Firar Hakkında Yaşadıklarım
“ Adalet mülkün temelidir.” Sözünü Askeri mahkeme salonunda okuduktan sonra yaşadıklarımı ve düşündüklerimi sizlerle paylaşmaya karar verdim. Amacım sanal ortamda birşeyler yazıp, birilerini karalamaya çalışmak değil; aksine sorularıma hukuki boyutta cevap aramaktır. Her ne kadar sanal ortamda ve bir takma adla buradaysam da, son yargılanma tarihim ve bana bildirilen tahliye kararının dosya numarası KTBK.K.lığı As.Mah.nin 18 NİSAN 2007 gün ve SAYI: 2007 / 251 Es (As.Mah.)dir.
Askeri ceza hakkındaki forumlarda lomby nickiyle firar eden subay astsubaylar hakkında bir konu açmıştım ve elvançetinkaya nickini kullanan bir üyenizin bana yazdığı mesaj sonrasında, başta ilgili arkadaşa ve diğer ilgilenen arkadaşlara bu konuyu yeniden açıp, Mustafa Kemal ATATÜRK’ ün Bursa Nutkunu da ekleyip sorularımı sormak istiyorum.
Atatürk’ ün Bursa Nutkunu bilmeyenler olabilir, hatırlamak için ilk olarak eklemek istiyorum:
Şubat 1933'te Bursa Ulucami'de toplanan 100 kadar irticacı camilerde Türkçe ezan okunmasına karşı bir ayaklanma girişiminde bulunurlar. Ayaklanma kısa sürede bastırılır. Atatürk Bursa'ya gider. Çekirge yolu üzerinde bulunan bir köşkte akşam yemeği yenildiği sırasında bir kişi Atatürk’e ayaklanmayla ilgili olarak şöyle diyecek olur: "Bursa gençliği olayı hemen bastıracaktı, fakat zabıta ve adliyeye olan güveninden ötürü..." Atatürk hemen konuşmakta olan kişinin sözünü keser ve aşağıdaki konuşmayı yapar:
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, "Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir" diye düşünecek, ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek"
Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir."
İşte benim anladığım Türk Genci ve Türk Gençliği!
Mustafa Kemal Atatürk
Bursa, 5 Şubat 1933
Daha önce açtığım forum sayfasında durumumu açık yazmamla beraber kısaca anlatayım ve sonrası olanları ekleyeyim: TSK’ da 8 senelik bir piyade subayı olarak görev yapmaktaydım ve ayrılmak için 16 Nisan 2006 tarihinde izin tecavüzü suçunu işleyerek birliğime katılmadım. 10 ay 7 gün kaçak olarak yaşadım. Kaçak olarak yaşadığım süre içerisinde saklanmadım ve normal yaşantıma devam ettim. Beni arayan veya kanun önüne çıkartmak isteyen hiçbir güç ile karşılaşmadım. Teslim olmaya karar verdiğimde Atatürk Hava Limanı gümrüğünden nüfus cüzdanımı beyan ederek, 22 Şubat 2007’ de KKTC’ ye uçakla gidip, 23 Şubat 2007’ de Girne Merkez Komutanlığına teslim oldum. Aynı gün Askeri Mahkemeye çıkarılarak KTBK.K.lığı As.Mah.nin 23 ŞUBAT 2007 gün ve 2007 / 19 – 12 evrak ve karar sayılı tutuklama kararı ile tutuklandım. Tutuklandığım celsede KKTC’ ye giriş yaptığım evrakları ve daha önceden hazırladığım yazılı savunmamı mahkemeye sundum. 28 gün sonrasına duruşma tarihi verildi. Aynı gün Askeri Ceza ve Tutukevine gönderildim. 