Peki ya sizin baronuz?
Printable View
Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs
Madde 288- (1) Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hakim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi....
Madde metninin korumayı amaçladığı menfaat göz önünde bulundurularak hassas davranılması gerektiğini düşünüyorum.
Sayın milo;
Bizim Baro her iki olayla ilgili olarak hiç bir açıklama yapmadı, yani nötr (tarafsız) kaldı.
Ama maksat savcıya sahip çıkmaksa, Antalya Barosu'nun birisine sahip çıkarken diğeri hakkında ne yaptığını merak etmiştim. Şayet diğerine de sahip çıkmışsa Antalya Barosu'nu kutlamak lazım. Ama "baş" savcıya arka çıkarken "gariban" savcıya sahip çıkmamış ise o zaman kutlayacak bir şey yoktur ve tutrasızdır. Zaten bu işler böyledir, "arkası" kuvvetli olana arka çıkmak kolaydır.
Antalya Barosu'nun böyle bir tutarsızlık içinde olacağını zannetmiyorum. İkisine de arka çıkmıştır da biz duymamışızdır.
Saygılar sayın miloooo!..
İşte;
Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker, 'Sosyal Hukuk Devleti' panelinde açıklamalar da bulunuyor. İşte Gerçeker'in açıklamalarından satır başları:
Hiç kimse yargıya emir veremez tavsiye telkinde bulunamaz.
Güçler ayrılığında kimse kimsenin üstünde değildir. Üstünlük ancak Anayasa ve kanunlardadır.
Kurumlar ve idare her türlü yargı kararına uymak zorundadır.
Hukukun olmadığı yerde demokrasi olmaz.
Yargıçların dokunulmazlığı adaletin yerine getirilmesi için gereklidir.
Yargı erki tam bağımsız değilse kuralsızlıklar kural haline gelir.
Yargıyı eleştiren siyasiler zaman içinde bunun yanlışlığını görmüş ve acılarını çekmişlerdir.
Yargı herkese lazımdır. Bu konuda kurum ve kişiler kendilerine düşen özeni göstermelidir.
ALINTIDIR:HURRİYET
Ben halen daha Ak partiye gelemedim ama görüşüm belli olduğundan ağır ağır geliyorum bir kişi bile cidden ya bu doğru dese kardır dediğimden hiç acelem yok. Aslında ben apayrı bir yerde kendi kendime yazmalıydım ya neyse...
Hukukçu üyelere takmışken devam edeyim ben. Gerek sitede gerek ilgili partide bulunan hukukçular '' Parti kapatmanın demokrasilerde yeri olmadığını'' ''çok ayıp olduğunu dünyada olmadığını '' belirtiyorlar. Ve ne hikmetse 24 mü 26 mı olduğu hakkında kararsız bir şekilde parti kapatıldığını iddia ediyorlar.
Şimdi dostlar kardeşler olay hiçte öyle değil.
Parti kapatmayla ilgili anayasa hükmü bizim anayasamıza Federal Alman anayasasından oldukça yumuşamış bir biçimde geçmiştir. Kapatma zorlaştırılarak geçmiştir. Şimdi diyeceksiniz ki yahu zorlaştırma bu mu? Nerede bu 24/26 parti ? Zaten dikkatle bakıldığında bazılarının birbirinin devamı olduğu ve zaten kuruluşunda sakatlık olduğu çok net görülmektedir.
Şimdi sorun şudur bu kadar parti kapatıldığıına göre ya siyasi partilerde bir sorun oluyor yada hukukta bir sorun var çözüm bu değil kapatmakla olmuyor sal gitsin...
Hukukta sorun var diye bakarsak ve kapatmanın çözüm olmadığı anlaşılmaktadır diyip kestirip atarsak ki pompalanıp duran garabet budur. Bu mantıktan yola çıkarsak hukukumuzun hiç bir derde çare olmadığını görürüz. Hapis ceza ıvır zıvır yaptırımlara karşılık cinayette tecavüzde gaspta yağmacılıkta dolandırıcılıkta sahtekarlıkta artarak devam etmektedir. O zaman bunlara verilen cezada yanlıştır salalım hepsini gitsin. Aslında gelin biz hukuku filan ortadan kaldıralımda kimse bu işlerle uğraşmasın rahat rahat.....
Demekki hukukta sorun yok. Sorun beşer de yani insanda. İnsanımızda. Cehaletle beslenen cesaret bazı kişilerin çıkarına hizmet etmeye başladığı an olan budur. Taaa 1924 te Atatürk '' Dini siyasete alet emek vatan- ı hiyanettir.'' demiştir. Çünkü din insanların en kolay kanmaya uygun olduğu ortamı yaratır sorgulanmaz. Bunu yapmakta suçtur. İşte böyle olmaktadır.
