Anlaşmalı Boşanmak veya Boşanamamak istiyorum

Merhaba arkadaşlar.

3 ay önce eşim evi terketti. Yanına altınlarını aldı. Şu an oğlum yanımda. Herşey yolunda giderken kendi kendilerine işi değiştirdiler. İlk önce anlaşmıştık şimdi çekişmeli hale getirme durumundalar.

Avukatım karşı tarafın avukatının davayı uzatmak istediğini söyledi. Bense ya anlaşmalı boşanmaya zorlamak ya da davayı uzatabildiğim kadar uzatmak istiyorum.

Bunun için şöyle tezlerim var:

1.Karşı tarafın avukatı ile anlaşıp anlaşmalıya çevirtmek.
2.Boşanmak istemediğime dair çalışmak.

Bu tür çözümlerle olayı götürebilir miyim?

Eşimin evden ayrılma sebebi ise oğlumu dövmesi. Normalde ona ve ailesine emanet edebilirdim ama. Zaten boşanmaya götüren ayrı yaşama talebinin asıl sebebi bu.

Eşimin ailesinin evi yaşamak için uygun değil, babası alkolik. Benim koşullarımın daha yeterli olduğunu, annenin psikologa gitmesi gerekliliği nasıl belirleniyor?

Avukat tuttum. Yarın vekalet vereceğim. Tam boy saldırmak için uğraşıyorum.

Lütfen yardım edin.

bi yardımcı olsanız ustadlar?

Tam boy saldırma psikolojisinde olan birine ancak terapiste gitmesi konusunda tavsiyede bulunabilirim şahsen. Boşanmayı savaş psikolojisi ile başarmanız çok zor. Aklı selim düşünün ve önce çocuğunuzun menfaatlerini düşünün sn. üye.

Nereye saldırıyorsunuz? Cenk mi var ? Taarruzamı kalkıyorsunuz ?

Önce aklı selim davranın. Hırsla kalkıyorsunuz. Zararla oturacaksınız. Sonra da ağlayacaksınız forum köşelerinde "evladım, çocuğum, malım, evliliğim, nafakam, yıllarım" diye. Forum sayfalarına bir göz atarsanız bu makus talihi paylaşan nice üyenin heyezanını göreceksiniz. Ama hırsınız gözünü kör etmiş gibi. Muhtemelen görmeyeceksiniz.
Gelelim konuya;
Çocuğunuz küçükse ve annesi isterse velayetini mahkeme boyunca geçici olarak sizden alır.
Çocuğunuz ve çalışmıyorsa eşiniz için tedbir nafakasını ödersiniz.
Eşinizin ve sizin evinize sosyal hizmet uzmanı gider. Ama sonuç % 99,9 anneden yana olur.
Annenin psikolojisini söz konusu ettiğinizde karşı tarafın avukatı " müvekkilemin o gencecik taptaze bir genç kızken pür neşe olan psikolojisi evlendikten sonraki yıllarda kocası tarafından uygulanan fiziki ve psikolojik şiddet nedeni ile tamamen bozlulmuştur. Bu nedenle manevi tazminat talebimiz vardır" diyerek aleyhinize bir hançer gibi yüreğinize saplar..
Karşı tarafın avukatı ile anlaşmak derken kandırmak / para vermek / sizden yana davranmasını ve tavır almasını sağlamak olarak algılamak istemiyorum. Bir hukuk sitesinde onca hukukçu içerisinde meslekten birine bunu yakıştırmamış olduğunuzu varsayıyorum.
İstediğiniz kadar direnin. Eşiniz sizden boşanmak istiyorsa boşanır. Olmadı ayrı yaşar. 3 sene beklersiniz. 3 sene boyunca nafaka ödersiniz. 3 sene sonunda boşanrısınız. TYoplamda size maliyeti koskoca bir 5-7 sene ile 10-20 bin lira olur.

Şimdi acizane önerim; madem boşanacaksınız eşinizi ikna edin, araya birilerini sokun. Yoksa işiniz cidden zor..

Geçmiş olsun..

Sayın Abdullah Yaman,

Anlaşıldı ki bi avukat olarak zaten bayanların baştan başa kazançlı olduğunu kabul ediyorsunuz. Eşimin yapısı baştan beri bu şekilde idi.