23 Mart 2007’ de çıktığım duruşmada eski birliğimin mahkemenin istediği evrakları göndermediği ve dolayısıyla mahkeme dosyasının tamamlanmadığı açıklamasıyla 26 gün sonrasına ertelendi. 18 Nisan 2007’ de yapılan mahkeme sonucunda TSK’ dan çıkarılma cezası ile 1 yıl hapis ( iyi halden 10 ay, şartlı salıverilme kanunu uygulaması ile 200 gün hapis) cezası ile cezalandırıldım. Tutukluluğumun devamı veya tahliye istemim soruldu ve isteğim sonrasında tahliye edildim. Cezamın onaylanmasından sonra ikamet ettiğim ilçe Cumhuriyet Başsavcılığının tebliği ile cezamın kalanını çekeceğim söylendi. Türkiye’ ye döndüğüm gibi Cumhuriyet Başsavcılığına gidip İnfaz Bürosuna durumumu açıkladım ve cezamın infazının ne zaman olacağını sordum. İlgili bir memur bilgisayar kayıtlarına baktı ve durumun henüz kayıtlara geçmediğini söyledi. Durumum hakkında benim beyanımdan başka bir bilgileri olmadığını söyleyerek bir tarih veremediler ve bir telefon numarası verip, çok sık olmamakla beraber bu numarayı arayıp bilgi almamı söylediler. Tebliğin yapıldığı 10 gün içerisinde cezamın infazına başlanacağını eklediler. Her Pazartesi günü ve son iki haftadır Çarşamba günleri de dahil olmak üzere telefonla veya bizzat giderek durumumu soruyorum; aldığım cevap halen değişmedi.
Ayrıca mahkemenin sonuçlanması ile birlikte daha önce tanımadığım birbirinden farklı sınıf ve duhullü 4 subay cep telefonumdan farklı tarihlerde arayarak TSK’ dan ayrılma konusu hakkında detaylı bilgi almak istediler. Nedenini sorduğumda kendilerinin de ayrılma talepleri olduğunu, benim konu hakkında yeterli bilgiye sahip olduğumu birkaç devre arkadaşımdan öğrendiklerini belirterek yardımcı olabileceğimi düşündüklerini belirttiler. Açmış olduğum forum sayfasına yazılmış aynı durumdaki bir subayın mesajıyla karşılaştım. Firar konusunda benden sonra açılmış birçok forum sayfasına rastladım.
Sorularıma temel oluşturduğu için mahkemeye sunduğum yazılı savunmamı forumun alt bölümüne ekledim.
Mahkemeye sunduğum savunmama ek olarak belirttiğim belgeleri de fotokopi olarak verdim. Asılları bende ama hizmete ilişkin evraklar olduğundan yayınlayamıyorum.
Ayrıca askeri cezaevinde kaldığım süre içerisinde ceza infaz kanununda bulunmayan uygulamalarla karşılaştım; en önemlisi bana giydirilen kıyafetti. Askeri ceza ve tutukevi müdürlüğünün görevlendirdiği fotoğrafçıya fotoğraf çektirdim ama bu tek tip kıyafeti cezaevi içerisinde görüntülendiğinden dolayı yayınlayıp sizlere belgeleyemiyorum.
Şimdi sorularıma geçiyorum:
1. Subay / astsubayların zorunlu hizmetten dolayı istifa edemeyişi ve istifa yerine bir suç işleyerek kendini TSK’ dan attırması HUKUK DEVLETİ’ ne uygun mudur? Zaten ayrıldığında zorunlu hizmetin yapılmamasından dolayı personelden maddi bir tazminat istenirken ayrıca bir suç işlemesine sebep olunarak neden manevi bir tazminat ekleniliyor?
