Rüyadan Çıkalım Yola... Nereye varırsak
Ahmet Subaşı Mahallesi Körfeze yüksekten bakardı. Mayıs baharının ılık güneşi,kırmızı çatıları yeni yeni ısıtmaya başlamış. Beyaz badanalı iki katlı cumbalı evler akasya kavak ve meyve ağaçları arasında zor görünür olmuş. Sokaklar cıvıl cıvıl Nüfüsun çoğunluğuda Türk.
Mahallenin geniş sokaklarından birinde yürüyenAli Rıza Fesini püskülüyle birlikte yana yatırmış Kendisine bakanların farkında bile olmadan dalgın dalgın yürüyor. Uzuna yakın boyu, zayıfça ince çatık kaşlı genç bir adam. Düşünüyor tartıyor biçiyor. Kafasında meler yok ki neler ...
İkide bir kendisini azarlayıp duran gümrük müdürü, Ruslara, fransızlara, İngilizlere güvendikleri için taşkınllıkları gittikççe artankomşu mahalledeki rumlar, zırt pırt onu bunu jurnalleyip tutuklattıran padişahın hafiyeleri. Daha doğrusu jurnalcileri. Hoş doğru çıktığıda pek görülmemiştir ama alınanın götürülmeside bir gerçektir. Sonra ekonomik durumunuda düşünmüştür Ali Rıza daha aldığı gün bitenbakkala kasaba bile yetmeyen üç otuz paralık maaşını düşünmştü. Bir de yetmezmiş gibi kendisine nazı geçen kadın erkek komşuların '' Vaktin geldide geçiyor artık evlen A Ali Rıza ..'' demeleri aklına gelmiş gülümsemiştir acı acı. Knedisine bile yetmeyen azıcık memur maaşıyla nasıl evlenecektir ? Buna nasıl cesaret edecektir...
Gündüzün bu dertler yetmiyormuş gibi Ali Rıza ya geceleride bir dert musallat olmuştur. Kafasını yastığa koyar koymaz başlayan bir tuhaf rüya. Bir kez olsa aldırmaz rüyadır der geçerdi de kaç gecedir üst üste tekrarlayıp duran bu rüya artık gerçek gibi olmuştu kendisi için. Mavi gözlü, sarı saçlı bir kız karşısına çıkıyor '' Ben senin kısmetinim benimle evleneceksin Ali Rıza ...'diyordu...
İşte Ali Rıza Hasan Subaşı Mahallesinin geniş sokaklarından birisinde yürürken kafasında bu düşünceler vardı . Bu düşüncelerle sokağın ortasından yürürken arkasından bir çift yağız atın çektiği faytonun bile farkına varamadı Atların nallarının sesini de faytonu sürenin kendisine seslenmesinide duymadı taki faytonu çeken atların horultulu nefesini kulağının dibinde hissettiğinde irkilerek kaldırıma fırlayana kadar.
Atları zorla durduran Faytoncu Hüseyin ağa kendisine '' AA bu ne dalgınlıktır?'' diye sitem etti. Ali Rıza dalgınlığını atamamıştı '' Kusura kalma ağam buyurduğun gibi dalgınlık işte.'' diye geveledi ağzında lafları. Başıyla selam verdi. tam yürüyüp gidecektiki faytonda oturan kızı gördü. Görür görmez de dondu kaldı.....
Faytondaki kızın gözleri maviydi, sarı saçları siyah örtüsünün altından alnına dökülmüştü. Ali Rıza kıza bir kez daha dikkatlice baktı kalbi gümbür gümbür atmaya başladı. Fala büyüye inanmazdı ama bu oydu işte sık sık rüyasına giren kız... Tarih 1871 dir...
Re: Rüyadan Çıkalım Yola... Nereye varırsak...
Hüseyin ağa faytondaki bayana seslenir... 'de hadi. hekimin evi burasıdır.'' Arabadaki kız başındaki örtüyü düzeltir 'tamam ağabey der, tamam..'' Ama hiç bir harekette bulunmamıştır. Hüseyin ağada sözün arkasını beklememiş atların başına yemtorbası koymaya gitmiştir.
