Tuz da kokarsa?

Alıntı:

---

Çetenin uyuşturucu dosyası seks partilerindeki hakimde

14 Temmuz 2007
Toygun ATİLLA Çetin AYDIN
Son Nokta Operasyonu’nda çete üyelerinin düzenlediği seks partisine giderken telefon dinlemesine takılan hákimin İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi’nde görevli A.K. olduğu ortaya çıktı. Hákim A.K, Ortaköy’deki bir İşkembe Salonu’nun sahibi H.D.S’un adamlarının yargılandığı uyuşturucu dosyasına bakan mahkemenin de üyesi.

GEÇEN 4 Mayıs’ta 55 kilo eroinle yakalanan S. I. ve E. İ., sevkiyatın başında bulunan E.C.’un H.D.S’un adamı olduğunu ileri sürdü. Polis, gönderdiği fezleke ile H.D.S. hakkında yakalama emri çıkartılmasını istedi. Ancak H.D.S. hakkında herhangi bir işlem yapılmadı. Operasyonun devamında çetenin kara parasını akladığı öne sürülen Ankara ve Kuşadası'nda otelleri bulunan işadamı R.A. da yakalandı.


ÇETE, AKIL HOCASI POLİS MEMURUNU MAAŞA BAĞLAMIŞ

Bir restoranda yakalanan çetenin elebaşlarından A.Ö. ve F.E. ile aynı masada bir polis memurunun da bulunduğu ortaya çıktı. 2001 yılında Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü’nde görevli iken Sakaryalılar Çetesi ile bağlantısı tespit edilerek Köprü Koruma Şube Müdürlüğü’ne tayini çıkartılan Alper A.’nın çete elebaşlarına polisin çalışma yöntemleri ile ilgili bilgi verdiği öne sürüldü. Çetenin polis memurunu maaşa bağladığı da iddia edildi.

Alper A.’nın, çete elebaşlarıyla yakalandıkları restorandaki yemek buluşmasını organize ettiği belirtildi. Alper A.’nın yakalanmadan önce Kartal İlçe Emniyet Müdürlüğü’nde görevli olduğu ve çete elebaşlarıyla sık sık telefonda görüştüğü kaydedildi. Gözaltına alınanlar arasında bulunan M. B.’un bir işadamından tehditle para istedikleri iddiası ile Haluk K. ve Kürşat Y. ile birlikte tutuksuz yargılandığı belirtildi.

---

Büyük çaplı yasa dışı her türlü çıkar organizasyonu, bürokrasiden yardım almadan yaşayamaz. Acı olan tarafı yargıç ve savcıların da bu tür organizasyonlar içinde yer almış olmalarıdır. Elbette bu tür bozuk kişilikler, adliye camiasının tümüne mal edilemez ancak, böylesi bir olay dahi adliyeye olan güveni her seferinde derinden sarsmaktadır.

Alıntı:

---

...böylesi bir olay dahi adliyeye olan güveni her seferinde derinden sarsmaktadır.

---

Şüpheliler yargılanıp adalet yerini bulduğunda, bu güvenin yeniden kazanılacağını umut ediyorum. Bu tip olaylar sadece adalete olan güveni sarsmakla kalmıyor, yargı ve yönetim sistemimiz ile denetim mekanizmalarımızı gözden geçirmemiz gerektiğinin de sinyallerini veriyor...

Ben biraz farklı düşünüyorum. Bu tip olayların fırat beyin dediği gibi adalet duygusunu fazlası ile incitmektedir. Ancak yapan kişilerin bulunup cezalandırılması ise adalet'e olan inancın yeniden güçleneceğini düşünüyorum

Demokratik hukuk devletinin üç sac ayağıdır yasama, yürütme ve yargı organları. Ne yazık ki ülkemizde bu üç organ da zaman zaman kötüye kullanılmakta, kendi menfaatleri kamu ve halk menfaatinin önüne geçmiş kişilerce sekteye uğratılmaktadır. Ne yazık ki insanlara sihirli değnekle dokunarak onların bozuk olan mantalitelerini değiştiremiyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk'ün 80 yıl önce dediği gibi;

Alıntı:

---

.....
İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır.
.....
Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

---

Ne mutlu bize ki, damarlarında asil Türk kanı dolaşan kişiler hiç de azımsanamayacak kadarlar. Bu olayları gördükçe evet belki güvenimiz sarsılıyor, ancak bu güveni yeniden sağlayan birlik, beraberlik ve millet inancımız daha çok kabarıyor.

