-
17 Aralık ve Türkiye!!!
17 Aralık sabaha karşı, AB devlet ve hükümet başkanlarının Türkiye konusundaki kararları açıklanacak. Kararları soğukkanlılıkla okumayan, ciddi bir şekilde yorumlamayan, kararların nasıl alındığını iyi takip etmeyen ya fazla iyimser olur, ya da fazla karamsar.
Zirveye katılacak ve sonuç bildirgesini yorumlayacak olan herkesin, önce Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim tarihinde yayınladığı ilerleme raporunu, etki raporunu ve stratejik belgeyi yanına alması gerekiyor. Bu belgelerde Avrupa Komisyonu’nun devlet ve hükümet başkanlarına yaptığı önerilerin iyi okunması ve benimsenmesi lazım.
Ardından Almanya, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Lüksemburg ve Avrupa Komisyonu’nun zirve sonuç bildirgesiyle ilgili olarak 6 Ekim tarihinden bugüne yaptıkları açıklamaların metinlerini yanlarına almaları gerekiyor.
TÜrkiye’nin 17 Aralık zirvesine ilişkin bütün beklentilerini de sıralamayı unutmaması şart.
25’lerin Türkiye konusnda almaya hazırlandıkları kararın konu başlıklarını da hatırlayalım:
Liderler, Türkiye’nin gerçekleştirdiği reformları değerlendirecekler ve Avrupa Komisyonu’nun ilerleme raporunda, “Türkiye Kopenhag siyasi kriterlerini yerine getiriyor, müzakereler başlasın” şeklindeki tespitini teyit edip etmeyeceklerine açıklık getirecekler.
Ardından müzakerelerin başlayıp başlamamasını kararlaştıracaklar.
Müzakereler başladığı taktirde, resmen ne zaman start verileceğini de açıklamaları gerekecek.
Müzakereler başlamadan önce Türkiye’nin yapması gereken idari, hukuki veya diplomatik bir çalışmanın bulunup bulunmadığını da söyleyecekler.
Müzakereler esnasında uygulanacak olan “müzakere kurallarına” da açıklık getirecekler. Avrupa Komisyonu’nun benimsediği ve liderlere önerdiği yeni müzakere kuralları sadece Türkiye’ye mi geçerli olacak yoksa, bundan sonra AB’ye aday diğer ülkeler için de geçerli olacak mı?
Komisyon’un önerdiği müzakere kaideleri katılaştırılacak mı? Yoksa aynı mı kalacak? Yoksa bir esneklik gösterilecek mi?
Türkiye’nin komşuları ile olan sınır sorunlarına hangi ölçüde atıfta bulunulacak?
1999 yılının Aralık ayında düzenlenen Helsinki Zirvesi’nin sonuç bildirgesinde yer alan ifadelerin aynısına mı yer verilecek? Yoksa daha sert ve bağlayıcı ifadelere mi yoksa yoruma açık muğlak bir yazım mı tercih edilecek?
Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin tanınmasına ilişkin süreç konusunda, 25’ler Avrupa Birliği’nin bugünkü varlığının Türkiye tarafından tanınması ile yetinecek mi yetinmeyecek mi? Daha bağlayıcı ve sert kelimeler mi kullanılacak?
Müzakerelerin askıya alınmasına ilişkin sürecin nasıl, hangi şartlarda işleyeceğine dair ifadeler nasıl kaleme alınacak? Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim tarihinde yayınladığı ilerleme raporuna sadık bir şekilde mi? Yoksa dönem başkanlığının ikinci taslak önerisinde yer alan ifadeler mi kullanılacak? Daha mı sert olacak? Daha mı yumuşak veya muğlak?
Sonuç bildirgesinde yer alan kararlar Avrupa Komisyonu’nun 6 Ekim’de yayınlanan ilerleme raporunda yer alan tekliflerle hangi ölçüde örtüşüyor? Bunlardan uzak mı değil mi? Değişiklikler neler?