Ali Rıza '' tamam ağabey'' sözünden nedense birden rahatlamıştır. Çünkü çok kısa bir zaman öncesine kadar adamı kızın kocası sanmış ve nedense kalbi sıkışmıştır şimdi ise öğrenmiş ve rahatlamıştır. İsmini mırıldandı dudaklarında ve kendi kendisine tekrar ettikten sonra '' ne güzel isim dedi..'' beğenmesine kendide şaştı. Ayakları gitmiyordu faytonun yanında öylesine kala kalmıştı.
Hüseyin ağa atların başına yem torbasını taktıktan sonra kardeşine baktı '' daha inmedin mi?'' dedi ve hemen aklına geldi '' Hay Allah a be yürüyemediğini unutmuşum bacım..'' Hüseyin ağa kardeşine omuz vererek arabadan indirir hafif aksamaktadır. Ali Rızanın içi burkulur üzülür. Hüseyin ağa bu bakışları yakalaınca konuya açıklık getirir. '' A be dizine iğne battıda hekime getirdik. '' Ali Rıza nedense birden kendisini iğneye beddua ederken bulur. Sonra birden ayılır iyiki battı der iyiki battı yoksa tanışamazdık ki göremezdim ki.. Ne yapacağını düşünürken Hüseyin ağa yetişti imdadına atları çekecek yer bulamamış doktordan çıkana kadar atlara bakmasını istiyordu. ''ee el verir ağam hiç el vermez mi?'' diyebildi sadece atların dizginlerini tutarken.
Doktor İhsan Beyin hizmetkarı Hatice nine söylene söylene geliyordu. Hatice nine bastonuna dayanarak sokağa adım atınca Ali Rıza ile burun buruna geldi Ali Rıza hala kıza bakıyordu. Hatice nine eve giren kıza sonra ona ağzı bir karış açık seyreden Ali Rızaya baktı sırıttı ve ''' A be kız da pek güzel değil mi Ali Rıza efendi oğlum'' dedi. Hala kızın ardından bakan Ali Rıza ise kendinden geçmiş bir şekilde '' güzelde lafmı a be ninem melek melek '' diyebildi sadece...
Hatice nine konuşmayı pek severdi. Herkes kendine hatice nine yerine '' hati nine ''derdi. Gülmemek için kendini zor tuttu Hati nine sonra dayanamadı seyrek dişlerini göstere göstere güldü. Konuşmaya başladığında nefesi heyecanına yetmezdi Hati ninenin. Seyrek dişler yüzünden de ağzından çıkan sesler kırılır dökülür hırıltılı oluryuvarlanırdı. O is bunlara hiç aldırmadan el kol dirsek vurmayla konuşurda konuşurdu.
Güngörmüş kadındı Hati nine anlayışlı kadındı Ali Rıza nın heyacanı nı anlamış hoş görmüştü ama can çıkmadan huy çıkmaz misali üstüne üstüne gitmektende kendisini alamadı. '' Bu kız sadece güzel değil pekde işcimendir ''diye başladı anlattıda anlattı. Bekarlığından başlayarak az kurt çöpçatan değildi hani...''Selanik yakınlarındaki Langaza'da toprak ve ticaret işleriyle uğraşan Feyzullah ağanın kızıymış.....'' Anlattıda anlattı. zaten rüyaların etkisiyle kendinden geçmiş olan Ali Rızanın gerçektem güzel bir kız olması ve o zamanda okuyan olmamasına rağmen kızın okumuş olduğunu bundan dolayı ''molla'' dendiğinide öğrenince kalbi kıza aktı gitti... Zaten hati ninede sözlerini ''A be elini çabuk tutasın ondan iyisini bulamazsın'' diye bitirivermişti. Hati nine bir uyarıda da bulundu '' lakin bizim kızın kızması fenadır. O zaman olur tam bir istanbul lu. başlar onlar gibi bağırıp çağırmaya. Bilmem ki onunla nasıl geçinirsin ?'' Ali Rıza da boş bulunmuş ve buna '' Ne yaparsın a ninem hem nalına hem mıhına vurursun ; lakin meraklanma ben onu idare ederim, yeterki....'' diye meramını belli edivermişti.
Hati nine tükürüklerini saça saça güldü ve bu işi üstlendi Ali Rıza ile bu kızı evlendirecekti... Yuva yapana Allah yardımcı olurdu. Tam bu sırada Hüseyin Ağa ile kız geldiler. Kız başını kaldırdı göz göze geldiler ikisidebakışlarını hemen kaçırdı utanmışlardı. Hati ninenin sorusu üzerine haftaya yine geleceklerini öğrenmişti. Zaten Hati ninede bu işi kafaya takmıştı...
