Sağ eller havaya, pırlantalar buraya
Hikayemiz, "pırlanta gibi bir kalbe sahip insanların" mumla arandığı, çalıp çırpmanın, eşi dostu kayırarak kısa yoldan köşe dönmenin üstün meziyet ve ticari deha kabul edildiği bir ülkede geçmektedir.
Bu ülkede şiir okuyup başını derde sokan bir Keloğlan yaşarmış. Şiir okumaktan dili yanınca "ben bir garip Keloğlanım, eşeğimin yok palanı" şarkısı söyleyerek her fırsatta halktan biri olduğunu vurgulamaya çalışmış. Günlerden bir gün Keloğlan'a birini tanıyıp tanımadığını sormuşlar. Keloğlan kendinden emin bir şekilde: "ne kanımda, ne nesebimde hiç tanıdığım, bildiğim birisi değildir." demiş. Sonra bir de anlaşılmış ki, sordukları kişi , Keloğlan'ın nesebi ile tosun gibi bağlantılı bir adammış.
Ahali, Keloğlan'a gülmüş "yahu senin daha nesebinden haberin yok" demiş. Hadi bu da anlaşılır bir şeymiş ancak, sorulan kişi, tosun gibi olduğundan, nesebin önüne geçip perdeleme görevi görüyormuş. Bu arada nesep perde arkasından, üzerinize afiyet çaktırmadan malı götürüyormuş.
Hikayemiz şimdilik burada sona eriyor, gökten üç taş düşmüş, biri Keloğlan'ın başına, biri nesebinin başına, biri de bu hikayeyi bön bön dinleyenlerin başına...
Hikayeyi anlatan ise, üç vakte kadar, dört yılda bir nasip olan "tek taşı" takacağı yeri iyi bilir.
300 arabadan oluşan koleksiyonu arasında pırlanta kaplı 4.8 milyon dolar değerinde bir Mercedes SL600 olup , bunu kadın olduğundan ülkesindeki şeriat kanunları nedeniyle kullanamayan Suudi Prensesi'ne bir tarafı ile güler, bu nedenle başına taş da düşmez.
Darısı başınıza...
Re: Sağ eller havaya, pırlantalar buraya
Bu öykünün ana fikri, aman Fetoş yandım Fetoş.
Tek taş teğet geçmez, tek taş teğet geçmez.
Ana fikri baba fikri, aman Fetoş yandım Fetoş.
Üç taş hesabı görmez, üç taş hesabı görmez...
Bu da hikayenin bitiş müziği olsun benden, vitamin niyetine... :p