- 
	
	
	
		TCK Tasarısı Üzerine 
		TBMM Adalet Alt Komisyonu, Türk Ceza Kanunu Tasarısı üzerindeki çalışmalarına devam ediyor ve pek yakın zamanda yeni TCK yasalaşacak. Bir hukukçu olarak TCK tasarısı çalışmalarını günümüz iletişim imkanları ve bilhassa internet çağında "şeffaf"lık açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
 
 
 
- 
	
	
	
	
		Yeni TCK tasarısı üzerinde yapılan çalışmalarda bizzat uygulamanın içinde engin deneyimleri bulunan avukatların,hakimlerin,savcıların ve genel olarak tüm hukukçuların yaşayarak edindiği tecrübelerini Ceza Yasası gibi çok temel ve çok önemli bir yasanın hazırlanması sırasında yeterince yansıtamaması, medyadan izlediğimiz kadarıyla salt olarak üniversitelerden görüş alınması ile yetinilmesi,keza yasa tasarısının maddeleri üzerinde doğrudan kendisi hakkındaki düzenlemelere ilişkin deneyimlerini,arzularını,istediklerini, istemediklerini ve gerekçelerini bildirebilecek durumda olan basın çalışanları gibi,düşünürler,yayınevleri,sendikalar,siyasi partiler,kadın örgütleri, internet kuruluşları vs...gibi sivil örgütlerin çalışma masasına yaklaştırılmadan,dinlenilmeden tasarı üzerinde çalışılması daha baştan itibaren yanlışlıklar yapıldığı izlenimini veriyor. Şunu söyleyebilirim TCK tasarısı üzerindeki çalışmalar bilhassa günümüzün iletişim ve internet imkanları düşünüldüğünde kesinlikle şeffaf değildir,oyumu da zaten bu yönde kullandım. Halkı için Ceza Kanunu gibi temel ve ciddi önemde bir yasayı çıkarmaya çalışan Devletimiz halkındaki tüm sesleri duyabilmeli,çalışmalarını da tüm halkına duyurabilmelidir. Bu çok mu zor? Şu anda ben evimin bir odasından geç bir vakit bilgisayarımın başında TCK tasarısının önemini ve heyecanını duyup da sizlere ulaşabiliyorsam,Sayın Komisyon üyeleri neden bana ulaşamasın? Üçüncü bin yılda artık Devlet'in Halkına,hukukçusuna,gencine, yaşlısına,erkeğin,kadınına kısacası tüm halkının tüm kesimlerine güven duymasının ve demokrasinin o harika tadlarını yaşatmasının zamanı gelmedi mi? Herkesin herkesi dinlediği,saygı duyduğu,sağduyunun,demokrasi kültürünün ekmek gibi aş gibi algılandığı yarınlar dileğiyle...
 
 
 
 
- 
	
	
	
	
		TCK tasarısının özellikle düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda mevcut Türk Ceza Kanunu’ nun gerisinde kaldığı düşüncesindeyim. Örnek vermek gerekirse yürürlükteki yasanın 146. maddesinde bulunan cebir unsurunun tasarının 363. maddesi ile kaldırılması düşünülmekte ve müeyyide olarak da müebbet hapis cezasını öngörülmektedir. Düşünce ve ifade hürriyeti ile ilgili böylesine önemli bir konuda yapılan düzenlemenin ileride konjonktürel kararların verilmesini önünü açacağı düşüncesindeyim.
 
 
 
 
- 
	
	
	
	
		Çok değer verdiğim meslek ustalarımızdan olan Av. İ. Şâdi ÇARSANCAKLI'nın TCK tasarısı hakkındaki bir yazısını aynen gönderiyorum.
 Saygideger meslektaslar!
 
 Su anda mecliste komusyonda gorusulmekte olan yeni TCK tasarisi
 gelecegimiz acisindan cok buyuk tehlikeler iceriyor. Oyle ki mesela
 yururlukteki TCK nun 146. maddesi dahi bir "dusunce sucu" haline getiriliyor.
 Ancak kirik dokuk bazi kadin haklari tartismasinin disinda hic bir tepki
 yok gibi.
 