Şimdi dostlar. Gerçekler baktığımızda dünyada hiç bir demokratik ülke yoktur ki milli geliri beş bin doların altında iken çok partili hayata geçsinler. Buna rağmen yokluk yıllarından bu yana ulu önder ATATÜRK ün en büyük hayali çok partili sistem olmuştur. Aslında insanımızı tıkayan ekonomik zorluklar olmakta ve bunun için üç otuz paraya oyunu satmakta bazı çevrelere hizmet etmektedir. Bu dünya gerçeğine rağmen Türk demokrasisi çok partili sistemini doğru yanlış ayakta tutmaya çalışmaktadır. Öncelikle bunun taktirini bilmeliyiz.
Şimdi gelelim hiç parti kapatılma davası yok denen uygarlıkta olmaz denilen avrupaya...
İspanya da Herri Batasuna partisi kapatıldı yasaklandı bu parti Euskal Herriorak olarak gene kuruldu gene kapatıldı sonra Sozialista Abertzaleak adıyla kuruldu gene kapatıldı sonra bir daha sonra bir daha tam yedi kez üst üste ve son olarak 4 ekim de (2007) 22 üyesiyle birlikte tutuklanarak komple gitti. Nedeni çok ama çok ilginç... Partinin Eta yı terör örgütü olarak kınamaması ve teröristi terörist diye nitelememek olarak açıklandı. AP de bu kişileri salona bile almadı görüş açıklamaları için. Şimdi dostlar bu açıdan bakarsak Türkiye de başbakanlıkta oturan kişi İmralı şerefsizine '' Sayın '' demiştir hemde iki kere. Öbür partiyi saymıyorum bile....
Belçika da Front National partisi hakkında kapatılma ve başkanı içinde bir seneye kadar hapisle dava açılmıştır . Bu parti silaha mı başvurdu ? Terör mü yarattı ? İki sorununda yanıtı hayırdır. Gerekçe '' Fikir ve düşünce hürriyeti sınırsız değildir''. Bu partinin adından da anlaşılacağı üzere aşırı sağcı bir partidir.
Almanya da da bir parti kapatma davası vardır. Hatta Almanya da çok ciddi yasaklar vardır. Fransa ve İtalya da da davalar vardır sürmektedir.
Çok daha ilginç olan bir durum da Avusturya da yaşanmıştır. Heider partisi seçimlerde en çok oyu almış Heider in başbakan olması gündeme gelmişti Peki ne oldu ? Aşırı Irkçı olarak bilinen bu partinin iktidara ortak olmasını istemeyen belli başlı demokratik ülkeler ( dikkat buyurun iç işleri olmasına karşın başka ülkeler ) Bu durum olursa '' Avusturya'yı boykot edeceklerini'' açıkladılar ve heider in partisi tarih oldu.
İngiltere bırakın kapatmatı tv ve radyolarda bile konuşma yasağı getirmektedir ırkçı ve dinci partilere işin komiği demokrasinin beşiği ingilterede yaşı bilinemeyen ANA KRALİÇENİN onayı olmadan parti kurulması yasak olmasına karşın alınan bir tedbirdir bu... Lordlar kamarasının inhası kraliçenin onayı olmadan parti kurulamayan demokrasi beşiği konuşma yasağı koymaktadır.
Yani dostlar değerli hukukçular dünyanın hiç bir demokrasisi siyasi partilerine sonsuz özgürlük vermiyor bu sistemin ve rejimin bir sorunudur. Militan demokrasi anlayışı sistemin kendisini korumasına her daim olanak vermektedir vermelidir. Yoksa demokrasiler yok olur gider.
Tehlikenin farkına varılması için bu yazımı Daryush Shayegen den bir alıntı ile bitireyim. Artık ne anlarsanız....
''Yıllarca ülkesinden uzakta kalmış genç bir adam , İran'a geri döndüğünde Tahran Havaalanı'ndan çıkınca evine gitmek için için bir taksiye biner. Yarı yolda şöföre, ilk tütüncüde durmasını söyler. '' Tütüncüde ne yapacaksınız beyim'' diye sorar şöför. '' Ne mi yapacağım? Sigara alacağım.'' '' Sigara mı? Sigarayı camide satıyorlar.'' '' Camide mi? Yahu cami Allah'ın evidir, oraya ibadete gidilmez mi?'' '' Yanlış anladın beyim , ibadet etmeye üniversiteye gidilir '' '' Peki öğrenim nerede yapılıyor?'' ''Öğrenim hapiste yapılıyor beyim.'' ''Hapis hırsızların yeri değil mi? Yahu '' '' Yine yanlış anladın beyim !! Hırsızlar hükümete atanıyor...''
