30 iş günüyle ilgili bir soru
MEdia marka gitmiştim ürün servise vermeye benden önceki sırada bi müşteri ürününü servise vermiş ve aradan 30 iş günü geçmiş bunu beliirtti belgelerle adamda evet geçmiş dedi ancak sonra dediki siz ürünü media marka vermişsiniz ama biz ürünü siz verdikten 2 hafta sonra servise gönderdik onun için 30. işgnün bitmesine 2 hafta var dedi
şimdi ürün servise gittikten sonramı oluyor yoksa saıtıcı firmaya verdikten sonra mı 30 iş günü geçerli oluyor biz adamların keyfinimi beklicez 30 iş günün dolması için
Cevap: 30 şi günüyle ilgili bir soru
Ürünü media markt tan alıp, oraya tamir için verdiyseniz maksimum süre 30 iş günüdür.Onlar ister yollasın ister çöpe atsın sizi ilgilendirmez, teslim ettiğiniz malın fatura bedelini talep edin, ciddiye almazlarsa noterden ihtar çekin, ardından tüketici hakem heyetine başvurun.
Cevap: 30 şi günüyle ilgili bir soru
Alıntı:
nikon rumuzlu üyeden alıntı
noterden ihtar çekin
Noter ihtarına gerek yok. Bu konuda muhataba iadeli taahhütlü mektupla ihtar çekmek yeterli.
Cevap: 30 şi günüyle ilgili bir soru
Alıntı:
kartalhasan rumuzlu üyeden alıntı
Noter ihtarına gerek yok. Bu konuda muhataba iadeli taahhütlü mektupla ihtar çekmek yeterli.
Peki postanın 2 haftada gittiği oluyorsa, yada APS adlı servisin 5-6 günde gittiği oluyorsa ne yapmak lazım?...
Ptt den mektup yollayacağıma gönderimi kargo ile yollarım daha iyi,hiç değilse kaybolmaz, ertesi günde %99 ulaşır...
Cevap: 30 şi günüyle ilgili bir soru
Burada önemli olan yazılı ihtarın muhatabın eline ulaştığı an değil, postaya verildiği tarihtir. Örneğin kapıdan satışta veya ayıplı malın bildiriminde sürenin son günü noterden ya da PTT'den ihtar çektiğini belgeleyen bir tüketicinin bu ihtarın yerine ulaştığını ayrıca belgelemesine gerek yok. Uygulamada bu gibi durumlarda ihtarın mahutabın eline geç ulaşması bildirimin zamanında yapılmadığı anlamına gelmiyor.
Bildirim için noterden ihtar çekmek pek çok tüketici bakımından ek mali külfet anlamına geliyor ve tüketiciyi yasal hakkını kullanma konusunda caydırıcı nitelik taşıyor. Ayrıca yıllarca hakem heyeti raportörü olarak görev yaptım. PTT kanalı ile yollanan ihtarnamenin kaybolduğuna şahit olmadım.
Cevap: 30 şi günüyle ilgili bir soru
Alıntı:
nikon rumuzlu üyeden alıntı
Peki postanın 2 haftada gittiği oluyorsa, yada APS adlı servisin 5-6 günde gittiği oluyorsa ne yapmak lazım?...
Ptt den mektup yollayacağıma gönderimi kargo ile yollarım daha iyi,hiç değilse kaybolmaz, ertesi günde %99 ulaşır...
artık mektuplar 3-5 günde gidiyor internnetten takip edersiniz
Cevap: 30 şi günüyle ilgili bir soru
Alıntı:
kartalhasan rumuzlu üyeden alıntı
Burada önemli olan yazılı ihtarın muhatabın eline ulaştığı an değil, postaya verildiği tarihtir. Örneğin kapıdan satışta veya ayıplı malın bildiriminde sürenin son günü noterden ya da PTT'den ihtar çektiğini belgeleyen bir tüketicinin bu ihtarın yerine ulaştığını ayrıca belgelemesine gerek yok. Uygulamada bu gibi durumlarda ihtarın mahutabın eline geç ulaşması bildirimin zamanında yapılmadığı anlamına gelmiyor.
Bildirim için noterden ihtar çekmek pek çok tüketici bakımından ek mali külfet anlamına geliyor ve tüketiciyi yasal hakkını kullanma konusunda caydırıcı nitelik taşıyor. Ayrıca yıllarca hakem heyeti raportörü olarak görev yaptım. PTT kanalı ile yollanan ihtarnamenin kaybolduğuna şahit olmadım.
Siz sanıyorum çok iyi niyetlisiniz,halbuki firmalar öyle olmayabiliyor.
Bankalar Faxları mektupları dahi haftalarca okumuyor,işleme almıyorlar v.s. örnekler çoğaltılabilir,
Hadi diyelim posta ile yolladınız ,firma aldı,umursamadı bile! siz napıcaksınız? hakem heyetine, onlarda zaten çok hızlı! karar veriyorlar, bende 2-3 ay öncesinden dilekçesine cevap geleni görmedim,hatta durum o kadar vahim oluyorki, dilekçe veriyorsunuz, karşınızdaki size akıl veriyor ! dilekçenizi işleme koymak yerine sürekli sizi vazgeçirmeye çalışıyor ! hatta ve hatta bazı hakem heyetleri pul parası altında vatandaştan para talep ediyor, bu durum gazetelere bile çıktı...
