Re: Kader mi, mütahit mi?
Sismik Sitem
• Güç yetmiyor ki, söz geçiremiyor, öylece bakıyoruz!
• Koyma fay üzerine temeli! Sen seni bil sen seni...
Kadere hep boyun eğdik, hiç bir şey diyemiyoruz!
Kocaeli 'de inşa edilen Üni! Sen seni bil sen seni...
• Düşündün mü hiç seçtiğin yeri? Sana güveniyoruz!
• Yerinde esiyor deprem yeli! Sen seni bil sen seni...
Açılan büyük yaraları hiç durmadan sarıyoruz da!
Bu gün burada yarın nerede? Sen seni bil sen seni...
• Sanma ki bu sana kâr kalır, hep göz yumuyoruz!
• Hakkı iyi belle, dibi delik testi! Sen seni bil sen seni...
Bir değil, iki değil, üç değil, gördükçe şaşıyoruz!
Yolunu bulup hep kaçıyorsun! Sen seni bil sen seni...
• Bu sistemler vurdu deldi ülkeyi, hep şahit oluyoruz!
• Buyurun; ne altı, ne üstü belli! Siz sizi bilin siz sizi...
Hak mı bu, sitemle kalkıyor yine sitemle yatıyoruz!
Gözünüzü açıp da çok iyi bakın! Siz sizi bilin siz sizi...
• Maksat çamur atıp iz bırakmak da değil, artık ağlıyoruz!
• Aldınız elimizden ar duygumuzu! Siz sizi bilin siz sizi...
Siz sizi bilin siz sizi, dar-ağacı yok artık, biliyoruz!
Siz de şunu iyi bilin ki abanıza başka model çiziyoruz...
• Boş vaadler sarmıyor; doğru-dürüst hizmet istiyoruz!
• Size sürpriz olsun; son kararımızı kanunlara ekliyoruz...
Siz siz olun aklınızdaki <<--FAY-->> hattını hiç unutmayın!..
*
Sayın Ayazoğlu , 1999 'da yazdığım şu satırlarla duygularınıza eşlik etmek istedim, tam göndermiştim ki hafiften sallandık , :deli: netten de koptum , bu ne tesadüf diye düşünmeden edemiyorum! Böyle anlarım çok olur, alıştım bu duruma ama galiba sizin de içinize doğmuş!
Allah hepimizi korusun, zira ülkede her türlü deprem var!
Teşekkür ederiz.
Saygılarımla,
Re: Kader mi, mütahit mi?
Gönder butonuna tıkladığım anda hissedilen sarsıntı haberi:
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünün tespitlerine göre, saat 22.03'te merkez üssü Tekirdağ açıkları-Marmara Denizi olan 4.1 büyüklüğünde sarsıntı kaydedildi.
Tam da konuya odaklandığım için olsa gerek ki çok korktum! :) İşte bu yaşadığım olaya kader denebilir belki fakat "yapılar" için aynı şeyi düşünmek mümkün değil.
Re: Kader mi, mütahit mi?
Alıntı:
Mehtap Deniz rumuzlu üyeden alıntı
Gönder butonuna tıkladığım anda hissedilen sarsıntı haberi:
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünün tespitlerine göre, saat 22.03'te merkez üssü Tekirdağ açıkları-Marmara Denizi olan 4.1 büyüklüğünde sarsıntı
kaydedildi.
Tam da konuya odaklandığım için olsa gerek ki çok korktum! :) İşte bu yaşadığım olaya kader denebilir belki fakat "yapılar" için aynı şeyi düşünmek mümkün değil.
Sevgili Mehtap Deniz;
Önce geçmiş olsun. gerçekten yaşamın yaşadığınıza benzer tuhaf anları vardır.
hani, aklında yokken birini düşünürsün,
o kişi birden karşına çıkar.
bu durumu, sizinde belirttiğiniz gibi ''içe doğma'' olarak betimleriz
bu bir öngörü mü, duru görümü,altıncı hismi? bilmek zor.
ama seni çok iyi anladım.
yer sarsıntılarına gelince,
yer sarsıntıları olmasa çok kısa zamanda doğa verimsiz çorak çöllere döner.
doğanın yenileşmesine en büyük katkıyı aslında debremler verir.
bunu anlayıp ona göre önlem almamız gerekmektedir.
günümüzden bikaç bin yıl sonra ben eminim debremleri ''kutlu doğum haftalarıyla''
kutlayacaktır insanlar.
zira yerkabuğumuzun tepkileri çok küçükte olsa geri sarmaya başlamıştır.
güzel sürprizlerle karşılaşman dileğiyle.
saygılar.
ayazoglum
Re: Kader mi, mütahit mi?
