Avukatların bilmesi gerken tabirler
AVAL: Arapça'da #8216;haval'dan gelme bir kelime olup, sonradan İtalyanca'ya geçmiştir. Ticaret Kanunu'nun hazırlanması sırasında, İtalyan Kanunları incelenirken dilimize yerleşmiştir. Asıl olarak kefilden farklıdır. Kefil sadece borcun sorumluluğunu taşırken, aval veren veya avalist; muhattaba ve cirantalara karşı keşideci gibi sorumludur. Keşidecinin haklarına sahiptir.
AVUKAT: İnsanların genelikle vazo kırıldıktan sonra başvurması nedeniyle son derece zor, stresli olan, erken yaşta ülser, gastrit, kalp hastalıklarına sebebiyet veren, iyi yapıldığı takdirde kişiyi ihya, kötü yapıldığı takdirde kahya eden, beyaz yalanların bolca kullanıldığı, çok fazla okuma ve koşturma gerektiren, sorumluluk duygusu bulunmayanların uzak durması şart olan, göz numarasını büyüten, saç ağartan, müvekkili dövmek haricinde davanın kaybedildiğini söylemenin getireceği zararlardan kurtulmanın bir başka yolunun maalesef olmadığı (halbuki her davanın bir kazananı, bir kaybedeni vardır), yüksek derecede kendini ifade edebilme, ikna ve anlama becerisi gerektiren, pratik zekalı olmanın son derece yararlı olduğu, mensuplarının oldukça önemli bir yüzdesinin küp gibi içki ve sigara içtiği, fikri takip özelliği aranan meslek üyelerine verilen isim.
AVUKAT CÜBBESİ: Yazın hiç çekilmeyen, ancak adliye koridorlarında ve merdivenlerinde üzerinde taşıyan insana geçiş önceliği sağlayan, cüppesiz çoğunluk üzerinde ambulans sireni etkisi yapan giysi... Cübbenizin üzerine bir şey döküldü, adalet sistemine sinirlenip cübbenizi yaktınız, üzerinde tepinip durdunuz, giyilmez hale soktunuz; o zaman tekrar baroya gidip yenisini edinebilirsiniz.
ADLİYE: Mahkemeler, temiz kağıtları, avukatlarla çay içme hadiseleri burda görülebilir. Eğlenceli bir yerdir. İşlerin en kesat olduğu gün bile, en az 10 kavga olur; sonra çaycı gelir, kavga edenleri ayırır. Her türden insan bulunur. #8216;Yaşasın adalet' diye bağıran da vardır, #8216;Temyiz hakkını kazandık' diyen de... Koridorlarında yeteri kadar oturacak yer yoktur. Bekleşen çoktur...
ADALET: Tarihin herhangi bir diliminin hatıra fotoğrafı çekilebilseydi eğer, adaleti düzenleyen yasalar "eşitsiz gelişim yasası"nın arkasından başını uzatıp "biz de burdayız, hu huu" diyen silik şahsiyetler gibi görünürdü herhalde. Çünkü egemen zihniyet, güvenliğinin sağlanması karşılığında özgürlüklerinin sadece bir kısmını devlete devretmiştir ve adalet dağıtmak da böylelikle devletin görevi haline gelmiştir...
ADLİ TATİL: Ayrılmaya karar vermiş evli insanların boşanmak için bitmesini beklemek zorunda kaldığı, bazıları için geçmek bilmeyen, bazıları için önemsiz olan süreç.
ANAYASA HUKUKU: Anayasanın yanı sıra, Erdoğan Teziç tarafında aslen "Esas Teşkilat Hukuku" olarak geçmesi gerekmekte olduğu söylenen hukuk dalı. Diğer tüm yasaların temeli anayasadır.
AND: Yemin etmek, yapmazsam şerefsizim demek
BİLİRKİŞİ: Sürekli bilerek ve isteyerek raporlar hazırlayıp, para kazanan kişilere verilen ad. Hatta bir süre sonra, bilirkişinin mi yoksa raporun mu malı götürdüğü #8216;Ali Kırcavari' bir tartışma programı sorusudur. Bilirkişi karada yaşar, uzun süre rapor yazmazsa raporsuzluktan ölür. Kimi kaynaklarca raporla çoğaldıkları iddia edilmektedir.
