Tarih ve Çerkez Ethem Gerçeği
TARİH VE ÇERKEZ ETHEM GERÇEĞİ
Ortaöğretim ve üniversite kurumlarında öğretilen tarih kitaplarındaki bilgileri az çok biliriz. Fakat içeriğindeki anlatılanların ne kadar sağlıklı bilgiler oldukları hakkındaki şüpheler had safhada ne yazık ki... Yani kati kanaatimce...
Zamanın tarih kahramanlarının çocukları, torunları ya da akrabaları; okullarda verilen tarih eğitim ve öğretimlerinin çoğu konularda gerçeği yansıtmadığı kanısındalar...
Korkarım kanayan yaralardan birine parmak basalım demekten kendimi alamayacağım yine... Çerkez Ethem'in Kurtuluş Savaşı yıllarında ülke için yararlılıkları yadsınamaz derecededir bilindiği üzere... Fakat sonraları vatan haini damgasını yemekten kurtulamamıştır nedense... Bu tür konularda meğerse o kadar hassasmışız ki o dönemlerde, hemen damgayı puluyla birlikte yapıştırıp mektup misali gönderebiliyoruz ahaline gazetelerde ilan edip yayınlayarak.. Ben dahil aldığım tarih dersleri eğitimlerimde, öğretmenlerimin anlattıkları kadarıyla Çerkez Ethem'in hain olduğu gerçeğiyle karşılaştım. Fakat sonraları edindiğim bilgiler, durumun pek de o şekilde gerçekleşmediği çağrışımını uyandırdı bende... Dileyenler kaynak olarak; "Çerkez Ethem Olayı" adlı kitabı okuyup bilgi edinebilirler. Cemal Şener'e ait olan bu eser, gerçekleri esas itibariyle gözler önüne seriyor. Tarih aşkına okumanızı tavsiye ederim diyebilirim sizlere...
Öncelikle Çerkezlerin nasıl ortaya çıktıklarını bir aktarayım sizlere... Çerkezlerin anavatanı Kafkasya'dır. Doğal yapısı bakımından sık dağlarla kaplı bir coğrafya özelliğine sahiptir. Üretim biçimi zamanın şartları çerçevesinde tarım ve hayvancılığa dayanır. Bu yüzden Rusya, Kafkasya üzerinde tam egemenlik sağlamak ister. Tabi aynı şekilde Osmanlı İmparatorluğu da... Paylaşılamayan Kafkasya yüzünden bu iki devlet arasında sık sık savaşlar olur. (Belki de bu yüzden Kafkaslar savaşçı bir kimliğe sahiptir.) Fakat son yapılan savaşta durum çok farklıdır. Yıllar süren Rusya-Kafkasya savaşları da buna eklenir. Sonuncu muharebede küçük bir azınlığın savaşa katılmaması Kafkasya'nın yenilgisiyle sonuçlanır. Bu yüzden Anadolu'ya göçler başlar. Kaba tabirimle; Balkanlar'a, Mısır'a, Suriye ve Ürdün'e göç ederler. Ve tabi ki Anadolu'ya da... Anadolu'da yayıldıkları alanlar genelde Balıkesir ve dolaylarıdır. Seyrek olarak da Adapazarı, Samsun, Amasya, İzmit, Eskişehir, Sivas, Kayseri ve Kahramanmaraş'ta yaygındırlar. Çeşitli yerlerde de dağınık olarak vardır fakat çoğunluk buralardadır. Bu boy ya da milliyetlerin başlıcaları ise şunlardır; Abhazlar, Kabardeyler, Çeçen, Asetin, Vıbıh Bjedug, Sapsığ vs... Ayrıca bunlar arasında farklı dil ya da lehçeler de konuşulur ve Çerkezler'e genelde "Adıge" denilir.
Çerkezlerin tanıtımından sonra dilerseniz lafı artık Çerkez Ethem'e getirmek istiyorum. Çerkez Ethem, Adıgeler'in Sapsığ boyunun Dipşov ailesinden kabul edilir. Ve bilindiği üzere tarihte vatan haini olarak anılır genelde... Yıllar öncesine kadar öyle olmadığı açıkça ortaya konulmuş fakat her nedense bu damgadan bir türlü kurtulamamıştır. Hatta bu durum M.Kemal Atatürk tarafından dahi dile getirilmiştir. Bunun nedeni olarak da Ethem'in Yunanlılar'a sığınmasını göstermiştir. Fakat Genel Kurmay belgeleri, Ethem Bey'in tarih kitaplarında anlatıldığı gibi Yunanlılar'a sığınmadığını ortaya koyuyor. Özet olarak anlatmak gerekirse; kardeşleri çıkan afla ülkeye geri döndüler. Fakat Ethem dönmedi. Çünkü hain olduğuna ve aynı zamanda hatalı olduğuna inanmıyordu. Yine anlatılanlara göre Ethem Bey'in Türk birliklerine kurşun sıktığı rivayetinin de boş olduğu anlaşıldı.
