-
Suç kimde
Bir gece bir hırsız, soymak istediği bir evin balkonuna tırmanmak
istediği
bir sıradaÿ; balkon korkuluğu çökmüş ve hırsızın ayağı kırılmış.
***
Hırsız, ertesi gün kırık ayağıyla topallaya topallaya, doğruca Karakuş
Kadı´ya gitmiş:
- Efendim, demişÿ; evini soymak istediğim kişiden, balkonunu çürük
yaptığı
için davacıyım. Tam balkona tırmanacağım sırada, balkon korkuluğu çöktü ve
yere düşüp ayağımı kırdım. Evi soyup da yakalansaydım, cezamı çekmeye
razıydım. Ama eve tırmandığım sırada, balkonun çökmesiyle ayağımın
kırılması
ayrı bir durum. Balkonunu çürük yapıp, ayağımın kırılmasına neden
olduğu
için, davacıyım ev sahibinden...
***
Karakuş Kadı, ev sahibini getirtmiş karşısına:
- Neden balkonunu çürük yaptırdın da, oraya tırmanan hırsızın yere
düşüp
ayağını kırmasına neden oldun, demiş.
Ev sahibi:
- Balkonu ben kendim yapmadım ki, marangoz yaptı. Şayet çürük yapmışsa, suç onundur, demiş.
***
Karakuş Kadı, balkonu yapan marangozu getirtmiş mahkemeye:
- Ulan marangoz, demişÿ; neden balkonu çürük yaptın da, eve girmeye
kalkan
hırsızın yere düşerek bacağını kırmasına neden oldun?
Marangoz:
- Vallahi kadı efendi, demişÿ; ben o balkonun tam yan korkuluğunu
çakarken,
yoldan yeşil feraceli bir kadın geçiyordu. Feracesi öylesine göz
alıcıydı ki, gözlerim ona takıldı. Herhalde o sırada çivilerden birkaçını boşa çaktım. Şayet balkon çürük olmuşsa, suç benim değil, yeşil
feraceli kadınındır.
***
Feraceli kadın da getirilmiş Karakuş Kadı´nın karşısınaÿ; Karakuş Kadı:
- Bre akılsız hatun, demişÿ; neden öylesine göz alıcı bir yeşil ferace
giyerek geçersin yoldan daÿ; balkonun korkuluğunu yaparken gözü sana
takılan
marangozun çivileri boşa çakmasına ve sonra da o balkona tırmanmaya
kalkan
hırsızın, çöken balkonla yere yuvarlanarak bacağını kırmasına neden
olursun ha?
Kadın:
- O feracenin rengi atmıştı, boyaması için boyacıya gönderdim. Yeşili
fazla çalmışsa, suç onun, demiş.
***
Karakuş Kadı, feraceyi boyayan boyacıyı getirtmiş karşısına bu kez:
- Ulan utanmaz boyacı, demişÿ; sana rengi soluk diye gönderilmiş bir
feraceyi, neden öyle cart yeşile boyadın daÿ; o feraceyle kadın yoldan
geçerken, balkon yapmakta olan marangozun gözlerini feracenin almasına ve
çivileri boşa çakarak, balkona çıkmak isteyen hırsızın yere düşüp
bacağını kırmasına neden oldun?
Boyacı:
- Bilmem ki, efendim, demiş. Hanım, feracenin yeşil olmasını istedi,
biz de o renge boyadık.
***
Karakuş Kadı:
- Tamam, demişÿ; suçluyu bulduk. Cezan da idam. Götürün asın şunu...
Bir süre sonra cellat başı gelmiş Karakuş Kadı´ya:
- Kadı efendi, demişÿ; o boyacının boyu uzun. Sehpaya denk gelmediği
için asamıyoruz.
Karakuş Kadı:
- E artık sıkıldım ben bu davadan, demiş. Madem onun boyu uzun geldiği
için asamıyorsunÿ; öyleyse onu bırak, kısa boylu bir boyacı bulup onu asın...
- Çetin Altan - Milliyet Gazetesi- Şeytanın Gör Dediği Köşesi´nden
Alıntı-
-
Büyük üstad Hasan Pulur'un 5 Eylül 2004 Tarihli Milliyet Gazetesindeki Köşe yazısında anlattığı "Karakuş kadı" öyküsü, gerçekten ders niteliğinde:
"ABUK sabuk kararlara "Hükm - i Karakuşi" denir, yani, Karakuş'un hükümleri...
Karakuş bir kadı, davaları acayip mantığıyla çözüyor, sonuçlandırıyor, hükme bağlıyor.
* * *
MESELA bir gün, çarşıdan geçerken, fırından burnuna çok güzel bir koku gelmiş, girmiş "Kör Fırıncı"ya sormuş:
"Fırında ne var?"
"Kaz!"
"Çıkar bakayım!"
Fırıncı tepsiyi çekmiş, kaz nar gibi kızarmış duruyor.
Kadı hükmetmiş:
"Kazı bizim eve götür!"
"Olur mu kadı efendi, sahibi gelir!"
"Gelsin, kaz uçtu dersin!"
Fırıncı lahavle çekip kızarmış kazı çırakla kadının evine yollamış...
* * *
BİRAZ sonra kazın sahibi gelmiş:
"Kazımı ver!"
"Kaz uçtu!"
"Ulan kesilmiş, yolunmuş, temizlenmiş, fırına sürülmüş kaz uçar mı?"
Palayı çektiği gibi fırıncıyı önüne katmış, fırıncı can havliyle bir avluya girmiş, çamaşır asan gebe kadın, önde kör fırıncıyı, arkada palalı adamı görünce fenalık geçirmiş, çocuğunu düşürmüş.