Sayın :Ayazoğlu,
Ben artık nöbetteyim sanırım! :) Forumlara bol bol haber eklemek isterim ama onu da yapamıyorum! Bugünkü olumsuz olaylara şahit olup- ki üstelik depremin de etkisiyle biraz zor uyurum ben. :rolleyes:
Geçmişten esintiler:
O anı hiç unutamam!
O gece her zamankinden farklı müthiş bunaltıcı bir sıcak vardı... Saatler ağır ağır ilerliyor, arada bir karşılıklı olarak açık mı değil mi ki diye pencereleri kontrol edip tekrar dönüyordum. Her seferinde o sıcaklık karşısında uykuya yenik düşüyordum. Bir türlü uyuyamamanın etkisiyle ister istemez gözlerim yanı başımdaki saate takılıyor, yelkovan ve akrebin ağır işleyişini izleyerek çıt çıt sesleriyle uykuya inat uyumağa çalışıyordum yine de... O esnada tıpkı çizgi flimlerinde olduğu gibi, canavar sesini andıran bir uğultu... Hızla yaklaştığı anlaşılan bu acaip ses de neyin nesiydi!.. Yaklaştıkça büyüyen o tuhaf ses ve beynimden şimşek hızıyla geçen düşünceler... Önce yakınımızda bulunan hastahaneye 'su tankeri geldi' ( İst. da su sıkıntısı yaşanıyordu!) herhalde diye düşünmüştüm!
Yerimden fırlamış hemen yanıbaşımdaki pencereden hastahaneye baktım fakat tanker de yoktu!.. Büyük bir telaşla zıkzaklar çizerek hızla koşuşan köpek sürüsünü fark ettim. Hatta bir tanesinin önce bir arabanın altına girmeğe çalıştığını, tekrar çıkıp diğerlerini takiben aynı yöne doğru dört nala kaçtıklarına şahit olurken, yine nedenini düşünmekten alamamıştım kendimi... Kediden korkuyor olamazlardı!.. Kovalayan da yoktu!.. Ya bu ses!.. derken, bulunduğumuz bina sallanmaya başlamıştı...
Böyle bir olayı ilk defa canlı canlı yaşıyordum! Kimseyi uyandırmağa da niyetli değildim! Evde benden başka kimler hissetti ki diye, odamdan usulca kapıya yönelmiştim ki; ( sabah olunca depremi anlatacaktım herkese güya... )
Asıl şiddetli olan ikinci büyük sarsıntının başlamasıyla, binadaki duvarların korkutucu çatırdama sesleri evdeki herkesin ayaklanmasına yetmişti.
Gökyüzü; her zamankinden farklı olarak bize yaklaşmış gibi görünen kocaman yıldızlarla dolmuş taşmıştı... Pırıltıları, her an üzerimize yağacakmış gibi kinayeli-keskin bakışları andırıyordu sanki... İnsanlar karanlıktan kurtulmanın çaresini araba farlarını yakmakta bulmuştu...Genel olarak her ne kadar büyük bir korku-panik yaşanmış olsa da, herkes bu depremin nerelerde neye mal olduğundan habersiz birbirlerine yaşadıkları 'o' anı anlatıyorlardı... Araçlardaki radyolar sadece büyük bir depremin olduğunu haber verebiliyordu ki onu da zaten yaşamıştık kendimizce... Nasıl bilebilirdik ki asıl merkezde o kadar büyük can ve mal kaybına sebep olduğunu!.. En azından ben hiç düşünememiş, ta ki yavaş yavaş evlerimize korkarak da olsa girip TV izleyinceye kadar...
İşte o dehşet verici görüntülerin tarifini yapmak mümkün değil... Yaşamış olduğum o korkunç sarsıntı yine enkazlardan kurtarılmağa çalışılan insan manzaralarıyla bütünleşiyordu. Şaşkınlık, korku, telaş içindeki o büyük acı ve yorgunluğun verdiği güçsüzlük hat safhaya varmıştı. Yeme-içmeden kesildiğimi çok zaman sonra fark etmiş, artık geceler benim için kâbus, gündüzleri ailemden uzakta olmak büyük bir işkence olmuştu.
Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı, kalan bizler için de bir daha böylesi felaketlerin yaşanmaması dileğiyle,
Sağlık ve huzur dolu mutlu günler dilerim.
Tekrar teşekkürler, saygılar bizden.
Re: Kader mi, mütahit mi?
Deprem olduğu gün izmirdeydim. Gece balkonda kitap okurken köpekleri farkettim. Dakikalarca sanki sarhoş gibi sağa sola koştular. Havladılar. Biz depremi hissetmedik, hatta depremi 2 gün sonra öğrendik. Ama köpeklerin o telaşını unutamadım.
Re: Kader mi, mütahit mi?
Alıntı:
Mehtap Deniz rumuzlu üyeden alıntı
Sayın :Ayazoğlu,
Ben artık nöbetteyim sanırım! :) Forumlara bol bol haber eklemek isterim ama onu da yapamıyorum! Bugünkü olumsuz olaylara şahit olup- ki üstelik depremin de etkisiyle biraz zor uyurum ben. :rolleyes:
Geçmişten esintiler:
O anı hiç unutamam!
O gece her zamankinden farklı müthiş bunaltıcı bir sıcak vardı... Saatler ağır ağır ilerliyor, arada bir karşılıklı olarak açık mı değil mi ki diye pencereleri kontrol edip tekrar dönüyordum. Her seferinde o sıcaklık karşısında uykuya yenik düşüyordum. Bir türlü uyuyamamanın etkisiyle ister istemez gözlerim yanı başımdaki saate takılıyor, yelkovan ve akrebin ağır işleyişini izleyerek çıt çıt sesleriyle uykuya inat uyumağa çalışıyordum yine de... O esnada tıpkı çizgi flimlerinde olduğu gibi, canavar sesini andıran bir uğultu... Hızla yaklaştığı anlaşılan bu acaip ses de neyin nesiydi!.. Yaklaştıkça büyüyen o tuhaf ses ve beynimden şimşek hızıyla geçen düşünceler... Önce yakınımızda bulunan hastahaneye 'su tankeri geldi' ( İst. da su sıkıntısı yaşanıyordu!) herhalde diye düşünmüştüm!
Yerimden fırlamış hemen yanıbaşımdaki pencereden hastahaneye baktım fakat tanker de yoktu!.. Büyük bir telaşla zıkzaklar çizerek hızla koşuşan köpek sürüsünü fark ettim. Hatta bir tanesinin önce bir arabanın altına girmeğe çalıştığını, tekrar çıkıp diğerlerini takiben aynı yöne doğru dört nala kaçtıklarına şahit olurken, yine nedenini düşünmekten alamamıştım kendimi... Kediden korkuyor olamazlardı!.. Kovalayan da yoktu!.. Ya bu ses!.. derken, bulunduğumuz bina sallanmaya başlamıştı...
Böyle bir olayı ilk defa canlı canlı yaşıyordum! Kimseyi uyandırmağa da niyetli değildim! Evde benden başka kimler hissetti ki diye, odamdan usulca kapıya yönelmiştim ki; ( sabah olunca depremi anlatacaktım herkese güya... )
Asıl şiddetli olan ikinci büyük sarsıntının başlamasıyla, binadaki duvarların korkutucu çatırdama sesleri evdeki herkesin ayaklanmasına yetmişti.
Gökyüzü; her zamankinden farklı olarak bize yaklaşmış gibi görünen kocaman yıldızlarla dolmuş taşmıştı... Pırıltıları, her an üzerimize yağacakmış gibi kinayeli-keskin bakışları andırıyordu sanki... İnsanlar karanlıktan kurtulmanın çaresini araba farlarını yakmakta bulmuştu...Genel olarak her ne kadar büyük bir korku-panik yaşanmış olsa da, herkes bu depremin nerelerde neye mal olduğundan habersiz birbirlerine yaşadıkları 'o' anı anlatıyorlardı... Araçlardaki radyolar sadece büyük bir depremin olduğunu haber verebiliyordu ki onu da zaten yaşamıştık kendimizce... Nasıl bilebilirdik ki asıl merkezde o kadar büyük can ve mal kaybına sebep olduğunu!.. En azından ben hiç düşünememiş, ta ki yavaş yavaş evlerimize korkarak da olsa girip TV izleyinceye kadar...
