Alıntı:
Meslektaşları tarafından 'mutluluk araştırmalarının kralı' olarak bilinen Wisconsin Üniversitesi profesörü Richard Davidson, bir Budist rahip üzerinde araştırma yaparken enteresan sonuçlara ulaştı. Budist rahip meditasyon yaptığı sırada kafatasına bağlı elektrodlardan tuhaf sinyaller gelmeye başladı. Rahibin beyninin sol lopundan gelen sinyaller inanılmaz ölçülerdeydi. Davidson, mutluluğun sırrının beynin sol lobunda gizli olduğu sonucuna vardı.
Bu konudaki araştırmalarını derinleştiren Davidson, mutluluğun sadece soyut bir hissiyata indirgenemeyeceği, işin aynı zamanda bir de fiziksel yanının bulunduğunu savunuyor. Beynin sol yanının mutluluk-huzr duygusu yaratması konusunda ise bir tavuk-yumurta döngüsü söz konusu. İnsanlar beyinlerinin sol lobu farklı olduğu için mi mutlu, yoksa mutluluk insanların sol lobunda mı kendini belli ediyor, meçhul.
Konunun fiziksel hastalıklarla ilgili yanı ise oldukça şaşırtıcı. Yüksek mutluluk seviyelerinde oldukları belirlenen kişilerin vücudu, grip aşısı olanlara oranla yüzde 50 daha fazla antikor üretiyor! Davidson'a göre bu, 'çok büyük bir fark' ortaya çıkarıyor.
Ama bu sol operasyonun etkileri çok çabuk ortaya çıktı. Sol yanımız aksamaya başlayınca bu sefer hep sağ yana yüklenildiği için sağ tarafımızda da dejenerasyonlar ve operasyonlar başladı.
Alıntı:
12 Eylül, ülküleri mi ezdi geçti?
ARADAN tam 25 yıl geçti, ama 12 Eylül 1980 Askeri Harekatı''nın bıraktığı tahribatın izleri hala silinmiş değil!..
Bir gece yarısı, Ankara sokaklarında tankların yürümeye başladığı duyulduğunda, bütün yurtta ''bayram havası'' esmeye başlamıştı!..
Türk Silahlı Kuvvetleri''nin ''yönetime'' el koymasına en çok da ülkücüler sevinmişlerdi!..
Nasıl sevinmesinler ki?..
Komünist çeteler tarafından kan gölüne çevrilen Türkiye, Sovyet emperyalizmine ''peyk'' olmaktan kurtulacak, ülke ''huzur'' ve ''sükunete'' kavuşacak, millet arasında ''birlik'' ve ''beraberlik'' yeniden sağlanacaktı!..
Oysa Amerikan Büyükelçiliği''nden Washington''a geçilen ''çok acil'' mesajda aynen şu ifade yeralıyordu:.
"Bizim çocuklar harekete geçti!..."
''Okullar'' basılırken, ''fabrikalar'' işgal edilirken, ''işyerleri'' yağmalanırken, vilayetler, kasabalar, köyler ''kurtarılmış bölge'' ilan edilirken, vatan evlatları ''faşist'' diye sokak ortalarında kurşunlanırken hiçbir şey yapmayıp sadece ''şartların olgunlaşmasını'' bekleyen ''bizim çocuklar'', sahaya indiklerinde, memlekete sanki ''sihirli bir değnek'' değdi!..
Bütün eylemler, adeta ''bıçakla kesilir'' gibi kendiliğinden durdu!..
* * *
Ülkücüler için değişen bir şey olmadı!..
Komünist çetelere ''canlı hedef'' olmaktan kurtulduklarını zannettikleri bir anda, yakalarına bu sefer de ''bizim çocuklar'' yapışmıştı!..
Sokaklarda göğüs göğüse ''vatan savunması'' yapan ülkücüler, ''memleketi Sovyet emperyalizmin kucağına oturtmak isteyen'' komünist çeteler ile ''aynı muameleye'' tabi tutuldular!..
Gece yarısı kapılarına dayanan ''postallılar'' tarafından birer birer evlerinden toplanarak ''Taşmedreselere'' gönderildi!..
''C-5'' adı verilen ''özel sorgu odalarında'' üzerlerine isnat edilen suçları kabul etmeye zorlanan ülkücüler, ''Çinlilerin dahi akıllarına gelmeyecek'' işkencelerden geçirildiler!..
''Karıştır-barıştır'' mantığı ile komünist militanların kaldığı koğuşlara ''üçer-beşer'' yerleştirilen ülkücüler, ''fiziki'' işkencelerin yanısıra ''psikolojik'' işkencelere de maruz kaldılar!..
Öyle ki şafak vakti ''dipçik darbeleri'' ile yataklarından uyandırılıyor, tek sıra halinde ''İstiklal marşı''nı söylemeye zorlanıyorlardı!..
''Suçsuz günahsız'' onlarca ülkücü, sırf komünist çeteler ile ''dengenin sağlanması'' uğruna ''darağaçlarına'' yollandı!..
''Cunta'' adaletine güvenmeyen ülkücüler ise çareyi yurtdışına ''sürgün'' gitmekte buldu!..
