Arınç neden işçiler için ağlamaz?
ARINÇ NEDEN İŞÇİLER İÇİN AĞLAMAZ?
14:32 31 Ocak 2010
,,,,,,,,,,,
İki hafta önce BirGün’ün forum sayfasında 'Sol, vicdan, maneviyat ve İslam' başlığıyla yayımlanan yazıya ilginç yorumlar geldi. Bu yorumlara cevap vermeye çalışırken kendimi bu yazıyı yazarken buldum. Toplumsal hayatın giderek daha fazla dine göre şekillendiği bir süreçte; vicdan, maneviyat gibi sözlerin havalarda uçuştuğu günümüzde neden 8 bin işçinin kara kış ve soğukta direnişi görmezden gelinir? Solun maneviyatsız olduğundan söz edenler ve bu maneviyatı dinde aramamız gerektiğini söyleyenler, tabanının büyük bir kesimini dincilerin oluşturduğu bir partiden TEKEL işçilerine dair bir tane bile çatlak sesin gelmemesini nasıl yorumlar acaba?
Yazımda Georges Corm’dan bir atıfla “Tarih ve dünya görüşlerini ‘iyi’ ile ‘kötü’nün sürekli mücadelesi üzerine oturtanlar için dine başvuru temel araçtır. Oysa temel mücadele iyi ile kötü arasında değil ezen-ezilen arasında yürür. Bir patronun ‘dindar’ ve ‘iyi’ olması onun davranışlarına bir vicdan katmaz” demiştim. TEKEL direnişi de gösterdi ki bir siyasi hareketin ya da düşünce yapısının vicdanlı olup olmaması onun dinle kurduğu ilişkiyle doğru ya da ters orantılı değildir. Bir hareketin ya da ideolojinin sınıfsal yapısıdır tek belirleyici olan…
'Civanım delikanlı' Başbakan Erdoğan’ın her ajitasyonunda gözleri doluveren Bülent Arınç’ın göz pınarlarından TEKEL işçileri için bir damla mübarek yaş neden süzülmez diye düşündünüz mü hiç? Bu AKP’nin sınıfsal bakış açısını yansıttığı gibi, hayatı ümmetle yorumlayan ve onu liberal bir demokrasiyle uzlaştıran düşünce yapısının işçiye bakışını da gösterir. Hayatı dinsel paradigmalarla okuyan bu zevatın ekonomik yaklaşımında zekat, faizsiz kazanç gibi 'adil'i arama dürtüleri olsa da ezen-ezilen paradigmaları olmadığından liberal ekonomiye kaymaları oldukça kolay olur. İslam araştırmacısı Timur Kuran, “İslam’a dayalı ekonomik yapılarda ahlaka büyük önem verildiği düşünülürse devletin yetki alanı ve merkezi planlamanın yararları konusunda fikir birliği sağlanmış olması beklenebilir. Ancak bu amaca ulaşılamamıştır” der.
Gerçekten de birkaç istisnai örnek dışında İslam ekonomisini savunan dinci kesimlerde dahi merkezi planlamaya karşı bir direnç hemen göze çarpar. “İslam ekonomisi yazınında devlet mülkiyeti ve merkezi planlama yerine çeşitli savlar bulunduğu gibi, özel mülkiyet ve piyasa mekanizması lehine de birçok sav bulunmakta, bunların hepsi de Kuran ayetleri ve hadislerle desteklenmektedir.”
