. O dönemde güçler ayrılığı ilkesinin uygulanması fiilen imkansızdır.
2- Hukukçu olmayan yargıçları Meclis görevlendiriyordu lafı külliyen yanlıştır. Zira İstiklal Mahkemesi üyeleri bizzat mebusların kendileridir. Kaldı ki bugün hukukçu olmayan bir Anayasa Mahkemesi Başkanı'na, İdare Mahkemeleri'nde hukukçu olmayan üyelere sahibiz.
3- Adil yargılama hakkının zerresi yoktu lafı muhtemelen bu konudaki bilgi eksikliğinizin bir yansımasıdır. Yargılamalar halka açıktır. Duruşma tutanaklarına gerek TBMM'den, gerekse tutanak orjinalleri ile birlikte yayınlanmış kitaplardan ulaşabilirsiniz. O tutanaklardaki ihtimamı görürseniz, bugün Mahkemelerin gerekçesiz gerekçeli kararları hakkında ne düşünürsünüz bilemem artık.
4- Savunma iyi ki yokmuş?!!! Yapılan duruşmalar halka açıktır. Sanığın savunma hakkı vardır. Tanık dinlenilmektedir. Mahkeme zabıtları yerel ve genel gazetelerde yayınlanmaktadır. Mahkeme dosyaları Büyük Millet Meclisi'ne gönderilmektedir. Bugün TBMM arşivinde yer alan onbinlerce dosyadan azami 2076 idam çıkmış. Bu kadar beraat eden nasıl etmiş acaba?
5- Suç ve cezaların kanuniliği yoktu derken vallahi ne kastettiğinizi anlayamadım. Büyük Millet Meclisi'nin 11 Eylül 1921 günü kabul ettiği 21 sayılı KANUN ile bu Mahkemeler kurulmuştur. Yargılama usul ve esasları KANUN ile belirlenmiştir. Hangi gruba dahil olursa olsunlar oradaki mebusların saygınlığı tartışılmaz. Yaptıkları Kanunlara KANUN demeyeceksek, Türkiye Cumhuriyeti'ni en baştan reddetmemiz gerekir.
Abbas Bey, konu hakkında bilgilerinizi artırabilmeniz için şu kaynakları önerebilirim:
İstiklal Mahkemeleri - Ergün AYBARS
Ankara İstiklal Mahkemesi Duruşma Tutanakları - Ahmet NEDİM
İstiklal Mahkemeleri - O. Nuri ALADAĞ
İzmir Suikastı ve İstiklal Mahkemeleri - A. Nihat ERMAN
İzmir Suikastı - Sümer KILIÇ
En önemlisi TBMM Arşivi...
Tüm bunları yazdıktan sonra şunu iddia etmediğimi de samimiyetle belirtmemde yarar var. İstiklal Mahkemeleri hiç yanlış karar almamıştır denilemez. Bugün de modern Mahkemelerimizde binlerce yanlış karara imza atılıyor. Ancak bir İstiklal Savaşı, bir yeni ülkenin kuruluşu aşamasında emin olunuz o insanların eli çok hafif kalmıştır. Fransız İhtilali'ne bir bakın isterseniz.
Abbas Bey,
Umarım bu yazdıklarıma kargaların güleceğini söylemeyecek ve üfürülenler karşısında ciddi bir araştırma yapacaksınızdır. Yapmazsanız da canınız sağolsun, gerçekler karşısında gülen kargalar, benim için olsa olsa Mustafa filminin animasyon kargaları olurlar.
Selamlar,
Lafı da pek güzel kullanılmış. Neye istinaden acaba?!!!
Bakın ben o zamanki tek Baro İstanbul Barosu'nun resmi internet sitesindeki tarihçeden bir alıntı yapayım.
"1. Dünya Savaşı ekonomik, sosyal ve hukuksal yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Savaş sonrası yapılan toplantılarda Celalettin Arif Bey üst üste üç kez İstanbul Barosu Başkanı seçilmiştir. 1914 -1920 yılları arasında padişah karşıtları arasında yer alan, işgal yıllarında İngilizlere karşı çıkan Celalettin Arif Bey, Jön Türk hareketine destek vermiş ve ardından Kuvay-ı Milliye hareketi içinde bulunarak Kurtuluş Savaşında önemli görevler üstlenmiştir. Celalettin Arif Bey 1920 yılında Meclis-i Mebusan Başkanlığına seçilmiş, Meclis’in 11 Nisan 1920 tarihinde Padişah tarafından feshedilmesi üzerine Anadolu’ya geçerek Erzurum Kongresine katılmış ve TBMM İkinci Başkanlığı yapmıştır.
