Şemdinli davasında askeri mahkeme - sivil mahkeme tartışması
Şemdinli davası olarak bilinen davada, Yargıtay 9. Ceza Dairesi, davanın askeri mahkemede görülmesi yönünde karar vererek, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararını bozdu. Ancak, Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi, bu bozma kararındaki "askeri mahkemede görülmesi gerektiği" görüşüne katılmayarak yargılamaya devam etti. Buna itiraz eden sanıklar, askeri mahkemede yargılanmak istediklerini belirttiler. Bu itirazı inceleyen Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemsi, itirazı reddeti ve yargılamanın sivil mahkemede (Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde) devam etmesine karar verdi. (Haber 27 Temmuz 2007 günlü Posta Gazetesi, sh. 15'den özetlenmiştir.)
Görüldüğü üzere, memlekette askeri mahkeme - sivil mahkeme ayrımı var ve asker ve PKK itirafçısı olan sanıklar askeri mahkemede yargılanmak istiyorlar, en azından askeri mahkemeyi kendi lehlerine görüyorlar.
Böyle bir mahkeme ayrımına gerek var mı? Başka ülkelerde de bu şekilde askeri mahkeme - sivil mahkeme ayrımı var mı? Askeri mahkemedeki yargıçın rütbesi yargıladığı sanığın rütbesinden aşağıda olabiliyor mu? Oluyorsa emir komuta bundan nasıl etkileniyor? Konuya ilişkin daha bir çok soru aklıma geliyor.
Konu bana ilginç geldi..
Konuya ilgi duyan hukukçu veya hukuk dışından arkadaşlarla bu konuyu tartışmak istedim.
Selamlar.
Re: Şemdinli davasında askeri mahkeme - sivil mahkeme tartışması
Yargılanan general yada amiral değilse mahkeme başkanı yargılanan sanıklardan üst rütbede oluyor. Dikkat buyurunuz mahkeme başkanı dedim yargıç değil.
Askeri mahkeme iki hakim bir muvazzaf subaydan oluşur. Normalde muvazzaf subayın görevi sırf askeri suçlarda teamül ve askeri geleneklere göre bir görüş bildirmek kıta adına orada bulunmaktır. Yargılanan sanıklar er erbaş astsubay veya uzmansa rütbe sorunu yaşanmamakta ve genelde mahkeme başkanı kıdemli hakim olmaktadır. Ancak yargılanan rütbeli şahıs subaysa her ne kadar kanunda '' Mahkeme süresince rütbe kullanılamaz'' gibi açık hüküm olsada gerek mahkemenin gerekse daha sonra ortaya çıkabilecek iç hiyerarşi sorunları nedeniyle yargılanan kişinin bir üst rütbesinde bir hakim veya kıta subayı mahkeme üyesi olur. Eğer bu üye en kıdemli üye oluyorsa otomatikman mahkeme başkanı olur. Ancak bugüne kadar muvazzaf subayların mahkme başkanlığı yaptığı bir davada konuşup mahkemeyi yönettikleri görülmemiştir. Mahkemeyi her daim kıdemli hakim yönetir. Eğer yargılanan şahıs Albay ve üzeri bir rütbe ise bu durumda ilgili kuvvet veya genel kurmay ın karar vermesi ve en az kor general/ amiral komutasında ki bir birliğin askeri mahkemesinde yargılanılması söz konusu olur. General amiraller ise kuvvet yada genelkurmay mahkemesinde yargılanır.
İngiltere Fransa Almanya ve Rusya da Askeri mahkemeler bizdeki esaslara yakın ABD ve diğer avrupa ülkelerinde ise askeri disiplin mahkemesi altında görev yapmaktadırlar. Bildiğim kadarıyla Norveç ve japonyada Askeri mahkeme yoktur. ( Japonyada çok özel koşullarda oluşturulabileceği hüküm altındayken Norveçte böyle bir hüküm bile bulunmamaktadır. )
Ancak önemli bir husus bizden çok değişik işlemekte ülkemizdeki kargaşa birazda bundan doğmaktadır. Diğer ülkelerde sanık asker kişiyse her ahvelde MP (military police ) eşliğinde alınır ve askeri mahkemeye çıkartılır. Burada yargılama olmaksızın önce olayın askeri mahkememi sivil yargı içerisinde mi ele alınacağına karar verilir . Üç olası sonuç vardır. Ya bu sırf askeri mahkeme suçudur der yargılama başlar, ya bu kesinlikle sivil yargıdır der sivil mahkemeye intikal ettirir, ya da olayın oluş şekline göre askeri disiplin i de ilgilendirir suç ta sivildir der iki tarafta ayrı konularda dava açılmasını ister. Eğerkendi üzerine aldıysa ve yargılamaya başladıysa bu kesin karardır itiraz mercii yoktur. Sivil mahkemeye sevk etti ise sivil mahkemenin buna itiraz hakkı vardır bu durumda itiraz olursa bizde ki gibi bir üst mahkeme karar vermez. Bizde karşılığı uyuşmazlık mahkemesi olarak adlandırılabilecek asker sivil hakimlerden oluşan bir heyet karar verir ve bu karar askeri mahkemeyide sivil mahkemeyide bağlar. Görüldüğü gibi bu ülkelerde bu sorun ne şekilde olursa olsun YARGILAMADAN ÖNCE ÇÖZÜME BAĞLANMAKTADIR. Bizde ise somut olayda görüldüğü üzere karar verilip yargıtay aşamasında yetki tartışması olmaktadır. Bu hele bir başlayalım da sonu allah kerim zihniyetinin toplumumuzdaki geniş yer bulmasının sonucudur.