AKP’yi aşıp tüm ekonomik yaşamın İslam’a göre belirlendiği sistemlere bir göz atalım. Bu sistemlerin en belirgin sektörü kuşkusuz bankacılık sektörüdür. Faizsiz bankacılıkla adil bir düzeni savunduğu savlanan bu bankalar en açık tefecilik faaliyetlerini rahatça yapabilmektedir. Timur Kuran’a göre “İslam bankalarının finansal kiralama uygulamaları, Müslüman ülkeler de dahil olmak üzere bütün dünyada çoktandır hizmet veren, faizle çalışan kiralama şirketlerinin uygulamalarından farklı değildir.” Bu arada bir anekdot… Gazetedeki maaşlarımızın yattığı faizci bir bankanın müşteri temsilcisi, yeni isim değiştirmiş bir İslami bankanın Türkiye’deki patronlarının, mevduatlarını kendi bankalarında değerlendirdiğini övünçle anlatmıştı. Ben de kredi kartı limitiyle ilgili pazarlıklar esnasında bu kıvançlı anlatımı bir gün bir yerlerde kullanacağımı bilerek dikkatle dinlemiştim…
Gerçekten de İslamcı şirketlerin iş yapış biçimlerinde de klasik kapitalist işletmelerden bir farklılığın olmadığı görülür. Maxime Rodinson, “Müslüman dini İslam, ülkelerindeki kapitalist sektörün ne yapısını ne de işleyişini anlamlı bir biçimde etkilemiştir” diye yazar. Bu işletmeleri diğer kapitalist işletmelerden ayırmak gerçekten zordur. O yüzden Nezih Ayubi bu gibi işletmeleri İslami yapan ana öğenin bu işletmelerin sahiplerinin 'beyaz cüppeler giymeye, çember sakallar bırakmaya ve uzun tespihler kullanmaya' başlamaları olduğunu söylüyor.
Marx boşu boşuna sömürüsüz bir dünyanın motor gücünü işçi sınıfı olarak belirlememiştir. Marx’ın ütopyasının ahlaki olduğu kadar bilimsel olması buradan kaynaklanır. İnsanların manevi duygularından bağımsız olarak sınıf çatışması var olduğu müddetçe 'iyi niyetli' bir patron da rekabet koşullarında ayakta kalmak için işçi çıkarmalara gidecek, tekelleşme eğilimlerine girip zalimleşecektir. Marx’ın “Vicdanlı, maneviyatlı, güzel insanlar birleşiniz” dememiş olması da bundandır.
Tüm bunların yanında tekrar AKP özeline dönersek, bu partinin üzerine oturduğu sınıfsal taban geçmiş İslamcı hareketlerden de farklılaşmıştır. Küçük esnaf, eşraf cemaatinin artık dev holdinglerle yarışan büyük sanayici ve işadamı topluluğuna dönüşmesi, AKP’nin de karakteristiğini belirler. AKP’li yöneticiler de bu karakter doğrultusunda politikalarına yön verir. AKP’nin yeni burjuvasinin iş yapış tarzında İslami eğilimler bulmanın da zor olduğunu (bulunsa da bir şeyi değiştirmezdi) vurgulamak gerekir. Yerel yönetimlerin muazzam kaynak aktarımı, ihalelerde kayırmacılık, tüketimde lükse kaçma eğilimi bu yeni burjuvazinin temel özellikleri. Caprice Hotel gibi deneyimler, batılı yaşam kültürünün sadece dış görünüşünün değişmesiyle lüks bir İslami yaşamın mümkünlüğünü gösteriyor. İslami kökenli bir iktidar partisinin liberalizmin yılmaz bir savunucusu olması, İslamcı gençlerin iş dünyasına umutla bakmalarına da yol açıyor.
Tüm bunlar mevcut İslamcı iktidarın neden TEKEL işçisine duyarsız olduğunun kanıtları. Özelleştirmelerden büyük rantlar sağlayan bu yeni burjuvazinin 12 bin işçiyi düşünecek hali yok. Nitekim çeşitli dini manipülasyonlarla bu işçilerin ailelerini birkaç yıl sonra tekrar kendi oy tabanları içerisine dahil edilebilir görüyorlar. Onlar için kaz gelecek yerden tavuk esirgemeye şu koşullarda gerek yok.
Son olarak sola gelirsek… Bahsettiğim yazıda solun esas çabasının siyasi iklimi ezen-ezilen çatışmasına evriltmek olduğunu öte yandan da dinin siyasal alanın dışına itilmesi için mücadele etmesinin gerekliğini vurgulamıştım. Bir maneviyat aranacaksa bu maneviyatı devrimcilerin kendi tarihlerinde araması gerektiğini de… Söylediklerimin arkasındayım. Arınç’ın gözyaşlarının onlarca katını gaz bombalarının arasında akıttık çünkü. Ve bunu öte dünya kaygısıyla değil, bu dünyadaki güzel günlerin umuduyla yaptık. Ve haykırmak için sahte gözyaşlarının arkasında, ağlaşana gülen bezirganlara:
BARIŞ İNCE
Kaynak http://www.birgun.net/sunday_index.p...h=01&year=2010
Cevap: Arınç neden işçiler için ağlamaz?