Ben bu tür haberleri, yanlı,taraflı ve seçim öncesi mevcut siyasi yapının gizli amaçlarına araç olarak kullandığını düşünüyorum.

Hakim ve savcılar da gökten inmediler, bu ülkenin bozulan yapısında sektör olarak düşündüğünüzde onlarda da çürük elmalar vardır,çıkacaktır. İktidarın tutumu ne yazık ki bu zaafiyeti yaratmıştır.

Toplum olarak seks partisine giden savcı hakim mi yargının düzeltilmesi için öncelikli, yoksa bunları haber yapan nemalanan taraf basınla birlikte bu kurum ve kuruluşların tarikatların, fethullahçıların eline geçmesi mi daha önemli/öncelikli ve yargıyı yıpratıcı bu kararı vermemiz, tarışmamız gerekir.

Tuz nereden kokuyor;

Kamu vicdanı, DKK yapmış bir amiralin rütbeleri sökülülüp er olarak hapse girmesine, 2 ev ve onlarca resepsiyonlar vermesine karşın 1.5 ton çikolata gerekçe gösterilirken, burslu arkadaş zekatıyla okuyan başbakan oğullarına kazançlarının, 30 milyon $ lık gemilerinin (iddia ediyorum 3 milyon değil tamı tamamına tanesi 30 milyon $) kaynağını sormayan, seçim arifesinde TSK ni hedef alan, paşanın kimin hangi çıkarına çomak soktuğu bilinmeyen bu uygulamadan yargı adına rahatsızdır.

Kamu vicdanı 600 daire sahibi bakan oğullarına kayıtlı ticari evraklarından 5 yıl önceki blançolarının, gelir giderlerinin ilgili kuruluşlarca bilinmesine rağmen, artan bu zenginliğinin hangi imara açılmış yerlerde, hangi ihalelerle sorgulanmamasından yargı adına endişe duymaktadır.

Kamu vicdanı 2002 yılında mal varlığını yaklaşık 1 milyon dolar olarak açıklayan başbakanın, çocuklarının bu miktara eşdeğer satın alınan sadece bir arsa değerini duymaktan ve sorgulama yapılmamasından yargı adına çok huzursuzdur.

Kamu vicdanı, cumhurbaşkanlığına aday gösterilmiş kişinin 70 lik babasının Kayseri'den kalkıp İstanbul'da belediye billboard ihalesi kazanmasında ahmak yerine koyulduğundan emindir.

Kamu vicdanı; Cavit Çağlar Yüce divanda yargılanıp, zaman aşımına uğrayan davaları bilmektedir,herzaman gözlemlemektedir. Ancak mevcut iktidarın hem satarak, hem satın alarak ayyuka çıkmış somut belgeli yolsuzluklarına soyut kalan, akıl ve mantık yoluyla duraksamaya yer vermeyen yargılamadan söz edilmemesini yargı adına Anayasal suç olarak görmektedir.

Kamu vicdanı, kamuoyuna her türlü işlemleri denetime tabi bankalar hortumlandı diye yutturulan ve sonrası % 65 i yabancılara satılan banka operasyonunda uyanmıştır.

Kamu vicdanı, neyi hortumladığı açıklanmayan hortumcu davasına bakan hakim ve savcının açıklanan durumunu, ülke kaynaklarını kamu erki kullanarak hortumlayanların somut davalarına bakılmaksızın, yargının münferit işlerle uğraşmasını baklava çalan çocuğa ceza gibi görmektedir.

