Zaman zaman bizler de herkes gibi sanık sandalyesine oturabiliyoruz. Yarın sabah 5237s TCY 89/1,2b,son,22,53/6 dan sanık sandalyesine oturuyorum. Olay hakkında birbirine tam anlamıyla zıt iki bilirkişi raporu var. Bakalım ne olacak!?
Printable View
Zaman zaman bizler de herkes gibi sanık sandalyesine oturabiliyoruz. Yarın sabah 5237s TCY 89/1,2b,son,22,53/6 dan sanık sandalyesine oturuyorum. Olay hakkında birbirine tam anlamıyla zıt iki bilirkişi raporu var. Bakalım ne olacak!?
Netice ?
Sayın Commodore1tr,
Yaklaşık bir yıl önce otomobilimle şehir içinde seyir halindeyken karşı yönden gelen bir motosikletle çarpışmak suretiyle yaralamalı trafik kazasına karıştım. Motosiklet sürücüsünün ayağı kırıldı ve bir ay kadar hastanede kaldıktan sonra tamamen iyileşmiş olarak çıktı.
Olay yerine gelen trafik ekibince tutulan trafik kazası tespit tutanağında "Taşıt Giremez" trafik işaretinin bulunduğu tek yönlü karayoluna ters taraftan girdiğim gerekçesiyle tamamen kusurlu olarak gösterildim ve buna dayalı olarak da 49 YTL idari para cezasına çarptırıldım.
Halbuki benim tek yönlü olan caddeye çıktığım sokağın sonunda hiçbir trafik levhası yoktu. Bu gerekçe ile hakkımda olay nedeniyle daha savcılık iddianamesi düzenlenmeden ....... 1. Sulh Ceza Mahkemesine itirazda bulundum.
Olay mahallinde 4. sınıf bir emniyet müdürünün bilirkişiliği ile mahkeme heyeti ile birlikte keşif yapıldı ve tek yönlü caddeye giriş yaptığım sokağın sonunda herhangi bir trafik işaretinin bulunmaması gerekçe gösterilerek istemim kabul edildi. Gerçekte var olmayan bir trafik levhasına dayanarak tesis edilen 49 YTL idari para cezasının da iptaline karar verildi.
İki ay sonra savcılık yukarıda belirttiğim maddelerle aleyhimde iddianame düzenledi ve bu kez dava ........4. Sulh Ceza Mahkemesine düştü. Duruşmada kusursuz olduğumu, kazanın trafik işaretleme yetersizliğinden kaynaklandığını belirterek 1. Sulh Ceza Mahkemesinden ilk dosyanın getirtilmesini talep ettim. Dosya getirtildi ancak yargıç bunu yeterli görmeyerek kazada kusur oranlarının tespiti için ikinci bir bilirkişiden rapor istedi.
İkinci bilirkişi ........Trafik Denetleme Şube Müdürlüğünde bir komiser ve olay günü trafik kazası tespit tutanağını düzenleyenlerin amiri konumunda. Bu zat olay mahallinde tek başına yaptığı keşif ile (tek başına keşif nasıl oluyorsa!?) aynen emrindeki memurların olay günü aleyhimde düzenledikleri trafik kazası tespit tutanağı doğrultusunda görüş bildirerek kazada tamamen kusurlu olduğum kanaatine vardığını açıkladı.
Şimdi ortada lehimde olan uzman bilirkişi raporuna dayalı kesinleşmiş bir mahkeme kararı, bir de hukuki görüşten uzak olaya salt polis mantığı ile bakan yanlı bir komiser tarafından hazırlanmış bilirkişi raporu var. Tabii ki buna itirazda bulundum.
Dünkü duruşmada ise kazadaki kusur oranlarının tespiti için dosyanın Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilmesine karar verildi. İşte böyle sayın Commodore1tr. Saygılar sunar, kazasız, cezasız, mutlu ve sağlıklı günler dileklerimle..
Devrim Sinan KARAVELİOĞLU
Yaklaşık sekiz aydan bu yana sitenin aktif üyelerindenim ve bu süre zarfında elimden geldiği ölçüde birikimime ve geçmiş deneyimlerime dayanarak sorunu olan arkadaşlarımıza yardımcı olmaya çalışmaktayım ve çalışacağım.