2. Savunmamda belirttiğim kanunsuzluklardan sadece bir tanesine (bir bölük komutanının askerlerini sivil tarlalarda para karşılığında çalıştırılması olayı) savcılık işlem yaparken neden diğerleri hakkında herhangi bir işlem yapılmıyor? Bu olayı henüz yargı safhasında olduğundan detaylandırmak istemiyorum; Ama tesadüftür ki, ben savunmamda bu olayı belirttiğimden sonra, mahkemenin tutuklanma kararı verdiği celsede bana atadığı avukat bu olayla ilgili gerçek tanıkmış ve maduriyeti varmış. Kendisi de benim savunmamdan sonra olay hakkında şikayet dilekçesi verdiğinden savcılık olaya el koydu şeklinde düşünüyorum. Diğer olaylar hakkında savcılığın suç duyurusu kabul edip doğrulukları hakkında araştırma veya bir işlem yapması gerekmiyor muydu? Suçun mahkemeye sevk edilmesi için mutlaka birilerinin suçu savcılara hatırlatması mı gerekiyor? Mahkemeye terbiyesizlik yapmamak için zor susturdum kendimi: “Savunmamda kanuna uymuyorlar diyorum, siz normal bakıyorsunuz” veya “Ben sizin verdiğiniz kararla aranmam lazımken, elimi kolumu sallayarak gümrükten geçip Kıbrıs’ a geliyor ve teslim oluyorum” veya “Bakın kıtada komutanlar işlerini yapmıyor en basit örneğiyle siz mahkeme dosyam için yazı istiyorsunuz onlar 17 günde Alaydan Kolorduya (30 km.’ ye) yazıyı göndermiyorlar” vb. daha çoğaltabileceğim örnekler....
3. Bir suç işlemişim ve aranmam lazımken; en basit örneği ile, elimi kolumu sallayarak KKTC’ ye gidiyorum. Hadi ben teslim olmak niyetiyle gittim, ama niyetim farklı olsaydı artık yurtdışındaydım. Kanuna karşı gelmiş biri, nasıl yurtdışına çıkabiliyor?
4. Yargılanma sürecim bitmiş durumda ve cezamın infazını beklerken 73 gündür adli kayıtlarda bir kısıt - kayıt bulunmamaktadır. İstenirse yurtdışına çıkıp adaletin işlemesine karşı davranış sergilenebilir ve ceza zaman aşımına sığınılabilir şeklinde bir düşüncem oluştu. Atatürk’ ün bizlere emanet ettiği bu cumhuriyeti koruma, kanunlarına uyma düşüncem olmasa çok basit bir şekilde yapardım. Ama kendimi hep O’ nun yolunda yürümeye şartlandırdığımdan, yapmayı düşünmüyorum. Fakat bu yapıtı korumak adına soruyorum “Bu HUKUK DEVLETİ’ nin yasalarına, kararlarına karşı gelmek bu kadar kolay mı olmalı?”
5. Askeri Ceza ve Tutukevinde bulunduğum süre içerisinde giydiğim tek tip kıyafet insan haklarına ve özellikle ceza infaz kanununa uygun mu? Sivil ceza ve tutukevlerinde bu tip bir uygulama ( tek tip kıyafet uygulaması ) mevcut olmadığını biliyorken, bu devletin ordusu yasalarına uymuyor mu?
6. Kanunlara uyulmadığını düşündüğümden ( düşünürken birçok delil de sunabildim) ayrılmayı seçtiğim TSK’ dan, benim gibi ayrılmak için hala bir sürü subay / astsubay suç işlemeyi bile göze alıyorsa ( benim bildiğim en azından 13 subay, 9 astsubay var ve forum sayfalarında rastladığım 16 – 17 subay / astsubay var ), devlet bu insanlara “Evet, suç işle, kanunsuzluk yap!” demeye devam mı edecek? Diğer subay astsubayların kararlarını almalarındaki düşünce yapılarını bilmememe rağmen sonuç olarak ayrılma kararı ve uygulamaya geçirilmesi suç işlemeye yönlendiriyor.
