Nasıl bir öneride bulunursunuz?
2 yıl önce evlenen bir çift var ve bu çiftin bir bebekleri var.Koca boşanmak istiyor onun için ortak hayatı sürdürmek neredeyse imkansız hale gelmiş ve pskolojik olarak da bu evliligi sürdüremiyor ve eş bunu kabul etmeyip onu süründüreceğini ve hiçbir şekilde boşanmaya razı olmayacağını ileri sürüyor.Koca çalıyor ancak eş çalışmıyor ve eş durmadan annesinin evine gidip orda yaşıyor ve en sonunda kocasının boşanma isteğini dile getirmesinden itibarende annesinin yanında kalıyor bebekle birlikte. Şimdi koca boşanmak için nasıl bir yol izlemeli ve bebeğin velayetini alabilir mi?Şimdiden teşekkürler.
Cevap: Nasıl bir öneride bulunursunuz?
Belirtmek gerekir ki,boşanma yargılamasında kural eşlerin kanunda belirlen boşanma sebepleri ileri sürmekle birlikte,bu kanuni sebeplere dayanak teşkil eden hayat vakıalarını hakimi vicdanen doğruluğuna kanaat getirecek doğrultuda inandırmaktır.Yani,eşlerin münhasıran evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasına bulunması veya ortak hayatın kendisinden beklenilmeyecek doğrultuda sarsılıdğı iddiasının varlığı bağımsız olarak boşanma hükmü verilmesini sağlamaz.Bu açıdan tanık veya belge,görüntü kaydı ve iddiaya dayanak teşkil edebilecek sair delillerle boşanma sebebi ispatlanmalıdır.Somut uyuşmazlığa dair verilen bilgiler bir boşanma yargılamasında delil teşkil edebilecek mahiyette görünse de(eşin mütemadi olarak aile konutundan ayrı kalması gibi),yargılamanın sevk ve idaresi açısından yetersiz gibi görünüyor kanımca.Diğer eş,Mk.166 mdsinde öngörülen ve genel bir boşanma sebebi olan evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanarak boşanma davası açabilir ancak fonksiyonel açıdan boşanmaya sebep teşkil edecek ağırlıkta hayat vakıalarını ve olguları ispatlayamaması durumunda boşanma hükmü verilemeyecektir.İspat hususunda hakimi vicdanen iddiaların doğruluğuna kanaat getirecek mahiyette deliller ileri sürülmesi gereklidir.Eşin sadece evlilik birliğinin temelinden sarsılıdğını iddia etmesi hüküm ve sonuç doğurmayacaktır boşanma hükmü açısından.Ayrıca diğer eşin hiçbirkoşulda boşanmayacağını ifade etmesi hukuksal açıdan bir anlam ifade etmez.Kanuni açıdan geçerli boşanma sebeplerinden bir veya birkaçtanesine birlikte dayanarak(Tmk.161-1669) açılan bir boşanma davasında, ispat ve kanunda belirtilen şartlar yerine getirilmek şartıyla boşanma hükmü verilir.Kanımca,bu aşamada eşin mütemadi olarak ortak konutu terk etmesi ve kocasından ayrı yaşama iradesi göstermesi evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı yolunda güçlü bir emare teşkil edebilir.Ancak ispat hususunda hakimin takdiri başka tanık vb.delillerin varlığını da gerekli kılabilir.Velayet ilişkisi açısında ise,kural olarak velayete ilişkin yargılamalarda hakimi bağlayan temel unsur çocuğun maddi ve manevi menfaatidir.Hakim,çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini gözönüne alarak velayetin tayin edileceği eşi belirler.Nitekim Türk hukukunda birlikte velayet kurumunun olmaması hakimi eşlerin sosyal ve ekonomik durumlarını irdelemek ve eşler arasında bir tercihte bulunmaya sevketmektedir.Muhtelif Yargıtay içtihatlarında da belirtildiği üzere henüz infans yani bebeklik çağında bulunan bir çocuğun,fiziksel ve ruhsal gelişimine ilişkin tıbbi ve psikanalitik analizler gereğince annenin veli kılınmasını gerekli kıldığı yönündedir.Yani eğer annenin subjektif durumunda çocuğun maddi ve manevi gelişimini olumsuz etkileyecek bir bilgi ,mesela annenin psikolojik bir rahatsızlığı olmadığı müddetçe bebeklik hatta çocukluk dönemin ilk safhası misal olarak 10-11 yaşlarına kadar çocukların velayetinin annelere verildiği bir yargısal yerleşik tutumdur.Dolayısıyla,şahsi kanaatim anne açısından çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini olumsuz etk,leyecek bir durumun varlığı baba tarafından yargılamada ispatlanmadıkça velayet anneye verilir.Ancak hakimin kararına ilişkin mutlak bir değer yargısında bulunmak mümkün değildir hukuksal açıdan.