 Bazi duyarli meslektaslarin gayret gosterip TCK md.146 nin taslaktaki
 karsiligi md.363 hakkindaki yaptiklari, benim de mutevazi katkimin
 oldugu calismayi goruslerinize sunuyor ve sizleri de komusyondaki
 calismalara katkida bulunmak uzere sivil cabalara davet ediyorum.
 Saygilarimla!
 Av.I.Sâdi Carsancakli
 Tasarı Md. 363 - TCK Md. 146
 TCK Md 146
 
 
 MADDE 146 - Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun
 tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile
 teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan
 men'e cebren teşebbüs edenler, idam cezasına mahkûm olur.
 
 65 inci maddede gösterilen şekil ve suretlerle gerek yalnızca
 gerek bir kaç kişi ile birlikte kavli veya tahrirî veya fiili fesat
 çıkararak veya meydan ve sokaklarda ve nasın toplandığı mahallerde nutuk irat
 ve veyahut yafta talik veya neşriyat icra ederek bu cürümleri işlemeğe
 teşvik edenler hakkında, yapılan fesat teşebbüs derecesinde kalsa dahi
 idam cezası hükmolunur.
 
 (*) 12 Nisan 1991 tarih ve 3713 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle,
 terör amacı ile işlendiği takdirde terör suçu sayılır. Yargılama
 Usulleri, Cezaların infazı ve Cezaların Artırılması bakımından ilgili Kanuna
 bakınız.
 
 Ek fıkra: 15 - 6.7.1960) Birinci fıkrada yazılı suça ikinci
 fıkrada gösterilenden gayri surette iştirak eden fer'i şerikler hakkında beş
 seneden on beş seneye kadar ağır hapis ve âmme hizmetlerinden müebbeden
 memnuiyet cezası hükmolunur.
 Tasarı
 
 Madde 363
 Anayasayı ihlâl
 Madde 363- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
 hükümlerine aykırı olarak ve Anayasanın müsaade etmediği usullerle Türkiye
 Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen
 yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını
 önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
 cezalandırılırlar.
 Eleştiri
 Tasarının bu haliyle kanunlaşması durumunda 363. maddesi hükmü
 gereği, en ağır ceza olan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası artık bir
 düşünce suçu halini alabilecektir. Değişik bir şekilde ifade etmemiz
 gerekirse; görüş ve düşüncelerini ifade ve izhar edenler artık 312. madde
 gereği 1 yıl hapis cezası almayacak, duruma göre tasarının 363 maddesi
 gereği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alabilecektir. Çünkü
 yürürlükteki Ceza Kanunun 146. maddesinin 1. fıkrasına tekabül eden,
 tasarının 363. Maddesi tarif ettiği suçun oluşması için cebir unsurunu
 kaldırmaktadır. Madde bu hale getirilmekle yöneten otoriteye karşı yalnızca suç
 işlemek değil, artık eleştiri yapmakta ağırlaştırılmış müebbet hapis
 cezası ile müeyyidelendirilmiş olacaktır.
 
 Şu anda yürürlükte bulunan TCK nun 146. maddesinin 1. fıkrası
 "Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını
 tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük
 Millet Meclisini ıskata veya vazifesini yapmaktan men'e cebren teşebbüs
 edenler, idam cezasına mahkûm olur" hükmünü taşımaktadır.
 
 Halen yürürlükte bulunan 146. Madde "cebren teşebbüs edenler"
 hükmünü taşıdığı için bu maddenin ihlali için öncelikle cebir ve şiddetin
 mevcudiyeti zorunludur. Hatta Doktrin ve Yargıtay bu maddede zikredilen
 cebir ve şiddetin, normal bir cebir ve şiddetin ötesinde çok yoğun,
 örgütlü ve objektif değerlendirmelere göre anayasal düzeni değiştirme
 yönünde vahamet arz eder nitelikte olması gerektiği ölçülerini de
 aramaktadır.
 