Kamu vicdanı, ülke haraç-mezat satılırken, "satarım" diye bağrılırken,yerli ticari işletmelerin, özel sektörün hukuki davalara konu tüzel kişiliklerinin alacak-verecek davalarının hiç ilgisi olmayan devlete ve anayasal düzene karşı işlenen suçlara bakmakla görevli CMK 250 kapsamına sokulduğunu örgütlü suç, dolandırıcılık diye yaşayarak yargı adına birkez daha hüsrana uğramaktadır.

Kamu vicdanı, emekli maaşı yetmediği için çalışmak zorunda bırakılan insanların geçmişteki akitleriyle hak ettikleri emekli maaşlarından devlet adına haraç kesilmesinden ve yargının ses çıkarmamasından da, hukuk devleti, hak-adalet anlayışını ve geçerliliğini tartışmaktadır.

Kamu vicdanı, ticaret adına hergün birkaç vatan evladının şehit düştüğü olayların yöneticisi Barzaniye 9.4 krş tan elektrik satılırken, sanayiciye ve çiftçiye, üreticiye 12.5 krş.tan elektrik verilmesinden acı duymaktadır.

Kamu vicdanı cumhuriyet tarihinde 80 yılda oluşan dış borcun 4.5 yılda 2 ye katlanmasından çocukları adına ciddi kaygı taşımaktadır.

Kamu vicdanı, yasama ve yürütmenin kol kola bu işleri, iktidar adına yürütmesinden duyduğu nefretin, yargıya da taşınmasını istememektedir. Adaletin yok edilmesinde, işleyen yargı sistemini amaçlı bozan işlemez hale getiren, mecelleye çevirmek için seçim öncesi "yargıda neler var neler diyen" bakanı sorumlu tutmaktadır.

Kamu vicdanı, yasa çıkarma tekniğine uymayan, uzmanları ve sorumlu çevreleriye tartışılmayan "akşam rüyamda gördüm sabah yasa teklifi ver " görüşünde, yasal olmayan yollarla sadece milletvekillerince yasa çıkarılmasından, yap boz tahtası yasalardan bıkmıştır.

Kamu vicdanı, çare üretmede, demokrasiyi kullanan ancak hukuk devletiyle bağdaşmayan bu yönetimin, TC. ne daha fazla zarar vermeden çekip gitmesi için, bireye düşen oy verme konusunda duyarlı olunmasının gücünü yargısal işleyişle özdeşleştirmekte, güç almak istemektedir.

Kamu vicdanı;Yargı adına suçlu bulunmuşların yasa takiyyeleriyle başbakan , cumhurbaşkanı olmasının önlenmesini,demokrasiyi tramvay görüp istedikleri durakta ineceklerin, "demokrasi zarar görmüş,ülke mağdur olmuştur" gibi inanmadıkları söylemlerle hukuk devletini daha da yıpratmamaları için yargının yürekli savcı ve hakimlerini bulundukları görevin gerektirdiği yetki ve sorumluluklarını kullanmaya davet etmektedir.

Sayın hukuk ve adalet;
Yargı mensupları ile ordu mensuplarının yolsuzluğunun medyaya yansıması sizi neden rahatsız ediyor anlayamadım. Biz sivillerin yolsuzluğunu zaten her gün basında okuyoruz ve biliyoruz. Daha önce de belirttiğim üzere siyasal partilerimizin sicilleri de bu konuda temiz değil. Ama bu gün demokratik hukuk devletlerinde en önemli denetim olarak "kamu oyu denetimi" kabul edilir. Kamu oyu denetimi de ancak işlemler şeffaf yapılırsa etkilidir. Ordudaki işlemler şeffaf mıdır, kamu oyu ne olup bittiğini ne kadar biliyor? Ara sıra basına yansıdığında haberimiz oluyor.

