Ekonomimizin canlandırılması için vergi kanunlarımızda öncelikle ne gibi düzenlemeler yapılmalıdır ?
Verdiğiniz yanıtların gerekçelerinin de ayrıca forumda tartışılmasını diliyoruz.
Saygılarımızla,
Printable View
Ekonomimizin canlandırılması için vergi kanunlarımızda öncelikle ne gibi düzenlemeler yapılmalıdır ?
Verdiğiniz yanıtların gerekçelerinin de ayrıca forumda tartışılmasını diliyoruz.
Saygılarımızla,
Bir ülkede ekonominin canlanması,ülkenin ekonomik istikrarının sağlanması için ilk önce siyasi istikrarının sağlanması gerekmektedir.
Şimdi buradan Vergi adaleti,Sosyal adalet gibi teoride herkesin bildiği ama bir türlü işlerlik kazandırılamayan kavramlardan söz etmeyeceğim.
Benim sözünü etmek sizlerle paylaşmak istediğim daha çok psikolojik faktörler..
Çünkü bir ülkede Ekonomik istikrarsızlığın en büyük göstergesi Ülkenin para birimine ve ülkenin kendi enstrümanlarına güvensizliktir.
Siz eğer elinize geçen veya geçecek parayı korumak için döviz,altın veya tüketime yönelik YERİNE KOYAMAMA kaygusuyla yatırırsanız bu araçlarda talebe bağlı fiyat artışı yaratırsınız.Bu enflasyon demektir.
Dövizdeki yükseliş,beraberinde petrol fiyatları başta olmak üzere girdi fiyatlarını etkilemekte ve fiyatlar artmaktadır.
Bu aynı zamanda iç ve özellikle dış borcun da artması anlamına gelecektir.
Devlet iç ve dış borçlanmasının dönemsel ödemelerini daha yüksek faize katlanarak, yeniden borçlanarak yapacağından borcu azalmayıp artacaktır.
Ülkede sanayici ve müteşebbislerin kredi maliyetleri artacak ve riskler gerçekleşecektir.
Bu zinciri devam ettirmek mümkün,bunları yazmak için illa ekonomi okumakta gerekli değil,piyasayı hayatı izlemek de yeterli...,
Buralara kadar nereden geldik;
ÜLKE PARASINA,EKONOMİSİNE,SİYASETİNE GÜVENSİZLİKTEN...
Ülkede biraz bir şeyler düzgün gider oldu,insanlarda (haklı yada haksız biraz da erken) uzun zamandır arzuladığı güven orytamının oluşacağına dair girilen erken beklenti,faizleri ve dövizleri düşürdü.
Ülke parası hemen %15 değer kazandı. Bu seferde ihracatçı bağırmaya başladı
hükümete; 'sizin resmi öngörünüz değilmiydi 1.650.000 biz ona güvendik,şimdi 1.510.000 biz zarar ediyoruz,bizim zararımızı kim karşılayacak' dediler diye Merkez Bankası müdahale etti de bugünlere geldik.
2001 şubatta meşhur ANAYASA FIRLATMA OLAYI nda ne oldu da USD 650.000 den 1.300.000 e çıktı,ülke ne hale geldi...
Hepsinin sebebi İSTİKRAR ve GÜVEN...
İNSANINA GÜVEN...HALKINA GÜVEN...DEVLETİNE GÜVEN....HÜKÜMETİNE GÜVEN....SİYASETİNE GÜVEN...PARANA GÜVEN...
Bu nasıl sağlanır onu soruyorsanız o ayrı...
Devlet bir süreliğine kendi yağını yakmalı ki vatandaş kendine gelebilsin!
Sayın çoban size katılıyorum da farkında mısınız bu forumun açılış tarihi 2002... Ve ne acıdır ki biz hala aynı şeylerle uğraşmak zorundayız! Vatandaş mı utanmalı, yönetenler mi....
Ekonominin canlanması için:
1.Ülkemizde %80 leri bulan atıl kapasite ekonomiye katkı sağlayacak hale getirilmeli
2.Ülkemizde %100 leri bulan beyin atıl kapasitesinden yararlanılabilmeli
3.Nakit para akışını büyük oranda durdurabilecek sistemlere ağırlık verilmeli
4.İç ve dış piyasalarda talebi arttıracak sistemlere geçilmeli
5.Hizmet sektörü başta olmak üzere,tüm sektörlere iç ve dış piyasalarda rekabet edebilecek düzeyde şartlar oluşturulmalı
6.Bireylerden başlayıp kurumlara kadar yaygınlaştırılarak ihtiyaçların belli bölümünün mal ve hizmetlerle karşılanması sağlanmalı.
Ekonominin canlanması için yapılması gerekenleri şimdilik 6 maddeyle özetlemeye çalıştım.
Ülkemizde var olan bazı sistemleri yaygın hale getirebilirsek hem ekonomiyi canlandırmış oluruz hemde ileriye dönük, bireylerin üretime katkı sağladığı bir yapıya sahip oluruz.
Barter sistemi (çoklu takas)diğer finans tekniklerinin yanı sıra ön plana çıkarılmalı.Bu sistem üretime ciddi katkılar sağlayabileceği gibi atıl kapasiteleride ekonomiye kazandırabilecek bir sistemdir.Bu sistem bireylere indirgenebilir. Kredi kartı yerine her bireyde üretim ve hizmeti karşılıgında kullanabileceği bir barter kart olduğunu düşünürsek,borçlanmadan kendi kazancımızı harcamış oluruz.İç ve dış piyasalarda rekabet avantajıda sağlayacak, işi olmayana iş,işi olanada ek iş sağlaması söz konusu olan bu sistem ekonominin canlanması için diğer ekonomik önlemlerin yanı sıra öncelikli devreye sokulmalıdır.Ev içi ekonomi öncelikli çözüm olarak düşünüldüğün de ve bu sorun halledildiğinde ekonomik sorunların büyük bir bölümü ortadan kalkar.Vergi oranları konusunda ise,kayıt dışı ekonomi önlenemezse vergisel oranların düşürülmesi kalıcı çözümlerden olacağı kanısında degilim. Ekonominin canlanmasıyla ilgili düşüncelerimin bir kısmını sizlerle paylaşmak istedim.Çok geniş kapsamlı konuyu da ancak bu kadar özetleyebildim.
Ekonomiyi canlandırmak için ona buna para verilmemeli. bilakis üretim tam gaz teşvik edilmeli. yani üretilen her mal için devlet yüzde 20 alım garantisi getirmeli...
Bakın o zaman 6 ayda nasıl ekonomik göstergeler yoluna giriyor.
Unutmayın 29 krizinde abd de insanlara akşama kadar çukur kazdırılıp;
ertesi günü o çukurları gersingere doldurtmuşlardır.
Ha buna bizim goca patronlar ne der bilmem . çünki önerim çok insani değilmi?
ayazoglum
Dünyanın en büyük 50 ekonomisinin 32'si krizden etkilendi. Ekonomileri büyük ülkelerin milli gelirleri 40 ile 667 milyar dolar arasında azalacak-mış!
TÜRKİYE, BİR BASAMAK GERİLEDİ
Türkiye, yıl sonunda satın alma gücüne göre milli gelirde geçen yıl 915,2 milyar dolar ile Endonezya'nın önünde 15. sırada yer alırken, yıl sonunda 876,6 milyar dolar ile bir basamak gerileyerek 16. sırada yer alacak.
Türkiye'nin SGP-GSYH rakamı, yıl sonunda 2008 yılına göre 38,6 milyar dolar gerileyecek. Ülkemiz, 2014 yılında ise 1 trilyon 93,4 milyar dolarlık GSP-GSYH'ya sahip olacak.
SGP'YE GÖRE KİŞİ BAŞINA MİLLİ GELİR
Bu yıl dünyada, satın alma gücüne göre en fazla kişi başına milli gelire sahip ülke, 92 bin 121 dolar ile Katar olacak. Katar'ı 78 bin 108 dolar ile Lüksemburg, 52 bin 796 dolar ile Norveç, 49 bin 711 dolar ile Brunei Sultanlığı ve 45 bin 665 dolar ile Singapur izledi.
ABD'de bu rakam 45 bin 550 dolar, Türkiye'de ise 12 bin 446 dolar olarak gerçekleşecek.
Haberin devamı...
Ekonominin Canlanması için Başbakan RTE'nin uçaklarının derhal satılıp parasının issizlere dağıtılması gerekir.