"Saldırmak" konusu da şu andaki yanlış psikolojik kaygımdan kaynaklanıyor.

Olaya şöyle yaklaşmak istiyorum. Eşimin ve çocuğumun menfaatlerini 4 senedir düşünüyorum. Eğer ki evvelki gün babasının bana yaptığı hakaret olmasaydı zaten (ailemdeki herkes bana kızıyor.) ben hala sevdiğimi biliyordum. Mahkeme oğluma iştirak nafakası kestiğinde çok da üzülmüş olmayacağım. Sonuçta 2 tarafın da yüz kızartıcı bir suçu bulunmuyor, onlar eşim ve oğlum. Ayrıca eşimin de kişilik yapısının benden başkasını kaldıramayacak kadar kötü olduğuna eminim.

Fakat şu var ki beni korkutan tek şey oğlumdan uzak olmak. Bu nedenle askere gittiğimde çok fena zorlandım. Askerde psikiyatriste gözüktüm. 6 ayı zor atlattım.

Oğlumdan ayrılmamak için resmi ve gayriresmi bütün koşulları denedim denemeye devam edeceğim.

Saldırmak mı? Evet saldırmak...

Hukuki.net te evladından ayrı kalan bir çok baba var. Ben en çok mağdur olan insan olacağım. Hayattaki en değerli varlığım oğlum benim. Onu benden ancak ölüm ayırır.

Forumda size danışma sebebim ise olaylar büyümeden başka çareler aramak. Lütfen alternatifler konusunda yardımcı olun.

Mehmet Bey: “Öyle her şeyde boşanmayı gündeme getirmek fazilet midir? Yoksa sabretmek ve bazı badireleri birlikte aşmaya çalışmak mı fazilettir? Bir inat uğruna boşanma olursa, Allah bu işe nasıl bakar? Ortada çocuklar var. Ve aslında boşanacak hiçbir neden yok! Sadece inat!”



Cenâb-ı Hak Cennet ehlinin Cennette, eşleriyle birlikte ebedî mutluluğa ulaşacaklarını şöyle müjdeliyor: “O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde safa sürerler. Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar. Orada onlar için her çeşit meyve vardır. Bütün arzuları yerine getirilir. Onlara Rabb-i Rahîm’den bir de selâm vardır.”1

Dünyanın dikenli bağlarında acı günde, tatlı günde birlikte yaşayan, birlikte ağlayan, birlikte gülen, hayatın ve imtihanın bir gereği olarak yer yer kendilerini alıkoyamadıkları sürtüşmeleri ve tartışmaları bertaraf etmesini de başaran karı kocanın ebedî âhiret hayatında ebedî zevkleri ve ebedî güzellikleri birlikte paylaşmaları elbette müstesna bir ihsan-ı İlâhîdir. Bu ihsan-ı İlâhî’yi, eşler, dünyadaki sabırlarının ve iyi huylarının sonucu olarak hak ediyorlar. Çünkü sırf aile yuvalarının selâmeti ve huzuru için birlikte dünyanın acılı imbiklerinden süzülmüşler, birlikte ıztıraplı eleklerden geçmişler; ikisi baş başa sabretmişler, Allah’a birlikte dayanmışlar, Allah’tan birlikte ümit etmişler.

Öyle her sıkıntıda, her acıda, her olumsuzlukta eşini terk edip keyfinin peşine takılıp gitmek var mı evlilikte? Cenâb-ı Hak bazen eşlerden birisine hastalık verir, sabır ister; diğerine buna rağmen eşine sadakat, bağlılık ve hizmet tarzında bir görev yükler ve yine sabır ister. Bazen karı-kocayı birlikte fakirlik imtihanına tabi tutar, bazen zenginlik sınavından geçirir. Bazen öfke, bazen inat imtihanlarını katmerleştirir. Şu âyetleri kulağımızda küpe yapacağız: “Allah sabredenlerle beraberdir.”2, “Sabredenlere müjdele.”3, “Allah sabredenleri sever.”4 En zor ânımızda Allah’ın bizimle beraber olmasını, Allah’ın yardımını mı istiyoruz: Yapmamız gereken tek şey, sabırdır.

