Yazacak fazla bir şey de yok.(Bkz->Konu Başlığı) Bu konuda hukuki yorumlarınızı ve fikirlerinizi merak ediyorum.
Printable View
Yazacak fazla bir şey de yok.(Bkz->Konu Başlığı) Bu konuda hukuki yorumlarınızı ve fikirlerinizi merak ediyorum.
Bizdeki sorun TCK'nın 301. maddesinin varlığından ziyade uygulamadan kaynaklanıyor. Maddenin içeriğindeki "Türklük" ya da "Türk milleti" gibi kavramlarla oynayarak bir yere varılacağını sanmıyorum. Madde içeriği değişse de uygulamada aynı sorunların çıkacağı kanısındayım. Hatta bazı yorumcular, madde tamamen kalksa dahi bir başka maddeden dolayı da benzer sorunların yaşanabileceği kanısındalar.
Batı ülkelerinin ceza yasalarında da benzer maddeler var, ama bizdeki gibi sık sık dava açılması olayına rastlanmıyor. Bu da uygulayıcıların hukuku algılayış biçiminden kaynaklanıyor. Bizde hukuk bürokrasisi vatandaşı değil, devleti korumaya ve kollamaya vazife kılınmış kabul eder kendisini. Hakimler ve savcılarla ilgili yapılan bir anket çalışmasında bu sonuç net olarak ortaya çıkmıştır. Vatandaşın ezilmesine ses çıkarmayan bürokrat, devlet söz konusu olunca derhal "durumdan vazife çıkararır".
İşte bu nedenle, 301. maddedeki eylemi işleyenlerin yargılanması için bir makamın onay vermesi yöntemi, belki zırt pırt dava açılmasını engelleyebilir diye bir düşünce var. Bu yöntem bazı başka ülkelerde de var. Ama bu makamın hangi makam olacağı konusu da ayrı bir tercih konusudur. Bu; cumhurbaşkanı, TBMM, adalet bakanı vs. olabilir.
Bu onay yetkisinin cumhurbaşkanına verilmesi fikrininin, benim de çok saygı duyduğum Emeki Yargıtay Başkanı Sayın Sami Selçuk'a ait olduğunu zannediyorum. Bu konuda geçen yıllarda bir yazısı yayınlanmıştı. Ama şu anda bu düşünceye eleştiri getirenler var ve eleştirenler, cumhurbaşkanının tarafsızlığını yitirebileceğini, kuvvetler ayrılığı ilkesinin zedeleneceğini, yetki gaspı olduğunu ileri sürüyorlar. Ben bu eleştirilere katılmamakla birlikte, bu onayın cumhurbaşkanlığı dışında bir başka makama verilebilmesine de olumsuz bakmıyorum.
15.04.2008 MİLLİYET
Taha AkyolObjektif
t.akyol@milliyet.com.tr
Cumhurbaşkanı ve 301. madde
CEZA Yasası’nda 301. madde değişiyor. Bu değişikliği iki bakımdan olumlu buluyorum. Evvela hukuki bakımdan fikir hürriyetinin sınırları genişleyecek. Bu maddedeki “Türklüğe” ve “cumhuriyete” terimleri yerine, “Türk milletine” ve “Türkiye Cumhuriyeti’ne” terimleri getirilerek hakaret suçunun unsurları daha somutlaştırılacak.
Olumlu bulduğum ikinci yön siyasidir: Dava açılması “ön izne” tabi olacağı için, Türkiye’yi dünyada büyük sıkıntıya sokacak davalar önlenebilecek. Kendimize soralım; Orhan Pamuk ve Hrant Dink hakkında bu suçtan açılan davalar neye yaramıştı?! Maddenin korumak istediği “Türklüğü ve Cumhuriyeti” bu davalar gerçekten korumuş muydu, yoksa siyaseten Türkiye’nin itibar kaybına mı sebep olmuştu?!
“Ön izin” zaten bunları önlemek için getiriliyor. Siyasi sonuçları gözetilmeden dava açılmayacak artık.
Ön izin, siyasidir
Fakat sorun, bu “ön izni” kimin, hangi makamın vereceğidir. Eskiden olduğu gibi adalet bakanı mı? Yoksa şimdi öngörüldüğü gibi cumhurbaşkanı mı?
İktidar, bu yetkinin cumhurbaşkanına verilmesini benimsiyor.
Meclis Başkanı Köksal Toptan ise, bunu yanlış buluyor, yetkinin eskisi gibi adalet bakanına verilmesini istiyor.
Adalet bakanları dünyanın her yerinde partilidir ve siyasi sorumluluğu vardır. Cumhurbaşkanları ise parlamenter sistemde anayasal olarak partisizdir, tarafsızdır, siyaseten sorumsuzdur.
O halde, bir kişi hakkında bu maddeden dava açılmasına “partili” adalet bakanı mı, “tarafsız” cumhurbaşkanı mı izin versin?!
Burada “tarafsız” terimi cazip gözüküyor.
Ben her zaman “ön izin” kurumunun getirilmesini savundum; bu yetkinin bakana veya cumhurbaşkanına verilebileceğini yazdım. Şimdi tartışmalar derinleştikten ve kendim de daha bir araştırdıktan sonra görüyorum ki, Köksal Toptan’ın itirazı haklıdır.
Yetki cumhurbaşkanına değil, adalet bakanına verilmelidir.
Sorumlu adalet bakanı
Burada cumhurbaşkanının “tarafsız”, adalet bakanının ise “partili” olmasının hukuki rolü yoktur. Çünkü “ön izin” için yapılacak inceleme “adli” nitelikte değildir; suç işlenmiş mi, işlenmemiş mi diye bakılmayacaktır. Bu açıdan incelemeyi yargı yapacaktır.