Günümüzün hoşgörü ortamında bu durum nasıl ele alınıp değerlendirilebilir aklım almıyor doğrusu... Halbuki Çerkezlerin Kurtuluş Savaşı tarihinde oynadıkları tarihsel rol su götürmez bir gerçek.. Çerkez Ethem önderliğinde yapılan örgütlenmeler ve iç isyanları bastırması inkâr edilemez bir gerçeğin öncüsü de olmuştur ayrıca...
Zamanında Ankara'da Atatürk'ün daveti üzerine katıldığı törenin geçiş alanında halkın kahraman diye haykırıp büyük insan diye ilan ettiği Çerkez Ethem, nasıl oluyordu da birden vatan haini olarak lanse ediliyordu yıllar yılı... O halde olayın aslına doğru bir yol alalım. O yıllarda Çerkez Ethem'e üç şart sunulmuştu.Ya düzenli orduya katılıp üst bir rütbe alacak, ya dağlara çıkıp hayat mücadelesini sürdürecek ya da Yunanlılar'a sığınacaktı. Bu şartlar önüne sürüldüğünde Ethem Bey ağlamaklı oldu. Kadrinin kıymetinin bilinmediğini Çerkez Ethem, ne düzenli orduya katılıp yararının dokunmasını istemişti ne de Yunanlılar'a sığınıp vatan haini damgasını yemek istememişti. Kardeşleri Yunanlılar'a sığındı fakat o dağlara çıkmayı yeğledi hastalığına rağmen.. Kardeşlerinden sağlık haberlerini aldıktan bir süre sonra o da ilerleyen hastalığından dolayı istemeyerek Yunanlılar'a sığınmak zorunda kaldı. Önce sığınmayı gerçekleştiremedi. Çünkü içine sindiremiyordu. Fakat ilerleyen hastalığı ve imkânsızlıklar onu buna mecbur bıraktı. Vücudunun hastalığı kaldıramayacağını düşünerek Yunanlılar'a sığınmak zorunda kaldı. İşte asıl bundan sonra olaylar gelişti ve Ethem Bey vatan haini damgasını yedi. Önceki satırlarda da dediğim gibi; M.Kemal Paşa tarafından da bu şekilde itham edilmişti. Kimbilir, belki bilmiyordu gerçekleri... Belki de sonradan öğrenecekti. Nitekim yıllar sonra çıkan afla birlikte kardeşleri, eşlerini ve çocuklarını görebilmek için ülkeye geri döndüler. Fakat Ethem dönmedi. Çünkü vatan haini olmadığına inanıyordu. Fakat kim bilebilirdi ki sağlığı için önce Yunanistan'a, sonra Almanya'ya tedavi için gittiğini...
Aslında bizim millet olarak yapımız kişiye damga vurmak kadar basit.. Hani ülkede o kadar çok vatan haini var ki; hepsini sürmeye kalksak taş taş üstüne kalmazdı emin olun. Ama gelin görün ki kendimize yapılmasını hoşlanmadığımız şeyleri başkalarına o kadar itina ile yapıyoruz ki sadece günümüzde değil, tarihimizde bile örnekleri mevcut ne yazık ki...
Şimdi bir düşünmek gerekir eğri oturup doğru konuşarak.. Çerkez Ethem, tarih kitaplarında anlatıldığı gibi vatan haini mi sizce de? Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk birliklerine kurşun sıktığı iddia edilen bu kişiye haksızlık edilmedi mi? Bakın bir anısında nasıl sitem ediyor bu duruma Ethem Bey...
"Beni ihanetle itham edenlere soruyorum. Ben ne zaman, hangi tarihte ve mevziide, esasen müdafaa ettiğim cepheden bir adım dönmüşümdür de tek kurşun atmışımdır. Birtek kardeş kanı döktüm ya da döktürmüşümdür."
Peki ya sonrası... Çerkez Ethem vatan haini... Öldükten sonra mezarına taş dahi yapılmamıştır. Mezarı Ürdün Amman'daydı. Sonraları Bandırma Emreköy'e taşındı. Yeğenleri ve akrabaları yıllardır vatan haini apoletiyle yaşadılar. Kimler onlarla muhattap oldularsa karakollarda gözaltına alındılar. İnönü'den yardım talep ettiler fakat her defasında geri döndüler. Hadi Ethem Bey gerçekten vatan hainiydi diyelim, yeğenlerinin ve akrabalarının suçu neydi? Düşünsenize; Ethem Bey'in soyundan gelen birinin aldığı Tarih derslerinde, Çerkez Ethem'in sürekli hain olarak lanse edilmesi ile o kişinin tarihe olan direnişini ya da yaşadığı ikilemi...