Bu bağlamda kendi yaşadığım soruna da özellikle ceza hukuku konusunda deneyimleri fazla olan arkadaşlarımızın yorumlar yazacağını umut etmiştim ancak bu beklentim boş çıktı.
Adli Tıp Kurumu'nun kusur oranını belirlemekte mahkemeye ne denli yardımcı olacağı düşündürücüdür. Bahse konu ettiğiniz ilk dava, ikincisi için bir emsal teşkil edemez; ceza hukuku başlı başına somut olayın aydınlığa kavuşturulması ve olayın aynı şekilde gözler önüne serilmesi ile ilgilenir. Ceza dosyalarında en ufak paragrafın bile kanaatlerin değişmesinde önemli etken olduğu düşünüldüğünde, yorum yapılabilmesi için dosyanın baştan sona incelenmesi gerekir. Bilirkişi raporları, tanık ifadeleri, tutanaklar...
Bu kısımdan sonrası hukuki mütalaa dahilindedir.
Sayın Yavuzcan,
Öncelikle yazıma yanıt verdiğiniz için çok teşekkür ederim. İnsan ne de olsa olay bizzat kendisini ilgilendirdiği zaman doğal olarak tam bir objektiflik içerisinde olamıyor. Bu nedenle çok sayıda hukukçu arkadaşımdan görüş aldım ve almaktayım.
Evet, sizin de belirttiğiniz gibi Adli Tıp Kurumu kusur oranlarını belirlemede ne derece mahkemeye yardımcı olabilecek bu meçhul çünkü dosya üzerinden bir inceleme ile karar verecekler, olay yerinde bizzat bir keşif yapılmayacak. Dosyada yeteri kadar bilgi, belge ve fotoğraflar mevcut. Bana ilginç gelen konu belki size de ilginç gelebilir; olayda bir hafif yaralı var ve iki bilirkişinin raporu yeteri görülmeyerek dosya Adli Tıp Kurumuna gönderiliyor. Şimdiye kadar karşılaştığımız olaylarda genellikle ölümlü ya da çok sayıda yaralamalı kazalarda dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderildiğini görmekteyiz.
"Bahse konu ettiğiniz ilk dava, ikincisi için bir emsal teşkil edemez" ifadenize ben şahsen katılamıyorum çünkü ilk dava ile ikinci davanın bir illiyet bağı olduğunu düşünüyorum. Burada bir sebep-sonuç ilişkisi var. Kaza neden kaynaklandı? Benim ters yöne girmemden. Ben neden ters yola girdim? Çünkü sola dönüşü yasaklayan bir levha ya da "taşıt giremez" levhası ya da "sağa mecburi yön" levhası yoktu da ondan. Peki bu duruma yaptığım itiraz mahkemece kabul edildi mi? Evet edildi ve lehimde kesinleşmiş karar çıktı.
Şimdi bu durumda iki dava arasında bir illiyet bağının olmadığından söz etmek mümkün mü? Bence değil. Olaydaki neden sonuç ilişkisinin bunu kanıtladığını düşünüyorum.
Lehimde karar veren bilirkişi, raporunda buraya belediye tarafından bir trafik levhası konulmasının gerekli ve zorunluluğuna işaret ediyor.Diğer taraftan aleyhimde karar veren bilirkişi bile yazdığı raporunda belediyenin kusurunu zımni olarak kabul ediyor.
Yine tam objektif olamayıp hep kendime yonttum galiba:) Neyse hayırlısı olsun.Ne diyelim! Saygılarımla,
Devrim Sinan KARAVELİOĞLU
İlk ceza davasında lehinize karar verilmiş olması, sübjektif yorum yapmanızı sağlayabilir. Aynı somut olay hakkında 1/8 oranında kusurlu sayıldığınız bilirkişi raporu, bir başka bilirkişiye veya bilirkişi heyetine gittiğinde 8/8 olarak görülebilir. İdari para cezası dahi almadığınız ilk davadan sonra, aynı olaya ilişkin farklı bir ceza davasından (hiç arzulamadığımız üzere) hapis cezası alabilirsiniz. Aynı somut olaylar hakkında illiyet bağı olmaması düşünülemez fakat isnat edilen suçların farklılık arz ettiği hususu göz önüne alındığında, mahkeme kararları her zaman aynı olmayabilir.