7. Kanunlara uyulmadığını düşündüğümden; şan ve şerefi herkesçe bilinen bu mesleğe yakıştıramadığım uygulamalara daha fazla katılmamak için gururla giydiğim üniformayı çıkartarak TSK’ dan ayrılmayı seçtim. Ama yazılı kanunlara uyulmayan; zora geldiklerinde kanunları istediği gibi değiştirenlerin yasama organlarında bulundukları, yönetimde söz sahibi oldukları ve kanunları hiçe sayanların rahatça yaşadığı, ceplerini doldurdukları bir ülkede bulunduğumun da farkındayım. Hatta bu tip insanların diğer insanları da etkileyerek bir çığ gibi durmadan çoğaldıkları, çığ kitlesine katılmayanların altta kalıp ezildiği Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde bu devletin yazılı kanunları çerçevesinde dürüstçe ve rahatça yaşamanın bir yolu var mı?
8. Atatürk’ ün Bursa Nutku’nu düşünerek gösterdiği yolda yürümeye çalıştım. Bu yapıtı korumak adına kullanabileceği imkanları zorlayıp başarıya ulaşamayan çok fazla tanıdığım bildiğim isim var. Bunların içinde subay olup benim yaptığım şikayetleri idareye veya askeri yargıya yapanların birçoğunu da gerek ismen gerek şahsen tanırım. Tüm bu yaptıklarımla hukukun üstünlüğüne sığınarak, kendi imkanlarımla bize emanet edilen yapıtı korumaya çalıştığım düşüncesindeyim. Yolun bu noktasında (“Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. Diyecek ki, "ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.") ve Gençliğe Hitabedeki “Bir gün, İstiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin!” sözlerinden güç alarak sizlere düşüncelerimi açtım. Eğer bu yaptıklarımla haksızsam hatalarımı düzeltmenin gene bana düşeceğini biliyorum. Bunlar benim doğrularım ve kendimi haklı görüyorum. Ama size göre haksızsam, gittiğim yol yanlışsa, birileri bunun doğrusunu bulsun istiyorum. ATATÜRK’ ün gösterdiği yolun doğrusu ne? BU YAPITI KORUMAK ADINA KULLANABİLECEĞİMİZ NEYİMİZ VAR?
9. Bu sorduğum sorular sonucunda mülkün temeli olan hukuk, şu halde diye düşünüyorum: "demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek". Bunu düzenleyecek yasama organının da hali belliyken ne yapabiliriz?
10. Korumak adına kullanabileceğimiz hiç bir şeyimiz yoksa, özellikle hukukçu arkadaşlara soruyorum; Başta M.Kemal ATATÜRK’ün ve dedelerimizin kurup bizlere emanet ettiği bu yapıt, kanunları gibi sadece yazılı halde mi; hatta ilkeleri, düsturları, ana temelleri artık bir mazi mi? Yoksa mahkeme salonunda yazdığı gibi hala ADALET MÜLKÜN TEMELİ mi?
Bütün bu yazdıklarımdan sonra Platon’ un Sofist’ inden bir paragrafı hatırlatmak istiyorum:
“ (259c) Bu zıtlıklara inanmayı reddedenler, konuyu araştırmalı ve bizim söylediklerimizin daha iyisini bulup söylemelidirler. Ama, kanıtları çeşitli yönlere çekip, keyfince eğip büktükten sonra, zor bir icatta bulunduğunu sanmak, çabaya değmez şeyler için çaba harcamak demektir. Şu an ileri sürdüğümüz kanıtlar, bunu doğruluyor. Gerçekten de, ne gösterişli bir icat, ne de zorlu bir keşif var.....”
Ben bir subay olarak ve kanuna karşı geldiklerimle de adalet önünde suçlu biri olarak bunları yaşadım. Yazdıklarımı okuyan sizlerden bir çoğu suçlu olarak yaşadıklarımı yaşamamış olabilir; ama, emin olduğum konu, her Türk erkeği, askerlik yaparken bunların çoğuna birebir şahit olduğudur. Şahit olmayanlar da askerken şahit olan eşinden, çocuğundan, dostundan duymuştur.
