Bir Komik Öteki Güldürürken Ağlatan İki Olay

İkisini de Tv den seyrettim... Teki gerçekten bu kötü günlerde gülümseten bir olaydı... Onun için ondan başlayayım...

Benim futbolla olan ilgim karşımdakinin fanatikliği ile orantılıdır. Yani aslında hiç haberim olmaz, bir gün sonra vay may diye konuşurum. Ama karşımda ki fanatikse... Sanki spor yazarıyım... Konu futbol olunca sallamakta kolay... İşte böyle bir adam olarak ben Perşembe akşamı Futbol Maçı izledim...

Tabiiki sadece GS yi... FB yi izlemedim.. Arkadaşlarım ısrar etti FB yide izleyelim diye amma hem bünyem kaldırmaz bu kadar maçı hem ben FB li değilim yenileceğini bilirim... Nitekim arkadaşlara da bu ne biçim maç yahu
''twetty mi nedir ? bana hep sarı bir ördek yavrusu çağrıştırıyor neden bilmem '' dedim hala da bilinç altımdan bu takımla sarı ördek yavrusunun bağını kuramadım ya neyse... ama ekledim de arkadaşlara... '' yahu tarihte ne zaman görülmüş ötmesini bile beceremeyen bir kanaryanın ördeği yendiği...?''

Neyse konum bu değil... FB konusunda bir sorum var amma burada yazmayacağım en büyük fener mi fenerliler buraya oraya diye mi ne bir forum var oraya yazacağım...

Konum GS-Panathinaikos maçı.. Ben yanımdakileri kısmen ''Bu kim? O adam ceza sahasında ne yapıyor ?'' gibi ulvi sorularla çıldırtırken tıngır mıngır bir maç oynanıyordu. Bu arada şunu keşfettim ki iki kale arkasına top başka yerdeykende ceza sahasına giren RTE nin TEĞET hakemi uygulaması başlamış... Artık maçlarda altı hakem olacakmış... Saha içi üç saha dışı iki gözlemciyide katarsak bunlarda 11 kişi ediyor... Rakip takıma bir şey olursa diiğer takım hakem ve gözlemcilerle maç yapmaya devam edebilir yani... Neyse ben maçtan çok bu kale arkası TEĞET hakemlerini seyredip lak lak ederken ve sanki çok önemli bir şey seyrediyorlarmış gibi diğerlerini sinir ederken zaman aktı geçti ilk yarı bitti...

İlk yarının özeti şudur kale arkası TEĞET hakemleri kalecileri lafa tutuyor !! Dikkatini dağıtıyor !! Bu sayede bol bol gol olabilir... Bence tam kale arkasına bir de tavla lazım ... Top karşı taraftayken bu yardımcı hakemle kaleci tavla oynasın diye....

Neyse ikinci yarı başlayacak ben bakıyorum... Bir terslik var ama ben hariç kimse farkında değil... Ne sahada ki futbolcular Ne orta hakem ne de dört yardımcısı... Seyircilerde farkında değil benim arkadaşlarda...

''Nasıl başlayacaklar ki maça?'' dedim...

''Hakem düdük çalınca...'' dedi arkadaşlardan birisi....

Ben ''Alla Allah böyle başlayamazlar ki ....'' derken... hakem ikinci yarıyı başlatacak düdüğü çaldı....

Maç başlamadı... Hakemde baktı ne oluyor der gibisinden sonra hepbirlikte uyandılar duruma.. Sahada iki takım vardı... Hakemler yerlerini almıştı...Coşkulu bir taraftar kitlesi de vardı... Naklen yayınla izleyen milyonlarda... Ama bunlar bir futbol maçı için yeterli değildi... Futbol maçının temel unsuru yoktu... Nedir bu ? Bir futbol topu... Evet sahada tek olmayan futbol topuydu... Ve hakem olmayan bir topla ikinci yarıyı başlatmıştı...

Sonra bakkaldan mı marketten mi bilemem bir futbol topu bulundu ikinci yarı bir kez daha başladı... Böylece ikinci yarıya iki resmi başlangıç yapılan, Futbol topsuz futbol maçı yapmaya çalışılan bir maç ünvanını aldı....

Benim için GS nin yenmesinden bile güzel bir olaydı bu olay... Kendiliğinden gelişen ama güldüren bir olay ...

Ülkemiz on günü aşkın süredir yağmur çamur sel felaketiyle boğuşuyor. Aslında buna felaket demek bile bir felaket... Çünkü bu bir felaket değil bile bile ladesin oy rant kavgasının doğal bir sonucu... Çünkü Felaket demek büyük zararlara üzüntülere sıkıntılara yol açan olay demek. Ve felaketin en büyük özelliği BEKLENİLMEZ UMULMAZ OLMAMASI GEREKEN oluşudur.