İş Dünyası Teşvik Paketini Sevdi
Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, dün açıklanan ekonomik önlem ve teşvik paketinin, temelde ekonomiye olumlu katkı sağlayacağına inandığını söyledi. Sabancı, yaptığı yazılı açıklamada, açıklanan paketin, bölgesel farkları azaltma, teknoloji ve AR-Ge içeriği yüksek büyük yatırımları, sektörel kümelenmeyi destekleme, ölçek ekonomilerini yakalamanın yanı sıra, hem hedefleri ve hem de araçları açısından olumlu etkileri olacağını aktardı...
www.haberler.com'dan "İş Dünyası Teşvik Paketini Sevdi" haberi ile ilgili okuyucu yorumları...
Ne yapılır ise yapılsın eğer İMF ye size ihtiyacımız yok derseniz ekonomiyi rahatlatma şansınız yoktur. Eğer İMF ile anlaşma yapılmazsa İMF bizi mutlaka ayağına getirtecek planlarını devreye sokar ve şuanki durumdan daha beter oluruz. Belki komplo teorisi gibi gözüküyor ama İMF böyle bir oluşumdur. Mecburen önce İMF ile anlaşmalı bu tehditi ortadan kaldırmak zorundayız. Tehlike gerçekten çok ciddidir. Bir ülke bu kadar borç altında olunca ancak piyonları oynatabilir, şahıda veziride başkaları oynatır.
IMF Gerçeğini IMF Memuru Anlatıyor
İŞTE İTİRAFLAR
“Beş yıl kadar önce Başkan Reagan bize, Üçüncü Dünya’yı kapitalizmin çarkının serbestçe döneceği yeni bir alan yapmamız konusunda sıkı bir talimat vermişti. Ve biz o zaman ne büyük sevinçle, ne büyük bir görev duygusuyla işe atılmıştık. 1983 yılından sonra yaptığımız her şey “ya güney yarım küreyi özelleştireceğiz ya da öleceğiz” kararlılığına dayanıyordu. İşte bu amaca ulaşabilmek için biz, 1983-1988 YILLARI ARASINDA LATİN AMERİKA VE AFRİKA’DA ALÇAKÇA, EKONOMİK BİR TIMARHANE YARATTIK”
Bu sözler, 1990’ların başında IMF’deki görevinden istifa eden Granadalı Ekonomist Davison Budhoo’ya ait. IMF eski görevlisinin anlatımları bununla da bitmiyor. İstifa mektubunda yer alan ve yayınlandığında geniş yankı uyandıran anlatımlarının satış başlarını ise 2 Mart tarihli Cumhuriyet’deki köşesinde Mustafa Balbay aktardı. İşte IMF yetkilisinin dilinden IMF gerçeği;
- IMF’nin görevi, yoksul ülkelerdeki ekonomi olaylarının, Batı’nın gelişmiş ekonomilerinin yararına olacak biçimde yönlendirilmesi ve yönetilmesidir. - Bir ülkenin büyümesi için halkı unutmak gerekir. Bu anlayış hala, IMF ve Dünya Bankası’nın temel yaklaşımıdır. - IMF ve Dünya Bankası yeni bir uluslararası mafyadır. Her türlü rüşvet, yolsuzluk ve bunun gibi usullere başvururlar. Birkaç ülkede IMF, bazı temel istatistiki endekslere yanlış değerler vermiştir. Bazen de çok geniş ölçüde diyebileceğimiz istatistiki sahtekarlığa başvurmuştur. Bu sahtekarlığın amacı, o ülkede yıkıma yol açan ekonomik önlemlerin gerekliliğini kanıtlamaktır. Trinidad ve Tobogo örneğinde olduğu gibi... Böyle yanlış istatistikler ortaya çıkarsa yorum yapmazlar ve sorumluluk kabul etmezler. - IMF ayrıca, köleleştirdiği hükümetlerle işbirliği yaparak politikalarına karşı çıkmaya cüret eden insanları bastırma yoluna gider. IMF, hükümetlere resmen başvurarak, eylemleri ve kamuoyuna demeçleriyle IMF’nin hoşuna gitmeyen bir imaj çizen kişilere karşı baskıcı önlemler alınmasını istemekten çekinmez. - IMF’nin yapısal uyum programını reddederek IMF’nin iradesine karşı gelen bir ülke, derhal uluslararası alandan tecrit edilmekte ve dizleri üzerinde kuruluşa yalvarmaya gelinceye kadar zorlanmaktadır. Son yıllarda bu kaderi paylaşan ülkeler arasında; Nijerya, Brezilya, Trinidad, Tanzanya, Zambiya, Guyana, Peru sayılabilir. - Dünyanın hiçbir hükümeti, IMF’nin yapısal uyum programını uygulayarak ülkesini kalkındıramamıştır.
(Alıntılar; 15 Temmuz 2000 ve 2 mart 2001 tarihli Cumhuriyet Gazetesi)
Krizi bahane edip çareyi işçi çıkarmakta bulan işverenler için....
Putin tarzı krize çözüm
Aralarında ülkenin en zengin isminin de bulunduğu işçilerine maaş ödemeyen işadamlarını çevresine toplayan Putin, cebinden çıkardığı anlaşma metnini zorla imzalattı.
(Gazeteport/06.06.2009)
http://www.gazeteport.com.tr/DUNYA/NEWS/GP_474612
Öncelikle KDV %10 olarak belirlenmeli... Bunun nedeni mal ve hizmetlerin fiyatında önemli bir indirim yapılmasına neden olacaktır.
İkincisi dünyada en yüksek uygulanan oran olan akaryakıt tüketim vergisi oranı %50 düşürülmeli... Bu da ülkenini ürettiği her şeyin fiyatını ucuzlatacağı gibi enflasyonuda indirecektir.
Üçüncüsü SSK pirimleri, Bagkur ödemeleri % 50 indirilmeli...Bu durum ilave istihdam yapılarak işsizlik oranının çok aşağıya çekilmesini sağlar...
Sadece bu üçü bile bu ülkeyi krizden çıkarır...
Bence vergi oranları derhal düşürülmeli böylece piyasada daha çok para dönecek daha çok istihdam ve yatırım sağlanacaktır.Sıkıştıkça uzaydan inme vergiler koymaktan vazgeçilmeli.Derhal hükümet harcamaları arttırılmalı.
Bizde ne yapılıyor. Devlet alabildiğince vergi, harç, ceza vs. topluyor. Sonra bu toplanan geliri hoyratça çarçur ediyor, dengesiz, adaletsiz bir biçimde dağıtıyor. İnsanlar aşırı vergi ve diğer maliyet (akaryakıt,elektrik,hammadde vs.vs.) yüzünden iş yapamaz hale geliyor. Yani yeterince üretemiyoruz, ama dışa bağımlı tüketim olabildiğince kamçılanıyor. Devlet iş yeri sahiplerinin önünü açmalı. Toplanan para çok şeffaf biçimde, adaletlice dağıtılmalı.
Geçen hafta gazetelere yansıyan ve çok tartışılan bir haber;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Yalçınkaya; ‘ekonomi ön plana çıkarılarak laiklik gündemden düşürülüyor’ diyor.
Sanıyorum bundan sonra ekonomi konuşmak için biraz daha dikkatli olmak gerekiyor.
Sudan sebepleri parti kapatma gerekçesi yapan sayın Başsavcı, ekonomiyi ön plana çıkarttı diye kim bilir kimleri suçlayacak.
Son yaşadığımız ekonomik krizin sebebi tamamen AKP'dir. Ekonomiyi ve bağlı tüm organları ehil olmayan, kötü yetişmiş kadrolar yönettiği sürece daha çok kriz olacaktır. Krizi tetikleyen en önemli unsur da akaryakıttan alınan verginin 2 katına çıkmasıdır.2003 yılında mazotun pompa satış fiyatı 1 USD düzeyindeyken 2008'de mazotun pompa satış fiyatı 2 USD'nin üzerine çıktı. Petrolün varil fiyatı kısa bir süre 40-150 usd bandında oynadı ama 150 USD'ye çıktığı 2-3 ayda bile mazota o oranda zam yapılmadı. Diğer örneğimiz de fahiş doğalgaz zamlarıdır.2003 yılında doğalgazın m3 fiyatı 0,20 TL civarındaydı, 2008 yılında ise 0,94 TL seviyelerine çıktı. Yani yaklaşık 5 katına çıktı. Bu dönemde dolar kuru neredeyse aynı kaldı. İşte krizin asıl sebebi, AKP'nin halkı soyup soğana çevirip, devleti zengin etmek, sonra devletin paralarını ve karlı işletmelerini yandaşlarına peşkeş çekerek özelleştirmesi sonucu tabiri caizse nitelikli dolandırıcılık yapmasıdır. Saygılarımla
Sayın muratbayram1984;
1) Hangi ekonomi fakültesinde doktora yaptığınızı merak ediyorum.
2) Ekonomik krizin dış dünyadan soyut ve sadece Türkiye'e ait bir sorun mu yoksa dış dünya ile bağlnatılı mı olduğu konusunda tezinizde bir açıklık yok.