BOŞANMA DAVASI: Sevişerek evlenen çiftlerin, mahkeme salonunda kanlı bıçaklı olduğu, insanların resmi olarak ayrılmasını sağlayan dava cinsi... Müvekkilinizin bir kişi olduğunu sanmayın; zira o davayı almakla tüm sülalenin avukatı olursunuz. Karşı taraf ve karşı tarafın avukatına düşman olmaz ya da öyle görünmezseniz, samimiyetinizden şüphe ederler...
BARO ODASI: Adliye binalarında bulunan baro temsilciliği... Pek bir temsil özelliği olmayıp, genellikle fotokopi, cübbe, daktilo gibi avukat ihtiyaçlarını karşılama fonksiyonu vardır. Baronun duyuruları, buralardaki panolarda görülebilir.
BARANTA: Yağma için yapılan akın, bizzat ihkakı hak eylemi.
DERKENAR: Kenarından kaldırıp bakınca çok bir şey anlaşılmıyor. Kurcalamak lazım.
DURUŞMA SALONU: Adliyelerdeki yer azlığından ötürü genellikle aynı zamanda mahkeme hakiminin de odası olan, kullanım amacı dışında hizmet verebilen yerdir. Bu ihtimal göz önüne alınarak, girmeden önce kapısını vurmakta fayda vardır.
DÜRÜSTLÜK İLKESİ: Medeni Kanun'un 2. maddesinin 1. fıkrasında ifadesini bulan ilke. Buna göre "Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır."
FERAGAT: Vazgeçmek, ama öyle durup dururken vazgeçmek değil. Vazgeçmenin en enayi hali. Aslında kendi hakkı olan bir şeyden, pisipisine vazgeçme durumu...Vazgeçmenin en zayıf hali.. Vazgeçmenin en kötü hali...
FAİL: Türkiye için olmayan şey, bir işin faili yoktur, her şey anonimdir, bu vatan için kurşun sıkan da kurşun yiyen de birdir çünkü failin de mefulün de önemi yoktur.
HAKİM: Bir davada en çok saygı gören insan#8230;Yakaları ile de meşhur olan meslek grubu (Bkz: hakim yaka). Allah'ın 99 isminden biri. 'Herşeyi sonsuz bir bilgelikle kusursuz eden' anlamına gelir. Terim ne demiş: Hakimin kararı değişir, hakemin kararı değişmez.
HACİZ: Avukatların en fazla tırtıklandığı icra işlemi. Borçluların veya yakınlarının, alacaklı tarafına ve vekiline lanetler yağdırıp küfürler savurabileceği, gözü dönmüşse tekme tokat girişebileceği, icra ve polis memurunun bu durumdayken koruma görevini unutup sizi yalnız bırakabileceği, avukatlığın kötü bir izlenim bıraktığı tahsilat usulü...
HUKUK: Avukat denen meslek erbabının satığı emtia. Ekmek teknesidir bir yerde...
HAK: Aslen Hakk olduğu için her sesli harfle başlayan ek aldığında bir 'k' harfi edinip, Allah anlamınına geldiği zamanlarda apostrofu nereye koyacağımızı şaşırtan kelime. Bunun bir de en doğal hak versiyonu vardır ki evlere şenlik...
İZALE-İ ŞUYU: Taşınmaz mülkiyetin bölüştürülmesi amacını, 'satış' yoluyla gerçekleştirmeye ve gayri menkullerin iki kuruş otuz paraya gitmesine neden olan, genellikle kendi hali vakti yerinde üvey kardeş tarafından, diğer kardeşe dünyayı zindan etmek için açılan dava yoludur.
