Bu gün 44 kişi düğünde can verdi, sizden tık yok:(
Printable View
Bu gün 44 kişi düğünde can verdi, sizden tık yok:(
Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yaralılara acil şifa, yakınlarına sabır ve metanet diliyorum. Ülkemizde hertürlü şiddet olaylarının son bulması ve HUZUR'a kavuşmamız dileğiyle, duyarlılığınız için teşekkürler Sayın milo, sağ olun var olun!
Saygılarımla,
Olaya İlişkin Haber ve Detayları:
Mardin'de düğün evine maskeli katillerin 4 değişik koldan otomatik silahlarla yaptığı saldırıda ortalık kan gölüne döndü. Katliama dönüşen baskında 6'sı çocuk, 16'sı kadın toplam 44 kişi hayatını kaybetti. Baskının ardından 8 kişi silahlarıyla birlikte gözaltına alındı. Gözaltına alınan kardeşlerden çoğunun soyadı, öldürülenlerle aynı. Saldırganlardan birinin bastığı düğündeki kızla evlenmek istediği öğrenildi. Katliamla ilgili son acı haber ise İçişleri Bakanı'ndan geldi: Ölen kadınların 3'ü hamile...
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11577560.asp?gid=233
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=190752
Atalay: Korucular olayın içinde
İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Mardin’deki katliamda korucuların parmağının olmasının çok üzücü olduğunu belirterek, “Ölenler ve öldüren zanlılar arasında korucular var. Silahlar da korucu silahları” dedi.
http://www.ntvmsnbc.com/id/24964167/
http://haber.mynet.com/detail_news/?...te=05Mayis2009
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11589024.asp?gid=233
Yıl 2009
Şeyhler şıhlar dergahlarında ölüm fermanları veriyor. Tekkeleri kapatalı kaç yıl olmuş. Bunca yıl tık dememişiz şimdi neyin hesabını soruyorsunuz?
Sevmediği bir adamla evlenirken tık etme hakkı olmayan bir gelin öldürülmüş. Hergün kaç kızımız kadınımız törelere kurban olurken sesimiz mi çıkmışki şimdi çıksın?
Kalaşnikof gölgesinde büyümüş, barut kokusunu kanıksamış çocuklar, başka çocukları anlının ortasından vurmuş. Onlarca yıl silah seslerini bastıramamış sesimiz şimdi hangi sessizliğin hesabını vereceğiz?
Sesimiz var mı gerçekten bizim? Siz ne zaman duydunuz kendi sesinizi en son? Yoksa katilin elindeki silahı eline veren olduğumuz için suçluluğun suskunluğumu bu..
Aşiret... Devlet... Güç
Mardin’in Mazıdağı ilçesinin 300 nüfuslu Bilge köyünde bir eve yapılan silahlı baskını “İki aile arasında ihtilaf ve husumet vardı” biçiminde değerlendirebilir miyiz?
Bir yaşındaki bir çocuğu, 16 yaşındaki bir kızı, hamile üç kadını çapraz ateşe tutan bir düşünce, ancak “aşiret toplumları”nda olur.
Televizyona çıkan Güneydoğulu milletvekillerinin bu durumu “Aşiret reislerine, kanaat önderlerine iş düşüyor” diyerek geçiştirmeleri ise ayrı bir konu.
İlkellik, bağnazlık, kin, nefret, öç alma!
Ortaya çıkan fotoğraf bu!
Ölen çocuklar, kadınlar, erkekler!
Ellerinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin verdiği uzun namlulu otomatik silahlar!
Köyün erkeklerinin hemen hemen tümü korucu.
Koruculuk sistemini tartışmaktan kaçanlar, Bilge köyündeki kan gölünü görmeli...
Çünkü, bu silahlar devlet tarafından verilmiş. Geçmişte olduğu gibi, devlet tarafından da hiç denetlenmemiş.
Oysa Güneydoğu’daki koruculuk sistemi öteden beri hep tartışılır olmuştur!
Köy düğünlerinde korucubaşları, korucular devletin verdiği o silahlarla havaya ateş açmışlar, o silahlarla coşkularını dışavurmuşlar ve yine o silahlarla daha önceleri nice cinayetler işlenmiş.
Türkiye’nin bu gerçeği görmesi gerekir!
***
Türkiye bu gerçeği görebiliyor mu?