Re: Rüyadan Çıkalım Yola... Nereye varırsak...
Tam bir hafta sonra yaz kendisini iyice gösterdiğinde Ali Rıza Hati nineyle birlikte hatırı sayılır kişileriLangaza ya göndermiş ve kızı istetmişti. Ama annesi ''Fakir adama verecek kızım yok benim. üç kuruşluk maaşıyla kızı nasıl geçindirecek?'' diyerek kızı vermemişti.
Ali Rıza hati nineyi sıkıştırınca bu kez hati nine Hüseyin Ağayı evine çağırır onunla konuşur o da '' Ben karışmam'der ve ekler.'' Ali Rıza ile kızın arasında en az yirmi yaş fark var hem anam babam var bana söz düşmez...''
Ama iş bilir çöpçatan Hati nine vaz geçmemiş sıkıştırmaya devam etmişti Hüseyin ağayı.. '' Sen he desen anan baban karışmaz devir kötü devir a be Hüseyin .Baş göz edesin şu kızı bir an evvel. Erkeğin yaşına mı bakılırmış. İyi adamdır namuslu adamdır Ali rRıza iyice düşünün...'' diyerek başını yemektedir.
Düşündü Hüseyin Ağa Rus bir yandan İngiliz Fransız bir yandan Osmanlıya bastırıyordu gelecek hiç iyi görünmüyor memleket her geçen gün karışıyordu. Bir kız kardeşi daha vardı. Ne olur ne olmazdı Kocanın yeri başka kardeşin yeri başkaydı...
Doktora dördüncü kez geldiklerinde aradan bir ay geçmişti Haziran güneşi kavuruyordu ortalığı. Hüseyin Ağa Ali Rıza ya hiç yüz vermiyor ama Ali Rıza hep orada oluyordu. Hati nine de boş durmuyor her fırsatta kızın aklını Ali Rıza ile dolduruyordu. Şöyle iyidir böyle dürüsttür öyle namusludur diye giden cümleler genelde '' A be Ali Rıza dan iyi koca mı bulacan?'' diye bitiyordu genelde. Her seferinde Hati ninenin elinden zor kurtulan kız dördüncüünde avludan çıkar çıkmaz Ali Rıza yı görür. '' İşte öylesine bir adam'' diye düşünürken bir süre bakışırlar İkiside utanır kızarır başlarını öne eğer..
Kızın kafası karışıktır. Ali Rıza huzurunu kaçırmıştırHem kendisinden oldukça yaşlıdır. Hati nine bu hususta lafı ağzına tıkamıştır aslında
''A be kuzum atın dişine bakılır, erkeğin yaşına bakılmaz.Gence varan yumruk yaşlıya varan et yer...''
Kız bu düşüncelerle faytonda otururken ağabeyi seslenir '' Kız de bana bu adamla seni evlendirsem ister misin ?'' Kız şaşırır telaşla peçesiyle yüzünü saklarken '' A be ben ne bilirim , ağam bilir.' der. Güngörmüş adamdı ağabeyi Hüseyin ağa düşündü içinden '' Kardeşim bana isterim diyemez ya böyle belli eder istediğini.. Anam he diyiverse babam kolay'...
Köye varır varmaz anasına anlattı olanı biteni Hüseyin ağa daha önce nazlanıp duran Ayşe hanım oğlunu verimkar görünce yumuşar ve '' hele bir öğren bakalım soyunu sopunu kimin nesiymiş?'der....
E bu Hüseyin ağa zaten öğrenmiştir. Annasi ve babasına bir ıhlamur ağacı altında öğrendiklerini anlattı.
'' Ali Rıza nın babası Ahmet Efendi , ilkokul öğretmeniymiş. Sakalı kırmızı olduğu için ve din dersleriverdiği için herkes kendisine '' Kırmızı Hafız ''dermiş. Selanik'in Çınarlı Mahallesi'ne Manastır'ın Debre_i Bala Sancağının Kocacık bucağından gelmişler. Lakapları '' Konyarlar'imiş. Rumeli'ye Murat Han yada Sultan Fatih zamanında Aydın taraflarından çıkıp gelmişler . Onlara '' Yörükler sülalesi 'de deniliyormuş. Hüseyin Ağa bu hayır işin olmasını istiyordu Annesine allar pullar '' Yörükler sülalesine iyi derler ana Ha bu Ali Rıza nın babası Kırmızı Hafız içinde makbul adamdır derler'' diye ekliyiverdi.