Bir yargı mensubunun ve ya bir kuvvet komutanının yaptığı yolsuzluk siyasetçilerinkinden daha fazla ses getirecektir. Bu doğaldır. Çünkü toplum siyasetçilerinki konusunda zaten alışkındır. Ama en önemli ve güvenilir kurumlar olan yargı ve orduda bu işlerin olmasını insanımız beklemiyor. Olursa da böyle ses geitiriyor. Basına, bunları yazıyor diye kızmak da yersiz. Çünkü, basın olmasa bunların çoğundan haberimiz olmayacak. Selam ve saygılar.

sayın Av.Abbas Bilgili,

Beni rahatsız eden sadece yargı ve ordu mensuplarının yolsuzluğunun açıklanması değil, topyekün yolsuz bir toplum haline dönüşmemize neden olan sivil idaredir. Bu yönetimin demokrasiyi kullanarak yaptığı yolsuzlukların kamuoyuna yansıyan bölümünün dahi sorgulanmaksızın, yasama ve yürütme olarak mevcut yargı sistemine ve TSK ne bakışı bilinerek, iktidarın somut suçlarına ses çıkarılmaksızın yapılan uygulamalardır.

Ben sivil yönetimin iktidarların yolsuzluklarına alışamamış bir bireyim. Bildiklerim karşısında orduda çok üst düzeyde görev yapmış bir kişinin kızının arkadaşıyla kurduğu şirket çerçevesinde aldığı bir ihale konu edilmekte, suç 2 ev ve 1.5 ton çikolata gösterilmektedir.

Başbakana bir muhalefet milletvekili tarafından, bu tür somut olayla ilgili oğulları ve çevresine sağladığı imkanlar/çıkarlar sorulduğunda "bizim çocuklar aç mı kalsın ulan" yanıtını almaktadır.

Evet ben bu kanıtlı iktidar vurgununa karşı yılların bir günde o görevlere gelmemiş ,Talabani ve Barzani ile işbirliği yapmamış, Bush'a her söylediğimi yaptırdım detirmemiş paşasının bu davasından kuşku duymaktayım.

Ne paşayı tanırım ne de hakim ve savcıları. Üstelik yargı bağımsızlığının zaafa uğratılmasından son derece rahatsızım.

Ben bu bağlamda, açılan başka davalardan da rahatsızım. Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt'ın örgütlü suç fezlekesinden, Rektör Yücel Aşkın'ın Üniversite genel sekreterinin" böyle şerefsiz bir suçlamaya dayanamam" diyerek tutuklu bulunduğu ceza evinde canına kıymasından sonra 9 kişiyle birlikte örgütlü suçtan yargılanmasından, yurt dışında iken evinin arama bahaneli emniyet güçleri tarafından talan edilmesinden de da yargı adına rahatsızım.

Bu durum sizce yargı ve ordu mensuplarının yargılanmasından mı rahatsızlık duyduğumu anlatıyor yoksa başka nedenler mi arzediyor.

Adalet mülkün temelidir.
Devletin varlığı toplumu oluşturan bireylere bağlıdır.
Bireyin hak ve özgürlüklerini koruyarak mutlu ve huzurlu bir yaşam sürmesi devlete görev olarak verilmiştir.
Toplumda bireye güven duygusu veren birimler,ordu, yargı ve emniyet birimleridir.
bunu tesis etmekte iktidar olmuş hükmeden,devleti yöneten yürütmedir.
Seçimle iş başına geldiğini söyleyen iktidarın Adalet bakanı halkın karşısına geçip "yargıda daha neler var neler" ifadesini kullanamaz. bu bütün dengeleri ve güveni yok eder.
Birey, ordu mensubu, yargı mensubu, siyasetçi, memur, işçi, çiftçi diye ayrılmaksızın Anayasa ve yasalar karşısında eşit kabul edilmiştir.
Bu eşitlik yargı tarafından sağlanmalıdır.

En iyi dileklerimle,

Sanıyorum beni anladınız. Ben, siyasetçilerin yaptığı yolsuzluklar konusunda toplumun konuyu kanıksadığı kanısındayım. Ancak, yargı ve ordu ile ilgili kurumlarda yolsuzluğun olması, artık "tuzun da koktuğu" mertebesine geldiğini gösteriyor. Ama bu kurumlardaki yolsuzlukların gündeme getirilmesi lütfen sizi rahatsız etmesin. Bu kurumlardaki yolsuzlukları da iktidarla ilişkilendirmeyin. Çünkü bu yolsuzlukluklarla iktidar arasında uygun illiyet (nedensellik) bağı kurmak çok zor. Zaten onlar gırtleğına kadar yolsuzluğa batmış durumda.