Öncelikle tüm yazdıklarımı okuyan ve sonrasında sorularıma cevap bulmamda yardımcı olabilecek arkadaşlara şimdiden teşekkür ediyorum.
Askeri Mahkemeye verdiğim yazılı savunmam aslına sadık kalmaya çalışarak birlik ve garnizon adlarını size bildirmenin yıpratıcı olaylara sebep olabileceğini düşündüğüm için değiştirdiğim şekilde dosya ekleyemedim. Cevap olarak ekledim.
Re: Mahkemedeki savunmam - 3
Yolun açık olsun dostum, subay yada astsubay değilim ama askerlik yaptığım dönemde yaşadıklarının bir çoğuna ben de bizzat şahit oldum.İşerinin yoluna girmesini dilerim.
Re: Mahkemedeki savunmam - 3
Sevgili Lomby,
Öncelikle hayatta başarılar dilerim, doğru veya yanlış bir karar vermişin bana göre doğrular zamana ve yere ve kişilere göre değişir, önemli olan bundan sonrası.
Bu arada Atatürkün Bursa Nutku ile başlamışsın ben o nutuktan feyza alıp TSK da bir şeyleri değiştirmeyi düşünseydim ayrılmazdım kendi kulvarımda yani üniformalı olarak yanlış gördüğüm bazı şeylerin doğrusunu yaparak hayatıma devam ederdim bu yanlış olan bir şeyleri donkişotluk yapmadan ve çevreye zarar vermeden ve çevreyle ve kendinle sürtüşmeden düzeltmenin en iyi yolu bence tabi herkesin hayata bakış açısı da farklı saygı duyarım.
Senin ayrılman yazdıklarına bakılırsa biraz tepki olmuş yani bir hikaye var bilirmisin hintli bir usta ressamın çırağı resmini halkın görüşüne sunuyor ve herkes hata buluyor ama hatalarını düzeltmesini istediğinde kimse hata bulmuyor.. yani bazı şeylere sen tepki veriyorsun ama insanlar seni tepkinde haklı buluyorlar buna rağmen ne tezattırki onlar senin verdiğin tepkiyi vermiyorlar neden acaba...? Bence önemli olan sorun bulmak değil bulduğun sorunu düzeltmek, düzeltemiyorsan düzeltemeyeceğin hatayı görmeyeceksin. Yoksa bu hayat sana işkence olur ... Sivil hayatta daha Baba hatalar göreceksin
“Aslında izin tecavüzünde bulunmadan önce, bu kararımı çevremdeki silah arkadaşlarımla paylaşıp, çoğunun bu fikri taşıdığı; fakat çeşitli sebeplerden dolayı bu fiili yapamadığını öğrenmem, beni daha fazla hareketlendirdi.”
.= = > ( Burada Hintli resim olayın hatırla) Bu arada Firar edeceğini arkadaşların veya amirlerin biliyorlarsa ve bu konuda bir şey yapmamışlarsa Suç işlemiş sayılıyorlar ASC kanununa göre.