Ayşe hanımın yüzü aydınlanır '' Herkes iyidir derse vardır bir hikmet'' Hüseyin Ağada ekler '' vardır hikmet anam vardır...'' Annesi biraz tereddüt içinde olunca Hüsayin ağa ekler '' Ana ana memleketi sarmıştır koca bi ateş. Ne olur ne olmaz. Bir an evvel baş göz edelim. Sordum soruşturdum işte. Bende kefilim Bu Ali Rıza ya kızı verelim gitsin. Kısmet işte o güne kadar nazlanan Ayşe hanım bıu kez 'olur''dedi. Öyle böyle derken 1871 yazı bitmeden evlendiler.....
Rüyasında sık sık gördüğü kızla evlenen Ali Rızanın Ahmet Fatma Ömer isimli üç çocuğu olur ama kader o zamanın kötü hastalığı veremden dolayı bu üç fidanıda anne babasından alır.
Ali Rıza bölgeye dayanamaz Selanik e taşınır gencecik yaşında üç çocuk doğuran ve kaybeden yirmi yaşındaki genç kadın 1880 yılında dördüncü çocuğuna hamile kaldı. Ahmet Subaşı mahallesinde heyecan vardı doğacak bebeğin ebesi olacak hati nine çoktan yola çıkmıştı.
1881 in Mayıs ayı...
Ahmet Subaşı mahallesinde pembe boyalı iki katlı binada bir heyecan vardır. Çok kısa bir süre sonra ortalığı bir ses kaplar
Ingaaaaaaa......
Hati nine heyecanla bekleyen Ali Rızaya çıkar ve bir oğlun oldu der. Ali Rıza içeri koşar. Mavi gözlü bebek çipil çipil bakmakta ve bildiği tek sesi çıkarmaktadır. ''' Ingaaaaaaa.....''
Aki Rıza nın gözü dalar. Kendi çocukluğuna gider. Çocukken beşikte uyuyan kardeşini sallamak istemiş, nasıl olduysa kardeşi beşikten düşüp ölmüştür. Ali Rıza bu olayı hiç unutmamış tüm tesellilere rağmen etkisinden kurtulamamıştır. O an karar verir kazayla ölümüne neden olduğu kardeşinin adını verecektir oğluna. Oğlunu kucağına alır duasını eder ezanını okur adını üç kere kulağına ünler.....
Rüyasında Gördüğü Kızla evlenmiştir kızın adı ZÜBEYDEDİR. Kardeşinin adını verdiği dördüncü çocuğunun kulağına ünlediği isim ise MUSTAFA. Daha sonra kendi ifadesiyle doğumu 19 mayıs 1881 olacak olan Mustafa ....
Re: Rüyadan Çıkalım Yola... Nereye varırsak...
Allah razı olsun sizden sn.commodore1tr.
Re: Rüyadan Çıkalım Yola... Nereye varırsak...
Şöyle gönül işlerine girmişken biraz devam edelim çocukluk aşkları nasılmış bir bakalım, küçük Mustafanında duygularını anlayalım....
Mustafa'nın iki küçük kardeşi olmuştu zaman içerisinde Makbule ve Naciye. Ali Rızanın nüfüsuyla orantılı gibi ülkede kargaşada artıyordu gün be gün. Eşkiya yüzünden gümrüğü bırakan Ali Rıza son tuz ticaretine girişmiş ama zamanında Tuzları satamayınca büyük zarara uğramıştı bu anon için sonun başlangıcı oldu kendisine güvenini ve ticaret umutlarını kaybeden Ali Rıza kendini içmeye verince ve aşırı içip iyi baslenemeyince bağırsak veremi olur ve 1888 yılının Kasım ayında kırkyedi yaşında vefat etti. Yirmi yedi yaşında üç çocukla bir başına kalakaldı Zübeyde hanım. Ailenin tek erkeğide 7 yaşındaki Mustafa oluverdi. Dayısı Hüseyin ağa kol kanat gerdi onlara.