 Maddede zikredilen cebir ve şiddetin mahiyetini Yargıtay 9. Ceza
 Dairesi 12.05.1987 tarihli ve 1987/739-2514 sayılı kararında aynen
 şöyle izah etmektedir: "TCK 146. Maddesinde yer alan anayasal düzeni zorla
 değiştirmeye teşebbüs suçunda, suçun "tehlike suçu"oluşunun tabii
 sonucu olarak ancak kast edilen neticenin gerçekleşebilme neticesini doğuran
 eylemlerin, teşebbüs olarak kabulü mümkündür.
 
 Bu nedenle eylemin kastedilen neticeyi elde etmeye
 uygun ve elverişli vasıtalar ile zorlayıcı eylemlere girişilmiş
 bulunulması, başka bir deyimle kastedilen neticeyi anayasayı tebdil, tağyir veya
 ilga sonucunu doğurabileceğine objektif olarak ihtimal verilen icrai
 hareket olarak belirmesi gereklidir.
 Eylemin elverişli olup olmadığının ise, genel ve
 soyut bir belirleme dışında, eylemin işlenme şekli, zamanı ve bütün
 şartları ile birlikte değerlendirilmek suretiyle saptanmak gerekir. Mezkur
 eylemin elverişli vasıta ve icra başlangıcı yönünden yapılacak
 değerlendirmesinde örgütsel bağlılığı ve ülke genelindeki organik bütünlüğü ve bu
 yönden taşıdığı vahamet derecesi ile toplumdaki etkinliği, suç
 niteliğinin tayininde önem taşımaktadır. Bu itibarla anayasayı cebren
 değiştirme amacında olmakla beraber, amaca ulaşma tehlikesi doğurmayan yetersiz
 ve önemsiz eylemler T.C.K 146. madde kapsamına girmez"
 
 Tasarı 363. maddesi getirdiği hüküm ile 1982 yılında
 Askeri Yargıtay Daireler kurulunun o yılda ortaya koyduğu anlayışın
 dahi çok gerisine gitmiştir. (Halbuki o günden bu güne hukuk alanında çok
 ciddi gelişmeler olmuştur. İnsan Hakları ve hukukun üstünlüğü açısından
 dünyada ciddi gelişmeler olmuştur. Artık insan hakkı ihlali açısından
 ülke sınırları kabul edilmemektedir. Avrupa'nın ortak anayasası olacak
 bir metin üzerinde hukukçular çalışmış böyle bir anayasa hazırlanmış ve
 Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının da katılımı ile kabul edilmiştir.)
 
 Askeri Yargıtay Daireler kurulunun Anılan kararı aynen şöyledir.
 "Türkiye'de örgütler değişik mahiyet ve özellikler arz etmekte
 olduğundan bu özellikler göz önüne alınarak faillerin eylemlerinin
 değerlendirilmesi gerekir. Herhangi bir örgüt silahlanmış olup da, bir kısmı
 silahlı hücreler halinde, bir kısım hücreler silahlı eylemlere geçmiş, diğer
 bir kısım hücreler ise, bilinçlendirme, şartlandırma, ortamı oluşturma,
 tahrik, teşvik, propaganda safhasındaki çalışmalar içerisinde olabilir.
 Eğer genelde örgütün amacı anayasal düzeni değiştirmek ise: Silahlı
 eyleme geçenler için; T.C.K. 146- 1. Madde, aynı amaç için silahlı olarak
 destekleyenler için; T.C.K. 168- 2. madde ve 169. Maddelerinin
 uygulanması gereklidir. Şayet failin mensup olduğu örgütün amacı Anayasal
 düzeni değiştirmek olmakla birlikte hiçbir silahlı eylemi yoksa ve örgüt
 silahlı yöntemler dışında çalışmakta ise, bu halde örgüt mensupları
 hakkında örgütün niteliğine ve amacına göre T.C.K. 141 uygulanacaktır"
 Bu karardan da açıkça anlaşılmaktadır ki Askeri Yargıtay da bu
 suçun işlenebilmesi için silahlı bir teşebbüsü şart koşmaktadır. Yıllar
 sonra hazırlanan bu tasarı ise bu anlayışın çok daha gerisindedir. Kaldı
 ki Askeri Yargıtay'ın bu kararının ortaya koyduğu anlayış "maddenin
 uygulama alanını genişlettiği, şematik bir zihniyet ürünü olduğu"
 gerekçesi ile doktrinde o gün de eleştirilmiştir.[1]
 