“İç Hizmet Kanunu Madde 32; İç hizmet Yönetmeliği Md. 23,24, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56; Personel Kanunu Md. 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204; KKM 368 – 1 Devamlı Emirler Muhtırası (Başemir sf XI) de Mükafat ve Ceza ile ilgili hususlar yazarken; mahkemeye örnek olarak vereceğim Kara Harp Okulu öğrencisiyken aldığım 2 adet takdiri, Subaylığa nasbedildikten sonra komuta silsilesinin birbirini takdir etmesi ile birlikte aldığım 19 adet takdiri ve kendi çalışmalarımdan dolayı aldığım 5 adet takdiri sunuyorum. Burada belirtmek istediğim konu 2 adet takdirde amirin ne şekilde takdir vermesi gerektiğini anlıyorum, 19 adet takdirle mesleğimdeki mükafat verme amacının “komutanım beni takdir etti, ben de komutanın olarak seni takdir ediyorum” a döndüğü, amiri belirtmezse kendi astının takdir edilme hakkının olmadığı, bu da kraldan çok kralcılığa gidildiği, kanunsuzluğa düşüldüğünü anlıyorum. Ayrıca aldığım 19 adet takdirin tarihlerinin dikkate alınarak aynı birlik personelinin safahatı incelenmesi sonucunda birliğe toplu takdirler verildiği anlaşılacaktır. Bunlar da bende amirimin takdir yetkisinin bir önem taşımadığı, verdiği takdirin bir kağıt parçasından öteye gidemediği duygusunu yaratmaktadır” .= = >
Bu arada sen 19 adet takdir almışsın. Tebrik ederim 8 yılda 7 yılı kıta hayatı olunca her yıla ortalama 2 takdir düşüyor. Sen kaç tane takdir verdin yada sende yukarıdan takdir alınca bende astlarıma aynı zamanda takdir vereyim dedin mi. ““komutanım beni takdir etti, ben de komutanın olarak seni takdir ediyorum” aslında bir komutanın bir konuda takdir alınca sizin sayenizde bende sizi takdir ediyorum diyebilir bunda sakınca görmüyorum bu birazda başarıyı paylaşmaktan ileri geliyor tabi takdir aldığı olaya sizlerin katkısı varsa eğitim vb gibi.
“”Yazılı olarak sunamadığım ama kıta hayatım boyunca aldığım en fazla ceza toplu veya münferit olarak ikinci bir emre kadar kışlayı terk etmeyeceksin şeklinde defalarca verilmiş ve yazılı hale geçirilmemiş cezalardır. Bu yaşadıklarım da bende amirimin ceza yetkisinin bir önem taşımadığı, verdiği cezanın bir kağıt parçasından öteye gidemeyip kendini veya dalkavuklarını tatmin etme, elindeki ceza yetkisini koz olarak kullanıldığı düşüncesini yaratmaktadır.”” .= = >
İkinci bir emre kadar kışlayı terk etmemek cezasını bende almıştım hatırlıyorum ama ben terk etmiştim. J Bu ceza aslında senin faydan düşünülerek verilmiş tabur komutanın kendisi veya başka birisinin yönlendirmesi ile senin sicilini muhtemelen TSK da ki geleceğini etkilememesi için yazılı cezaya başvurmamışlar senin biraz menfaatine olmuş sanırım.
“Ne kadar kelle, o kadar rütbe” diyen Tugay Komutanımızın vazifesini yerine getiremediğimden, Komando Taburu ve İç güvenlik Taburunda yaklaşık 4 yıl kadar birfiil operasyon görevi yapmış olmama rağmen (ki bunların sadece C Garnizonunda yaptığım görevler yazılı olarak bulunmaktadır, A Garnizonundaki faaliyetler tüm çabalarımıza, tabur personelinin defalarca yazılı dilekçe vermesine rağmen, kayıt altına alınamamıştır; kayıt altına alınmayan bu durumu açıklayabilecek tek kanıt ise görev karşılığı aldığımız tazminat bordrolarıdır; tabur 1997 yılında A garnizonuna taşınmış, 1997 – Nisan 2002’ ye kadar iç güvenlik görevi icra etmiştir) iç güvenlik harekatına katıldığımı gösterir bir işaretim yoktur (iç güvenlik harekatı şerit rozeti verilme esasları bir generalimizin vereceği takdire bağlanmıştır ve hiçbir görevimde, personel tabiriyle, kelle alamadığımızı kabul etmekteyim). Daha da genellersem; İç Hizmet Kanunu, Personel Kanunu, Prensip Emirleri vb. yazılı olarak durmakta, fakat komutanlar ve amirler kanunun kendi çıkarlarına uyan maddelerini uygulatmakta, personelin yararına olan maddelerin uygulanması aksamaktadır.= = >
Bu arada sivil hayatta kendi işini yapmadığın sürece, karşına çıkan bütün müdürlerin veya patronların sana” kelle beklentisi içinde olan Tugay K. gibi davranacağını unutma.” Kulağına küpe olsun...
