-
Kazı kazan
Bugünlerde gündemi oluşturan asrın ?!! davası, tutuklamalar, gözaltıların arkasında aslında çok basit bir gerçek var.
ABD...
ABD, Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO) üyesi ülkelerde halk arasında derin devlet olarak bilinen "Gladyo" örgütlenmesini kurdurdu. Bu örgüt zamanın şartlarına göre kimi zaman komünizm ile, kimi zaman ulusal güçlerle savaştı. Savaştı demek doğru olmayabilir, bu savaş faili meçhuller, toplum mühendisliği uygulamaları, medya dahil bir çok kaynağın ele geçirilmesi ve amaçlara uygun olarak kullanılması yoluyla yapılan, dezenfermasyonu da içeren topyekün bir hareketti.
Bu işe ilk ayıkan İtalya "Temiz Eller Operasyonu" adı altında kapsamlı bir çalışma ile devlet içerisindeki Gladyo örgütlenmesini temizledi. Bir çok NATO ülkesinde de benzer temizlik operasyonları yapıldı.
Bizde Gladyo'nun varlığı, Susurluk'ta meydana gelen kaza sonrası gün yüzüne çıktı. Aranan eski ülkücü, aktif Kürt aşiret politikacısı ve aktif Alevi Emniyet Amiri aynı aracın kazalılarıydı. Çıkar ilişkileri, biraraya gelemeyecek insanları biraraya getirmişti. Hatırlayın her akşam saat 21'de bir dakika süre ile ışıkları yakıp söndürdük. Birileri de bize "gulu, gulu dansı" yapıyor dediydi...
Meclis Araştırma Komisyonu kuruldu, ilintili insanlar davet edildi, önemli bir kısmı davete icabet bile etmedi.
Kimlerdi bu yapılanma içerisinde oldukları garanti olanlar? Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Sedat Bucak, Mahmut Yıldırım (Yeşil), İbrahim Şahin...
Ağırlıklı olarak eski ülkücüler...
Şimdi ise Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü'nün Gladyo'sunun, bozacısı haham Güney...
Aynı torbadaki Ergenekoncular kimler?
Sabih Kanadoğlu, Kemal Gürüz, Tuncer Kılıç, Hurşit Tolon, Kemal Alemdaroğlu, İlhan Selçuk vb.
Bunları her gün çete üyesi gösterenler kimler?
ABD'de yaşayan bir cemaat liderinin medyası ve genel kanaate göre Emniyet'teki yapılanması, ABD'de yaşayan eski bir MİT'çi, ABD'den denizaşırı uçamayan polisler falan filan. Sahi meslekten ihraç Savcı Sarıkaya nerede? ABD'de olmasın, hay Allah ne tesadüf...
Erbakan millici?!!! diye tasfiye edilip, bir başka medyada 6 yıl önceden iktidara gelecekleri ve pozisyonları duyurulan Amerikancı dinci tayfa...
Ağar, ağar çıkılan yokuşlarda çil dökülmesi..
Susurlukçu İbrahim Şahin'in krokilerinden kazırsanız İsrail yapımı birçok silah çıkar da, onun hakkında iddianame hazırlayan dönemin savcısı Sabih Kanadoğlu, İbrahim Şahin ile aynı örgüte mensup haa?
Ohaa...
-
Re: Kazı kazan
Hangi kaz'ı? :o
Sayın Gür, ülke gündemi bu hızla değişmeye devam ederse, siz böyle yazılar yazmaya devam ederseniz, biz de beğenerek okuyup alkışlarsak, sitecek koğuş arkadaşı olacağımız kesin de, adres Bakırköy mü olur, Silivri mi onu kestiremiyorum... ;)
Var olun...
-
Re: Kazı kazan
Bekir Coşkun bu duruma "korku filmi" yorumunu yapmış. Ben de bu filme isim buldum. "Metal Dedektör" :)
-
Re: Kazı kazan
Asıl üzerinde durulması gereken Fettullah Gülen bu tertipte nasıl bir rol sahibi. Kimler Fettullah'ı görevlendirdi? Görevi nedir?
-
Re: Kazı kazan
Derin kazılar
Can Dündar / Milliyet
10 Ocak Cumartesi 2009
Önceki gün bu köşede İbrahim Şahin’in ısmarladığı, İsrail’den gelen kayıp silahları yazmış ve “Tahkikat bu türden konulara girse çok faydalı olur” demiştim.