3) Küresel krizin sebebi de sizce AKP midir?
4) Mazotun pompa fiyatından bahsediyorsunuz da bu memlekette milletin mazot kuyruğunda günlerce beklediğini ve bidonlarla mazot peşinde koştuğunu da biliyor musunuz? (Halka "bidon kafalılar" diyenlerin kulakları çınlasın).
5) O kuyruk döneminde AKP var mıydı?
6) Şimdi bir değerli partimizin genel başkanı olan şahıs, o kuyruk döneminde hangi önemli bakanlığın başında bulunuyordu?
7) Lütfen derin düşüncelerinizden bizleri mahrum bırakmayınız.
Ekonominin canlanması bundan sonra malesef mümkün değil. En az 5-6 yıl daha krizin devam edeceğini sanıyorum. Reel ücretlerdeki satınalma gücü yarı yarıya azaldı nerdeyse. Kira, yakıt ve enerji giderlerinin artması bir yana temel gıda gereksinimi dahi karşılanamıyor. Bütün bunların sebebi AKP iktidarının Cumhuriyet rejimini yıkmak için uyguladığı senaryodur. Bu plana göre devletin elindeki ekonomik gücü yandaş şirketlere özelleştirerek devretmek ve bundan doğan ekonomik gücü de iktidarda kalmak için uygulamaktır. Aynı zamanda yargıda AKP yandaşı hakim ve savcıları önemli yerlere getirerek halkta iktidara karşı muhalefet yapma korkusu yaratılmaktadır. Bu tam anlamıyla bir terördür. Bu ülkede tarafsız ve adil bir hukuk sistemi uygulandığını söylemek tam anlamıyla yalandır. Yaşananlar ortadadır zaten. Bu ülkenin bir ayağı çukura girdi, diğer ayağı sabunun üzerinde, düşmesi an meselesi..Saygılarımla
Sayın Abbas Bilgili;
1- Türkiye'nin yaşadığı krizin küresel krizle bir alakası yoktur. Çünkü ithalatımız ihracatımızın 3 katıdır. Dış Ticaret Müsteşarlığından bu konuda bilgi alabilirsiniz.
2- 2002 yılından beri TC Hükümetini AKP yönetmektedir. Dolayısıyla ülke içinde bir kriz varsa sorumlusu da AKP'dir.
3- Mazotun rafineri çıkış fiyatı yaklaşık 0,60 TL'dir. Pompa fiyatıyla rafineri çıkış fiyatı arasındaki fark tamamen devlete ÖTV olarak ödenmektedir. Doğalgazın Botaşa maliyeti de m3 başına 0,20 TL (yaklaşık 15 cnt) olmasına rağmen halka 0,90 TL'ye kadar bir fiyatla da satılmıştır.Üstelik kur 7 yıldır aynı bantta olmasına rağmen.
4-1970'li yıllarda Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Türkiye'ye uygulanan ekonomik ambargo sonucu mazot kuyrukları olması doğaldır ve doğrudur. Tüm dünyanın ekonomik ambargo uyguladığı Türkiye ile şu an son 7 yıl içinde 400 milyar USD dış borç yapan AKP hükümetini karşılaştırıp savunmak tamamen sizin art niyetinizin ve AKP yandaşı olduğunuzun göstergesidir. AKP yandaşı bile olsanız sizi kınamıyorum. Ama iyi ki hakim veya savcı olmamışsınız.Yoksa siz tarafsız ve adil biri olamazsınız.
5- Deniz Baykal veya CHP beni zerre kadar ilgilendirmiyor. AKP'nin vatana ihanet faaliyetlerinin de savunması bu şekilde yapılamaz. Ne zaman ki CHP, MHP veya başka bir parti iktidara gelir, o zaman istediğiniz kadar eleştirirsiniz onları. Sapla samanı ayıramıyorsanız nasıl avukatlık yapıyorsunuz bilemiyorum.
6- AKP'lilerin sıkça kullandığı şöyle bir savunma mekanizması var. Halkın %47'sinin oyunu alıyor olması hukuken haklı olduğu anlamına gelmez. Örneğin bebek katili apo şu an seçime girse belki %30 oy alır. Çok oy alması adalet önünde haklı olduğu anlamına gelmez.
Saygılarımla
Ekonomi hakkında yorum yapmak için doktora sahibi olmak gerekiyorsa,Sayın Başbakan'ın ağzını hiç açmaması gerekir.Gerçi 'ben bu ülkenin doktoruyum' derken bu gerekliliğe vurgu mu yapmak istemiş,ne dersiniz Sayın Bilgili?
Eğer bu alanda yüksek lisans sizce yeterli sayılırsa ben de bir çift kelam edeyim.
1- Ekonomik krizin Dünya ölçekli olduğuna şüphe yok. Bundan bazı ülkeler az bazılarıysa çok etkilenecek. Bizim memlekete geçmeden önce Dünya krizinin sebepleri iyi değerlendirilmelidir. Dışarıdaki yuppie neo-liberallerin sesi soluğu kesildi ancak bizim taklitçi,serbestiyetçi liberaller hala yüzleri kızarmadan yorumlar yapabiliyorlar. Özelleştirmeler,satışlar İktidarın insiyatifindeymiş,Yargı buna nasıl müdahale edebilirmiş,o zaman ülkeyi yargı yönetsinmiş diyenler acaba bu hafta ABD'de özel sektör şirketi Chrysler'in FIAT'a satışını Yüksek Mahkemesi'nin ertelediğini gözden kaçırmaz da iki yorum yaparlar diye beklersek sanırım daha çok bekleriz. Kapitalizmin son tahlilini burada yapmanın bizim 'bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler'cilerde bir yüz kızarması yaratmayacağını bildiğimden es geçiyorum.
2- Bangır bangır gelen krize zamanında müdahale etmeyen Hükümet % 100 suçludur. Söylem Teğet geçti'den Sürttü geçti'ye dönse de ilk önlemler zamanında alınmadığından kriz ülkeyi olması gerekenden daha çok etkiledi. Zamanında önlemlerle en azından bu kadar işsiz yaratılmazdı. Şimdiye kadar alınan önlemler gerek zamanlama gerekse içerik olarak derde deva olmaktan uzaktır. Bu kadar insan işsiz kaldıktan sonra istihdam üzerindeki sigorta vergi yükü azaltılarak işe eleman al demenin hiç bir anlamı yoktur. Eleman almak için,üretim olmalı,üretim için üretilen mala iç veya dış talep olmalı. Böyle bir talep var mı? Yok. Yapılması gereken iç talebi canlandırmak için önlem almaktır. Yerli malı kullanmak teşvik edilmeli (yok, yok hemen dudak bükmeyin bunu Kemalistler demiyor, Bush, Obama, Sarkozy, Merkel, Putin diyor) yabancı markalardan ülkemize yatırım yapmış ve istihdam yaratanlar tercih edilmelidir.
Yeni teşvik paketi de bence tam bir fiyaskodur, kurulu,hasbelkader az da olsa çalışan işletmeleri zora sokacak haksız rekabete dönük hükümler içermektedir,neyse yaşayıp göreceğiz.
Mazot kuyruğunu hatırlatan Sayın Bilgili, hem ambargoyu, hem de Patronlar Kulübü'nün o dönemde gazetelere verdiği boy boy ilanları unutmuş görünüyor. Hükümet düşünce,bir gün önce karaborsa olan malların bir günde nasıl piyasada arzı endam ettiklerini hatırlar ve 12 Eylül'de terör nasıl bir günde bıçak gibi kesildi sorusuna verdiği yanıtlarla karşılaştırırsa zihin açıklığı yaşar gibime geliyor.Kalın sağlıcakla,
Sayın muratbayram1984;
1) "Türkiye'deki ekonomik krizin küresel krizle alakası yok" şeklindeki cümleniz gerçekten önemli bir ekonomik tez. Ama bu düşüncede bir iktisatçı var mı yok mu açıkçası bilmiyorum. Ben bugüne kadar bu düşünceyi sadece sizde gördüm. Türkiye gibi bir ülkenin küresel krizden nasıl olup da soyutlandığını ben bir türlü anlayamadım. Hukuk Fakültesi'nden önce İşletme Fakültesi'ni bitirmiştim, uzun süre müfettişlik ve bir kuruluşta üst düzey yöneticilik de yaptım. Ama sizin düşüncenizi anlayamadım. Belki bende bir arıza vardır.