İDAM: Cinayetin legal hali, daha kötü bi ceza düşünemiyorum. Asılarak veya kurşuna dizilerek ya da başka yöntemlerce insan hayatının sona erdirilmesi. Eski hukukta şer'i darp cezası. Adem kelimesinden türemiştir. Fransızlar giyotini bulduğunda çok büyük bir buluş olarak nitelendirdiler bunu, zira çok kısa zamanda ruhun bedenden ayrılması sağlanmış oluyordu, çinde ise tüm idamlar kurşuna dizerek infaz edilir, cesedi alabilmek için infazda kullanılan kurşunların ücretini ödemek lazımdır. Türkiye'deki idamlar uzun süre halka açık olarak büyük meydanlarda yapıldı (sallandıracaksın taksim meydanında lafı buradan kalmış olmalı) Hamile kadınlar doğurmadan idam edilemezler, ayrıca dini bayramlarda infaz da mümkün değildir.
İZTİRAR HALİ: Ceza hukukçularının uç örneklerle açıkladıkları hal. İtalya'dan verilen bir örnek en ilgincidir sanırım. Bir gemi batmış ve birkaç tayfa ile bir miço bir filikaya atlayıp kurtulmuşlar. Ancak açık denizde günler geçirmek durumunda kalınca yiyecekleri tükenmiş, açlıktan ölecek duruma gelmişler ve sonunda miçoyu yemişler. Bu olayda italyan yargısı tayfaların iztırar hali içinde olduklarına hükmedip ceza vermemiş...
KELEPÇE: Severek kullandığım, ıssız bir adaya düşsem yanıma alacağım 3 şeyden birisi olan aparat. Bu fantezik edavatla beni bir hediye vasıtası ile tanıştırana teşekkürü bir borç bilirim.
KONŞİMENTO: Doğru yazım şekli konişmento olan, eski bankacıların ısrarla konşimento demekte ısrar ettiği kıymetli evrak.
KANUN: İnsanları adam edebilmek amacıyla ortaya çıkarılan yasaların genel adı. Ülkemizde pek çok acığı vardır. Kurtulmak, bazı konularda hiç de zor değildir...
KADÜK OLMA: Bir yasama dönemi içersinde tamamlanamayan, kanunlaşma süreci sonuçlandırılamayan kanun ya da kanun tasarılarıdır. Dolayısıyla hükümsüzdürler. Örneğin şapka iktisası hakkında kanun ve bazı kisvelerin giyilemeyeceğine dair kanun kadüktür. Halen yürürlükte olmasına rağmen kimse şapka giymedi diye ceza yemez, kimse çarşaf giydi, kapalı çarşıda fes taktı diye içeri tıkılmaz. Hukuk yaşayan bir organizmadır ancak topluma ve zamana ayak uydurmakta, hantallığından olsa gerek, geri kalır.
MİRASTAN ISKAT: Yurtdışında olduğu gibi, #8216;mirasımı su kişiye vericem, seni mirasımdan mahrum bırakıyorum hain evlat' vs. gibi şeyler, bizde söz konusu değildir. Kanun, genelde bakmakla yükümlü olduğunuz kişileri korur. Bu şart istisna halidir.
MEN'İ İSRAFAT KANUNU: Düğünlerde dolar yağmuru yapma heveslisi insanların varlığını düşününce bugün yürürlükte olsa pek yürümeyeceğini düşündüğüm kanun.
MÜVEKKİL: Avukatların en büyük düşmanı.
MAHKEME: "Sana mahkeme açacağım" biçimiyle, "Bugün bir mahkeme açmak kaça patlar, nasıl döner, vergisi var şeyi var..." sorularını akla getiren, tehdit amaçlı kurulmuş cümlenin nesnesi. Davacı olsanız bile, hakim izin vermedikçe oturmamanız gereken yer.
MUVAZAA: Tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla gerçek iradelerine uymayan açıklamalarda bulunmaları ve sözleşme yapmış görünmeleri. Kural olarak her tür muvazaada hukuksal işlem geçersiz olur.
MUVAZZALI İŞLEM: İki ya da daha fazla uyanığın herşeyden habersiz saf bir 3. şahsı dolandırmak için karşılıklı anlaşmaları hadisesi. Danışıklı dövüş de denir. Tavsiye ettiğimiz bir davranış biçimi değildir. (Nilgün Elveren, Citibank A.Ş.)