Bilmem anlatabildim mi ???
Nalıncı keseri
YARGITAY Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi'nde kapatma davası açtı...
*
Bunu duyan Başbakan Erdoğan, hukuka büyük saygısı olduğu için, "Yargıya intikal eden konular üzerinde konuşmamız yanlış olur" dedi.
Meclis Başkanı Toptan da, devleti temsil eden, sorumlu bir siyasetçi olduğunu kanıtlayıp, "Türkiye bir hukuk devletidir, Anayasa Mahkemesi'nin en doğru kararı vereceğine inanıyorum, herkes hukuka güvensin, müsterih olsun" dedi.
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ise, her zamanki gibi mantıklı ve olgundu, "Adalet Bakanı olarak, yargıya intikal eden bir konu hakkında yorum yapmam uygun olmaz, ancak şunu söyleyebilirim ki, siyasilerin kendilerini, davranış biçimlerini çek etmelerinde fayda var" dedi.
Eski Adalet Bakanı ve şimdiki Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ise, dayanamadı, vatandaşın duymak istediği en doğru cümleleri kullandı, "Hizmet için seçilenler, kavga çıkması, gerginlik olması için olaylara adeta çanak tutuyorlar, çok net iddia ediyorum, partinin kapatılmasını en çok siyasiler istiyor, yoksa bu kadar ahmakça politika güdülemezdi" dedi.
*
Ama ne zaman dediler bunları?
DTP için dava açıldığında!
*
Şimdi ne diyorlar?
"Garabet..."
"Yüz karası..."
"Halkı da kapatın bari!"
"Görülmemiş utanç..."
"Savcı yargılansın!"
"Savcı da ölümü tadacak!"
*
Zaten anlatmaya çalıştığımız bu...
Hukuk, bir gün herkese lazım!
Yılmaz Özdil'den alıntıdır.
Miliyet com tr' den..
Bakan Şahin, Türkiye’de kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanarak, yargının ne yasama ne de yürütmeden talimat almadan özgürce hareket ettiğini söyledi.
Şahin, "Yargı, talimat almaz. Suçluyla, suçla mücadele eder. Suçluysa hakkında dava açılır, yargılama yapılır. Bu tür işlerden siyasi sonuçlar çıkarmayı doğru bulmuyorum" diye konuştu.
Bravo.... Keşke bunları bu günkü ergenokeon tutuklamasından sonra değil, AKP kapatma davasından sonra söyleseydiniz. İşte ozaman %60 la dönerdiniz...
Şimdi bende bir takıntıda vardır. Değerli bir hukukçumuz yanıt verir merakımı giderir diye bekledim ama nafile iş başa düştü. Bu kaç parti olduğu belli olmayan kapatılan partiler ilgimi çekmişti. Sağdan saydım tutmadı soldan saydım tutmadı alt alta yazdım tutmadı. Çok eksik kaldı !!! Kendimden şüphelenmeye başladım . Ben ortada yakın tarihimizi iyi bilen kendince fikri olan biri olarak dolaşıyorum amma 24/26 partiyi çıkaramıyorum bırakın 24/26 sını 20 sine 15 ine bile fit oldum. Hukuk yoluyla kapatılan partileri bulmakta. Dedim bari başbakan hariç herkes ülkede çok ciddi bir ekonomik kriz olduğunun farkında bunu değerlendirip araştırayım. Bu hukuk denen sistem gerçekten Türkiyede 24/26 parti kapatmış mı ? Kapattıysa benim neden haberim yok yazamadım...
Dostlar ortaya çıkan geröek şudur. Aksini ispat edeni dinlemeye hazırım. Anayasa mahkemesi bugüne kadar 4 antilaik 4 te etnik faaliyetlerden ötürü toplamda 8 ( yazıylada yazayım SEKİZ) parti hakkında kapatma kararı vermiş. Bu sekizinin ortak bir özelliği ise kurucuları ve merkez karar organları hemen hemen aynı aslında iki parti kapatılmış gibi Erbakan hoca parti başkanı olarak liderliği bırakmamış. Bu açıdan bakılınca İspanya da 3 senede 7 parti kapatıldığını göz önünde tutarsak İspanya bayağı bir antidemokratik ülke oluyor... Belçika Almanya ve Fransa da bizi geçmiş...