* * *
18 Nisan 1987 tarihinde sonuçlanan ''Büyük MHP Davası''nda rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş, 11 yıl ''ağır hapse'' mahkum edildi!..
CIA''da görev yapan bir istihbarat elemanı, yıllar sonra biraraya geldiği ''bizim çocuklardan'' birisine aynen şöyle diyecekti:.
"Türkiye''de o kadar ihtilaller yaptınız, ama iktidarı Türkeş''e teslim etmediniz!.."
Çünkü Türkeş, Türkiye''de Gazi Mustafa Kemal Atatürk''ün ''tam bağımsızlık'' felsefesine uygun, ''cesur'', ''dinamik'' ve ''idealist'' bir gençlik yetiştiriyordu!..
''Kürdüyle'', ''lazıyla'', ''çerkeziyle'', ''abazasıyla'', ''çeçeniyle'', ''gürcüsüyle'' ''boşnakıyla'', ''arabıyla'' kendi etnik niteliklerinden sıyrılmış ''Türk-İslam ülküsü'' felsefesini benimsemiş, ''ülkücülük'' potasında buluşmuş bir gençlik!..
''Kendi küresel programına'' inanan, önce ''Türk birliğini'' sonra ''İslam birliğini'' kurmaya, nihayet ''bütün aleme nizam vermeye hazırlanan'' bir gençlik!..
''Bizim çocuklar'', zihinlerde yaptıkları ''onarılmaz'' tahribatlar ile bu ''gençliği'' yokettiler!..
''Türk milliyetçiliği'' yerine, ''Atatürk milliyetçiliği'' kavramını ikame etmeye çalıştılar!..
''Gereksiz'' yasaklar ile ''toplumsal ayrışmanın'' temellerini attılar!..
* * *
12 Eylül darbesinin memlekete en büyük hediyesi Turgut Özal oldu!..
''Bizim çocukların'' açtığı yolda, Türkiye''yi ''Küçük Amerika'' yapmak için kolları sıvayan Özal''ın uyguladığı ''bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler'' şeklinde özetlenebilecek ''liberal'' politikalar sayesinde ''toplumsal dejenerasyon'' büyük bir ivme kazandı!..
Sinema salonlarının tamamı ''Hollywood'' yapımı filmlere açıldı, televizyon ekranları ''batı kültürünün'' taarruz üssü konumuna geldi!..
''Milli'' ve ''manevi'' değerler yerle yeksan oldu, ''iyi'' ve ''kötü'' olarak kabul gören bütün kavramlar ''karşıtları'' ile yer değiştirdi!..
Turgut Özal gitti, yerine ''aynı misyonu'' üstlenen Tayyip Erdoğan geldi!..
Dış politika ''Amerika''ya, iç politika ''Avrupa Birliği''ne, ekonomi ise ''IMF''ye teslim edildi!..
Atatürk''ün ''memlekete sahip çıkmakla'' görevlendirdiği gençlik, artık olup bitenleri sadece ''balkondan'' seyretmekle yetiniyor!..
Çünkü ''bizim çocuklar'', ''idealist'' gençlik yerine, ülke meselelerine ''kayıtsız'' kalan, ''tüketim çılgını'', ''marka düşkünü'', ''yabancı'' hayranı, ''kendi değerlerine'' düşman, ''geçmişini'' inkar eder, ''uçkur'' ve ''çıkar'' peşinde koşan ''12 Eylül ürünü'' bir gençlik yetiştirmeyi başardılar!..
* * *
Evet!..
12 Eylül gecesi harekete geçen tanklar, aslında sadece ''ülkücü gençliği'' değil, aynı zamanda ''Türk devletinin'' ve ''Türk milletinin'' geleceğini de ezdi geçti!..
''Bizim çocuklar'', eserleriyle ne kadar övünseler azdır!.
Velhasıl 12 Eylül soluyla sağıyla bir ülke gençliğini yok etti. Ragıb beyin alıntı yaptığı yazıdaki
Alıntı:
Daha önce de mutlu değildik. Ama hevesimiz vardı. Mutluluktan çok hevese yazılırdık zaten. Şimdiki kadar sakar, şimdiki kadar umutluyduk. Ama o zamanlar umut diyegeldiğimiz, neredeyse bütün insanlığı kucaklayan bir rüyaydı. Güzeldi. Aşka benzer bir yanı vardı. Dünyanın tanımı farklıydı
o zamanlar. Henüz koparılıp alınmamıştı bizden. Sanki dünya elimizin altındaydı da biz onu okşadıkça yepyeni bir dünya dönecekti aşkımızdan. O zamanlar kimse kimseyi romantik olmakla suçlamazdı. Sizin kadar genç, sizin kadar uyanıktık. Ne sizden az, ne sizden fazlaydık. Sadece sanki daha sık bakardık birbirimizin gözlerine. Bir de sanki şimdi sizin sıkıldığınız kadar sıkılmazdık. Dünyayla aşık dalaşına girmiştik ya.
deyişi daha bir hüzünlendirdi beni... Ya bu gün? diye sordum kendime, beynimin sol lobu hala çalışıyormuydu acaba?