MESULİYET: Başkasının fiilini taahhüt, bir üçüncü şahsın fiilini başkasına taahhüt eden kimse bu üçüncü şahıs tarafından taahhüdün ifa edilmemesi halinde zarar ve ziyan tediyesine mecburdur.
MEŞRU MÜDAFAA: Kuyumcu, dükkanını soyan hırsızları kovaladı, hırsızlar otomobille kaçarken kaza yaptı, kuyumcu yetişip yaralı hırsızları öldürdü ve yeni TCK sayesinde #8220;meşru müdafa#8221;dan ceza almadan kurtuldu. Bütün gayrımeşru müdafaaların girdikleri ilk kılıktır. Haksiz fiili ortadan kaldıran sebeplerden birisi. Kişinin kendisini savunurken, karşı tarafa vereceği zarardan dolayı hukuki ve cezai anlamda sorumlu tutulamayacağı karinesi.
MURAKİP: Anlam olarak aynı kapıyı gösterse de Türkiye'deki pratiğinde denetçi ve müfettişten farklı içeriği zamanla kazanmış kelime. Amir noktadan değerlendirildiğinde hiyerarşi olarak mezkur her iki meslekten (nosyon da diyebilir miyiz? deriz bence) de üstte olan meslek. Mesleğin tecrübeli erbabı kendilerine kurallarla uygulamayı karşılaştırmanın ötesinde uygulamaları geliştirme işlevini de bu sıfata yüklediklerinden olsa gerek
SENET: Borcumuz olduğuna dair altına imza attığımız kağıt. Ödeme yapmadığımız takdirde senedimiz protesto edilebilir ya da çek-senet mafyasının güzide mensupları kahvemizi içmeye gelebilir.
SANIK: Suçlu olarak yargılanan değil', hakkında suç isnadı olan kişi', daha iyi tanımlar. Bir insan yargılanmadan da sanık olabilir. Yani her yargılanan sanıktır, ama her sanık yargılanan değildir...
SORUŞTURMA: Her TV haberinde çok yönlü olarak sürdürüldüğünü duymaktan gına getiren laf, hem soruşturan ve hem de soruşturulan için berbat bir durumdur, en az bir kişinin canı yanar.
TÜZÜK:Bir işyerinde dernekte falan uyulması gereken kurallar listesi.
TEMYİZ: Belli bir mahkeme kararına karşı üst makama itiraz amaçlı başvuru, davayı Yargıtay'a paketleyip geri göndermek
TUTUKEVİ: Hüküm giymemiş insanların kaldığı yerdir, davaları süren insanlar vs. kalır burada.
TECAVÜZ: Libidosunu kontrol altında tutamayanların tercihi, erkek gücünü değil güçsüzlüğünün ürünü, aklımın dimağımın almadığı bir hadise. Zorla bir şeye sahip olmak, bu illa da cinsel açıdan bakılmaması gereken bir kavramdır, en basit örnek için bakınız haneye tecavüz.
ZEYİLNAME: Devlet babanın evlatlarına, "O ödediğin haraç yetmedi, daha da vereceksin koçum" şeklindeki gangster yaklaşımı...
ZABIT KATİBİ: Duruşmalara katıla katıla yeri geldiğinde hakimleri bile düzelten, sanık lehine veya aleyhine görüş beyan edebilen, bazen ifade veya hükümleri yanlış yazarak davaya olumsuz etki eden, dosyaları saklamak suretiyle zaman aşımına uğratan, çok fonksiyonlu insanlardır (Bkz: Klavyeye bakmadan yazı yazan insan modeli).
ZİNA: Tek kişi işlenemeyen tek şuç. Tek celsede boşanmayı mümkün kılan eylem.
ZABIT KATİBİ: Adliyelerde yazı işleri, icra, idari işler, muhabere gibi işleri yürüten, daha çok davalarda hakim önünde yazı yazarken tahayyül edilen memur popülasyonuna verilen isim, her tutanakta imzaları bulunan, reddedilebilen karar ve tutanakta imzaları yoksa kararın bozulmasına sebebiyet veren, adliyenin en cefakar personelidirler.