Hekimin hastayı yanlış olarak taburcu etmesi görevi ihmale girer mi?
beyın travması geçiren kafatasında kırık ve damarlarda kanama olan hastanın filmleri çekildikten sonra herhangi bir sorun olmadığı hekim tarafından söylenerek hastaneden çıkışı gerçekleştirilmiştir akabininde başka bir hastane de kırıkların ve kanamanın tespiti ve iki gün yoğun bakımda kalması gereği ortaya çıkmıştır.Çıkışı veren ve filmlerin incelenmesı sonucu bir sorun olmadığı tespitin de bulunan doktorun sorumluluğu görevi ihmal suçu kapsamına girebilirmi?ayrıca hastanenin sorumluluğuna gidilebilir mi?bu konu hakkın da bilgisi olan arkadaşlar yardımcı olursa sevinirim.
saygılarımla...
Stj.Av.Sinem Bakırcıoğlu
Re: hekimin hastayı yanlış olarak taburcu etmesi görevi ihmale girer mi?
Alıntı:
Sinem Bakırcıoğlu rumuzlu üyeden alıntı
beyın travması geçiren kafatasında kırık ve damarlarda kanama olan hastanın filmleri çekildikten sonra herhangi bir sorun olmadığı hekim tarafından söylenerek hastaneden çıkışı gerçekleştirilmiştir akabininde başka bir hastane de kırıkların ve kanamanın tespiti ve iki gün yoğun bakımda kalması gereği ortaya çıkmıştır.Çıkışı veren ve filmlerin incelenmesı sonucu bir sorun olmadığı tespitin de bulunan doktorun sorumluluğu görevi ihmal suçu kapsamına girebilirmi?ayrıca hastanenin sorumluluğuna gidilebilir mi?bu konu hakkın da bilgisi olan arkadaşlar yardımcı olursa sevinirim.
saygılarımla...
Stj.Av.Sinem Bakırcıoğlu
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/3645
K. 2005/11796
T. 8.7.2005
• TAZMİNAT TALEBİ ( Yanlış Teşhis ve Tedavi Nedeniyle - Özen Borcunu Yerine Getirmeyen Doktorun ve Hastanenin Zararın Tümünden Sorumlu Olması )
• YANLIŞ TEŞHİS VE TEDAVİ SONUCU ÖLÜME SEBEBİYET VERİLMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT TALEBİ ( Özen Borcunu Yerine Getirmeyen Doktorun ve Hastanenin Zararın Tümünden Sorumlu Tutulması Gereği )
• DOKTORUN VE HASTANENİN SORUMLULUĞU ( Yanlış Teşhis ve Tedavi Sonucu Ölüme Sebebiyet Verilmesi Nedeniyle - Vekalet Sözleşmesinde Vekilin Özen Borcu )
• VEKALET SÖZLEŞMESİNDE VEKİLİN ÖZEN BORCU ( Doktor ve Hastanenin Yanlış Teşhis ve Tedavi Sonucu Ölüme Sebebiyet Verilmesinden Dolayı Sorumluluğu )
1086/m.76
818/m.321,386,390,394
ÖZET : Dava, doktorun yanlış teşhis ve tedavi sonucu ölüme sebebiyet vermesi nedeniyle tazminat talebine ilişkindir. Somut olayda, hükme esas alınan Adli Tıp Genel Kurulunun 29.1.2004 tarihli raporunda, davalı doğum ve kadın hastalıkları uzmanı Dr. A.'nın, davacının annesi olan S.'nin doğum sonrası takibinde özensiz ve dikkatsiz davrandığı, kontrolleri sırasında başlamış olan enfeksiyona yönelik bir tedaviye başlamadığı, bu nedenle olayda 2/8 oranında kusurlu bulunduğu açıklanmıştır. Raporda her ne kadar davalı hastanenin kusuru bulunmadığı belirtilmiş ise de davalı hastane, çalıştırdığı personelin seçiminde gerekli özeni göstermediğinden doktor ile aynı oranda kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Dosya içindeki raporlarda davacının bir kusurundan bahsedilmemektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında, taraflar arasındaki uyuşmazlık vekalet aktinden kaynaklandığına, davalıların her türlü özen gösterme borcu olup, en hafif kusurundan bile sorumlu bulunduğuna göre, zararın tamamından sorumlu tutulmaları gerekirken, maddi zarar hesabında kusur oranına göre indirim yapılmış olması usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün davalılar avukatı tarafından duruşmalı davacı tarafından duruşmasız olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat A. E. gelmiş, diğer taraftan kimse gelmemiş olduğundan onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, M. S. E. 