17 Aralık kararlarını değerlendirirken, bütün bu hususlara dikkat etmek gerekecek. Ancak bu konulara dikkat etmek de yetmeyecek. Liderlerin bütün bu soruları nasıl, hangi felsefe ile yanıtladıklarını bilmek de önemli. Acaba kararlar, büyük tartışmalar, gerginlikler ve kağıtlar havada uçuşarak mı alındı? Yoksa tartışmalar, sakin, yapıcı bir ortamda mı gerçekleşti? AB’nin ağır toplarının tutumu ve konuşma tarzları ne oldu? Gerginlik yaşandı mı?
Bugüne kadar yaşanan gelişmeleri ve perde arkasındaki felsefeyi şu şekilde özetleyebiliriz. ” Tanrı, sevdiği kulunun eşeğini önce kaybettirir, sonra buldurur” şeklindeki halk deyişi, 17 Aralık zirvesi için de geçerli olacak. Şu anda Türkiye’nin beklentileri Fransa Cumhurbaşkanı, Avusturya Başbakanı, Güney Kıbrıs Rum Kesimi Cumhurbaşkanı’nın demeçleri arasında kaybolmuş gibi görünsede, 17 Aralık zirvesinin sonuç bildirgesinde yer alacak. Bildirgedeki ifadeler hem AB’nin Türkiye politikasındaki kararlığına vurgu yapacak ve temel hedefin Türkiye’nin tam üyeliğinin olduğunu söyleyecek; hem de AB kamuoyunu Türkiye konusunda telkin edici unsurlar içerecek. AB, kazan kazan formülüne ulaşacak, kelime haznesi ile yaratıcılığa sahip. Bu konuyu her zaman göz önünde bulundurmak gerekiyor.
25’lerin devlet ve hükümet başkanları, AB’nin çıkarlarını her zaman kişisel çıkarlarının üzerinde tutmasını bilmişlerdir.
Müzakereler esnasında da Türkiye’nin, biraz Victor Hugo’nun ” Fazla sert durursan kırılırsın, fazla yumuşak olursan da ezilirsin” şeklindeki söylemini mutlaka göz önünde bulundurması gerekiyor.
17 Aralık zirvesine ilişkin dedikoduların ardı arkası kesilmez. Kesilmeyecek de. Kimileri fazla karamsar, kimileri de fazla iyimser olacak.
Her iki gruptaki kişiler de çok büyük hayal kırıklığına uğrayarak, manevi ve maddi açıdan zarara uğrayabilirler.
en iyiyi bulmak için çalışırken, iyiyi kaybetmeyin...
-
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Başkanı Dr. Ömer Bolat, "Türkiye'de gündemin 17 Aralık'a kilitlenmesi ve 17 Aralık'ın Türkiye açısından adeta kader noktası gibi gösterilmesini doğru bulmuyoruz. Çünkü, Türkiye 17 Aralık'tan önce de vardı. Bu tarihten sonra da hayat devam edecek" dedi.
Bolat, 45 yıllık mazisi olan Türkiye-AB arasında köklü ilişkiler bulunduğuna işaret ederek, olumsuz bir sonuç çıksa da 17 Aralık'tan sonrasında bu ilişkilerin devam edeceğini kaydetti. MÜSİAD Başkanı, Türkiye'nin sadece AB ilişkilerinin bulunmadığını belirterek, "Türkiye yumurtalarının hepsini aynı sepete koymamalı" uyarısında bulundu.
-
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Birliği’ni Türkiye için “kurtuluş reçetesi” gibi görenler olduğunu, bu tavrın kesinlikle yanlış olduğunu söyledi.
17 Aralık’ta olumlu bir karar çıkmasına kesin gözüyle baktıklarını belirten Erdoğan, evrensel değerlerle bütünleşmesi için Türkiye’nin Birliğe girmesinin şart olduğuna dikkat çekti. Türkiye’nin içinde yer almadığı bir Avrupa Birliği’nin Hıristiyan Klübü demek olduğunu belirten Başbakan, “Ancak Türkiye, Avrupa Birliği’ne alınırsa siyasi değerler bütünü olduğunu gösterir” dedi.
Erdoğan, “Çok zayıf bir ihtimal de olsa Türkiye beklediği kararı almazsa yoluna aynen devam eder. Ancak tek bir farkla, Kopenhag siyasi kriterlerinin adı Ankara Siyasi Kriterleri olur” dedi.