Boşanmak fazilet midir? Gelin bu sorunun cevabını Peygamberlerin hayatlarında arayalım: Hazret-i Nuh Aleyhisselâm kendisine inanmayan müşrik karısına tahammül etmiş, onu boşamamıştı. Hazret-i Lût Aleyhisselâm Sodom ahlâksızları ile birlikte hareket eden hain karısına tahammül etmiş, onu boşamamıştı. Hazret-i Eyyûb Aleyhisselâm yıllarca hasta yattığı günlerde; muhtereme hanımı Rahmet kendisine sabretmiş, eksiksiz hizmet etmiş; bırakıp gitmemişti… Örnekler artırılabilir.

Şüphesiz karı ile koca aynı fıtratta, aynı karakterde, aynı yapıda ve aynı yaratılışta değillerdir. Birisinin ak dediğine bazen diğeri kara diyebilir. Olacaktır bu! Fakat bu, öfke ve inat sebebi olmamalıdır. Eşlerin birbirlerine karşı dikkat etmeleri gereken en korkunç, en canavarlaşmış duygu, öfke ve inat duygusudur! Şeytan bu duyguları çok işletiyor ve aileleri perişan ediyor. Öyleyse eşler akıllı davranmalı; biri öfkeli iken diğeri haklı da olsa alttan almalı, biri kırıcı davrandığında diğeri ortamı yatıştırıcı olabilmelidir. Çünkü geçim böyle sağlanır. Çünkü kusursuz insan yoktur. Öfkenin ve inadın yanlış kullanılması da, farkında olmadığımız ayrı bir kusurdur. Kusurun en etkin çözümü ise, Kur’ân diliyle “affetmektir.” Affedilen insan kusurunu anlar.

Boşanıp çocukları perişan etmeden önce çok iyi düşünmelidir: Boşanmakla ulaşılması düşünülen huzur ve mutluluğa, sabırla pekâlâ ulaşılabilir. Boşanmadan dolayı ortada kalan ve psikolojik travma yaşayan çocukların çektiği manevî acı ve ıztırap, karı kocanın boşanmakla hedeflediği mutluluğu dünya noktasından da, âhiret noktasından sıfırlar, yer, yıkar, bitirir, mahveder; dünyayı da, âhireti de zehir eder, azaba çevirir! Çocuğa mı yazık, sabırsızlık yüzünden, öfke ve inat yüzünden uzaklaşıp gittikleri mutluluklarına mı yazık? Hangisine ağlamalı? Bu acı sona, kendilerinden başka kim ağlar?

Oysa birbirlerinin titizliklerine, hassasiyetlerine, varsa çekilmez alışkanlıklarına, dayanılmaz duygularına, taşınmaz öfkelerine ve inatlarına sabretmeleri ne kadar mutluluk vericiydi! Geride ne iyi günler vardı! O dayanamadıkları ve korkunç buldukları duygular, yakın zamanda birer pırlanta olup ellerinden tutacaktı. Bir bilselerdi!

Bedîüzzaman Hazretleri karı ile koca arasındaki ebedî bağı güçlendirecek formülü çizerken ayrılığa ve boşanmaya yer vermiyor. Bırakıp gitmeye yer vermiyor. Terk etmeye izin vermiyor. Bilâkis Bedîüzzaman, namusluluğu ve dindarlığı sebebiyle kadının, kocası tarafından taklit edilmeye değer bir kadın olduğunu; kocanın, ancak bu taklitle ebediyet arkadaşını kaybetmeyeceğini hatırlatıyor. Üstad Hazretlerine göre kadın da dindar ve onurlu hayat arkadaşını ebediyen kaybetmemek için dindar olmalıdır. Böylece eşler hem dünya saadetini, hem âhiret saadetini elde edebilecektir.5

O halde, boşanmadan önce bir kez değil, bin kez düşünelim: Dindar ve iffetli eşimizi eften püften sebepler yüzünden, bizim de benzerlerini taşıdığımız hatalar ve kusurlar yüzünden dışlamak, itham etmek, kırmak, incitmek, onu boşanmaya zorlamak vebaldir, günahtır, sorumluluk vericidir. Bunun yerine barışı ve sabrı mutlaka deneyelim ve mutlaka başaralım.