Sizin yazdığınızı aynen yazayım;
Tüketici Heyetinin bu tutumu pek çok tüketici bakımından ek mali külfet anlamına geliyor ve tüketiciyi yasal hakkını kullanma konusunda caydırıcı nitelik taşıyor.
Esas gerçek bu....
Daha sonramı? bırakın mektubu, hakem heyetinin kararını bile umursamayan firma, karar sonrası itiraz ederek olayı mahkeye taşıyor, ordada allah ne verdiyse sündür davayı sündürebildiğin kadar, tüketiciye eziyet olsun yıllarca dava sürsün tüketici yılsın,kaçsın....
Öyle davalar oluyorki %100 haklı olduğunuz davayı, firmalar bunca yıl süren mahkemelerde kazanabiliyor..
Cevap: 30 şi günüyle ilgili bir soru
Sizin dediklerinize de aynen katılıyorum. Aslında ihtarnamenin noter ya da iadeli taahhütlü mektupla gönderilmesi bir şeyi değiştirmiyor. Neticede tüketici her ikisinde de bildirim hakkını kullanmış oluyor.
2001-2008 yılları arasında her yıl ortalama 1000'in üzerinde tüketici şikayeti inceledim. Firmaların büyük çoğunluğu sizin de söylediğiniz gibi hakem heyeti kararlarını dahi dikkate almak istemiyorlar. (İlam niteliğinde olanlar dahil.)
Pul parası meselesine gelince;
Türkiye'de hakem heyetleri ihtisaslaşmış birimler değil. Kendi personeli ve bütçesi yok. Bu konudaki çalışmalar bir türlü sonuçlandırılamadı. Ben örneğin bir kamu kurumunda memur olarak çalışırken Kaymakamlık görevlendirmesi ile bu işi yapmıştım. (Asıl görevimden daha fazla bu işi yaparken haz aldığımı söyleyebilirim.) Pek çok hakem heyeti görevlisinin bu işi bilinçsizce ve istemeden yaptığını söylemeliyim.
Görev yaptığım dönemde Hakem heyeti çalışmalarının kırtasiye giderleri için Bakanlık bir kez bile ödenek göndermedi. (Son iki yıldır uygulama nasıl bilmiyorum.) Kendi kurumumun pul, kağıt dosya vb. malzemelerini bu iş için kullandığında bu kez asıl kurumunun işleri aksadığı için kendi işini yapamıyorsun. Üst birimlerinden bu nedenle eleştiri alıyorsun. (Kamuda çalışmamış olanlara bu biraz garip gelebilir, yapılan iş devlet işi değil mi diye. Oysa yan odada çalışan farklı bir birimin fotokopisini bile binbir nazla kullandırırlar, bir kağıt bile alamazsınız.)
Bir dosyanın yalnızca posta gideri (ihtar, savunma istenmesi, kararın taraflara tebliği vs. için)15-20 TL tutuyor. Dolayısıyla 30-35 TL'lik kredi kartı üyelik aidatı ücreti için yaklaşık 20 TL pul masrafı yapacağını duyan tüketici hakkını aramaktan vazgeçebiliyor.
Tüketici mahkemede dava açsa benzer masraflarla tekrar karşılaşıyor. (Posta gideri, dosya parası, tebligat zarfı parası vs.)
İş burada da bitmiyor. Örneğin karşı taraf karara tüketici mahkemesinde itiraz ediyor, bu sefer de aylarca mahkemelere git gel bitmiyor. Hele bir de mahkeme tüketicinin ikametgahı dışında açılmışsa (çoğu kez böyle oluyor) süresi içinde davanın ikametgah yerindeki mahkemeye alınması için başvuruda bulunması gerektiğini bilmeyen tüketicinin yol masrafı da cabası.
Tüketicinin karşısında olan diğer taraf da tüm bunları bildiğinden, tüketiciyi süründürüyor.
Hiç unutmuyorum, geciken taksitler nedeniyle tüketiciden haksız yere 50 TL fazla para tahsil eden satıcı firma ile ilgili bir konu vardı. Tüketiciye bütün yasal haklarını ayrıntılarıyla anlatmış ve bunları not ederek, kendisine vermiştim. Tüketici bu bilgilerin yer aldığı ihtarnameyi satıcıya gönderdikten sonra firmanın yöneticisi bana geldi ve tüketici bunları nereden biliyor diye sormuştu. Ben söyledim deyince bana tepki gösterdi, sen bu adamın avukatı mısın diye. O sırada kendi elinde bu ihtarnameye karşı tüketiciye cevap olarak üzerinde tam 8 avukatın isminin yer aldığı antetli bir kağıda yazılmış yazı vardı. 50 TL'lik bir alacak için avukat bulabilir misiniz soruyorum. Oysa satıcı tam 8 avukat ile çalışabiliyor.
Fazla uzatmayalım, bu konuda aynı şeyleri düşünüyoruz.
Selamlar.