1920 – 1925 yılları arasında İstanbul Barosu Başkanlığına Lütfi Fikri Bey seçilmiştir. Lütfü Fikri Bey, meşruti yönetim yanlısı bir hilâfet savunucusudur. Lütfi Fikri Bey döneminde 1924 yılında büyük bir tasfiye hareketi yaşanmıştır. Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte pek çok alanda olduğu gibi hukuksal alanda da yeni düzenlemeler yapılmıştır. Türk avukatlarının, batılı avukatların hakları ve niteliklerine kavuşturulması amacıyla, 3 Nisan 1924 yılında Muhamat Kanunu çıkarılmıştır. Avukatlık mesleğiyle bağdaşmayan kişilerin tasfiyesi amacıyla Muhamat Kanunu’nun geçici bir maddesine göre kurulan ‘Tefrik Meclisi’, o tarihte İstanbul Barosunu “münfesih” saymış, baronun tüm evrakına el koymuş ve kayıtlı 960 üyenin 482’sini çıkarmış ve 473’ünü Levhada bırakmıştır. İstanbul Barosunun bu olaya sert tepki göstermesi üzerine Adalet Bakanlığı, Baronun yetkilerini aynen kabul etmek zorunda kalmıştır.
‘Tefrik Meclisi’nin kararının Baroya bildirilmesi üzerine Cumhuriyet döneminin ilk Baro Genel Kurulu, 28 Ağustos 1924 Perşembe günü tasfiye edilen avukatların da katılımıyla toplanmış ve sert tartışmalardan sonra Lütfi Fikri Bey yeniden başkanlığa seçilerek Cumhuriyet döneminin ilk Baro Başkanı olmuştur."
Nasıl demokrasi ama?!!! Meşruti yönetim ve hilafet yanlısı bir zat Cumhuriyet döneminin ilk Baro Başkanı oluyor.
Öte yandan münevveran takım, 2. Grup'u yüceltiyor, 1. Grup'u (Mustafa Kemal'in Grubu) yerin dibine sokuyor, hatta bugün yalanı o kadar abartıyor ki, İstiklal Mahkemeleri ölüleri mezardan çıkarıp yeniden asmıştır diyebiliyor. Oysa gerçek bambaşka... Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey'i (İstiklal Mahkemelerinin kurulmasını şiddetle savunan mebus) öldüren Topal Osman Ağa'yı Meclis Muhafız Taburu çatışmada ölü ele geçirir. 2. Gruba dahil milletvekilleri cesedin Meclis'in önünde asılmasını önerirler. Özellikle Erzurum Mebusu Salih Efendi 'Buna el kaldırmayan suç ortağı olacaktır" diye bağırır. Ceset Meclis'in önünde asılır.
Size tekrar tavsiye ederim, hiçbir şey bilmiyorsanız bari "Yaratan Rabbin adıyla okuyun" yahu...
"Yaratan Rabbin adıyla oku!"
...
Bu asliye hukuk mahkemesi değil...
Bu icra iflas mahkemesi değil...
Bu alelade bir ceza mahkemesi değil...
Ne mahkemesi?
...
Duyamadım?
...
Efendim?
İST...AL...
İSTİKLAL?
Hıı...
Afferin...
...
Ey yüce tanrım, neden işini yarım bırakırsın anlamış değilim...
Bu yarattığın yaratıkların şeytanlaşmak için elinden geleni ardına koymadığını bile bile gidip şeytanın işini kolaylaştırırsın...
Şeytan ile oyun oynayacağım diye ondan da üstün olduğunu iddia ettiğin zavallı insanı telef edersin...
"Yaratan Rabbin adıyla ANLAYANA KADAR oku!"
desen ne olurdu sanki?
SEN DE AZ DEĞİLSİN HAAA!
VESSELAM!
Sn Bilgili;
Sanırım ülkem şartlarında ortalama yaşam sürecimin dörtte üçünü geride bıraktım. Ve ülkemin gittikçe azalmakta olan ve 'üretim' ile hayatını idame ettirmiş bir ailesine mensubum, yakın aile efradım kanaatkar, emeği kıymet eden, istifadeye ve hak/had suistimaline tenezzül etmeyen, en ağır suçu trafik kurallarına muhalefet olarak işleyen bir ailesi... Nacizane şahsım da, 20 yıla yaklaşan bir nizasız/fasılasız bir meslek icrası, nizasız/fasılasız vergi mükellefiyeti, sabıkasızlık gibi detaylardan ibarettir.
Bu kişisel veriler ışığında,,, kişisel soru işaretlerimi bir türlü nokta haline getirememekteyim.., Birkaç tanesini de arz edeyim:mahcup:
Misal;
Neden 20 yıllık meslek hayatım boyunca; görevi ifa/icrası ile ilgili kural/kaideler son derece net ve değişmez iken mesleğimden elde ettiğim kazancım 'ülkemin idaresini ve ilerlemesini teminini taahhüt etmiş kişi ve partilerin muvaffakiyetsizlikleri, tevessütleri, tenezzülleri, kaprisleri, istismarları, istifadeleri, suistimalleri, gerçek dışı ifadeleri, kapalı kapılar ve karanlıklar ardında kifayetsiz siyasetleri, vesaire' ile doğru orantılı????