Ben de Sayın Yavuzcan ile aynı fikirdeyim. Şöyle ki;
Alkollü araç kullanırken kazaya karışılması durumunda da hem alkollü araç kullanıp trafik güvenliğini tehlikeye sokmaktan hem de yaralamaya sebebiyet vermekten ayrı ayrı yargılama yapılmaktadır. Burada her iki davanın da birbirine etkisi olmamaktadır. Alkollü araç kullanarak trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçunun yargılamasında alkolün kazaya etkisi araştırılmakta, varsa ceza verilmektedir. Alkolün etkisi yoksa bu suçtan beraat edilmektedir.(Karar alkol oranına göre de değişebilmektedir.) Diğer yargılamada ise alkol nazara alınmadan, sanığın alkolsüz olduğu varsayılarak kusur oranları tespit edilmekte ve karar verilmektedir. Bu gibi kazalarda sanığın trafik güvenliğini tehlikeye sokmaktan beraat etmesi diğer davada sanık lehine kullanılamamaktadır ki doğrusu da budur.
Burada da benzer bir durum söz konusudur, trafik işareti, levhası olsaydı ve buna rağmen sokağa girilmiş olsaydı, Sayın Karavelioğlu'nun idari para cezasına itirazı haklı görülmeyecek, tahsili yoluna gidilecekti. Ancak her iki halde de, itiraza ilişkin davanın diğer yargılamaya etkisi olmayacağı kanaatindeyim. Kanımca yaralamaya sebep verme yargılamasında kazanın Sayın Karavelioğlu açısından kaçınılmaz olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Burada da levhanın olmaması ve yolun durumu, kazanın kaçınılmaz olup olmadığını dolayısıyla kusur oranını değerlendirmede rol oynayacaktır.
Sayın Karavelioğlu hakkında uygulanan idari para cezasının iptaline ilişkin mahkeme kararının kesinleşmiş olması kendisi hakkında uygulanan idari yaptırımın usul açısından haksız olduğunun kanıtıdır..Haksız olmasının nedeni idarenin tek yönlü yola uyarıcı trafik işaretini koymamış olmasıdır..Şayet böyle bir trafik işareti bulunmuş olsa sayın Karavelioğlu’nun yasak işaretine rağmen o yola girmeyeceğinin kural olarak kabulü gerekir..Dolaysıyla o yola girmemiş olsa yaralamalı trafik kazasında %100 kusurlu dahi olsa böyle bir kazaya da sebebiyet vermemiş olacaktı…Bu nokta da sebep sonuç ilişkisi ele alındığında trafik işaretinin bulunmamış olması neticesinde sanığın girdiği yolda sebep olduğu yaralamalı trafik kazası arasında bir nedensellik bağı olduğu görülmektedir..
Dolaysıyla yaralamalı trafik kazası neticesinden ortaya çıkan haksız eylemin hukuki ve cezai sonuçlarından Sn.Karavelioğlu’dışında (trafik işareti konulması gereken yola gerekli işareti koymayan) sorumlu idare ile yetkililerinin belirlenmesi ve olaya etkili kusurlarının tespiti gerekir…Böyle bir kusur dağılımı yapılıp 3.kişinin kusuru tespit edildiğinde eylemin hukuki ve cezai sonuçlarının hafifletici nedenlerinden Sn.Karavelioğlu lehine indirime gidileceği hukuki bir gerçektir..Bu yönüyle de davalı idarenin önceki ceza mahkemesi kararıyla kesinleşen kusurunun taksirle yaralama suçu nedeniyle açılan davanın esasını ilgilendirdiği ve etkilediği görülebilmektedir..
Savunmanın bu nedenlere ve dosya kapsamındaki sair muhtemel lehe olan nedenlere dayandırılması halinde yargılamadaki hakkaniyetin tecelli edeceğine inanıyorum..