 Esasen 146. Maddede tarif edilen suç devlet aleyhine işlenen
 ciddi bir suçtur. Bu bakımdan 168. Madde anlamında her örgütün - silahlı
 olsa bile - bu maddeyi ihlal edemeyeceği yine doktrinde tafsilatıyla izah
 edilmiştir.[2]  Bilindiği üzere TCK nun 168. maddesi Silahlı Terör
 örgütünü cezalandıran bir maddedir. Bu güne kadar uygulamada ve doktrinde
 genellikle "işlenen bir fiilin neticesinin 168. maddeyi aşmış olması
 146. Maddenin kapsamına girdiği anlamına gelmez. TCK 168. madde kapsamını
 aşan her şiddet fiilinin 146. Maddenin icra hareketi niteliğinde ve
 ağırlığında olup olmadığını araştırmaksızın failin amacı nedeniyle bu tür
 fiillerin 146. maddeyi ihlal ettiğini kabul etmek gerçekte faili kastı
 nedeniyle cezalandırmak demektir"[3] şeklinde izah edilmiştir.
 Yürürlükteki Ceza kanununa göre, doktrin ve Yargıtay'ın ortaya koyduğu evsafta
 olmayan bir terör örgütünün dahi ihlal edemeyeceği maddeyi, tasarının
 getirdiği hükmün yasalaşmasıyla artık bir kişi basit hareketleriyle
 hatta bazen belki fiili ile değil ifadeleriyle dahi ihlal edebilecektir. Bu
 fiili veya beyanı nedeniyle de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla
 cezalandırılabilecektir.
 
 Halbuki bu günkü hukuki ölçülere göre 146. Maddenin ihlali için
 kapsamlı ve planlı bir yolun izlenmesi gerekmektedir. Devlete karşı olan
 suçların müterakki suçlar olduğunu bu bakımdan Türk Ceza Kanunun
 sistematiğini de göz önüne alarak, anılan bu maddede vasfedilen suçun
 işlenebilmesi için şöyle bir yolun izlenmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
 
 a)      142. maddenin ihlali (düşüncenin oluşumu)[4]
 
 b)      141. maddenin ihlali (düşünce etrafında örgütlenme)
 
 c)      171. maddenin ihlali (amaç suça ulaşmak için ittifak)
 
 d)      169 ve 168. Maddenin ihlali (silahlı çete kurmak yönetmek
 yardım etmek)
 
 e)      Silahlı çete (168. madde) kapsamını aştığı halde nitelik,
 kapsam, yoğunluk, ülke genelinde örgütlenme ölçülerine göre  146. madde
 kapsamına girmeyen fiiller. (Mesela bu durumdaki bir adam öldürme  TCK
 448, 450. maddelere göre cezalandırılacaktır)
 
 f)        146. Maddenin ihlali (Anayasal düzeni değiştirmeye
 cebren teşebbüs)
 
 Görüldüğü gibi Türk hukuk sisteminde, 146. madde anayasal düzene
 karşı genel bir isyanı cezalandıran bir maddedir. Çünkü madde metni
 cebir unsuru olması gerektiğini ifade etmekte, doktrin ve Yargıtay da bu
 cebrin mahiyetini ortaya koymaktadır.
 
 Tasarı cebir unsurunu ortadan kaldırmakla, kaldırılmış olan TCK
 141,142,163 maddeleri de geri getirmektedir. Geri getirmesi bir yana
 bunların müeyyidesini de "ağırlaştırılmış müebbet hapis" olarak
 belirlemektedir.
 