İşte o dehşet verici görüntülerin tarifini yapmak mümkün değil... Yaşamış olduğum o korkunç sarsıntı yine enkazlardan kurtarılmağa çalışılan insan manzaralarıyla bütünleşiyordu. Şaşkınlık, korku, telaş içindeki o büyük acı ve yorgunluğun verdiği güçsüzlük hat safhaya varmıştı. Yeme-içmeden kesildiğimi çok zaman sonra fark etmiş, artık geceler benim için kâbus, gündüzleri ailemden uzakta olmak büyük bir işkence olmuştu.
Hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı, kalan bizler için de bir daha böylesi felaketlerin yaşanmaması dileğiyle,
Sağlık ve huzur dolu mutlu günler dilerim.
Tekrar teşekkürler, saygılar bizden.
Sevgili Mehtap Deniz;
Hikayenizi okuyunca ürperdim.
Bence 2000 yıllık bir takvim tarihi biterken tarihe acı bir not düşülmüştür.
hatırlarsanız o yıl dünyanın değişik yerlerinde çok kanlı yersarsıntıları olmuştur.
ancak bu acı bilançoların kentlerin yer seçimlerindeki büyük hatalardan kaynaklandığını artık hepimiz bilmekteyiz.
Ancak genel bir araştırma yapıldığında görülecektir ki!
en verimli toprakların ve yeraltı madenlerinin bulunduğu bölgeler tektonik tir.
Mesela volkanik olduğu tesbit edilmiş dağların eteklerinde yaşayan insanlar bütün tehlikelerine karşın o verimliliği terkedip başka yerlere göç etmemektedirler.
Bu durum göstermektedir ki; insanlar bütün risklerine karşın debremlerin yoğun olan bölgelerde yaşamaktan korkmamaktadırlar.
O zaman, biz insanlara düşen doğanın doğum sancılarına çok kafayı takmadan; doğum esnasındaki ortaya çıkan çırpınışlardan kentlerimizin zarar görmemesi için gereken özeni göstermemiz gerekmektedir.
99 debreminde Kocaeli de yapılan uluslararası bir araştırma sonuçları çok ilginç ve ibret vericidir.
Yer seçimi yapılarak inşa edilmiş (ama debreme dayanıklı yapılmamış) tek bir bina dahi yıkılmamıştır.
Bizim insanımız kaderiyle çok iç içe yaşadığı için bütün kötü olan olaylara kader penceresinden bakar. İşte bu inanç sistemindeki çarpıklıktan birileri faydalanıyorsa yapacak çok fazla bişey olduğunu düşünemiyorum..
İnsanlarımızın debremlerde ölümlerin kader olmadığını anlayıp o bilinçte yöneticileri başa getirinceye kadarda bu böyle sürecek gibi görünüyor.
Bende size bir anımı anlatarak bitireceğim yazımı .
O yıl Marmaris'te tadildeydim.
11 ağıstos günü güneş tutulması vardı. ve türkiye sınırları içinde %80 Tam tutulma izlenebileceği söylenmişti.
saat 14 00 sularında tutulmayı izlemek için sahile indim. Çevrede bir çok insan ellerinde siyah camlarla tutulmanın başlamasını beklerken deniz birden kabardı deniz yaklaşık 5 metreden fazla sahile girmişti.. çok ilgimi çekti .
Tutulmadan daha çok ilgimi çekmişti .
Denizden suyu bu denli bir çekimle etkileyebilen çekim gücü mutlaka dünyanın kabuğu üzerindede etki oluşturmuştur diye düşünmüştüm.
Bunu sonradan yazlıkta arkadaşlarla konuştuk.
İçimizden biri jeologtu.
bunun yer kabuğuna bir etkisi olmıyacağını söylemişti.
Çok tartıştık o gece.
ama altı gün sonra Sakarya debremi gerçekleşti.
Ben kesinlikle güneş ve ay hareketlerinin dünyaya bir etkisi olduğunu düşünenlerdenim.
her nekadar bilim böyle bir ihtimalin çok küçük olduğunu söylesede.......
saygılarımla.
ayazoglum............