Örneğin İstanbul da deprem beklenmektedir. Sadece zamanı kestirilemese de veriler doğanın kendi akışı içersinde eli kulağında bir zaman diliminde olduğunu göstermektedir. Bu durum yaklaşık on senedir ülke gündemindedir. Peki ne yapılmaktadır. Abuk sabuk laftan başka ? Hangi dinamiklere baktık ? Neyi düzelttik ? Neyi güçlendirdik ? Depremden sonra ne yapılacağına dair göstermelik bir kaç tatbikattan başka ne yaptık? Türkiye nin en modern en büyük duruşma salonu diye spor tesisinden bozma bir silivri duruşma salonu yaptık ilk yağmurda tavanı çöktü !! İşte bu BİZİZ... Gümbür gümbür geliyorum diyen depreme karşılık boş laf üretmekten ileri gidemeyen siyaset ve iş dünyamız bu korkunç olay gerçekleştikten sonra muhtemelen ''büyük felaket'' ''devlet yaraları saracaktır'' ''Taktir i ilahi...'' gibi saçmasapan laflar edeceklerdir... EE buna felaket denmez ki açıkça SALAKLIK denir... Tabiiki bu salaklık Oy para çıkar uğruna yapılınca KASTİ SALAKLIK oluyor... Normal ülkelerde bu yaşadığımız kasti salaklık sonrası sel felaketinin sonucunda ne Vali kalırdı ne belediye başkanı ne içişleri bakanı hele hele ülkenin başında oralarda yapılaşmaya izin veren birisi varsa çoktan o da giderdi... Bizde ne oldu... Üç imam hiç bir şekilde anlamadıkları halde bu olayın akabinde helikopterle üçüncü köprü güzergahını tespit etti... Hukuk bu kadar yok olursa olacağı buydu tabiiki... Sakın bana kimse bu ülkede hukuk var filan demesin kesinlikle yok... sadece vatandaş arasında ki itişme kakışmaya bakan bir kurum var... Onu bile yanlış yapıyor ama neyse....

İşte bu gerizekalı çıkar ve oy kavgası sayesinde sıradan bir yağmur bizde felakete dönüştü... Bilanço resmen felaketti... Aslında bu yağmurun sonucu olması gereken sadece belki bir iki evi su basması olmalıydı... Düşünsenize ülkemiz zaten çok yağmur alan bir yer değil yağmurda Kuvvetli idi sadece... Ya gerçekten şiddetli bir yağışa denk gelsek ne olacaktı ? Herhalde tam bir felaket olurdu... Bir ülkede beklenen deprem biraz kuvvetli yağmur felaket olarak adlandırılıyorsa o ülkede hiç bir iş doğru gitmiyor demektir... Göktaşı düşmesi felakettir... Yağmur değil....

Neyse düşündükçe konuştukça kızıyorum kızdıkça söyleniyorum söylendikçe SUÇ işliyorum... Suç işledikçe şaşırıyorum... Bu rezaletlere neden olanlara kızmanın tepki göstermenin suç olması nasıl oluyor !!!!

Sel felaketinden sonra bir türlü bulunamayan sonra çok uzaklardan balıkçı ağlarına takılmış cesedi ortaya çıkan Dila nın cenazesi vardı TV lerde... üzgün üzgün seyrettim. Kendimden utanarak... Daha anca bir yaşına gelen Dila yı büyük ihmaller sonucu toprağa veriyorduk.... İhmalin sorumlularından hiçbirisi yoktu ortada... ne çiçek ne kendileri... Büyük adam oldukları için büyüyecekleri yerlede bulunmayan küçük büyük adamlar yoktu... O görüntüyü seyrederken aklıma TV lere daha önce takılan yağma görüntüleri geldi... sırıta sırıta malları yağmalayan aşağılıklar... Dedim içimden o yağmacıların ağababaları yöneten olduklarından orada yoklar... Hiçbir yağmacıda yoktu sanırım orada...

İmamın söylediği söze inanamadım beş altı kanalda yakaladım ... İmamın ne DİLA cığın cansızbedeninden ne selden haberi var... Bu direk kastten oluşan ihmal sonucu ölen vatandaşlarımızı DEPREMDEN öldü sanan bir imam vardı musalla da... Anlayın artık gerisini...

Gülümser gibi oldum gayri ihtiyari... sonra gene kendimden utandım orada bir yaşında ki bebeğin naaşından utandım ekran başında... sorumlularının cenazesine gelemediği yeni rant ve ölüm yaratmak için havada üçücü köprü yeri tespiti için havadan dolaştıkları ülkenin vatandaşı olmaktan da utandım... İmamın son sorusundan da utandım...''hakkınızı helal ediniz.'' Hangi hakkımızı? Bir yaşına gelmeden kara toprağa girmene neden olan salaklığımızdan dolayı sen hakkını helal et hatta doğrusu etme be DİLA Hakkını helal etme... Öbür dünyada sor hesabını kul hakkının hesabı çok ağır olur .. Ne olur sor...

Ulu önder Atatürk herhalde bu durumları görseydi yağmayı talanı bol tinerciyi tecavüzcüyü rant peşindeki politikacıyı rant ve çıkarı için dini kullanan tipleri.. hırsızı katili... kıskandım diye sevgilisinin başını kesen korkunç tipleri... Acaba gene dermiydi ki Ne mutlu Türk'üm diyene... diye... Vallahi demezdi billahi demezdi... Bir savaş daha başlatırdı.. Umarsızlığa cahilliğe rantiyeye karşı... gerçektende çok kelleler giderdi...