Gönül isterdi ki, yargı ve ordu bu yolsuzluk sorununundan soyut olsunlar. Ama ne yazık ki bu kurumlarımız da yolsuzlukla tanışmış durumda. Ben bu kurumlardaki yolsuzluğun kamu oyuna yansıyandan daha fazla olduğu kanısındayım. Çünkü bu kurumlar kamuoyuna çok açık değiller. Ne olup bittiğini ara sıra münferit olaylarda duyuyoruz. Bunuı da basına baorçluyuz. Basını ne kadar eleştirirsek eleştirelim, yine de önemli bir görev ifa ediyor.

Sonuç olrak şunu söyleyebiliriz; yolsuzluğu kim yaparsa yapsın, ilke olarak hepsine karşı olmak gerekir.

Selamlar.

Son cümleniz "Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; yolsuzluğu kim yaparsa yapsın, ilke olarak hepsine karşı olmak gerekir." ise burada kanıksamadan vazgeçip, duyarlı toplum yapısı oluşturmak için mücadele etmek hepimizin görevidir.

Yasama, yürütme ve yargı devlet yönetimi oluşumudur. Burada yargının demokratik hukuk devletinin sürdürülebilirliği ile eşdeğer görevi vardır. Çünkü o siyasetten bağımsız olmalıdır.

Oysa günümüzde,ülkemizde bu yapının siyaseten kullanılmak istendiği ve bulaştırılmak istendiği en yetkili kişilerce açıklanmakta kaygı duyulmaktadır. Bu nedenle verdiğim örneklerden görüleceği gibi, korunması gerektiğine inandığım yargının, savcı, hakim ve avukat olarak ayrılamaz bileşenlerinde, özellikle savcılık oluşumunda, dile getirilen adalet bakanlığı memuru yapılanmasına gidiş yargı bağımsızlığı konusunda endişe verici boyutları açıklamaktadır.


"bu kurumlardaki yolsuzlukların gündeme getirilmesi lütfen sizi rahatsız etmesin. Bu kurumlardaki yolsuzlukları da iktidarla ilişkilendirmeyin. Çünkü bu yolsuzlukluklarla iktidar arasında uygun illiyet (nedensellik) bağı kurmak çok zor. Zaten onlar gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış durumda" ifadeleriniz, çifte standartı açıklıyor. İktidar olan, hükümet olan hepsinden sorumlu. Burda tuzun koktuğu nokta önemli. Ben yaparım halk alıştı, sen yapamazsın" anlayışı olamaz.

Yargı ve ordunun bu yolsuzluk sorununundan soyut olması da yolsuzluktan soyut bir iktidarla mümkündür. Gırtlağına kadar yolsuzluğa batmış iktidar bu yapıları da bulaştırır.En önemlisi de bunu savunma aracı kullanamaz.

Bu kurumlar kamuoyuna çok açık olmasalar da, daha rijit kuralları vardır. Hiyerarşik yapıları, bağımlı bütçeleri vb. iktidar kadar esnek davranmalarını önlemektedir. Ne olup bittiğini ara sıra münferit olaylarda duyulsa da, duyduklarımız, bildiklerimizle ilgili iktidara karşı bir yaptırım uygulanmıyor, sadece diğerleri için uygulanıyor. Bu durum hukuk devleti adına endişe yaratıyor. Yargıya güven sarsılıyor.

Basının geldiği nokta ayrıca tartışmaya değer bir boyut. Tekelleşen bir basından doğru haber alma, bilgilendirme bekleyemezsiniz.İzlediğimiz basın operasyonları da bunu doğrulamakta. TRT ile özel TV farkı açık olarak gözlemlenmektedir.

Evet, sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; yolsuzluğu kim yaparsa yapsın, ilke olarak hepsine karşı olmak gerekir.Çifte standart uygulanmadan!
Hepimize kolay gelsin.........