Hani Mustafa da tam anlamıyla erkek çocuğuydu. astığı astık yaramazca kız kardeşlerine kan kusturan bir velet...
Dayısı Mustafanın ileride çok iyi bir çiftlikadamı olacağına inanıyor ve ona göre yetiştiriyordu. Canı sıkılan Mustafa bir gün yerin altında bir ev inşa etmeye kalktı ve ''muhteşem evini'' Naciyenin eline kazmayı Makbulenin eline küreği tutuşturarak yaptı kendiside söğüt ağacından dalları keserek evin gerekli aksamını yaptı. Sonra baktı muhteşem evde ocak yok tuttu bir de ocak ekledi .Eeee ocak olduğuna göre yemekte yapılmalıydı evde. 1889 un sıcak bir yazında 8 yaşındaki Mustafa ilk yemeğini yaptı ama lezzetini hiç beğenmedi bir kazan yemeği dökmektense hepsini zorla kardeşlerine yedirdi.
Göçebe ailelerin çocuklarından birisi olan Aziz bir gün bu muhteşem eve ziyarete geldi Mustafa boş duracak değil ya konuğuna yemek yapmaya kalktı ama önceki yemekten tecrübesi olan Makbule ve Naciye hemen atlayarak bu işe gönüllü oldular ve hem kendilerini kurtardılar hemde misafire rezil olmaktan kurtuldular. Yada öyle sandılar çünkü malzemeler hazırlandıktan sonra ocağı yakacak ateşlerinin olmadığını farkettiler konukları iki çakmak taşı ile bir parça kavla ateşi yakmaya talip oldu. Mustafa ateşi yakamayınca Aziz yakmaya kalktı yaktıda hemde öyle bir yaktı ki Ev yandı bitti kül oldu...
Ama Mustafa yılmadı ve bir ev daha yaptı ve açılışında kardeşlerine karpuz ikram etti.
Mustafa makbuleye daha çok zülm ediyor ama Naiyeden kısmen çekiniyordu. Çünkü makbule uysal Naciye dik başlıydı. Mustafada ha bire makbuş dediği Makbule ile dalaşır yüzünü yoğurt teknesine batırır saçlarını çeker avluyu süpüttürüp dururdu.
Günler günleri kovaladı Mustafa yaramazlıklarıyla birlikte sünette olmuş çiftçiliğe alışmıştı ama bir yanında da okul vardı okul hemde Annesi hiç istemediği halde askeri okul .. Dayısı hiç okumasını istemiyordu . Sonunda bir sürü olaydan gürültü patırtıdan sonra Zübeyde hanımda Selanik e Ahmet Subaşı mahallesine döner ve Mustafa Mithatpaşa caddesindeki yeni ve güzel bir bina olan Askeri Rüştiye ye 1893 yılında başlar. İşte hayatının en önemli üçüncü değişimini yaşamıştır. Artık subay olacaktır. Annesinin irtibatıda artmıştır bir anda mahallede çünkü subaylık apayrıdır apayrı...
Şimdi diyeceksiniz ki burada aşk meşk nerede valla bende bilmiyorum kısa bir geçiş yapayım dedim cümleyi bağlayayım derken buraya kadar geldim. E sözüm söz inanın aşağıda yazacağım... 12 yaşında Mustafanın ilk çocukluk aşkını hatta birisi nasıl çocukluk ki bu dedirtecek gibisinden...
Re: Ben Mustafa Kemal'i Seviyorum...
Hayat devam etmektedir. Ahmet Subaşı Mahallesinin gururu olan Mustafa mahlleyede hizmet etmekte çocuklara ders vermektedir. Kemal'den ders almak , onunla haftada bir iki saat olsun birlikte olmak ateşiyle yanıp tutuşano kadar çok genç kız vardıki. hele hele komşu kızları Nadire ile Hatice...
Hatice ile Nadire kardeştirler ikiside Mustafa Kemal i severler ama bunu birbirlerine bile söyleyemezler, sonunda birgün Nadire dayanamaz ve kardeşine içini döker söyleyiverir
Biliyor musun Hatice , ben Mustafa Kemal'i seviyorum....