“Ön izin” aşamasında yapılacak inceleme ise “siyasi”dir: Bu davanın açılması siyaseten uygun mudur, kamu yararı var mıdır diye bakılacaktır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi de “ön izin” konusundaki incelemenin adli değil, siyasi nitelikte olmasını gerektirir.
Ve kararı da siyasi sorumluluğu olan makamın, Adalet Bakanlığı’nın vermesi sistemin mantığına daha uygundur. 1930’dan 2004’e kadar bizde böyle idi. “Ön izin” uygulaması bulunan Batı ülkelerinde de böyledir.
Bu yetkinin cumhurbaşkanına verilmesinin Anayasa’ya aykırı olacağı iddiası, ciddidir! Anayasa, cumhurbaşkanının yetkilerini teker teker saymıştır; bunun dışında yetki verilmesini Anayasa Mahkemesi iptal edebilir.
Nitekim Meclis’in yetkileri de Anayasa’da teker teker sayılmıştır; RTÜK üyelerini Meclis’in seçmesini Anayasa Mahkemesi iptal etmiş; sonra Anayasa değiştirilerek bu yetki Meclis’e verilmiştir.
Dahası, cumhurbaşkanının yetkilerinde dengeli bir azalmaya gitmek gerekirken, yeni yetkiler vermek de isabetli olmasa gerek.
20 Nisan 2008/HÜRRİYET
Oktay EKŞİ
oeksi@hurriyet.com.tr
Dileriz örnek olur
İÇİMİZDEN, artık karıştırmayalım demek geçiyor. Avrupa Birliği (AB) istemeseydi -pardon "kapatma" davası zoruyla ele almaya mecbur kalmasalardı- demeyelim.
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, "Şu 301’inci maddeyi nasıl değiştirsek acaba?" diye bir buçuk yıl önce (kimseyi küçümsemek değil maksadımız) "Veteriner Hekimler Odası"ndan, "Ziraat Odaları Birliği"nden ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nden görüş almasındaki samimiyetsizliği de unutalım.
Yeni Türk Ceza Yasası’nın çoğu kez mağduriyetten başka bir sonuç doğurmamış olan "301’inci maddesini" (önceki yasada bu maddenin numarası 159 idi) değiştirecek somut adım nihayet atıldı ya, ona şükredelim.
Hani eskiden söz etmeyelim diyoruz ama, bu noktaya gelmenin "iktidar partisinin arzusuyla" değil, tam tersine, "arzusuna rağmen" mümkün olduğunu da izninizle kaydetmeden geçmeyelim.
Keşke bu sözümüz yanlış olsa... Keşke Türkiye’nin demokratikleşme konusundaki eksikliklerini, aksaklıklarını giderecek siyasi irade bugünkü iktidarda bulunsa... Keşke daha yeni Ceza Yasası yürürlüğe girmeden bizim, hem bu sütunda hem de Basın Konseyi adına gösterdiğimiz antidemokratik hükümler -ve elbet başkalarının önerdikleri de- bu iktidar tarafından ciddiyet ve samimiyetle ele alınsa... Keşke "yargının bağımsızlığını gerçekleştirmeyi" neredeyse 6 senedir hiç aklına getirmeyen bu iktidar, kendi parti programına baksa da, öncelikli saydığı bu vaadini yerine getirse...
Biz de ancak yabancı ülkelerin ve uluslararası kuruluşların dürtmesiyle -hatta itmesiyle- bir adım ileri giden bir ülke olmaktan çıksak.
Ve avuçlarımız patlayasıya bu iktidarı alkışlasak.
Oysa iktidar mührünü elinde tutan zatın sağa sola çatmaktan ve her türlü hakikatin son tebliğcisi rolünü oynamaktan bu dediklerimize eğilecek vakti yok ki!
Neyse... Biz bir gün onun da yanlışlarını göreceğini umarak konumuza dönelim:
Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesi yukarıda değindiğimiz gibi, gereksiz mağduriyetlere sebep olduğu için bugüne kadar çok can yaktı. Bundan böyle uygulanmayacak değil, elbet uygulanacak ama "havadaki buluttan" söz eden arkadaşını "Sen bana ördek dedin!" diye suçlayan alıngan kişi tavrıyla dava açılması dönemi sona erecek.
Maddenin yeni metni -tam da Basın Konseyi adına öneriyi kaleme alan Turgut Kazan’ın formülüne uygun şekilde- afaki bir "Türklük" kavramını korumak yerine hepimizin üstüne titrememiz gereken "Türk milletini" koruyor. "Cumhuriyet" denince ne anlaşılması gerektiğini de netleştirip "Türkiye Cumhuriyeti Devleti"nin saygınlığını korumayı amaçlıyor.
Üzerinde çok laf edilen, "Bu maddenin ihlali iddia edildiği zaman soruşturma veya kovuşturmanın başlamasına izin verme yetkisi Cumhurbaşkanı’na mı yoksa Adalet Bakanı’na mı bırakılsın?" sorusu da, "ehven-i şer" formülüyle çözüldü ve yetki Adalet Bakanı’na bırakıldı. Okuyucuların anımsayacağı gibi Anayasamızda verilmemiş bir yetki ve görevi Cumhurbaşkanı’na vermeye kalkmak çözüm değildi, çünkü öyle bir hükmü Anayasa Mahkemesi’nin iptal edeceği kesindi.
Yeni 301 henüz yasalaşmadı. Dileriz gecikmeden yasalaşır ve öteki özgürlük karşıtı hükümlerin de yasalarımızdan temizlenmesine öncü olur.