DSÖ'den korkutan açıklama
DSÖ'den korkutan açıklama
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), gittikçe çoğalan tedaviye dirençli tüberküloz vakalarının halk sağlığı açısından ciddi tehdit oluşturduğunu, çünkü bu vakaların çok azının teşhis edildiğini bildirdi.
Tüberkülozu ele alan yeni raporu açıklayan DSÖ'nün dirençli tüberküloz sorumlusu Ernesto Jaramillo, tüberkülozun kontrol altına alınması konusunda birçok ilerlemeler kaydedildiğini, ancak bu ilerlemelerin artık dirençli vakaların tehdidi altında olduğunu belirtti. Jaramillo, bu insanlar hasta oldukça, "ölmeden önce enfeksiyonu uzun bir süre yaydıklarını" söyledi.
Raporu hazırlayanlardan Mateo Zignol, bu vakaların sadece yüzde 7'lik bir bölümünün teşhis konularak tedavi edildiğini, hastalığa yakalanan kişilerin üçte birinin tedavi ve teşhis konulamadan öldüğünü, bu durumun dünya sağlığı için ciddi bir tehdit oluşturduğunu kaydetti.
Kontrollerde ilerleme sağlanmasının öncelik olduğunu belirten raporu kaleme alan uzmanlar, dirençli vakaların tespit edilebildiği laboratuvar sayısının çok yetersiz olduğunu kaydetti.
Özellikle Afrika'da, dirençli tüberkülozun en aşırı şeklini teşhis edebilen sadece iki laboratuvarın bulunduğu ifade edildi.
DSÖ'ye göre, her yıl 10 milyon yeni tüberküloz vakasından 500 bini hastalığın klasik tedavilere dirençli olan bu şekline yakalanıyor, bu kişilerden 150 bini ölüyor.
(Hurriyet/21.03.2010)
Cevap: DSÖ'den korkutan açıklama
Tüberkülozlu sayısında korkutan rakam
Veremle mücadelede dispanserlerin önemine işaret edilerek, eğitimli kadrolarıyla hizmeti vermeleri gerektiği belirtildi.
Türkiye Ulusal Verem Savaşı Dernekleri Federasyonu ve Türk Toraks Derneği'nce, 24 Mart Dünya Tüberküloz Günü dolayısıyla yapılan yazılı açıklamada, 24 Mart'ın Robert Koch'un 1882'de verem mikrobunu keşfettiğini ilan ettiği tarih olduğu hatırlatıldı.
Bugün verem hastalığına hala yüzyıllık yöntemlerle tanı koyulduğuna, hastalığın 45 yıl önce bulunan ilaçlarla tedavi edildiğine işaret edilen açıklamada, hastalara tanının geç konması ve ilaçların uzun süredir kullanılıyor olmasının büyük sorunlar olduğu ifade edildi.
Dünyada bu tanı ve tedavi olanaklarından yoksun milyonlarca verem hastası bulunduğu, yılda 1,8 milyon kişinin veremden öldüğü kaydedilen açıklamada, “Hasta başında hızlı ve kolay tanı koymayı sağlayacak yeni testlere, daha kısa süreli ve daha etkili yeni tedavilere, hastalığa engel olacak daha etkili verem aşılarına ihtiyaç vardır” denildi.
Veremle savaşta Türkiye'deki duruma da değinilen açıklamada, Türkiye'de her yıl verem savaşı dispanserlerine kayıtlı yaklaşık 19 bin tüberküloz hastasının tedavi gördüğü, yılda 2-3 bin verem hastasının ise kayıt dışı kaldığının tahmin edildiği kaydedildi.
Verem hastalarına doğru tanı konulması konusunda önemli gelişme kaydedildiği vurgulanan açıklamada, şu görüşlere yer verildi:
“Hastaların balgam incelemelerinde mikrobun gösterilmesi en önemli tanı yöntemidir. Bunun yanında, balgam kültürü ve ilaç duyarlılık testi yapılma oranları düşüktür. Bazı büyük kentlerimizde bile hala bakteriyolojik tetkiklerin yetersiz yapılıyor olması, bugünün tıbbi imkanları ve bütçeleri açısından başarısızlıktır.
Hastaların tedavisinde standart ilaç kullanımı yerleşmiştir. Doğrudan gözetimli ilaç içirme uygulaması, Sağlık Bakanlığının konuyu önemsemesiyle büyük başarı sağlamıştır. Tedaviyi terk eden hastaların sayısı her yıl daha da azalmaktadır.”
“SAĞLIKTA DÖNÜŞÜM VEREM SAVAŞINA ZARAR VERMEMELİ”
Bu başarının verem savaşı dispanserleri sayesinde gerçekleştiğine dikkat çekilen açıklamada, “Sağlıkta Dönüşüm” uygulamalarının bu mücadeleye zarar vermemesi gerektiği belirtildi. Dispanserlerin, aile hekimliği ve birinci basamaktaki kurumlarla işbirliği sağladığı, tanı şüphesi olan hastalarda bilgi ve deneyimleriyle, bakteriyolojik tetkik olanaklarıyla tanı koyduğu kaydedilen açıklamada, hastaların tedavi ve tedaviye ilişkin sürecinin de dispanserler tarafından takip edildiği vurguladı.
Açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
“Verem savaşı dispanserleri, ülkemizde verem savaşının olmazsa olmaz temel kurumudur. Sağlıkta dönüşümün verem savaşına zarar vermemesini sağlamamız gereklidir. Aile hekimliğine geçilen bazı illerde sorunlar yaşanmaktadır. Birçok ilde, verem savaşında deneyimli ve eğitimli hekimler dispanserlerden ayrılmakta ve aile hekimi olmaktadırlar. Bunun nedeni, aile hekimliğinin ekonomik açıdan cazip olmasıdır. Verem savaşı hekimi olmak ise dezavantajlıdır. Bazı dispanserlere yeni hekimler atanırken, bazıları hekimsiz kalmaktadır. Çalışan hekimler sık sık dispanser dışında görevlendirilmektedir. Bunlar da verem savaşına önem verilmediğini düşündürmektedir.”
Verem savaşı ya da tüberküloz kontrolünün ihmal edilmesinin ciddi sonuçlar doğurduğu ve bunun etkilerinin yıllar içinde ortaya çıktığı vurgulanan açıklamada, “Sonuç olarak, ülkemizde verem savaşının sürdürülmesi gereklidir. Bunun için verem savaşı dispanserlerinin eğitimli ve deneyimli kadrolarıyla hizmeti sürdürmesi zorunludur” denildi.
(Hürriyet/24.03.2010)