Hatice kırılmış yıkılmıştır içi bir tuhaf olmuş mecburek bağrına taş basmıştır basmasınada Mustafa Nın Nadireden de haberi yoktur ki... Ablası bunla kalsa gene iyi sevdiğini elinden almakla kalmamış kendisiyle kemal 'e haber salmak mektup göndermekte istemiştir ama pır pır atan aşkla dolu kalp bunu kabul etmemiş ablasıNadire nin isteğini geri çevirmiştir.
Bir hafta sonu Mustafa'nın eve geleceğini bilen Nadire ile Hatice bir bahane uydurarak Zübeyde teyzelerini görmeye giderler. Mustafa dışardaydı nasılsa gelirde görürüz diye sohbet ederler Zübeyde hanımla Zübeyde hanımda artık olgunlaşmıştır kızların niçin geldiklerini bildiği halde gülümsemiş kızların kızaran yüzlerine sevgiyle bakmış heyecanlarını hoş görmüştü.
Zübeyde hanım sohbet esnasında birden Hatice ye dönerek
A be Mustafa'nın odasında bir kırlent olacak. Gidip getiriverde size örnek çıkarayım eliniz boş durmasın .
der. Hatice yerinden fırlarken nadire kolundan tutar ve koynundan çıkardığı karanfili ona vererek masasına koymasını ister. Haticecik bir şey diyemez karanfili alır ağır ağır yukarı çıkar. Kemal in kapısı açıktır heyecanlanır ayaklarının ucuyla içeri süzükür işte hayallerini süsleyen odadadır hemde tek başına... Masasına kitaplarına yastığına yatağına dokunur resmine bakar ve karanfili resmin çerçevesine iliştiriverir. Heyecandan kalbi duracak gibi olur ve karyolanın üzerindeki kırlent i kaptığı gibi aşağıya iner. Zübeyde hanıma uzatırkende...
Buyur teyze bana da işlengi öğretecek misin ? demeyide ihmal etmez....
Zübeyde hanım Hatice ve Nadire ye örnek çıkarırken dışardan ayak sesleri duyulur kızların yürecikleri gümbür gümbür atmaktadır Kemal üniformasıyla içeri girince Nadire nin de Hatice nin de benzi kül gibi olur nedense :)
Kemal nezaket icabı kızlara ''hoş geldiniz'' dediysede kızlar cevap veremezler heyecandan Aslında hoşbulduk derlerde bu pek bildiğimiz ''hoş bulduğa'benzememiştir...
Kemal biraz oturup izin isteyip odasına çıkar aslında kitaplarından bir şeye bakıp hemen çıkacaktır ama bir anda Fotoğrafın çerçevesine iliştirilmiş karanfili görür önce bir şey anlamaz bu karanfil buraya nasıl geldi diye düşünür annesi bırakmış olamazdı belliki aşağıdaki kızlardan birisi bırakmıştı ama hangisi ?
Çiçeği koklarken gülümser Taze karanfil kokusu öncegensine sonra ciğerlerine gider elinde karanfille aşağı iner....
O nu elinde karanfille aşağı inerken gören kızların dili tutuluverir. özellikle hatice kıpkırmızı olmuş Kemal e bakmamaya çalışmaktadır. Kemal onun bu halini görünce bir karanfile bir hatice ye bakar. Hatice tümden kızarır yanakları al al olur Kemal karanfil in sahibini bulmuştur...
Ben çıkıyorum anne , arkadaşlarla buluşacağım der ve gider. hatice neşeden uçmaktadır gerçi karanfil ablasınındır ama Kemal onun koyduğunu anlamıştır Nadire ise kardeşinin mutluluğuna, Kemal in ters anlamasına kızmıştır ama heyhat...
Gençler arasında ki söze dökülemeyen bu duygu yoğunluğu Zübeyde hanımında dikkatini çekmiştir .Nadire nin durumundan haberi yoktur ama Kemal ile Haticenin bakışmalarından birşeyler döndüğünü anlayacak olgunluktadır...
Kemal okula dönünce annesi de düşünür durur Aslında oğlunu bir an önce baş göz etmek içinden geçen duyguydu ( Mustafa topu topu 15 yaşında) Haticede güzel kızdı vesselam...
Madem oğluda beğenmişti kaçamak kaçamak bakışıyorlardı bu iş olurdu bu düşünceye varınca keyiflendi rahatladı Hafta sonunu iple çekti oğluyla konuştu Kemal ses çıkarmadan annesini dinledi karşı çıkmadı evliliğe sıcak baktı... Ana oğul o akşam hayaller kurdular nişanlar düğünler yapıldı torunlar oldu hepside 'paşa'oldu sonunda...