Bunun dışında 16 parti daha var. Böylece aslında sayınında 24 olduğunu buluyoruz. Bu 16 parti ise kongrelerini zamanında yapamayan, parasal (mali) hesabını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na bildiremeyen, Siyasal partiler Yasasının öngördüğü şekilde üst üste iki dönem genel seçimlere katılmayan partiler oluşturuyor. Başka bir deyişle aslında kağıt üzerinde kurulmuş adı amacı bilinmeyen partiler ( aslında kuruluşlar) oluyorlar.
Tüm dost ve düşmana duyrulur.
Bende artık ufak ufak izninizle Ak parti nin kapatılması iddianamesine geleyim...
İddianamenin tümünü okudum.İlk başta hukuk kitabı niteliğine bürünmüş bilimsel yaklaşım ilerleyen sayfalarda yerini büyük ölçüde gazete sayfalarına bırakmakta , iddianame olarak adlandırılmakta olduğu için hukukiliği tartışmasız iş bu belge her aşamada ideolojik-siyasi yaklaşım içermektedir. Kapatmaya ilişkin bu çaba hukuki yönünün dışında Türkiye açısından değişik açılardan değerlendirilebilir. Yani Anayasa Mahkemesince bu davanın görülmesi halinde özellikle demokrasi , özgürlükler , laiklik ve din gibi bazı kavramlarda belki de daha çağdaş ve olumlu (çözüm getirecek) tanımlara ve sonuçlara ulaşacağız. Öncelikle açılması olası bu davayı mutlak olumsuzluklara yol açacakmış gibi algılamamalı , önyargılardan uzaklaşmalıyız. Kanımca adaletin üstünlüğü onun her türlü siyasi-ideolojik , toplumsal-kişisel, ekonomik ve dinsel naslardan arınması ile olacaktır. Elbette bu arınma da mutlak değildir. Buna göre yargıç kararını verirken adalet duygusu , vicdan , hakkaniyet ve hukukun Temel ilkelerine göre karar verecektir. O halde bizim için iddianamenin salt yasal olması yetersizdir. Onun aynı zamanda önyargılardan bağımsız olmasını beklemeliyiz. İşte iddianamenin kanımca temel eleştiri noktası budur:
İddianame İslamiyete ve İslama daha yakın gördüğü partilere karşı önyargılıdır. Buna göre İslamiyet=şeriat ve bu tür partiler kesinlikle şeriatçıdır ve kapatılmalıdır. Aslında ceza hukuku kapsamında da mesela önleyici tedbirler vardır ama suça teşebbüs ve/veya suç işlenmemişse ortada suç ve suçlu olmaz. Buna göre “Eli bıçak tutan herkes katil olabilir ve hapse atılmalıdır.” anlayışı mevcut. Aslında bu iddianameye göre büyük çoğunluğunu müslüman olarak bildiğimiz ülkemiz vatandaşlarımızın çoğu şeriatçı olabilir ve tutuklanmaları da gerekebilir. Bu görüş ve anlayış Cumhuriyet Savcımız ve Devletin belli elit kesimi ve toplumun da bir bölümünde hakim olan anlayıştır.Bu anlayış İslamiyete karşı önyargısı tartışmasız Avrupanın ve Batı Dünyasının da anlayışıdır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de şüphesiz büyük ölçüde bu anlayış ve önyargıyla kararlarını oluşturmuş ve oluşturacaktır. Ancak bu halde adil ve doğru bir neticeye varamayız. Yapılması gereken bu davaya Anayasa Mahkemesince gerçekten önyargılardan arınarak adaletle karar vermektir. Ben bu umutla yüce mahkemenin davaya bakmayı kabul etmesini dilerim.
Sonuç olarak laiklik samimiyetle hepimiz tarafından benimsenmelidir. Ancak kanımca iddianamede tanımlanan laiklik anlayışının -ki önyargılara dayalı ve siyasallaşmış bir ideolojik yaklaşım göstermektedir.- benimsenmesi düşünülemez. Önyargılardan uzak , adaletli ve aynı zamanda yaşadığımız dünyayla da uyumlu ve bizi mutlu yarınlara götürecek dengeyi sağlayan , sorun yaratan değil sorunları çözen ve tüm ülkemizi ve hatta tüm insanlığı kapsayan bakış açılarının ve bu bağlamda bir laiklik ilkesinin hepimiz için geçerli olmasını temenni ederim.