Benim şahsi fikrim ise Askeri ceza kanununun TCK ya atıf yaparak yargılama yaptığı suçların açıkça askeri suç olmadığı belli olduğundan sivil mahkemelerde yargılanmasının gerektiği yönündedir.
Şemdinli olayı heryönüyle bir talihsizliktir aslında iddianameyi hazırlayan o zamanki cumhuriyet savcısından olay yeri incelemesinin yapılmamasına kişilerin görev ve yetkilerine bakılmadan bazı kararların verilmesine kadar esasa yönelik olmayan bir çok hatanın yapılarak gerçeklerin bu toz duman arasında yok olduğu ve sağlıklı bir sonuca ulaşılmasının çok zor olduğu ve bu yüzden de karar ne olursa olsun hep bir şüphenin var olacağı bir dava olarak hafızalarda kalacaktır.
Somut olayda itirafçıyı bilmem ama asker kişilerin askeri mahkemede yargılanmak istemelerini anlayabiliyorum. Yukarıda açıkça yazdığım şekilde gerek iddianame gerek keşif tam bir fiyaskodur. Terör bölgesinde terörle mücadele timinde görevli iki astsubayın arabalarında silah olmasının suç sayılarak bombalamada delil olması çok müphemdir. Ne garip bir talihsizliktir ki bu silahların balistik incelemeleri bile savcılıkça talep edilmemiştir. Silahlar suç aleti midir ? Yoksa TSK nın normal silahı olarak bulunan silah mıdır ? yeniden başlayan yargılamada bu düğüm konusu hale belli değildir ve artık asla belli olamayacaktır. Eğer askeri mahkeme yargılasaydı ilk iş olarak araçtaki silahlara el konulup tam balistik incelemesi yapılıp katil/ temiz olduğu nerede kullanıldığı o gün kullanılıp kullanılmadığı kime zimmetli olduğu ortaya çıkması için inceleme yapılırdı. Astsubaylerın orada ne aradıkları olayın oluşu tam incelenir belik daha somut ve geçerli delik ve karinelere ulaşılırdı.
Ne oldu ? Toplum olarak Tuğralı savcının garip iddianamesi balistiksiz bir dava görevlerin bilinmediği bir suçlama telefon kayıtlarının dikkate alınmadığı yargıtayda bu neki dendiği bir süreç hakim savcı ile sanıklar arasında ki anlamsız kavgalara odaklandık. Yetinmedik Genel kurmay başkanının bizzat kendisine sardık o da kesmedi yetkisiz olduğu halde direk jandarma genel komutanlığına sorgu yapıldı ve bunların sonucu bile alınamadığı halde gürültüsü davanın önüne geçti gitti.. Gelde çöz şimdi neyi çözebilirsen .Gordion düğümü gibi yaptılar olayı makumunuz Büyük iskender bile düğümü çözememiş öyle olmaz böyle olur diye kılıcıyla düğümü kesip atmıştır. İşte sorun bu kılıç kimdedir ?
Cevap: Şemdinli davasında askeri mahkeme - sivil mahkeme tartışması
Şemdinli davasında askeri savcı ‘görevsizlik’ istedi
HAKKARİ’nin Şemdinli İlçesi’nde, 9 Kasım 2005 günü Umut Kitabevi’nin bombalanmasıyla ilgili olarak Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde görülen davanın 9'uncu duruşması yaklaşık 3 saat sürdü. Askeri Savcı Hakim Yüzbaşı Gürsel Kenar, verdiği mütalasında görevsizlik isteyerek, dosyanın, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini istedi. Müdahil avukat ise bu isteğe itiraz ederek görevsizlik verilmesi halinde dava dosyasının 250'nci madde kapsamında Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesi gerektiğini savundu.
Duruşma saat 14.00’da başladı. Duruşmaya müdahil olarak kitapevi sahibi Seferi Yılmaz ve avukat Murat Timur ile sanık astsubayların avukatları Vedat Gülşen ve Mahmut Güler katıldı. İlk olarak geçen duruşmada olay günü çekilen görüntülerin izlenmesinin ardından bilirkişi olarak çağrılan Jandarma Yarbay Ercan Seyhan’ın fotoğraf ve görüntülerle destekleyerek hazırladığı rapor sunuldu. Yine geçen duruşma alınan karar gereği de Duruşma Savcısı Hakim Yüzbaşı Gürsel Kenar, görevsizlikle ilgili hazırladığı 1.5 sayfalık mütalaasını yazılı olarak mahkemeye sunduktan sonra okudu.