2) Daha bir ay önce Adana'dan kalkıp Kocali'ne bir seminere dinleyici olarak katılmak amacıyla gittim. Kocaeli Üniversistesi ile Kocaeli Barosu'nun müşterek düzenlediği seminerin konusu "ekonomik kriz ve işçilerin feshe karfşı korunması" idi. Küresel krizi ve ülkemize olan yansımalarını Prof. Dr. Erinç Yeldan anlattı. Erinç hoca, sadece Türkiye'de değil, dünyada sayılı iktisatçılardan kabul edilir. AKP'ye karşıtlığı ile de bilinir. Dünya görüşü ulusal sola yakındır. Benim, sayın hocadan dinlediğim küresel kriz ve bize yansıması konusunda sizin görüşünüzün zerresi yoktu. Demek ki sizin tezinizden haberi yok ünlü iktisatçının.
3) Bence siz AKP'yi eleştireceğim derken, gerçeklerden kopuk iddialı laflar ediyorsunuz. AKP'nin ekonomik politikalrını elbette eleştirelim. zaten biz de yeri geldiğinde bu konudaki eleştirmizi yapıyoruz. Ama siz ekonomik krizi AKP'ye bağlamak gibi hiç de gerçekçi olmayan şeyler söylüyorsunuz. Başbakan'ın krizin teğet geçtiği şeklindeki saçma sözü elbette eleştireceğiz. Krizi iyi algılayamadığını, önlemler konusunda geç kalındığını elbette söyleyeceğiz. Siz AKP'nin ekonomi politikası yerine AKP'ye oy verenleri de suçluyorsunuz.
4) Ben bu sitede AKP'li olmadığımı en az on defa yazdım. Ben AKP'ye rakip bir başka siyasi partinin Adana il örgütünde görevli bir kişiyim. Ama siz bunu anlayacak durumda olmadığınızdan, sizin gibi düşünmeyenleri hep AKP'li zannetmek gibi bir yanlışın içindesiniz. İnsanların farklı düşünmeleri bir düşünce zenginliğidir. Bu dünya AKP'den ve sizden ibaret değil. Sizin gibi düşünmeyen her kişiyi AKP'li zannetmeyin.
5) Beni tarafsız olmamakla suçluyorsunuz. Siyasi hareketlerin içinde yoğun şekilde bulunmama rağmen, tarafsızlığım konusunda kendime güvenim tamdır. Bu konuda bir özelliğim vardır, yöneticiliğim zamanında siyasi görüşü bana yakın olanları değil, bana uzak olanları tercih ettim. Siyasi görüşü bana çok uzak, ama gücü zayıf olan biri varsa elimden geldiğince korudum ve zarar görmemesi için elimden geleni yaptım. Bu tututmum nedeni ile kendi taraftarlarım tarafından da eleştirildim. Ama umurumda olmadı. Bunları bilenler bilir. Bunun erdemli bir davranış olduğunun bilincindeyim ve hayatta yararını da çok gördüm.
6) Her siyasi görüşten arkadaşlarım vardır. Çevremde AKP'li, MHP'li, CHP'li, DTP'li bir hayli tanıdığım var. Hiç bir zaman hiç birini düşman olarak görmedim, zaten kendime de bunu yakıştırmam. Ama siz AKP'ye oy verenleri çok rahatlıkla suçlayabiliyorsunuz. Onların da diğerlerinden bir farkı yok. Cumhuriyeti falan yıkmaya niyetleri de yok, güçleri de yetmez. Bir partiye oy verenleri suçlayarak asıl siz nasıl tarafsız olacaksınız? Benim tüm partilere bakışım aşağı yukarı aynı. Bir partiye oy verdiler diye insanları suçlayamam. Kaldı ki, ben kendi partimi de eleştirmekten geri kalmam. Benim partim diye yanlışlarına göz yumacak halimiz yok. Bu ülkede bir partiye büyük oranda oy vermiş büyük bir kitleyi suçlayarak nasıl tarafsız olabilirsiniz?
7) Sapla samanı ayıramadığımı belirterek, avukatlığıma da laf etmişsiniz. Bu konuda kendim hakkında bir şey söylersem taraflı olabilirim. Övünmeyi sevmem, ama mesleğimde kendime güvenim tamdır. Benim nerede avukatlık yaptığım, adım, adresim, telefonum çok kolay bulunabilir. Bu konuda bir merakınız varsa, bizi tanıyanlardan, müvekkilerimizden sorulabilir. Benim sizi sorgulama şansım yok, kim olduğunuz belli değil, ama sizin beni sorgulama şansınız var. Sorun öğrenin. Hakkımızda iyi şeyler duyarsanız, sizden özür beklemeyeceğim, ama yine de yardımcı olabaileceğim her konuda herkese olduğu gibi size de kapım açıktır.
8) Sanıyorum yaşın genç. Biraz daha geniş ve daha objektif olmaya çalış. İnsanları çok kolay suçlamaktansa anlamaya çalışmak gerekir.
Sayın turkuaz1923;
Küresel krizin dünya ölçekli olduğunu belirttiğinize göre, sayın muratbayram1984'den bu konuda ayrılıyorsunuz ve yüksek lisansın farkı farkediliyor. Ama tahlillerinizin bir kısmına katılamkla birlikte katılmadığım önemli yönleri de var.
Selamlar.
Sapla samanı savurmamak gerekir aslında, karışsa ne olur , karışmasa ne olur. Sayın Bilgili için de karıştırıyor deniliyorsa artık, sanırım bana da iyice savurmak düşer..
İyisi mi nasıl paraya çevrilebilir / ihraç edilir vs. onu düşünelim biz.
Mesela deniliyor ki,
ABD'de yayımlanan 'Travel Age West' Dergisi Türkiye'yi bu yıl ''Fiyat ve Hizmet Kalitesi Bakımından Avrupa'da Gidilmesi Gereken En İyi Ülke'' seçti.
Sizce turizm için iyi bir gelişme midir?
Eğer öyle ise eksi ve artılarıyla ekonomiye katkısı?
Yeşil alanların yok edilmesi, her yere otel-motel gibi birçok gereksiz binaların dikilmesi vs. ya gelmezlerse? Daha kalıcı ve zararsız projeler geliştirilemez mi?
Neden hep hizmet etmek zorunda bıraktırıyoruz kendimizi?
Yerli turiste gelince uçuk fiatlar!
Ya bizim ruh halimiz ve ekonomiye olumsuz etkileri?
Takdir ve tenkidi havada bırakmayıp,yazdıklarımda katıldığınız ve katılmadığınız önemli!!! yönleri de yazarsanız,bu konuda bir fikir tartışması yapabiliriz.
Yok havada bırakıp,herkes istediğini alsın modundaysanız,belki de okuyanlar için faydalı olabilecek bir tartışma zemininde nabza göre şerbet vermek benim tarzım değildir.Verilere ve delilllere dayanmayan,bu nedenle de bilimsel olmayan görüşleri ne savunur,ne de burada dile getiririm. Saygılar,
Muratbayram84 rumuzlu üye, sizi sayın Av.Abbas Bilgili'ye tartışma konusu dışındaki söylemleriniz için kınıyorum. Tartışma ile saldırma arasındaki farkı bilmiyorsunuz.
Ekonominin canlandırılması:
1.Ekonomi yönetimi öncelikle kararlılığını göstermelidir.
2.Ekonomi yönetimi alacağı kararlar hakkında kamuoyunu bilinçlendirmelidir.
3.Ekonomi yönetiminin alacağı kararlar kamuoyunu tatmin etmelidir.
4.Ekonominin canlanması için alınacak kararları iki madde de toplamak mümkündür;
4.1.Üzüm Yemek....
4.2.Bağcıyı dövmek...
4.1.Üzüm yemek:
Amaç üzüm yemekse,vergisel indirimler,üretime getirilecek teşvikler,üretici ve tüketicilerin desteklenmesi,v.b konular üzerinde hazırlanacak önlem paketleri.....
4.2.Bağcıyı dövmek:
Amaç bağcı dövmekse,balon borsa hareketlerine izin vermek,altın yumurtlayan tavukları satmak,sadece belli çıkar çevrelerini destekleyici önlemler almak,takım tutar gibi bizden olanlar olmayanlar anlayışını hakim kılmak,değişik komplo teorileriyle kamuoyunun kafasını karıştırmak,mağdur ve mazlum edebiyatına sığınıp arabesk dinlemeyi ve bu tür yaşam tarzını özendirmek vede bu konularda verlmesi gereken desteği vermek, v.b......
5. Ekonomi yönetimi elini vijdanına koyarak 4. maddede belirtilen hususlardan birini seçerek, Ülkemizin çıkarları doğrultusunda ekonominin canlanması için çalışmalar yapması gerekmektedir.Unutulmamalıdır ki Bağcı herzaman elini kolunu bağlayıp birileri gelsin beni dövsün diye beklemez.....