DAVUTPAŞA’DA ÖLENLER ÖLDÜKLERİYLE KALDI!
Haberi Paylaş |
13:39 31 Ocak 2010
Davutpaşa Emek İş Hanı’ndaki kaçak maytap ve havai fişek atölyesinde 31 Ocak 2008’de patlama meydana geldi. 21 işçi hayatını kaybetti, 116 işçi yaralandı. Yönetmeliklere uygun olmadan inşa edilen ve sonrasında hiçbir şekilde denetlenmeyen Emek İş Hanı’nda yaşanan katliamda, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Zeytinburnu Belediyesi, İstanbul Valiliği ve BETAŞ gibi birçok kurumun ihmali, hatası olduğunun belirlenmesine karşın, yargılama süreci bir türlü başlamadı.
TOPBAŞ ‘NEREDEN BİLELİM’ DEMİŞTİ
Patlamadan birkaç gün sonra İstanbul Valisi Muammer Güler, olayla ilgili "Maytap atölyesinin ruhsatı yok. Maalesef böyle kaçaklar oluyor" dedi. Asli görevi yapıları denetlemek ve kaçak yapıları engellemek olan İstanbul Büyükşehir Belediye BaşkanıKadir Topbaş da "Vatandaş ihbar etmezse nereden bilelim" şeklinde açıklama yaptı.
‘ASIL SORUMLULAR AKLANIYOR’
Patlamadan bir kaç gün sonra inşaat mühendisi, patlayıcı madde ve bomba uzmanı, kimya mühendislerinden oluşan beş kişilik heyetin hazırladığı raporda, imalathane sahibi birinci dereceden kusurlu bulunurken, Zeytinburnu Belediyesi ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi de ‘kusurlu’ tutuldu. Raporda, ayrıca binanın tamamen kaçak ve iskân izni olmadan, teknik açıdan da hatalı ve yanlış malzemeler kullanılarak yapıldığı belirtildi.Bu raporla ilgili, patlamada hayatını kaybedenlerin yakınları, savcılığa itiraz dilekçesi verdi. Dilekçelerinde aileler patlayıcı ve kimyasal maddelerle ilgili izinlerin Emniyet tarafından verildiğini, İçişleri Bakanlığı, İstanbul Valiliği, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre ve Orman Bakanlığı ile Büyükşehir ve Zeytinburnu belediyelerinin de bu patlamadan sorumlu olduğunu vurguladı.
SORUŞTURMA BÜROKRASİYE TAKILDI
Patlamadan tam 22 ay sonra, 3 Kasım 2009’da çıkan iddianamede, tüm fatura 5 belediye görevlisi, 2 bina sahibi ve bir işçiye kesildi. İddianamede, Zeytinburnu Belediyesi Zabıta Müdürü, Ruhsat Müdürü ve 3 belediye görevlisi hakkında `görevi kötüye kullanmak ve taksirle öldürmek` suçlarından 18`er yıl hapis cezası istendi. Emek İş Hanı binasının 2 sahibi ile 1 atölye çalışanının da `taksirle öldürme` suçunu işledikleri gerekçesiyle 15`er yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi. Fakat asıl sorumlular iddianamede yer almadı. Soruşturma boyunca savcılık bürokrasi çarkları içinde sürekli engellemelerle karşılaştı. Kurumlar asıl sorumluların ismini vermedi, kaymakamlık ve valilikten gerekli soruşturma izinleri çıkmadı. İlk duruşma, patlamanın üzerinden 24 ay geçtikten sonra 18 Şubatta Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yapılacak.