Askeri Savcı Hakim Yüzbaşı Kenar, askeri mahkemenin görevsizlik kararı vererek, dosyanın Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesini talep etti. Savcı Kenar, mütalaasında, PKK itirafçısı sanık Veysel Ateş’e isnat olunan eylemlerin ‘Nitelikli kasten öldürme, nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs’, diğer sanıklar astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz’e ise ‘Nitelikli kasten öldürme ve nitelikli kasten öldürmeye teşebbüs suçlarına azmettirme ve yardım etme’ suçlarını işleklerini ileri sürdü.
Savcı Kenar, bu suçların Askeri Ceza Kanunu’nda yazılı askeri bir suç olmadığını, asker kişiye karşı veya hizmet ve göreviyle ilgili olarak ya da askeri mahalde işlenmediğini gerekçe gösterdi. Askeri Savcı Hakim Yüzbaşı Kenar, bundan dolayı da dosyanın, suçun vasfı ve işlendiği yer itibariyle Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi gerektiğini talep etti.
MÜDAHİL AVUKAT İTİRAZ ETTİ
Askeri Savcı Hakim Yüzbaşı Kenar’ın verdiği bu mütalaya müdahil Avukat Murat Timur itiraz etti. Avukat Timur, dosyanın 5918 sayılı kanun gereğince Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’nin bu dosyayla görevli olduğunu ve dosyanın görevsizlik verilerek CMK’nın 250 ve 5918 sayılı kanun uyarınca Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi gerektiğini savundu. Söz hakkı alan sanık avukatı Vedat Gülşen ise, askeri mahkemenin bu dava dosyası ile görevli olduğunu söyleyerek karar bağlanmasını istedi.
BİLİRKİŞİ DENEME PATLATMALAR YAPARAK RAPOR HAZIRLADI
Bu arada, daha önceki duruşmada kendisinden rapor istenen jandarma Yarbay Ercan Seyhan’ın fotoğraf ve görüntülerle destekleyerek hazırladığı raporu sundu. 44 sayfadan oluşan raporda, Jandarma Yarbay Seyhan, olay yeri şartlarına uygun başka bir yerde deneme patlatmaları yaparak rapor hazırladığını anlattı. Yarbay Seyan, patlamaların insan vücudu üzerindeki etkilerinin de neler olduğunu teker teker raporuna yazdı. Bu rapora göre, Yarbay Seyhan, “Alman yapımı DM-41 tipi el bombaları ile MKE yapımı el bambalarla deneme patlatmalar yaptım. En ince detaylarına kadar bunları inceledim. Meydana gelen basınçları ölçük. Bombaların insan vücudu üzerindeki etkilerini tespit ettik. Patlama sırasında içerinde bulunan bir insan kulak zarları patlar, iç kanama geçirir ve çeşitli yerlerinde de yaralanma olmalıdır. İlk patlamadan sonra da ikinci bir bombanın patlaması da aynı mekanda bulunan birisi tarafından da duyulmaz” dedi. Müdahil Avukat Timur, bilirkişi Yarbay Seyhan’ın hazırladığı rapora da itiraz etti. Timur, bu raporun mütala değil, sanık savunması doğrultusunda hazırlandığını savundu.
Mahkeme heyeti, mazaret dilekçesi vermiş olan Veysel Ateş’in avukatı Yurdakan Yıldız’ın gelip savunma yapması için duruşmayı 22 Ocak 2010 tarihine ertelenmesine karar verdi.
NE OLMUŞTU?
Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nde 9 Kasım 2005 tarihinde PKK eski hükümlüsü Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitapevi’ne yapılan bombalı saldırıda 1 kişi ölürken, 5 kişi yaralandı. Atılan bombayla ilgili astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve PKK itirafçısı Veysel Ateş ‘Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemde bulunmak, adam öldürmek ve adam öldürmeye teşebbüs etmek, şuç işlemek için anlaşmak’ suçlarından Van 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Mahkeme, 19 Haziran 2006 tarihinde sanıklara 39’ar yıl 10 ay 27’şer gün hapis cezasına çaptırıldı. Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi’nin 16 Mayıs 2007’de ‘eksik soruşturma’ gerekçesi ile bozduğu Şemdinli davasına, Van 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, 14 Eylül 2007’deki 4’üncü duruşmasında görevsizlik kararı verdi. Askeri mahkemeye gönderilen Şemdinli Davası’nın ilk duruşması, 14 Aralık 2007 tarihinde yapılırken tutuklu Astsubaylar Ali Kaya, Özcan ildeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.
http://www.milliyet.com.tr/Yasam/Son...icleID=1175498