TÜSİAD'dan Başbakan'a mektup
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, G-20 Zirvesi öncesinde, Başbakan Erdoğan’a küresel ekonomiye ilişkin görüşlerini konu alan bir mektup gönderdi. TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Doğan Yalçındağ, 24-25 Eylül tarihlerinde Pittsburgh’da gerçekleşecek G-20 Zirvesi öncesinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a bir mektup ile küresel ekonomiye yönelik kilit konular ve bu konuların Türkiye’ye yansımaları üzerine görüşlerini iletti.
Devamı: http://www.radikal.com.tr/Radikal.as...ticleID=955976
Türkiye , Rusya , İran , Çin anlaştı
İran’la ticarette artık Çin ve Rusya ile yapılan anlaşma gibi Euro ya da Amerikan doları gibi döviz kurları devre dışı bırakılacak. Ülkelerarası ticaret, Türk Lirası ve İran Riyali üzerinden yapılacak.
Devamı: http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/12794318.asp?gid=229
Küresel kriz, Türkiye'nin komşu ülkelere yaptığı ihracatı da vurdu.Komşu ülkelere ihracat, Ocak-Eylül döneminde yüzde 7,7 azaldı.
Sınır komşusu 7 ülkeye yapılan İhracat, toplam ihracatın yüzde 13,5'ini oluştururken, söz konusu dönemde komşulara 9,9 milyar dolarlık ihracat gerçekleştirildi.
TÜİK verilerinden yapılan hesaplamalara göre, toplam 7 ülkeden oluşan komşu ülkelere ihracat, yüzde 7,7 gerileme göstererek, 9 milyar 900,6 milyon dolar oldu. Geçen yıl aynı dönemde söz konusu ülkelere ihracat 10 milyar 732,1 milyon dolarlık ihracat yapılmıştı.
Bu grup içerisinde ilk sıraları yüzde 5,1 payla Irak, yüzde 1,9 payla İran, yüzde 1,6 payla Yunanistan aldı. Irak a 3 milyar 759,2 milyon dolarlık, İran 'a 1 milyar 416,8 milyon dolarlık, Yunanistan a da 1 milyar 199,2 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirildi. Geçen yıl aynı dönemde, Irak'a 2 milyar 674,2 milyon dolarlık, İran'a 1 milyar 544 milyon dolarlık, Yunanistan'a ise 1 milyar 970,4 milyon dolarlık ihracat yapılmıştı.
Azerbaycan ve Bulgaristan'ın toplam ihracattaki payı yüzde 1,4, Suriye'nin payı yüzde 1,3, Gürcistan'ın payı da yüzde 0,8 oldu. Bulgaristan'a 995,2 milyon dolarlık, Azerbaycan'a 991,9 milyon dolarlık, Suriye'ye 984,2 milyon dolarlık, Gürcistan'a 554 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirildi.
IRAK VE SURİYE'YE İHRACAT ARTTI
Yılın 9 ayında ihracatta artış kaydedilen komşu ülkeler ise Irak ve Suriye oldu. Irak'a ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 40,6, Suriye'ye ihracat da yüzde 23,7 arttı.
Bu arada, komşu ülkelere geçen yıl ve bu yılın Ocak-Eylül döneminde gerçekleştirilen ihracat şöyle:
KOMŞU ÜLKELER - 2008 (Bin TL) - 2009 (Bin TL) - Değişim(%) - Pay
AZERBAYCAN-NAHC. 1.269.070 ____ 991.856_______21,8________1,4
BULGARİSTAN :1.726.441__________995.221________42,4________1,4
GÜRCİSTAN : 750.759 _____________554.021________26,2________0,8
IRAK :2.674.240 ________________3.759.229________40,6________5,1
İRAN :1.544.010 _______________ 1.416.830_________8,2________1,9
SURİYE :795.206 _________________984 216________23,7________1,3
YUNANİSTAN:1.970.412__________1.199.237________39,1________1 ,6
KOMŞU ÜLK. TOP: 10.732.138___9.900.610_______7,7_______13,5
Hürriyet
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yapılan hesaplamaya göre, 2008 yılında 1 milyar doların üzerinde ihracat yapan il sayısı 13 iken, 2009 yılında Kayseri ve Manisa'nın toplam ihracatının 1 milyar doların altına düşmesiyle birinci ligde yer alan il sayısı 11'e indi.
İhracat şampiyonu illerin toplam ihracatı 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 24 oranında gerileyerek, 91 milyar 938 milyon 683 bin dolar oldu. 2007 yılında ihracatın birinci liginde yer alan 13 ilin toplam ihracatı ise 98 milyar 337 milyon dolar düzeyindeydi. Böylece ihracatı 1 milyar doların üzerinde olan "şampiyon iller'in" ihracatı küresel ekonomik kriz nedeniyle iki yıl geriye gitmiş oldu. İhracat şampiyonu 13 ilin toplam ihracat içindeki payı geçen yıl yüzde 90 olurken, 2007 ve 2008 yılında bu oran yüzde 92 düzeyindeydi. 2009 yılında ihracat şampiyonu illerin toplam ihracatı 2008 yılına göre yüzde 24, 2007 yılına göre ise yüzde 6.7 oranında geriledi.
Kocaeli'nin ihracatı yarı yarıya azaldı
Kriz nedeniyle sanayinin kalbi olan Kocaeli'nin ihracatı geçen yıla göre yüzde 46.2 azaldı. 2008 yılında 8 milyar 468.8 milyon dolarlık ihracat yapan Kocaeli, 2009 yılında 4 milyar 557 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Kocaeli'nin 2007 yılı ihracatı ise 5 milyar 860 milyon dolar düzeyindeydi. Böylece kriz, sanayinin kalbinin attığı Kocaeli'nin ihracatını, 2007 yılının yüzde 22 altına düşürdü.
İstanbul'un ihracatı yüzde 24.4 geriledi
Türkiye'nin toplam ihracatının yüzde 54.4'ünü gerçekleştiren İstanbul'un ihracatı, 2009'da bir önceki yıla göre yüzde 24.4 azaldı. İstanbul, 2008 yılında 73 milyar 503.5 milyon dolar ihracat yaparken, 2009 yılında 55 milyar 563.5 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi. Krizle birlikte İstanbul'un toplam ihracat içindeki payı 1.3 puan geriledi. İstanbul, bir önceki yıl toplam ihracatın yüzde 55.7'sini gerçekleştirirken, 2009 yılında bu oran yüzde 54.4 oldu.
Bursa'da ihracat kaybı yüzde 18.5 oldu
Türkiye'nin en büyük ihracatçı illerinden biri olan Bursa'da yaşanan ihracat kaybı 2009 yılında bir önceki yıla göre yüzde 18.5 azaldı. 2008 yılında 11 milyar 113.9 milyon dolarlık ihracat yapan Bursa, 2009'da 9 milyar 55 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. Türkiye'nin 3'üncü büyük ihracatçı ili olan İzmir'in ihracatı 2009'da yüzde 21.8 oranında gerileyerek, 7 milyar 823.3 milyon dolar düzeyinden, 6 milyar 117.7 milyon dolara indi. İhracat şampiyonu illerden Ankara, 2009'da yüzde 8.46 oranında ihracat kaybı yaşadı. 2008 yılında 5 milyar 361.2 milyon dolarlık ihracat yapan Ankara, 2009 yılında 4 milyar 907.8 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirebildi.
Sakarya'nın ihracatı yüzde 41 geriledi
2009'da Gaziantep yüzde 8.8'lük ihracat kaybıyla 3 milyar 237.1 milyon dolardan 2 milyar 952.8 milyon dolara gerilerken, kriz nedeniyle fabrikaların kapandığı ve intiharların yaşandığı Denizli'de ise yüzde 27.8'lik kayıpla 2 milyar 196.7 milyon dolardan 1 milyar 587 milyon dolara indi. 2009 yılında Sakarya'nın ihracatın geçen yılın aynı döneminde göre yüzde 40.9'luk bir kayıpla 1 milyar 722.1 milyon dolara gerilediği dönemde, Hatay yüzde 19.5'lik kayıpla 1 milyar 419 milyon dolar ihracat gerçekleştirdi. 2009'da Adana'nın ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 13 azalarak 2008 yılındaki seviyesi 1 milyar 304 milyon dolardan, 1 milyar 134.5 milyon dolara geriledi.
Krize karşın 20 ilin ihracatı arttı
Küresel ekonomik krize karşın, 2009'da 20 ilde ihracat artışı yaşandı. İhracatı artan iller arasında Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile Karadeniz Bölgesi'ndeki illerin yoğunlukta olduğu gözlendi. İhracat miktarı çok düşük olup, oransal anlamda büyük ihracat artışı yaşanan iller arasında yüzde bin 307'yle Gümüşhane, yüzde bin 258.3 artışla Muş, yüzde 122.4 artışla Bingöl yer aldı.