* * *
GENÇ kadının babası "Ulan alçak!" diye fırıncının peşine takılmış, fırıncı palalı adamla, kadının babasından kurtulmak için sağa sola şaşırtma verirken, dirseğiyle bir adamın gözünü çıkarmış, adam da fırıncının peşine takılmış, biri "Ah kazım!" diyor, öbürü "Vah kızım!" diyor, üçüncüsü de "Vah gözüm!" diye fırıncının peşindeler...
* * *
HEP birden mahkemenin kapısından içeri dalmışlar.
Karakuş sorguya başlamış, önce kazın sahibine:
"Sen niye bu adamı kovalıyorsun?
"Kızartsın diye verdiğim kaz, uçtu, diyor."
Karakuş, kara kaplıya bakmış:
"Bak burada ne diyor? Kazlar isterse uçar, diyor, demek seninki de uçmuş, çık dışarı!"
* * *
SONRA kızın babasına:
"Senin kızın kaç aylık hamileydi?"
"Dört aylık!"
"Ver kızını fırıncıya, hamile bıraksın, dört ay sonra geri al!"
Adam davasından vazgeçmiş!
* * *
SIRA gelmiş gözü çıkan adama, o da fırıncıdan şikâyetçi, dirseğiyle gözümü çıkarttı, diyor.
Kadı efendi yine kara kaplıya bakmış:
"Kısasa kısas, sen de onun gözünü çıkartacaksın, ama onun zaten bir gözü yok, kalanı da sençıkartırsan hiç görmeyecek... Bu adil karar olmaz, ben adaletten ayrılamam...
"Peki ne olacak kadı efendi?"
* * *
KARAKUŞ, kara kaplıyı biraz daha karıştırmış:
"Buldum, önce, fırıncı senin öteki gözünü çıkartsın, sonra sen onun gören tek gözünü çıkar, ikiniz de hiç görmezsiniz adalet yerini bulur!"
Adam da "Ben davadan vazgeçtim!" deyip çıkıp gitmiş, kadı da fırıncıyı çağırmış:
"Akşama bize gel de kızarmış kazı afiyetle yiyelim!"
-
Büyük üstad Hasan Pulur'un 5 Eylül 2004 Tarihli Milliyet Gazetesindeki Köşe yazısında anlattığı "Karakuş kadı" öyküsü, gerçekten ders niteliğinde:
"ABUK sabuk kararlara "Hükm - i Karakuşi" denir, yani, Karakuş'un hükümleri...
Karakuş bir kadı, davaları acayip mantığıyla çözüyor, sonuçlandırıyor, hükme bağlıyor.
* * *
MESELA bir gün, çarşıdan geçerken, fırından burnuna çok güzel bir koku gelmiş, girmiş "Kör Fırıncı"ya sormuş:
"Fırında ne var?"
"Kaz!"
"Çıkar bakayım!"
Fırıncı tepsiyi çekmiş, kaz nar gibi kızarmış duruyor.
Kadı hükmetmiş:
"Kazı bizim eve götür!"
"Olur mu kadı efendi, sahibi gelir!"
"Gelsin, kaz uçtu dersin!"
Fırıncı lahavle çekip kızarmış kazı çırakla kadının evine yollamış...
* * *
BİRAZ sonra kazın sahibi gelmiş:
"Kazımı ver!"
"Kaz uçtu!"
"Ulan kesilmiş, yolunmuş, temizlenmiş, fırına sürülmüş kaz uçar mı?"
Palayı çektiği gibi fırıncıyı önüne katmış, fırıncı can havliyle bir avluya girmiş, çamaşır asan gebe kadın, önde kör fırıncıyı, arkada palalı adamı görünce fenalık geçirmiş, çocuğunu düşürmüş.
* * *
GENÇ kadının babası "Ulan alçak!" diye fırıncının peşine takılmış, fırıncı palalı adamla, kadının babasından kurtulmak için sağa sola şaşırtma verirken, dirseğiyle bir adamın gözünü çıkarmış, adam da fırıncının peşine takılmış, biri "Ah kazım!" diyor, öbürü "Vah kızım!" diyor, üçüncüsü de "Vah gözüm!" diye fırıncının peşindeler...
* * *
HEP birden mahkemenin kapısından içeri dalmışlar.
Karakuş sorguya başlamış, önce kazın sahibine:
"Sen niye bu adamı kovalıyorsun?
"Kızartsın diye verdiğim kaz, uçtu, diyor."
Karakuş, kara kaplıya bakmış:
"Bak burada ne diyor? Kazlar isterse uçar, diyor, demek seninki de uçmuş, çık dışarı!"
* * *
SONRA kızın babasına:
"Senin kızın kaç aylık hamileydi?"
"Dört aylık!"
"Ver kızını fırıncıya, hamile bıraksın, dört ay sonra geri al!"
Adam davasından vazgeçmiş!
* * *
SIRA gelmiş gözü çıkan adama, o da fırıncıdan şikâyetçi, dirseğiyle gözümü çıkarttı, diyor.
Kadı efendi yine kara kaplıya bakmış:
"Kısasa kısas, sen de onun gözünü çıkartacaksın, ama onun zaten bir gözü yok, kalanı da sençıkartırsan hiç görmeyecek... Bu adil karar olmaz, ben adaletten ayrılamam...
"Peki ne olacak kadı efendi?"
* * *
KARAKUŞ, kara kaplıyı biraz daha karıştırmış:
"Buldum, önce, fırıncı senin öteki gözünü çıkartsın, sonra sen onun gören tek gözünü çıkar, ikiniz de hiç görmezsiniz adalet yerini bulur!"
Adam da "Ben davadan vazgeçtim!" deyip çıkıp gitmiş, kadı da fırıncıyı çağırmış:
"Akşama bize gel de kızarmış kazı afiyetle yiyelim!"