Cevap: Nasıl bir öneride bulunursunuz?
Aydınlatıcı ve görüşlerime dayanak teşkil edceğini düşündüğüm yakın zamanlarda yüksek mahkemenin kanaatini ortaya koyan bir içtihat ile desteklemek isterim.
ÖZET: Boşanma sonucunda çocuğun anne yanında kalmasının bedeni, fikri ve ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmuyorsa, ana şefkatine muhtaç olan küçük çocuğun velayeti anneye verilmelidir.
YHGK E: 2010/2-649 K: 2010/683 T: 22.12.2010
(“... 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle davalı-davacı eş ve müşterek çocuk için 28.09.2006 tarihli oturumda ara kararı ile takdir edilen tedbir nafakası nihai hükümle kaldırılmadığına göre verilen bu nafakaların boşanma kararının kesinleşmesine
kadar devam edeceğinin tabi ve infazının mümkün bulunmasına göre davalıdavacının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Ana yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olacağı yönünde ciddi ve inandırıcı deliller bulunmadığı ve hemen meydana gelecek tehlikelerin varlığı da ispat edilmediği halde ana bakım, şefkatine muhtaç 27.01.2004 doğumlu müşterek çocuk T’ın Türk Medeni Kanununun 182. ve 336/2. maddeleri uyarınca babanın velayetine bırakılması usul ve kanuna aykırıdır.
...
Bu durumda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 336. maddesi uyarınca, ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmiş ise hakim, velayeti eşlerden birine verebilir. Velayet ana babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa aittir.
Ayrılık ve boşanma durumunda velayetin düzenlenmesindeki amaç, küçüğün ileriye dönük yararlarıdır. Eş söyleyişle, velayetin düzenlenmesinde asıl olan, küçüğün yararını korumak ve geleceğini güvence altına almaktır.
Bu nedenle, çocuğun fiziksel ve ruhsal gelişimini engelleyen ve süreklilik arz edeceği anlaşılan her olay, tehlikenin büyüklüğü, doğuracağı onarılması güç sonuçlar değerlendirilerek ele alınmalı ve neticeye varılmalı; velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde öncelikle çocuğun yararı göz önünde tutulmalıdır. Bu kapsamda, tarafların çocuğunun cinsiyeti, doğum tarihi, eğitim durumu, kimin yanında okumakta olduğu, talepte bulunanın çocuğun eğitim durumu ile ilgilenip ilgilenmediği, sağlığı, sağlık durumuna göre tedavi olanaklarının kimin tarafından sağlanabileceği gibi özel durumuna ilişkin hususlar göz önünde tutulmalıdır. Velayetin belirlenmesi ve düzenlenmesinde ana babadan kaynaklanan özelliklerin de dikkate alınması kaçınılmazdır. Bu nedenle, mahkemece çocuğu başkasına bırakma, ihmal etme, kaçırma, iradi olarak terk etme, yönlendirme hususları ile tarafın velayet talebinin olup olmaması, şiddet uygulaması, sadakatsizliği, ekonomik durumu, mesleği, yaşadığı ortam, kötü davranışı, alkol bağımlılığı, sağlığı, dengesiz davranışları dikkate alınmalıdır.
Mahkemece, açıklanan özellikler yanında mümkün oldukça çocuğun alıştığı ortamın değiştirilmemesine, kardeşlerin ayrılmamasına özen gösterilmeli, velayetin verileceği taraf yanında kalmasının çocuğun bedeni, fikri, ahlaki gelişmesine engel olup olmayacağı yönünde ciddi ve inandırıcı delil olup olmadığı veya hemen meydana gelecek tehlikenin varlığının ispat edilip edilemediği hususları da mutlaka değerlendirilmelidir.
Yukarıdaki açıklamaların ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Taraflar arasında evlilik birliğinin davalı-karşı davacı annenin ağır kusuru ile son bulduğu hususlarında uyuşmazlık bulunmadığı açıktır.
Ne var ki, 27.01.2004 doğumlu T’nin yaşı dikkate alındığında annenin yakınlığına ve şefkatine muhtaç bir yaşta olduğu, benliğinin geliştiği bu yaşlarda ana yoksunluğunun derin izler bırakabileceği gözetilerek velayetin anneye bırakılması uygun olacaktır.