Zübeyde hanım ertesi gün öğlenden sonra giyindi kuşandı yanına da iki komşusunu aldı bir kutuda lokum Haticelerin evine dayandı. Kemal ise evde dokuz doğuruyordu ancak akşama gelirler diye diye bilmem kaçıncı kez salonu dolandı durdu. Saatler geçmek bilmiyordu heyecandan patlamak üzereydi tam kendisini sokağa atıyorduki anneciği geldi geldi gelmesine ama yüzü asıktı yüzünden düşen bin parçaydı. Mustafa da şaşırdı daha annesinin gideli iki saat bile olmamıştı.
Zübeyde hanım oğluna özetle anlatıverdi durumu . Hatice'nin annesi
'' Kızını subaya veren annelerin hali yamandır. Uzaklara tayin edilirler , bende kızımı göremem yüreğim buna dayanmaz''
diyerek evliliği kabul etmemiş Haticecikte birşey yapamamıştı. Kemal annesinin çok üzüldüğünü görünce onu teselli için
'' evlilik kısmet işi anne üzülme nasip değilmiş'' dedi....
Dedi demesinede bu işe en çok kendisi bozulmuştu. Reddedilmenin verdiği sıkıntıyla kendikendini teselli edecek birşeyler aradı buldu da. okulunu bitirmeden, kazancını eline almadan evlenmek onun neyineydi ? Kendisini kandırmak için bulduğu mazerete kendisi inandı ve rahatladı. Mustafa da reddedilmişti ama derslerini kazanmıştı belkide tarihin bir dönüm noktası yaşanmıştı kim bilir ????
Re: Emine Hanıma Verilen Ders...
Mustafa reddedilmişti ama gene mahalleye geldiğinde kızlar kendisini süzmeye devam ediyordu. Derslerindeki başarısı giyimine gösterdiği titizlik yakışıklılığı yaşlıların dilinden genç kızların gönlünden düşmüyordu. Komşuları Şevki paşa'nın da dikkatini çekmekte gecikmedi Kemal, Şevki Paşa ne zaman Kemal e rastlasa sanki karşısında genç bir askeri okul öğrencisi değilde bir arkadaşı varmış gibi konuşurdu
'' Nasılsın Kumandan Mustafa Kemal... '' gibi....
Şevki Paşa'nın Mustafa yaşlarında bir kızı vardı . Emine... İstanbulda doğmuştu emine Şevki Paşa Selanik e atandığında da Zübeyde hanımların yanındaki eve taşınmışlardı. Annesi de Emine yi sık sık Zübeyde teyzesinin evine yollardı neden ne olursa olsun Emine bu eve gidip gelmekten hoşlanırdı. Zübeyde Hanım teyzesine giderken ayakları yerden kesilir göğsü gümbür gümbür atardı. kapı tokmağını çaldığında çıkan sesin kapıdan mı göğsünden mi olduğunuda karıştırırdı Eminecik. Uzun süre bu heyecanına anlam veremedi Emine Askeri Rüştiye'de çok yakışıklı gençler vardı ama Mustafa apayrıydı. Lacivert çuhadan ceketinin üstünde ay yıldızlı düğmeler, kol kapaklarında üç sarı şerit dar ve yeşil pantolonu içinde öyle alımlıydıki Mustafa nın belindeki kılıç şakırdadıkça Emine nin de gönlü gümbür gümbür atardı...
Bir gün Şevki Paşa yolda yürürken izinde olan Mustafa ya rastlar ayak üstü sohbet ederlerken Şevki paşa Mustafa ya
Kumandan Mustafa Kemal, neden bizim Emine'ye ders vermiyorsun?