13 ilin yıllık ihracatı 10 milyon doların altında
2009 yılında 81 ilin ihracat dağılımına bakıldığında, 11 ilin ihracatı 1 milyar doların üzerindeyken, 7 ilin ihracatı 500 milyon -1 milyar dolar arasında, 12 ilin ihracatı 200- 500 milyon dolar arasında, 8 ilin ihracatı 100-200 milyon dolar arasında, 13 ilin ihracatı 50-100 milyon dolar arasında, 17 ilin ihracatı 10-50 milyon dolar arasında değişiyor. 2009 yılında 8 ilin ihracatı 1-10 milyon dolar arasında seyrederken, 5 ilin yıllık ihracatı ise 1 milyon doların çok altında kaldı. Buna göre Tunceli'nin ihracatı 19 bin dolar, Gümüşhane'nin ihracatı 112 bin dolar, Bayburt'un ihracatı 177 bin dolar, Kars'ın ihracata 236 bin dolar, Siirt'in ihracatı 882 bin dolar düzeyinde gerçekleşti.
Cumhuriyet -21 Şubat 2010
Galiba teğet geçtik (mi) !..
Sanırım önümüzdeki iki yıl içerisinde kriz etkisini daha da net göstercektir; asıl o etkiyi en aza indirgemek için neler yapılabilir onu düşünmek lazım!
Üniversitede iken hocamın söyledikleri aklımdan çıkmaz. "Evlat, yatırım yapacaksın ki hem kalkınacaksın hem kalkındıracaksın" derdi. Rahmetli Sabancı da yıllarca "yatırım, yatırım" diye diye gitti.
Türk yatırımcısının sermayesi ile birlikte dışarıdan ülkemize giren sıcak paralar, kısa vadeli spekülatif yatırımlar yerine uzun vadeli üretime dayalı yatırımlara kanalize edilmedikten sonra bu iş düzelmez.
Türkiye'de hep para ile para kazanmak adet olmuş. Zengin daha da zenginleşiyor fakir dahada rezil hale geliyor. Son küresel kriz Amerika'nın devasa finansal kuruluşu olan Lehman Brothers'ın batması ile başlayıp reel sektörle yayılması ile tüm dünyayı etkisi altına almış lakin İşin garip yanı, tüm dünyada ki kriz Finansal Piyasalar da baş göstermişken Türkiye de krizin başlangıcı reel sektördedir. İmalat sanayi ve daha sonra inşaat sektöründeki daralma olmuş GSYİH içerisindeki artış oranları eksileri bulmuş ama nedense finansal piyasalar taş gibi ayakta kalmış hatta finansal sektörümüz büyümüştür. Burada bir paradoks var. İnsan allahalah diyemeden geçemiyor. Evet TÜİK'in ve ekonomistlerin sunduğu veriler bunları doğruluyor. Peki neden durum bizde tüm dünyadakinin tersine işlemiştir.
Sebebi Osman Altuğ hocanın espiri ile anlatmaya çalıştığı bu 3 kağıt ekonomisidir. Yani borsa, faiz, dolar.....
İşte bu sermayenin kisa vadeli sisteme "yani ekonomiye girip cikmasi bir olan" yatirim amacıyla degil kar amaci guderek girmesi nedeniyle bugün balon gibi şişmiş bir ekonomi ile karşı karşıya kaldık.
Dışarıdan düşük faizle borçlanıp, Türk Lirası ile bu ülkede hazine bonoları gibi sıfır riksiz yüksek karlı kağıtlara yatırım yapılması ile yüksek karlar elde edilmesi Türkiye'yi bir fırsatlar ülkesi haline getirmiş ve dolayısıyla finansal piyasalarımız bugün sağlam kalmış ama imalat sanayi nanayi yemiştir. Bu elde edilen karlar hep bizim cebimizden giden paralarla finanse edildiği için biz gittikçe fakirleşirken çok uluslu şirketler zenginliklerine zenginlik kattılar.
Yapılacak şey döviz girdisini arttıracak yatırımlara kapıları açmak ve faiz oranlarını düşürmek olmalıdır.
İkinci olarak devletin tek gelir kaynağı vergilerdir. Bir ülkede sadece istihdam edilenlerden oluşan kayıt dışı ekonomi kayıt altına alınanların % 45 ise yani neredeyse yarısına yakınsa varın gerisini siz düşünün! Son verilere göre Türkiye'de iş gücü arzı yaklaşık olarak 25 milyondur. Bunların 22 milyonu istihdam ediliyor 3 milyonu işssiz(aslında iş aramaktan vazgeçenleride eklersek 8 milyonu buluyor). Peki bu istihdam edilen 22 milyonun %45'i ne eder? Yaklaşık 10 milyon kişi eder. İşte 10 milyonu kayıt altına alınamıyor.
İnanılmaz birşey sadece istihdam edilenlerde 10 milyon işçi kayıt dışı çalışıyor. Bu da doğal olarak devletin vergi gelirlerini azaltıyor. Peki devlet bütçeyi denklemek için ne yapacak? Kayıt altına alınan 12 milyona daha çok yüklenecek ve dolayısı ile vergide adalatesiz bir yapı ortaya çıkacaktır.
Sonuç olarak sosyal adaleti, optimal vergi oranlarını sağlamak ve devlet gelirlerini arttırmak için acilen Kayıt Dışı ile mücadele etmek gerekir.
Üçüncü olarak popülist politikalardan vazgeçilmeli, devlet kaynakları boş yere heba edilip savurganlık yapılmamalıdır. KİT zararları (kamu iktisadi teşebbüsleri), yanlış kamu yatırımları, artan kamusal hizmet talebi ve yine karşımıza çıkan popülist politikalar, devletin kaynaklarını savurmasıyla sonuçlanmaktadır. Bunlar için ne paralar harcanıyor artık bunu sizin hayalinize bırakıyorum.
Yakın zaman da %100 oranındaki enflasyonlu günleri arar hale geleceğiz gibi görünüyor. Artan talep daralması sonucu yaşanacak bir deflasyonist baskı sonucu neler yaşacağımızı hayal etmek bile istemiyorum. Daha fazla işsizlik, batmış yatırımcılar, nihayetinde topyekün bayrağı çekme ihtimalimiz var. Allah korusun diyelim ama korusun demekle de olmuyor ki bu iş...
Türkiye dünyanın yatırım yıldızları arasında
Yaşanan son finansal krizle birlikte, dünyanın en büyük şirketleri yatırımlarını riskin az olduğu ülkelere kaydırırken, Türkiye yabancı yatırımcının güvenle tercih ettiği ülkeler arasında yer alıyor.
ABD’li danışmanlık şirketi A.T Kearney’in dünyanın en büyük şirketlerinin yöneticileri arasında yaptığı bir anket, şirketlerin güven vermeyen küresel ekonomi yüzünden yabancı ülkelere yatırım yaparken, oldukça dikkatli hareket etmeye başladıklarını ortaya çıkardı.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı’na (UNCTAD)göre, 2007’de, 1.98 trilyon ile tüm zamanların en yüksek seviyesine çıkan doğrudan yabancı yatırım, 2008’de yüzde 14, geçtiğimiz yıl ise yüzde 39’luk bir düşüş yaşadı.
BusinessWeek dergisinde yayımlanan bir foto analizde, UNCTAD’ın bu yıl doğrudan yabancı yatırımda aşamalı bir iyileşme beklediği ve A.T Kearney’in anketine katılan yöneticilerin piyasadaki belirsizlik ve kredi alma konusunda yaşanan sıkıntılardan dolayı, bazı yatırımlarını ertelemek zorunda kaldıklarına itiraf ettikleri belirtildi.
Yabancı yatırımcının gözde ülkesi son sekiz yılda da olduğu gibi 2009’da Çin olurken, Türkiye yabancı yatırımcının en çok tercih ettiği ülkeler arasında kendine yer bulabildi.
Dünyanın Yatırım Gözdeleri
1. Sırada Çin var. Türkiye ise 23. sırada..
Çin'i sollayamadık gitti.. daha da olmadı ambargo koyalım :)
Hiçbiri şu anda.Imfyle anlaşılarak geçici bi çözüm getirilebilir.Sürekli bir çözüm için,bilim ülkesi olmak gerekir.
Türkiye, yüksek büyüme oranları ve sağlıklı ekonomik yapısıyla yatırımcıların gözdesi olmayı sürdürürken, kısa bir süre önce açıklanan bir rapor, yatırım ortamı hakkında atılması gereken çok önemli adımlar olduğunu ortaya koydu.
Dünya Ekonomik Forumu'nun hazırladığı Küresel Rekabet Gücü Raporu'na göre, Türkiye'de yatırımcılar açısından en ciddi sorun vergi düzenlemeleri.