'ye velayeten babası Ş. E. tarafından açılan davada, küçük M. S.'nin annesi S. E.'nin 20.7.1998 tarihinde, davalı şirkete ait Özel Ş. Hastanesinde, diğer davalı doktor A. B. refakatinde davacı küçüğü doğurduğunu, aynı gün taburcu edildiğini, doğumdan 6 gün sonra kontrol için davalılara başvuran S. 'nin normal olduğu söylenerek eve gönderildiğini, 2 gün sonra ise yüksek ateş şikayeti ile önce Devlet Hastanesine, oradan davalı hastaneye, buradan da Diyarbakır Dicle Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edilerek yapılan müdahaleye rağmen 2.8.1998 tarihinde vefat ettiğini, davalı doktor hakkında açılan ceza davası sırasında Yüksek Sağlık Şurasından alınan raporda doktorun 4/8 kusurlu bulunduğunu, davalı doktor ve hastanenin kusurlu ve özensiz davranışları yüzünden ölümün gerçekleştiğini ileri sürerek davacı küçük için 80.000.000.000 TL maddi tazminat ile 20.000.000.000 TL manevi tazminatın ölüm tarihinden itibaren yasal faizi ile davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davalı doktor ve hastanenin, haksız fiil ve adam çalıştıranın sorumluluğu hükümlerine göre sorumlu oldukları, Adli Tıp raporuna göre davalıların 2/8 kusurlu oldukları kabul edilerek belirlenen maddi zarardan kusur oranında indirim yapılmak suretiyle 2.036.924.793 TL destekten yoksun kalma tazminatı ve 27.427.500 TL tedavi gideri ile 18.000.000.000 TL manevi tazminatın 2.8.1998 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalılardan tahsiline, fazla isteğin reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalıların tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Bir davada dayanılan maddi olguları hukuksal açıdan nitelendirmek ve uygulanacak yasa hükümlerini bulmak ve uygulamak HUMK. 76. maddesi gereği doğrudan hakimin görevidir. Dava, davacının desteği annesinin tedavisini üstlenen davalı hastane ve çalıştırdığı doktorun tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan zararın giderilmesine ilişkindir. Davanın temeli vekillik sözleşmesi olup, özen borcuna aykırılığa dayandırılmıştır. ( BK. 386-390 )
Vekil vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. ( BK. 321/1 md. ) O nedenle doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafifte olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor, hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlar da, bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da, koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmalı, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınılmalı ve en emin yol seçilmelidir. Gerçekten de müvekkil ( hasta ), mesleki bir iş gören doktor olan vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, BK.nun 394/1 maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
Somut olayda, hükme esas alınan Adli Tıp Genel Kurulunun 29.1.2004 tarihli raporunda, davalı doğum ve kadın hastalıkları uzmanı Dr. A.'nın, davacının annesi olan S.'nin doğum sonrası takibinde özensiz ve dikkatsiz davrandığı, kontrolleri sırasında başlamış olan enfeksiyona yönelik bir tedaviye başlamadığı, bu nedenle olayda 2/8 oranında kusurlu bulunduğu açıklanmıştır. Raporda her ne kadar davalı hastanenin kusuru bulunmadığı belirtilmiş ise de davalı hastane, çalıştırdığı personelin seçiminde gerekli özeni göstermediğinden doktor ile aynı oranda kusurlu olduğu kabul edilmelidir. Dosya içindeki raporlarda davacının bir kusurundan bahsedilmemektedir.