‘Sonuna kadar mücadele edeceğiz’
BİR Umut Derneği Avrupa – Anadolu Yakası Davutpaşa Çalışma Grubu’nda yer alan gönüllü hukuk danışmanı Erbay Yucak, “Davutpaşa katliamının üzerinden geçen iki yılda olayda hatası ve ihmali olan sorumluların eksiksiz yargılanmalarını istiyoruz. İstedikleri kadar sürüncemede bıraksınlar, biz bu 21 kişinin hesabını tüm ihmali olan kurum ve kuruluşlardan soracağız. Mahkeme süreci başlıyor, bu süreçte iddianamede yer almayan kurum ve yetkililerin de yargılanması için hukuki mücadelemizi sonuna kadar vereceğiz” diye konuştu.
MELTEM MERCAN
Marmaray işçileri ayaklandı
Maaşlarına zam yapılmasını ve işten çıkarılan 20 arkadaşlarının geri alınmasını isteyen bir grup işçi, Marmaray'ın Yenikapı kazı alanı önünde basın açıklaması yaptı.
Grup adına basın açıklamasını okuyan Aydın Erhan, "2007 yılından bu yana projenin Yenikapı şantiyesindeki ana firma Gama-Nurol'un taşeronu Polat Deniz İnşaat'ın maaşlarına zam yapmadığını, sigorta primlerini eksik yatırdığını, ayrıca çalışma koşullarının da olumsuz olduğunu, işçilere ne eldiven, ne çizme verildiğini" söyledi.
Sigorta primlerinin eksik yatırılması nedeniyle SSK'ya başvuruda bulunan 20 arkadaşlarının da 16 Ocak'ta işten çıkarıldığını anlatan Erhan, şunları kaydetti:
"Ücretlerimiz zamanında ve düzenli verilmiyor. Girdi-çıktı yapılarak haklarımız gasp ediliyor. Daha önce de ücretlerimizin geç verilmesi nedeniyle eylemler gerçekleştirdik. Birkaç ay düzelme oldu ancak sürekli aynı sorunları yaşıyoruz. 16 Ocak'tan beri 80 kişi iş bıraktık ve işyerinin önünde direnişteyiz. İnsanca çalışmak ve yaşam koşulları istiyoruz. Bir an önce sorunlarımızın çözülmesini istiyoruz."
Kaynak http://www.birgun.net/worker_index.p...onth=01&day=31
Tekel işçisinin oğlu için kampanya başladı
TEKEL İŞÇİSİNİN OĞLU İÇİN KAMPANYA BAŞLADI
13:44 31 Ocak 2010
TEKEL işçileri, eylemde iken kızını kaybeden arkadaşları Hüseyin Arslan'ın talasemi hastası oğlunun tedavisi için kampanya başlattı.
İşçilerin iş yerleri kapatıldığı için özlük haklarıyla başka kamu kurumlarına geçirilme talebiyle başlattıkları eylem 48’inci gününde devam ediyor. İşçiler, eylem sürerken, talasemi hastası olan 14 yaşındaki kızını kaybeden Batman'daki TEKEL iş yerinde çalışan Hüseyin Arslan'ın aynı hastalığı taşıyan oğlu Osman Arslan'ın tedavisi için yardım kampanyası başlattı. İşçilerin hazırladığı çağrı metninde, baba Arslan'ın, maddi olanaksızlıklar yüzünden oğlu Osman'ı da kaybetmekle karşı karşıya olduğu belirtildi. TEKEL işçileri olarak, Osman Arslan'ı yaşatmak için bir kampanya başlatıldığı bildirilen metinde, ''Osman artık TEKEL direnişimizin bir sembolü haline gelmiştir.
Onurlu direnişimiz, yine çok büyük bir insanlık onuru taşıyan 'Osman'ı yaşatma' dayanışmasıyla çok büyük bir güce dönüşmüştür'' ifadesine yer verildi. Yardım etmek isteyenlerin bağışlarını Vakıfbank'ın Batman şubesinde açılan ''00158007282394151'' no'lu hesaba yatırabilecekleri bildirildi.
SEKA FORMÜLÜ
Öte yandan hükümet kanadında TEKEL işçileri için İzmit'teki Selüloz ve Kâğıt Fabrikaları'nda (SEKA) uygulanan formül ön plana çıktı. İşçilerin kamuya ya da belediyelere geçmesi öngörülüyor.
http://www.birgun.net/worker_index.p...onth=01&day=31