Raporda yer alan sıralamada, Türkiye, gerek ekonomik gerekse de toplumsal olarak çok daha ileri olduğu birçok Ortadoğu ülkesinin gerisinde kaldı. Türkiye, Ortadoğu ülkelerini kapsayan sıralamada 10'uncu, dünya genelinde ise 61'inci sırada yer aldı.
http://www.hurriyet.com.tr/ekonet/14291453.asp?gid=303
"Türkiye, tarım sayesinde daha az küçüldü"
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Genel Başkanı İbrahim Yetkin, Türkiye'de hububat üretiminin tarımsal istihdam açısından önemli olduğunu belirterek, "Türkiye, tarım sayesinde daha az küçüldü" dedi.
Yetkin, yaptığı yazılı açıklamada, ekonomik krizin kendini gösterdiği 2009 yılında Türkiye ekonomisinin küçülmesine karşın, tarım sektörünün ikinci çeyrekte yüzde 6,6, üçüncü çeyrekte yüzde 2,7 büyüdüğüne dikkati çekti.
Kriz döneminde tüm sektörlerde istihdam azalması görülürken, tarım istihdamında artış görüldüğünü bildiren Yetkin, hububat üretiminin tarımsal üretimin temelini teşkil etmesinin yanı sıra tarımsal istihdam açısından önemli olduğunu dile getirdi.
Yetkin, hububat rekoltesinin yağışların geçen seneden iyi durumda olmasına bağlı olarak 2010 yılı için artabileceğini, ancak gübre, mazot ve ilaç girdileri nedeniyle buğday üretiminde geçen yıla oranla bir miktar azalma beklenebileceğini ifade etti.
Buğday üretim tahminlerinde çelişkiler olduğunu savunan Yetkin, Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) 2010 buğday üretimini 20 milyon 600 bin ton olarak tahmin ettiğini, ABD Tarım Bakanlığı Dış Tarım Servisinin uydu teknolojilerine dayanarak hazırladığı tahmin raporunda ise bu rakamın 17 milyon 800 bin ton çıktığını kaydetti.
Yetkin, iki tahmin arasındaki 3 milyon tonluk farkın, Türkiye'deki yıllık tüketimin 20 milyon ton civarında olduğu düşünüldüğünde önemli bir fark olduğuna işaret ederek, üretim tahminlerindeki farklılığı ortadan kaldıracak önlemler alınması gerektiği uyarısında bulundu.
CNNTürk
O halde çiftçiye daha çok destek daha çok kalkınma anlamına gelir. Ama bilinçli, ama kontrollü destek..
Kesme amaçlı at-eşek de üretip durmasınlar..
Türkiye Kazan ve Basınçlı Kap Sanayicileri Birliği Başkanı Ali Eren, Türkiye’nin ekonomisinin kriz sonrası büyüme sürecine girmiş olmasına rağmen istihdamda istenen noktaların yakalanmasının zaman alacağını belirterek, "Bizim anladığımız kadarı ile Sayın Başbakanımızın önerdiği ‘Herkes bir işçi alsın’ kampanyası bu tarz müdahalelerin habercisidir. Biz Türkiye’nin Kazan Sanayicileri olarak bu kampanyaya destek vermeye karar verdik” dedi.
Türkiye Kazan ve Basınçlı Kap Sanayicileri Birliği (KBSB) Başkanı Ali Eren, Conrad Hotel’de düzenlenen basın sohbet toplantısında ekonomide yaşanan küçülmenin en rahatsız edici tarafının istihdamdaki gerileme olduğuna işaret etti.
ELEMAN ALAN ŞİRKETLERİN LİSTESİ YAYINLANACAK
Türkiye'nin ekonomisinin kriz sonrası büyüme sürecine girmiş olmasına rağmen istihdamda istenen noktaların yakalanmasının zaman alacağını belirten Eren, şöyle devam etti:
"Bu süreci hızlandırmak için serbest piyasaya müdahalede bulunmak, çok liberalist bir aksiyon olmasa da, kısa vadedeki sıkıntıların aşılmasında faydalı olabilecek bir yöntem olabilir.
Bizim anladığımız kadarı ile Sayın Başbakanımızın önerdiği ‘Herkes bir işçi alsın’ kampanyası bu tarz müdahalelerin habercisidir. Biz Türkiye’nin Kazan Sanayicileri olarak bu kampanyaya destek vermeye karar verdik. Ben, Yozgat’daki fabrikamızda işçi alımı için talimat verdim. Üyelerimize ve Türkiye’nin her yerindeki kazan imalatçılarına bir duyuru yaparak en az birer işçi istihdam etmelerini istedim. Bu tarihten itibaren alacakları işçilerin sigorta girişlerini bildiren üyelerimiz, liste halinde web sitemizde yayınlanacaktır."
"Bizim de beklentilerimiz var"
“Bizler ‘Türkiye’nin Kazan Sanayicileri’ olarak bu hassasiyeti gösterirken, hükümetimizden de beklediğimiz bazı hamleler vardır” diyen Ali Eren, şöyle devam etti:
“Bunlardan en önemlisi, Kamu ve resmi Kurumlarının alımlarında Türkiye de üretilen kazan, brülör ve teçhizatları kullanmalarıdır. Yerli kazan sanayimiz bugün makine imalat sanayi içerisinde en gelişmiş sektörlerimizdendir. Kazan brülör ve reaktör gibi üretimlerimiz yüzün üzerinde ülkeye ihraç edilmekte, kalite ve fiyat açısından Avrupa ülkelerinde de tercih edilmektedirler. Hal böyle iken bazı bakanlıklarımızın yatırımlarında, belediyelerimizin yaptırdığı binalarda, üniversitelerimizin kampüsleri ve önemli Kamu binalarının ısıtılmasında yapılan ‘Yersiz ithal kazan tercihleri’ bizleri son derece üzmektedir. Bu gibi alımların istihdamımıza yarar sağlamadığı gibi cari açığımıza olumsuz katkıları açıktır. Sayın Başbakanımızın bu konuda yayınladığı 2008/20 sayılı genelgenin uygulanması için gereken hassasiyetin bundan sonra gösterileceğine inanıyoruz.”
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/14480285.asp
Türkiye bir başarı hikayesi yaratabilir
Son yaşanan küresel krizi önceden ilk öngören ve bu nedenle kriz kahini olarak da bilinen ekonomist Nouriel Roubini, Türkiye’nin başlattığı reformları devam ettirmesi durumunda bir başarı hikayesi yaratabileceğini söyledi
Otomotiv Endüstirisi Birliği tarafından, ilki Bugün Bursa’da gerçekleştiren Vizyon Toplantıları çerçevesinde düzenlenen bir konferansa katılan Roubini, “Türkiye yüksek verimlilikle, ücretleri rekabet edilebilir seviyede tutarak ve coğrafi konumu kullanıp, ihracatını çeşitlendirerek, bunu avantaja dönüştürebilir. Gerçekleştirilen bazı yapısal reformları devam ettirebilirse, bir başarı hikayesi yaratabilir” dedi.
Roubini, küresel ekonomide büyümenin önümüzdeki dönemde gelişmekte olan ülkelerde daha hızlı olacağını da belirtterek,Türkiye'nin 2010 yılında yüzde 4 ile 6 arasında değişen bir oranda büyüyeceği tahmininde bulundu.
Büyümenin ABD ve Japonya gibi gelişmiş ülkelerde, yavaş yani U tipi şeklinde olacağını söyleyen ekonomist, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelerdeki paradoksal şekilde iyi duran ekonomik temeller sayesinde daha güçlü bir büyümenin görüleceğini söyledi.
Konferansın ardından düzenlenen basın toplantısında Roubini bir soru üzerine Başbakan Erdoğan'ın işsizliği çözmek için işadamlarına yaptığı "herkes bir kişi işi alsın" önerisinin de hayata geçirilmesinin zor olduğunu ifade etti.
TÜRKİYE’DEN ÖRNEK ALMALIYDILAR
Türkiye’nin geçmiş krizlerden ders aldığını belirten ekonomist, bu ülke için iyimser beklentiler içinde olduğunu söyledi.
Roubini, Yunanistan, İspanya ve Portekiz gibi AB’nin borç krizi yaşayan ülkelerinin önceki krizden dert alıp, ekonomik reformlar gerçekleştiren Türkiye’yi örnek alsaydı, bu durumda olmayacağını da belirtti.
Türkiye’nin reformlarıyla krizin ilk şoklarını atlattığını söyleyen ekonomist, yüksek olan cari açığın azaltılması, gevşek mali politikanın daraltılması ve daha fazla bütçe açığı vermemesi konusunda da uyardı.