 Bu ülkede bir protesto eylemine katılarak slogan attıkları iddia
 edilen lise öğrencileri hakkında yalnızca bu fiilleri nedeniyle
 Anayasal düzeni değiştirmeye cebren teşebbüsten (TCK madde 146/2) dava
 açıldı.[5] Ancak maddede cebir unsuru şart koşulduğu için anılan öğrencilere
 bu maddeden ceza verilemedi.[6]  Acaba artık bu öğrencilere attıkları
 sloganlar nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilsin diye mi
 bu madde bu hale getirilmiştir?
 Önemle belirtmemiz gerekir ki; 1889 İtalyan Ceza kanunun TCK 146.
 Maddesine tekabül eden 118. maddesi hükmü " Kralı veya naibini
 muvakkaten olsa bile kısmen veya tamamen hakimiyetlerini ifaden veya ayan ve
 mebusan meclislerini vazifelerini icradan men'e veya devletin teşkilatı
 esasiyesine veyahut hükümet veya saltanatın intikali veya usulünü zorla
 değiştirmeye mütedair bir fiil işleyen kimse on iki seneden aşağı
 olmamak üzere hapis cezasıyla cezalandırılır"
 
 Bir krallık sisteminde dahi cebir unsuru şart koşulmaktadır. Buna
 rağmen yine de maddenin müeyyidesi on iki yıl hapis olarak
 belirlenmiştir. Bu madde Türk Ceza Kanununa iktibas edilirken müeyyide idam olarak
 belirlenmiştir.
 
 Ne hazindir ki 2002 yılında hazırlanan bu tasarı hukuk anlayışı
 bakımından 1889 Tarihli bir krallıktan daha geri bir anlayışı
 benimsemektedir.
 
 Yine belirtmemiz gerekir ki; Türkiye Avrupa Birliği'ne girmek
 için çıkardığı uyum yasalarıyla ifade hürriyeti önündeki engelleri
 kaldırmakta ve bir fiilin suç olabilmesi için  şiddet unsurunu şart
 koşmaktadır. Tasarı ise en ağır müeyyideyi (ağırlaştırılmış müebbet hapis) ihtiva
 eden bu maddesinde bile şiddet unsuru aramamaktadır.
 
 Bu anlayış hem dünyanın hem Türkiye'nin gidiş istikametinin
 tersine bir yol izlemektedir.
 
 Maddenin 2.fıkrası, ceza hukukumuz açısından önemli bir
 değişiklik getirmektedir. Bu fıkra ile, Anayasanın öngördüğü düzeni,
 "maiyetindeki kuvvet" ile değiştirmeye çalışanlar da ceza kapsamına alınmaktadır.
 Bu fıkra ile, (kamu görevlileri sorumlu olacağından), kamu
 görevlilerinin, yasal olmayan işlerde kullanılmasının da önü kesilmiş olacaktır.
 Fıkradaki, "maiyetindeki" deyiminden, (silahlı veya silahsız) bu suça
 katılan her türlü kamu görevlisini anlamak gerekir. Zira, böyle bir
 girişim (hazırlık hareketleri), kamu görevi ifa eden (istihbarat vs.) çeşitli
 birimlerin de katkısını gerektirebilecektir.
 Ayrıca ülkemiz, tarih boyunca, çeşitli terör olaylarına maruz
 kalmış, Ceza Kanunun 146.maddesi, (yasanın kabul edildiği tarihten bu
 güne), geniş bir uygulama imkanı bulmuştur. Bu maddenin uygulandığı terör
 örgütlerinden hiç biri, Anayasal düzeni cebren değiştirmeye yetecek
 "güce" ve "halk desteğine" kavuşamamıştır. Bununla birlikte, Anayasal
 düzen, kamu görevlileri tarafından "silahla değiştirilmeye" çalışılmış, bu
 girişimlerinde başarısız olanlar cezalandırılmış, başarıya ulaşanlar
 ise, (ceza bir yana) ödüllendirilmiştir. Anayasal düzene yönelik bu
 müdahaleler (ekonomik, siyasal, sosyal) büyük sorunlara yol açmış,
 demokrasinin yerleşmesini sürekli geciktirmiştir. Hukuk devletinin en önemli
 unsurlarından biri, hukukun, sadece zayıfa değil güçlüye de aynı etkinlikte
 (herkese eşit olarak) uygulanabilmesidir. Elindeki güce güvenerek
 hazırlık yapanlar aleyhine, "caydırıcı bir müeyyide" konulmadığı sürece, bu
 girişimler ilelebet devam edecek, evrensel demokrasi normlarının
 yerleşmesi hiçbir zaman mümkün olmayacaktır.
 Önerilen madde
 (1.Teklif)
 Anayasayı ihlâl
 