Dün, o silahlar için kazılar başlayınca nihayet soruşturmanın bazı abukluklardan sıyrılmasına, Ergenekon’un Susurluk’la buluşmasına sevindim.
Hatırlarsanız, Avrupa’da kontrgerilla soruşturması da, bir İtalyan savcının askeri istihbarat servisi Sismi’nin, ülkenin çeşitli yerlerindeki sığınak kayıtlarını bulmasıyla başlamıştı. Sığınaklara girilince, derin devlet suikastlarında kullanılmış silah ve cephaneye ulaşılmıştı. Sismi’nin eylemleri, solcuların üzerine yıkılmış, dosyalar kapatılmıştı.
Şimdi bütün Avrupa kontrgerillayı çözdükten sonra sıra, “Batı’da Gladio’nun en uzun süre yaşadığı Türkiye”ye geldi.
* * *
Bizzat Bülent Ecevit’ten dinlediğim bir anıyı hatırlatmanın zamanıdır:
Başbakan olduğu dönemde, “Türkiye’nin Sismi’si” sayılabilecek Özel Harp Dairesi’nden tesadüfen haberdar olduktan sonra hemen bir brifing istemişti Ecevit... Başbakanlık’taki brifingi Özel Harp Dairesi Başkanı general Kemal Yamak vermişti. Orada Ecevit’e şunlar söylenmişti:
“Özel Harp Dairesi, bir yabancı işgalinde istilacılara karşı gerilla yöntemleri ve yeraltı etkinliğiyle mücadele etmek için kurulmuştu. Adları gizli tutulan bazı ‘vatansever gönüllüler’ bu örgütün sivil uzantısı olarak çalışmak üzere ömür boyu görevlendirilmişlerdi. Gerektiğinde bunların kullanması için de Türkiye’nin bazı yerlerinde gizli silah depoları oluşturulmuştu.”
Ecevit duyduklarından dehşete düşmüştü. Sonradan, orada söz edilen “vatansever gönüllüler”den birinin bir Doğu ilçesindeki MHP ilçe başkanı olduğunu öğrenecek, o günden sonra her kanlı olayda bu örgütten şüphelenecek, ancak örgütü açığa çıkaramadan Başbakanlığa veda edecekti.
* * *
Derin devlet tam da budur.
Şimdi o silahlar, İbrahim Şahin’in evinde bulunan krokilerden yola çıkılarak yapılan derin kazılarda ortaya çıkıyor.
Şahin’in krokileri evde unutmasını nasıl açıklamalı?
Gerçekten Şahin’in hafıza sorunu yaşamasıyla mı?
Yoksa bunca yıl ona dokunulmazlık zırhı sağlayan devletin koruma kalkanına çok güvenmesiyle mi?
Şahin, Susurluk’ta konuşturulsaydı, Türkiye’nin son 40 yılını kana bulayan pek çok olay ortaya serilebilirdi.
Pek gündeme getirilmeyen bir hatırlatma yapalım:
1970’lerin en kanlı olaylarına imza atan ülkücülerin çoğu Nevşehir’den çıkmaydı.
Abdullah Çatlı Nevşehir doğumluydu.
Mehmet Ali Ağca cezaevinden çıktıktan sonra Nevşehir’e götürülmüştü.
İpekçi cinayetinde adı geçen 5 ülkücüden 4’ünün sahte pasaportlarında Nevşehir emniyetinin damgası vardı.
Papa suikastından sonra bu pasaportların sırrı merak edilmiş, Emniyet’e gidilince o birimde bir yangın çıktığı, kayıtların yok olduğu ortaya çıkmıştı.
Kim vardı o dönem Nevşehir Emniyet Müdürlüğü’nde?
İbrahim Şahin!
* * *
Daha önce “Devlet sırrıdır, açıklayamam” diyerek, sonraları da “Hafızamı kaybettim, hatırlamıyorum” diyerek susan, ama hafızasını kaybettiği dönemde MHP’den milletvekili aday adayı olmaktan kaçınmayan Şahin’in hatırlayacakları, Türkiye’nin 40 yıllık kanlı geçmişini aydınlatacaktır.
Deştikçe daha çok silah, ceset, derin devlet sırrı çıkar ortaya... İş sonuca varır mı?
Susurluk sütünden ağzımız yandığından, Ergenekon yoğurdunu üfleyerek yiyelim.
Ama şunu bilelim ki; dünü aydınlatamazsak, yarınımızı karartmış oluruz.