Hürriyet
Kahin böyle demiş :)
Türkiye'de 3 ayda 17 Ferrari satıldı
OFAŞ Üst Yöneticisi (CEO) Ali Pandır, bu yılın ilk çeyreğinde 17 adet Ferrari sattıklarını, şu anda Ferrari'den bu yıl Türkiye pazarı için daha fazla araç almaya çalıştıklarını bildirdi.
Pandır, bu yıl ilk 3 ayda Ferrari ve Maserati'ye, tahminlerin üzerinde çok yoğun bir talep olduğunu bildirdi.
Geçen yıl hem Maserati hem de Ferrari'den 17'şer adet olmak üzere toplam 34 otomobil sattıklarını anımsatan Pandır, 2009 yılının kriz yılı olması nedeniyle, 2007 yılında ulaştıkları marka bazında 30'lu adet satış rakamlarının yaklaşık yarısına düştüklerini anlattı.
Pandır, FerMas Oto'nun, geçtiğimiz yıl 17 Ferrari ve 17 Maserati olmak üzere toplam 34 otomobil sattığını hatırlattı.
Pandır, bu yılın krizden çıkış yılı olduğunu ve bir toparlanama olsa da yine de satışlarının her bir markaları için 30'lu adetlere yaklaşacağını tahmin etmediklerini, daha temkinli yaklaştıklarını söyledi.
Bu yılın ilk 3 ayında özellikle Ferrari'de, bütün yıl için satmayı hedefledikleri otomobillerin tamamının satıldığını ifade eden Pandır, ''Yılın ilk çeyreğinde 17 adet Ferrari sattık ve mart ayı sonu itibariyle 5'ini teslim ettik. Şu anda Ferrari'den bu yıl için daha fazla araç almaya çalışıyoruz. Bu TOFAŞ ve FerMas tarihinde ilk defa ekstra araç talep ediyoruz'' diye konuştu. Ali Pandır, Maserati tarafında da benzer bir durum olduğunu, orada da büyük bir talep bulunduğunu dile getirerek, Maserati'de bu yılki hedeflerinin yarısının şimdiden satıldığını dile getirdi.
Maserati'de özellikle geçen yıl başlattıkları ve ''Anadolu açılımı'' dedikleri, başta Maserati markasını ve modellerini daha yakından tanıtmak için çeşitli illere düzenlenen roadshow'larla otomobillerinin ve lüks markanın tanınırlığının arttığını kaydetti.
Ferrari ile görüşmeler sürüyor
Pandır, yıl sonuna kadar satış hedeflerinin Ferrari'den alabilecekleri araçlara bağlı olduğunu dile getirerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ferrari'de global anlamda üretim sipariş üzerine yapılıyor. Ülkeler ve distribütörlerde yıllık olarak ne kadar satabileceklerini tahmin edip, oraya bildiriyorlar ve ona göre belli adetler alıyorlar. Onun için şimdi artan talebi karşılamak için bu yıl içinde teslim edilmek üzere daha ne kadar araç alabiliriz diye Ferrari ile görüşmelerimiz sürüyor. Şayet araç alabilirsek, 2010 yılında 25 adete yakın Ferrari satışımız olacaktır. Maserati'de de benzer bir başarılı durum var. Biz ikisinde de 20'ye yakın araç satacağımızı tahmin etmiştik ama bunu aşacağız. Anadolu'da yaptığımız test sürüşü etkinlikleri gösteriyor ki özellikle Maserati tarafında İstanbul dışında daha çok potansiyel var.''
Genel kanının ''bu lüks ve spor otomobiller zaten senede 15-20 tane satılıyor, bunu almak isteyenler Türkiye'nin neresinde olursa olsun gelir ve bulur'' gibi bir inanış olduğunu bildiren Pandır, bu inanışlarının gerçek olmadığını, bu otomobilleri Anadolu'ya götürüp, tanıtmanın satışlarına çok olumlu yönde katkı sağladığını belirtti.
Pandır, Maserati Roadshow kapsamında Gaziantep, Mersin, Adana, Ankara, Çeşme, Bodrum ve Hatay gibi merkezlerde etkinlik yaptıklarına dikkati çekti.
TOFAŞ Ceo'su Ali Pandır, şunları kaydetti:
''İster Mersin'de ister Çeşme'de olsun, yaptığımız tüm aktiviteler her anlamda büyük ses getirdi. Yaptığımız bu test sürüşü ve aktivite içi etkinliklerde herkesin müşteri olmasını veya hemen sıcak satış bağlantısı gerçekleşmesini zaten beklemiyoruz. Her ilde özenle belirlediğimiz potansiyel müşteri gruplarıyla bire bir kontak kurarak randevu olarak etkinliğimize davet ettik. Şimdi olmasa bile bu tarz aktivitelerde 2 yıl sonra bile bizden bir Ferrari veya Maserati satın almayı tercih eden müşterilerimiz oldu. Hatta asıl davetlimizin test sürüşüne birlikte gelen arkadaşı bizden otomobil aldı. Etkinlik sayımızı artırmanın, müşteriyi showrooma beklemeden, mobil showroom mantığıyla Türkiye turuna çıkmanın ne kadar doğru bir adım olduğunu, ulaştığımız satış adetleriyle de açıkça görebiliyoruz.
Önümüzdeki günlerde Kayseri, Konya, Bursa, Aydın ve Denizli gibi başka yerleşim merkezlerinde de gerçekleştirmeyi istiyoruz. Hatta çok fazla ilgi gördüğümüz Ankara'da yeniden bir Maserati etkinliği yaptık ve büyük ilgi gördük. Önümüzdeki günlerde bu çalışmalara daha da ağırlık vererek lüks otomobil pazarlama anlamında fark yaratacak çalışmalara imza atacağız.''
"Ferrari Showroom'ları açmak istiyorlar"
Pandır, lüks segmentteki araçların basit showroomlarda satılamadığını ve bunun pahalı bir yatırım olduğunu anlatarak, şunları söyledi:
''Onun için de bu işletmenin dönebilmesi için belli sayıda satış yapmak lazım. Zaman zaman bu işi çok fazla kar amacı olarak değil de hobi amaçlı gören iş adamları, bana verin de ben Ferrari showroomu açayım diye teklif ediyorlar. Ama biz o işlerin çok sürdürülebilir olduğuna inanmıyoruz. Bugün çok heves edersiniz ama adetler gelip de para ve kara dönüşmezse yatırımlarınız, hobilerde bir gün sıkıcı olabilir. Ama şu anda işin ekonomik rasyoneli de yavaş yavaş geliyor. Özellikle Ankara ve İzmir'de bir zaman sonra bizim FerMas Oto'nun yeni şubeleri açılabilir. Öyle bir potansiyel var. Gene de bu yıl için zor ama önümüzdeki 2 yıl içinde olabilir.''
Ferrari'nin her yıl yeni bir model çıkarttığını ve en son çıkan modelin en çok talep gördüğünü belirten Pandır, şu anda en son çıkan iki modelin California ile 458 Italia olduğunu bildirdi.
Pandır, Maserati'de ise Quattroporte ile GranTurismo modellerinin Türkiye'de çok iyi tuttuğunu belirtti.
Bu yıl talebin bu kadar canlı olmasında, geçen yıldan ertelenen taleplerin etkisinin olduğuna işaret eden Pandır, Ferrari'nin California modeliyle bugüne kadar Ferrari müşterisi olmayan yeni kitlelere hitap ettiğini ve bu modelin hem Türkiye'de hem Avrupa'da çok rağbet gördüğünü anlattı.
İkinci el Ferrari
Ali Pandır, FerMas Oto'da satış sonrası sınırsız servis anlayışıyla hizmet verildiğini dile getirerek, gezici servislerinin Ferrari ve Maserati müşterileri nerede olursa olsun onlara anında hizmet götürebildiğini kaydetti.
FerMas Oto'nun ikinci elde, iki yıl fabrika garantisi sunan tek marka olduğunu dile getiren Pandır, ''Bizden ikinci el araç alanlara, tamamen gözden geçirilmiş ve yenilenmiş araçları iki yıllık fabrika garantisi ile satıyoruz. Bizde ikinci el satışları da önemli çünkü böyle bir aracı almak isteyenler genelde buna yakın bir aracı aynı veya başka marka olarak takas etmek istiyorlar. Tabii ki o kadar pahalı bir aracın ikinci el satışı da bir özellik istiyor. Bugüne kadar bu galerilerde yapılıyordu ama şimdi biz daha kurumsal olarak garanti de vererek FerMas Oto bünyesi altında yapıyoruz'' diye konuştu.
Pandır, ''Anadolu açılımı''nın özellikle Maserati'nin ikinci el satışlarına çok büyük etkisi olduğunu da sözlerine ekledi.
CNNTürk
http://img118.imageshack.us/img118/7449/dscn08893ja.jpg
Ben de Ferrari almak istiyoruuummm :'(