Tüm bu açıklamalar ışığında, taraflar arasındaki uyuşmazlık vekalet aktinden kaynaklandığına, davalıların her türlü özen gösterme borcu olup, en hafif kusurundan bile sorumlu bulunduğuna göre, zararın tamamından sorumlu tutulmaları gerekirken, maddi zarar hesabında kusur oranına göre indirim yapılmış olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : 1. bent gereğince davalıların tüm, davacıların diğer temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün temyiz eden davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 400 YTL. duruşma avukatlık parasının davalılardan alınarak davacıya ödenmesine, 8.7.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
-------------------------------------------------
1. Teşhis (tanı) koyma yükümlülüğü:
Tanı, meslek kurallarına uygun olarak koyulmalıdır. Bu bakımdan “anemnez” (hastalık öyküsü) alınması gerekmektedir. Anemnez, hasta ya da ailesi tarafından bildirilen somut bir hastalık hikayesidir. Hasta anemnez verecek durumda değilse, bu ailesinden alınmalıdır. Ayrıca hastalığa ilişkin olarak aileden kaynaklanan genetik veriler dikkate alınmalıdır. Bu kurallara uyulmadan konulan tanıdan sonra tedavi sürecinde bir zarar ortaya çıkarsa, hekim kusurunun olmadığını ileri süremez ve hastaya karşı tazminat sorumluluğu doğar. Anemnezin alınmaması veya eksik alınması meslek kusuru teşkil eder. Buna karşılık, anemnez hiç alınmadan tedavi başarılı olursa, zarar koşulu gerçekleşmeyeceği için tazminat sorumluluğu söz konusu olmaz.
Salgın hastalıklarda (grip salgını, hepatit salgını…) kısmi anemnezle de yetinilebilir. Çünkü böyle durumlarda hastalığın kaynağı bellidir.
İsabetli teşhis için;
- anemnez alınmalı,
- fizik muayene yapılmalı ve
- gerekli laboratuar tetkiklerine başvurulmalıdır.Hekim bunlardan birini esgeçerse ve zarar ortaya çıkarsa, meslekî kusurdan söz edilir ve hastanın tazminat hakkı doğar.
Yargıtay’ın bununla ilgili kararına göre, “Uzman doktor, hastanın bünyesini, kişisel durumunu, ışınlara karşı duyarlığını önceden göz önüne alarak, tedaviyi, bu etkilerin doğuracağı sonuçları bertaraf edecek nitelikte yapacaktır… Hastasına gerekli test ve araştırmaları yapmadan röntgen ışınları uygulayan doktor, zarardan sorumludur.”
Hekimin her tanı hatası hukukî sorumluluk doğurmaz. Özellikle semptomlar (hastalık belirtileri) belli bir hastalığa açıkça işaret ettiği halde teşhis edilenden farklı bir hastalık ortaya çıkarsa, hekimin yaptığı bu tanı hatası kusuru olmadığı için sorumluluğuna yol açmaz.
Son olarak, hekim tanıyı tedavi sürecinde sürekli gözden geçirmelidir ve yanlış tanıdan korkarak gereksiz tetkiklere başvurup hastayı maddî zarara uğratmamalıdır. Ayrıca telefon yoluyla tanı koymak da meslek kusuru teşkil eder.
BURADA HEKİMİN GÖREVİNİ İHMAL VE SAVSAKLADIĞINDAN BAHSEDİLİR VE SUCTA İŞLENMİŞTİR.
Re: Hekimin hastayı yanlış olarak taburcu etmesi görevi ihmale girer mi?
Doktor eğer bir uzman doktorsa bu tanıyı atlamasının tek açıklaması gerekli özeni göstermemesidir.