 Madde 363- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni
 kısmen veya tamamen, ortadan kaldırmaya veya yerine başka bir düzen
 getirmeye veya uygulanmasını fiilen engellemeye elverişli vasıtalarla cebren
 teşebbüs edenler 24 yıl hapis cezası ile cezalandırılır.
 
 Bu suçun, maiyetindeki silahlı kuvvet ile kamu görevlilerince
 işlenmesi halinde, faillere müebbet hapis cezası verilir.
 
 
 1. Teklife Gerekçe
 Önerilen Madde
 
 (2.Teklif)
 Ülkemiz, tarih boyunca, çeşitli terör olaylarına maruz kalmış,
 Ceza Kanunun 146.maddesi, (yasanın kabul edildiği tarihten bu güne), geniş
 bir uygulama imkanı bulmuştur. Bu maddenin uygulandığı terör
 örgütlerinden hiç biri,
 
 Anayasal düzeni cebren değiştirmeye yetecek "güce" ve "halk
 desteğine" kavuşamamıştır. Bununla birlikte, Anayasal düzen, kamu
 görevlileri tarafından "silahla değiştirilmeye" çalışılmış, bu girişimlerinde
 başarısız olanlar cezalandırılmış, başarıya ulaşanlar ise, (ceza bir yana)
 ödüllendirilmiştir. Anayasal düzene yönelik bu müdahaleler (ekonomik,
 siyasal, sosyal) büyük sorunlara yol açmış, demokrasinin yerleşmesini
 sürekli geciktirmiştir. Hukuk devletinin en önemli unsurlarından biri,
 hukukun, sadece zayıfa değil güçlüye de aynı etkinlikte (herkese eşit
 olarak) uygulanabilmesidir. Elindeki güce güvenerek hazırlık yapanlar
 aleyhine, "caydırıcı bir müeyyide" konulmadığı sürece, bu girişimler
 ilelebet devam edecek, evrensel demokrasi normlarının yerleşmesi hiçbir zaman
 mümkün olmayacaktır.
 __________________________________________________  __
 
 Anayasayı ihlâl
 Madde 363- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni
 kısmen veya tamamen, ortadan kaldırmaya veya yerine başka bir düzen
 getirmeye veya uygulanmasını fiilen engellemeye elverişli vasıtalarla cebren
 teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile
 cezalandırılırlar.
 2. Teklife
 
 Gerekçe
 
 Bu madde ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasal düzeni koruma altına
 alınmaktadır. Hukuk bilimindeki gelişmeler, yürürlükteki Türk Ceza
 Kanunun 146. Maddesi ve İtalyan Ceza Kanunun ilgili maddesi göz önüne
 alınarak madde metnine cebir unsuru eklenmiştir.
 
 Siyasal iktidarın kuruluşu ve işleyişine egemen olan ilkeleri
 içeren kuralların bütünü, Anayasal düzeni teşkil etmektedir. Bu düzeni
 hukuka aykırı ve şiddet unsuru içeren saldırılardan koruma amacını güden
 bu madde, Anayasa düzenini soyut olarak ve statik anlamda korumaktadır.
 Bu itibarla, madde ile korunmak istenen hukukî yarar, Anayasa düzenine
 egemen olan ilkelerdir.
 