Kürt kökenli yurttaşlarımız olayın feodal yapıyla, aşiret toplumuyla, gelenek ve göreneklerle ilgisi olmadığını söyleyip işin içinden çıkmaya çalışıyorlar:
“Bu tür cinayetler, salt Güneydoğu’da değil, Ege’de, Karadeniz’de, Trakya’da, Türkiye’nin dört bir yanında işleniyor.”
Güneydoğu’da bir aşiret toplumu yaratıldığının, bu toplumun siyasal erk tarafından beslendiğinin nedense farkında değiliz.
Elbet Mardin tüm renkleri, dinleri, dilleri içinde barındırır, sevgiyi bir yaşam biçimi olarak görür.
Belki 50-60 yıl önce böyleydi bu görüntü...
Ya şimdi?
Feodal yapı ve şeyhlik bölgede mutlak egemenliğini kurdu; koruculuk sistemi yörede aşiretleri daha da güçlendirdi.
Bu gerçeği görmezden gelirsek, Mardin’in Mazıdağı ilçesinin Bilge köyünde 44 kişinin neden katledildiğini kavramakta zorlanırız.
Bu bir töre eyleminden öte, bir kıyımdır!
Yasasızlık ikliminin geçerli olduğu toplumlarda eli silahlı korucular devleti arkalarına almanın getirdiği rahatlıkla bu kanlı eylemi gerçekleştirmişlerdir.
Güneydoğu’da koruculuk sistemi yıllardır tartışma konusu olmadı mı?
Devlet gücünü arkasına alan aşiretler, hem silahlandı hem de maaş aldı.
Bu işten aşiret liderleri para kazandı... İçlerinde uyuşturucu işine girenler oldu...
Devlet bunları koruyup kolladı geçmişte.
***
Saldırganların kanlı eylemi maske takarak gerçekleştirmeleri ne anlama geliyor?
Bazılarının aynı köyden olmadıkları, savlar arasında...
Mardin 1990’lı yıllarda faili meçhul cinayetlerle adını duyurdu... Diyarbakır, Mardin ve Batman’da pek çok faili meçhul cinayet işlendi.
Sokak ortasında insanlar infaz edildi!
Cinayetlerin hiçbirisi aydınlatılamadı!
Boşalan, yakılan köyler, kan davası, aşiret terörü, Hizbullah ve PKK...
Bilge köyündeki katliamın amca kızıyla evlenmek için yapıldığı görüşü ne kadar inandırıcı olabilir?
Köy yakınındaki alabalık tesisleri, piknik yeri anlaşmazlığı da var.
Ancak katliamın bir başka boyutu daha var, o da şu:
“Bizi devlet korur, ne yaparsak yanımıza kalır!”
Bilge, bir korucu köyü...
Ellerinde devletin verdiği silahlarla çocukları, hamile kadınları, erkekleri, kızları, yaşlıları öldüren caniler o gücü nereden buldular?
***
Silahlı bir aşiret toplumu yaratan devlet canilere teslim etmişti Bilge köyünü!
Katliamı bu boyutuyla değerlendirmek gerekmiyor mu?
Mezopotamya ve İyonya tarihin, kültürün coğrafyasıydı Anadolu’da...
İlkelliğin, bağnazlığın değil!
Hikmet Çetinkaya
Mardin Bilge köyüne (Zenkırt) bağlı Kırkçeşme (Çelkani) mevkiinde gerçekleştirilen katliam insan kanını donduracak mahiyette. Olayın gerçekleştiği mevki bir piknik ve mesire yeridir. 5 km yakınında bulunan Sultanşeyhmus'un (Şeyh Musa) kabri günün her saatinde ziyaretçilerle dolup taşar.
Bölgenin her yerinden insanlar gelir, burada kurban keser, piknik yaparlar. Böyle bir mekânda böyle bir katliamın gerçekleştirilmiş olması çok düşündürücü. Demek ki katliamı yapanların kutsala saygıları yok. Olmadığını iki noktadan daha anlıyoruz:
1) Öldürdükleri şahıslar toplu halde yatsı namazlarını eda ediyorlardı. Ankara'dan yeni tayin edilmiş imamın arkasında namaz kılan erkekler, kadınlar ve çocuklar acımasızca kurşuna dizildi. İslam geleneğinde ibadethanelere saldırılmadığı gibi, ibadet sırasında da kimseye saldırılmaz.