diyince Selanik in en güzel kızına ders verme düşüncesi Mustafayı heycanlandırır. Gönlünde hatice varkende görür beğenirdi Emine'yi evlerinin önünden geçerken göz göze gelir bakışırlardı ama o aralar hiç aklına gelmezdi arkadaşlık etmek emine ile.. Ama şimdi Hatice yoktu artık pekala emine ile konuşabilir arkadaş olabilirdi. Emine gerçekten güzel bir kızdı ve ona ders vermek çok ama çok zevkli olacaktı. Kentin bütün gençleri Emine ile bir kez olsun göz göze gelmeye uğraşırken kendisini her hafta sonu onunla olacaktı. Arkadaşları Asaf ve Ahmet Numan bunu duyunca çatlayacaklardı. Mustafa kemal bunları düşünüp dururken Şevki paşa karşısında saygıyla duran mustafa ya iyi bir askeri okul öğrencisinin nitelikleri üzerine nutuk çekiyordu. Tabii Mustafanın bunu duyduğu yoktu. Paşanın ne konuda konuştuğunu bilmeden esas duruşa geçerek topuk selamı verdi ve
Emradersiniz paşa hazretleri Emine ile derslere hemen başlayabiliriz paşam..
diyiverdi. Şevki paşa onun bu zamansız esas duruşuna ve sözlerine tebessüm ederk karşılık verdi ve genç arkadaşını mahçup etmemek için sözlerini yarım keserek Mustafa'nın omzuna vurdu
Tamam genç kumandan Emine ile derslere hemen başlayabilirsiniz...
Kemal ertesi hafta Emine ye ders vermeye başladı . Emine zaten Kemal'e aşıktı Kemal ise onun zekası, güzel gözleri, muntazam burnu ve zerafetini yakından görünce hepten etkilendi. Aynı masada yan yana ders yaparlarken arada bir dizleri sık sıkta elleri parmakları birbirlerine dokunurdu ve ilk elektriklenmenin ardından kıvılcım çakıverdi....
Bir zamanlar Müjgan sonra hatice için Perşembeleri iple çeken Mustafa şimdi de aynı ipi Emine için çekmeye başladı eve gelince yarım ağız annesiyle konuşup hatrını soruyor sonra soluğu Emine nin yanında alıyordu. Bu dersler üç sıkı arkadaşın Asaf ile Ahmet Numan la görüşmelerini azaltı sonra kesti. sonunda üç arkadaş buluşunca Mustafa kemal neden gelemediğini arkadaşlarına söyliyiverdi. Arkadaşları biraz şaka biraz ciddi sitem ettiler sonra gece gündüz ders verdiğini ve ateşin bacayı sardığını anlayınca arkadaşlarını bağırlarına bastılar Kemal de kendisine anlayış gösteren arkadaşlarını kucakladı.
Okuluda başarıyla devam ediyordu. emineyle olan dersleride. Hatice nin annesinden ağzı yanıp reddedildiği için Emine ile asla evlilik üzerine konuşmamıştı. Okulun son günleri yaklaşıyordu Mustafa kemal in aklında istanbul a gitmek Kulelide okumak vardı ama öğretmeni Kurmay Albay Hasan bunu beğenmemiş ve iyi bir subay olmak istiyorsa Manastır a gitmesini şiddetle tavsiye ediyordu. Kemal istanbul a gitmeyi düşünürken Annesi ile Emineyi hiç aklına getirmemişti ama manastır fikri birden ayılmasına neden oldu. Manastır a giderse annesi kardeşi ne olacaktı ? peki ya Emine ? İşte bu düşüncelerle yılın sonunu getirmeye çalışan Mustafanın karar vermesine büyük bir olay neden oldu. Anlattığım konuyla pek ilgisi olmadığından sadece teğet geçeceğim. Zübeyde hanım baskılara ve geçim sıkıntısına dayanamayarak kendisine sürekli teklif eden Ragıp la evlenmiştir. Hafta sonu eve gelen Mustafa bir Üvey babası olduğunu o an öğrenir. Kemal donakalır dili tutulur babasının hayaliyle avunurken bu nereden çıkmıştır ? Bu sinirle eşyalarını toplar evden ayrılır Hornoslu mahallesindeki teyzesinin yanına taşınır. Annesine olan kızgınlığı değil Ragıp beyi uğruna şiirler yazdığı Eminesini bile unutturur. Bu taşınma kafi gelmez Mustafaya derslerine iyice çalışır Kurmay Albay Hasan ın dediğini yapmaya karar verir okulu dördüncülükle bitirir Manastır Askeri idadisinin sınavına girer kazanır ve oraya gider...
Onbeş yaşındadır manastırdadır. Ailesine okkalı bir tepki verdiğini sanmaktadır kendince Emine aşkı içinde kalmıştır bu Emine ile olan ilk bölümün sonudur....