 Madde ile korunmak istenen hukukî yararın niteliği
 dikkate alınarak, sadece metin olarak Anayasayı ifade eden ve 1/3/1926
 tarihli ve 765 sayılı Kanunun 146 ncı maddesindeki "Türkiye Cumhuriyeti
 Teşkilatı Esasiye Kanunu" yerine "Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
 öngördüğü düzen" ibaresi kullanılmış, böylece korunmak istenen hukukî yarara
 açıklık getirilmiştir.
 
 Maddede, maddî unsur olarak "teşebbüs
 edenler" ibaresi kullanılmış olduğundan, Anayasanın öngördüğü düzeni
 ortadan kaldırmaya veya bu düzen üzerine başka bir düzen getirmeye veya bu
 düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye cebren ve elverişli vasıtalar ile
 teşebbüste bulunanı cezalandırmaktadır.
 
 Suç hem idare edenler hem de idare edilenler tarafından
 işlenebileceğinden teşebbüste aranılacak elverişlilik, suçun işleniş biçimi ve
 özellikle suçun bir tehlike suçu olduğu dikkate alınarak, kullanılan
 vasıtanın neticeyi elde etmeye elverişli olması zorunluluğu  göz önünde
 bulundurularak hâkim tarafından takdir edilecektir.
 
 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun, Tasarının bu
 maddesini karşılayan 146 ncı maddesinin ikinci ve üçüncü fıkralarına
 benzer hükümlere maddede yer verilmesi uygun görülmemiştir. Tasarının
 iştirake ilişkin 42 ve 43 üncü maddeleri karşısında bu hükümlere esasen
 gerek yoktur. Bilindiği üzere 1/3/1926 tarihli ve 765 sayılı Kanunun 146
 ncı maddesinin üçüncü fıkrası, 27 Mayıs hareketinden sonra yargılamaya
 tâbi tutulan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin çok ağır hüküm
 içeren 146 ncı maddenin ikinci fıkrası hükmü dışına çıkarılması için metne
 eklenmiştir.
 
 Anayasal düzeni ortadan kaldırma ve bu düzen yerine
 başka bir düzen getirme veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önleme
 amacına yönelik olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine saldırı söz konusu
 olduğunda esasen bu madde uygulanacağından, Türkiye Büyük Millet
 Meclisinin görevlerini engelleme niteliğindeki fiillerin ayrı bir maddede
 düzenlenmesi uygun olacağı düşüncesi ile yürürlükteki maddenin ikinci
 cümlesi maddeye alınmamıştır.
 --------------------------------------------------------------------------------
 
 [1] Prof Dr. Çetin Özek "Anayasayı İhlal Suçunda Hazırlık Hareketleri
 Yargıtay Dergisi C 16 Ocak -Nisan 1990 S: 1-2 sh 100)
 
 [2] Prof Dr. Çetin Özek "Anayasayı İhlal Suçunda Hazırlık Hareketleri
 Yargıtay Dergisi C 16 Ocak -Nisan 1990 S: 1-2 sh 105)
 
 [3] Prof Dr. Çetin Özek "Anayasayı İhlal Suçunda Hazırlık Hareketleri
 Yargıtay Dergisi C 16 Ocak -Nisan 1990 S: 1-2 sh 105)
 
 [4] TCK nun 141 ve 142. maddeleri yürürlükte değildir. Ancak kanunun
 sistematiğini, 146. maddenin ihlalinin hangi maddeleri de ihlal etmesi
 gerektiğini daha iyi anlamak için bu maddeler zikredilmiştir.
 
 [5] Malatya 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1999/54 E. sayılı dava
 dosyasına ait 27.05.1999 tarihli, 1999/167 Hz. 1999/80 E. 1999/74
 İddianame nolu iddianame
 
 [6] Malatya 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 1999/54 E. 1999/182 K
 sayılı kararı