2) Bu katliamda İslam bakış açısından işlenen diğer büyük suç 6'sı çocuk 17'si kadın ve içlerinde çok sayıda yaşlı insan olmak üzere 45 insanın öldürülmesi. Köyün erkeklerinin büyük bir bölümü korucu olduğundan görevlerinin başındaydı. Çocuk, kadın, yaşlı insan ve masum erkek öldürmek de büyük bir suç.
Fakat elbette en büyük suç (ve cürüm), şu veya bu husumetten dolayı bunca insanın katledilmesidir. Demek ki bu katliamı gözünü kırpmadan gerçekleştirenlerin din umurlarında değil. Olayın ekranlara düşmesinden itibaren aydınlanmacılar, bölgenin nasıl ağır bir "töre ve namus baskısı" altında inlediğini, "feodal ilişki ve yapılar"ın devam edip bu gibi katliamlara sebebiyet verdiğini anlatmaya; hemen arkasından bölgeye daha otoriter ve emredici modernizasyon politikalarıyla müdahale edilmesi gerektiğini söylemeye başladılar. Hakikatte bölgeyi bu hale getiren tam da bu önerilen "çözüm"den başkası değil.
Bu katliam, farklı din müntesipleri, farklı etnik gruplar arasında olmadı; aksine aynı dinden, aynı etnik gruptan insanlar arasında oldu. Serf-senyör ilişkisinin olmadığı bölgede feodaliteden de söz edilemez, bunu iddia etmek yaygın cehalettir. Töre ve namus cinayetlerinin varlığı gerçektir, ama töre ve namus cinayetleri tek başına olup bitenleri açıklamaya yetmiyor.
Bölge yakın tarihte kendi kaderine terk edilmiş; insanlar kültürel ve ekonomik olarak mahrumiyetler içinde yaşamış; ikna olmadıkları bir dünya görüşüne ve hayat tarzına mecbur edilmiş. Bunlar yetmiyorken bölge 1984'ten bu yana 40 bin öldürme hadisesine sahne olmuş. 17.500 faili meçhul cinayetten, yakılan veya sakinleri göçe zorlanan 3 bin köyden söz ediliyor. İtirafçılar, asit kuyuları, taranan minibüsler, helikopterlerden atılan insanlar Ergenekon davasının belli başlı konuları. Aşırı yoksulluk, eğitim, sağlık ve altyapının yetersizliği, gençlerin-köylerin Korucu ve PKK olarak bölünmesi bölgenin sadece iktisadi yapısını değil, beşeri yapısını da çökertmiş durumda. PKK ve devlet, biri diğerinin varlığını imha etmek, kökünü kazımak üzere savaşıyorlar. Düşman ancak imha edilerek cezalandırılabilir kültürü, mücadele ve rekabetin esası olmuş. Din baskı altında, bölgenin alimleri, şeyhleri itibardan düşürülmüş.
Öte yandan toplumun derin katmanlarında giderek kök salmaya başlayan bir şiddet kültürü söz konusu. Büyük şehirlerde bu şiddet başka şekillerde kendini açığa vuruyor: Annesini öldüren üniversiteli kız, yeğenlerini doğrayan dayılar-amcalar, kız arkadaşının kafasını kesip çöpe atan zengin-eğitimli gençler, kalabalıkları tarayan hasımlar, kendisine "minibüste lahmacun mu yenir?" diyen insanları anında bıçaklayan kabadayılar. Cinnet geçirenler, çoluk çocuğunu, karısını dövenler, intihar edenler, boşananlar, delirenler. Boşlukta yaşayanlar, adalet tesis edilmediği için ihkak-ı hak yapanlar, kendi hukukunu kendisi ihdas edip uygulayanlar. Türkiye toplumu iyi yolda değil. Zenkırt katliamı ders çıkaracağımız son musibet olsun. Kız, arazi veya kan davası... Husumetin sebepleri ne olursa olsun ceza veya intikamı bu değil. Bu başka bir şeydir.
Ali Bulaç, 6 Mayıs 2009
"Koruculuk nedeniyle aileler çocuklarının peşine düşemiyor"
http://www.bianet.org/bianet/insan-h...lahsizlandirin
Katliamla ilgili iddia
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/11603745.asp?gid=229
Koruculuk sistemi ne olacak?
http://www.haber3.com/news_detail.php?id=472371
Asker koruculuğa bakışını açıkladı
http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=191234