Artık hangi tarihe güveneceğimizi bilemez olduk doğrusu... Kendi tarihimiz diye bahsettiğimiz gerçek kılıflı bu tip olaylar bile bizi yanıltıyorsa, hangi milliyetçiliğin M'sinden bahsediyoruz? Çakma milliyetçilik herhalde?
Yorum Sizin...
27.07.2009
MEHMET AKGÜL
Psikolojik Savaş Arbedesi
PSİKOLOJİK SAVAŞ ARBEDESİ...
Gerçek dostlar ortada... Ortam karanlıkken gelip oynayanlar bir kibrit çaktığımda kaçışıyorlar hamam böceği gibi sağa sola... Ben anlamıyor muyum sanıyorsunuz? Kim ne yapıyor, ne yapmıyor hepsini biliyorum. Fakat kimse zan altında kalmasın. Onlar kendini biliyor. Zaten umurumda olmadılar hiçbir zaman... Yaşıyorlar mı, nefes alıyorlar mı hiiiç ilgilenmiyorum!
Soğuk savaş safsataları ile paranoyak duygulara kapılan aciz ve zavallı insanlar, kendilerinde sataşacak yüzü bile bulabiliyorlar. Yetmiyormuş gibi de; çamura bulanan üstlerini bir nebze olsun başkalarına da bulaştırmaya çalışıyorlar. Üzerinde hakkı geçen birine saygısızlık yapmak kolay! En zoru da ne biliyor musunuz? Karşılıksız yapılan iyiliklerin karşılığının nankörlük olmasıdır. Bunu yaşadım ama bu kadar sansasyon görmedim. Çünkü çirkeflik karşısında aklanmak kolay olmasa gerek... Çekemiyorsan anten tak be birader! Ne uğraşıyorsun kendine makyaj yapıp sahte yüzler yaratmaya... Yaratmanın Allah'a mahsus birşey olduğunu bile bile hem de...
Diyorum ya: ediyorsa ki eğer nefret; anla ki senin gibi olamadığı içindir. Yani bir kişi bir diğerinden neden nefret eder? Ya onun gibi olamadığı için ya da kıskandığı içindir illa ki... Bunların kim ya da kimler olduğunu bilmek için müneccim olmaya da gerek yok nihayetinde...
Hep kötüye yoracak değiliz ya! Olaya bir de şu açıdan bakalım öyleyse; insanlar çok sevdiği kişiye çabuk kırılır derler. Hakikaten de öyle... Yani sen gelip sürekli hörmet gösterdiğin birine, günün birinde olmayacak bir şekilde saygıda kusur edersen sana kırılır öyle değil mi? Çünkü karşındakini daima sayıp sevmişsin. Birdenbire davranışların 360 derece misali değişirse adama sorarlar; derdin nedir diye...? Tabi adamsa...
Kurtmasalı gibi gelebilir bazılarına göre anlattıklarım... Fakat sorsan bunun da mânâsını bilmezler. Sağda solda; o ne ya da bu ne diye sızlanıp dururlar. Tamam öğrenmek güzel birşey ama karşılık istemeyen birine de saygı göstermek gerekmez mi? En azından hakettiğini düşünerek... Kuruntu yapıyorsun diyenler de olabilir. Doğrudur, itirazım olmaz, olamaz da.. Her insan farklı düşünebilir. Fakat unutulmaması gereken en önemli şey; her koyunun kendi bacağından asılacağıdır. Asılan bacağınızın intikamını almak zor değil.. Fakat çok kolay da değil... Sonuçta neticeden çok haticeye önem veren birinden bahsediyoruz.
Simdi bu sınıftaki insanlara şu teoriyi uygulamalarını tavsiye etsem çok birşey istemem herhalde... 'Her zaman büyük kararları akıl ile; küçük kararları kalbinizle alın' diyorum bende bir filozofun deyimiyle... Bu felsefeyi savunuyorum. Sizler de savunun. Çünkü akıl kalpten üstündür.
Neticede aşktan bahsetmedim bu satırlara gelene kadar değil mi? Aksi halde yüz işten doksan sekiz tanesini yanlış yapardık. Fakat kalan iki yanlışı da yabana atmayın derim. Çünkü sizi kalan o iki taneden bile vururlar. İşte biri akıl diğeri kalp... Birini seçmek en az hasarla kurtulmamıza yardımcı olur.
Siz olsanız ne yapardınız? Susar mıydınız? Susun ama gözlerinizi susturmayın. Çünkü gözleriniz kalbinizin aynası; yaptıklarınız ise aklınızın eseridir.
14.12.2008
MEHMET AKGÜL