Misal;
Neden bir çocuğum bambaşka bir zihniyetin mevzuları ile donatılmış bir eğitim sisteminde sosyal bilgiler öğrendi?
Neden aynı çocuğum bambaşka bir zihniyetin 'çocuk ve eğitim psikolojisinin ve pedogojik formasyonunun' bir mahsulü??
Ve neden diğer çocuğum çok daha başka bir zihniyetin mevzuları ile donatılmış bir eğitim sisteminde sosyal bilgiler öğreniyor??
Ve yine neden diğer çocuğum çok daha başka bir zihniyetin pedogojik formasyonunun muhatabı??
Hatta bana neden devlet eliyle verilen 'eğitim ve öğretim' BAMBAŞKAYDI??
Ben? ilk çocuğum? ve diğeri? başka ülkelerde mi yaşıyoruz??
Misal;
Neden hep birileri üstelik belli erkleri temsil eden birileri hep benim vicdanımı ve inancımı gaspetmeye uğraşıyor??
Neden NE DÜŞÜNECEĞİMİ YÖNETMEYE ÇALIŞIYOR??
Ve neden bu birileri ÜZERİNE DÜŞEN ASLİ VAZİFELERDEN Bİ'HABER??
Ve neden bir daha dünyaya gelmeyeceğim??? Tek bir ömür ülke de yetmiyor zahir!!!! O kadar çok kriz, darboğaz, yolsuzluk, ağır devlet yükü var ki,,, AŞ, AŞ, AŞ ömür geçiyor...
Oysa düzgün ve onurlu bir hayatın, sorumlu bir vatandaşlığın hak edilen getirisi için hayat çok kısa...
İronik olan; na'düzgün ve onursuz bir hayatın, sorumsuz bir vatandaşlığın az zamanda ne de çok ödülü var bu memlekette...
Sn Bilgili; İstiklal Mahkemelerinin tam da zamanı derken nazire ettik diyelim...
6.Büyük Millet Meclisi'nin ve Meclis dolayisiyle millet hâkimiyetinin düşmanlarını takdir veya onları ister yollu, teşvikat ve ifsâdâtta bulunanlar.
7. Memleketde yekdiğeri aleyhine nifak çıkararak devlet ve milletin işini bozanlar, kuvvetini azaltanlar.
8. Milletin zihnini yalan, yanlış havadisle çelenler.
9. Büyük Millet Meclisi'nin haberi olmaksızın millet namı¬na düşmanlarla görüşenler.
10. Düşmanlarımıza milletimizin ahvali hakkında her ne su¬retle olursa olsun malumat verenler.
bu haltları edenler yok mudur? olmadı mı? bu memlekette...
Yahut hiç mi kötü idare edilmedi bu devlet?
Yahut nesillere sirayet edecek vatandaşların doğru düzgün de istifade etmediği/edemediği yine de kaydi ederi habire yükselen borçlanmalar hep vatan/millet için mi yapıldı?? Ne menem bir şey imiş işbu 'egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' vaziyeti,,,
velhasıl;
iktidar ettiğinin tüm vebali milletindir' den başka birşeye benzemiyor...
Tuhaf olanı iktidar ettiğinde 'iktidar' iken bir başka yönden estiriyor milletine , iktidarsızzz iken bir başka...
Sahiden; devleti kötü yönetmenin, ilaveten bir de yukarıda koyu harflerle belirtilen haltları etmenin hiç müeyyidesi yok mudur MEMLEKETİM de?? Hani varsa da bunun mahkemesi, savcısı, hakimi nerde? ilamı nerde? vatandaş olarak müşteki olma ihtimali ne nispette???
sahiden,,,
6.Büyük Millet Meclisi'nin ve Meclis dolayisiyle millet hâkimiyetinin düşmanlarını takdir veya onları ister yollu, teşvikat ve ifsâdâtta bulunanlar.
7. Memleketde yekdiğeri aleyhine nifak çıkararak devlet ve milletin işini bozanlar, kuvvetini azaltanlar.
8. Milletin zihnini yalan, yanlış havadisle çelenler.
9. Büyük Millet Meclisi'nin haberi olmaksızın millet namı¬na düşmanlarla görüşenler.
10. Düşmanlarımıza milletimizin ahvali hakkında her ne su¬retle olursa olsun malumat verenler. in cezalandırılmalarını düşlemek BİR ŞAKA MI???