“İç Hizmet Kanunu Madde 33 İzin; Personel Kanunu Madde 10, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134; İç Hizmet Yönetmeliği Madde 57’ den 71 dahil birbiriyle alakalı birçok kanun ve yönetmelik maddeleriyle izinler anlatılırken, 2005 senesinde iç güvenlik görevi nedeniyle eski birliğimde hiç izin kullanamadığımı, Kıbrıs’ taki birliğimde 20 gün izin kullandığımı, kalan iznimi kullanmak için başvurduğumda “biz de kimsenin izni yanmaz seneye kullanırsın” şeklinde cevap verilirken; dilekçe yazan arkadaşlarıma alay komutanlığından, sert bir dille, fakat sadece sözlü olarak “izninizi seneye uygun zamanda kullanırsınız” şeklinde cevap verilmiştir.” ==>
Özel sektörde; çalıştığın sürece TSK da kullanmamış olsan bile TSK da ki kullandığın izni muhtemelen mumla ararsın.
TSK’ nin beni subay olarak kabul edip, fakat annemi olduğu gibi kabul etmemesi ayrıca düşündürmektedir. Mahkemeye yalancılık, sahtecilik ve kopyacılığa Harp Okulunun dolayısıyla öğrenimimizin bakış açısını gösterir bir belge sunarken, ...................13 sene önce yetiştirdiği öğrencileri kendi eliyle öğrettiği düşüncelerden farklı davranışlara itmesi bendeki mutlak itaat düşüncesini ortadan kaldırmaktadır. ==>
Mutlak itaat Hizmete yönelik olan emre karşı yapılır keyfi emre değil emrin sonucu suç oluşturursa emri ifa eden sorumludur”
Bu arada cezanın infazı ile iligli olarak cezan Karar kesinleiştikten sonra senin İkametgahını bildirdiğin ilin veya ilçenin savcılığına cezanın infazı ile ilgili olarak önce Davetname ve Daha sonra Çağrı kağıdı gelecek bunlardan sonra gidip cezanı infaz etmezsen hakkında tutuklama kararı çıkacak .. acele etme gelir.
Benim geldi bende gittim yarın gidip infazın 6 ay ertelenmesi için dilekçe vereceğim...
Açık ceza evinde cezanı çekersen sanırım daha rahat olur senin için
Re: Firar Hakkında Yaşadıklarım
Kardeş,
“ Kılavuzun akıl olsun, akıllı ol, akıllı olanlarla birlikte ol, insanlar da akıldan başka bir şey arama akıllı ise 9 tane kusuru varsa bile o kusurları görme sadece aklı gör akıldan mahrum ise kardeşin dahi olsa mesafeli ol”
Sorularına cevap yazmak istedim
Arkadaşım,
Öncelikle çok uzun bir yazıyla bu konuları tartışmaya açman soğukluk yaratmış. İnsan foruma girdiğinde oku, oku bitmiyor. Anlattıkların ilgiye gerek bilgiler.Kimbilir belki daha neler vardır anlatacağın, ama susmak durumunda kaldığın bazı cümlelerinden belli oluyor. Bunu da Türk Silahlı Kuvvetlerinin imajını fazla zedelememeye çalıştığın bir girişim olarak algıladığımı bilmeni isterim.
Yazdıklarını okuduğumda öncelikle samimiyetinin ne derecede olduğu merakı uyandırdı bende. Üstüne basarak gerekli kanun, yönetmelik vb. maddelerle belirtmeye çalıştığın uyumsuzluklar belki tek sana olumsuz olarak geliyordur, bunu bir düşün istersen.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin toplumdaki yeri ve sarsılmaması gereken imajını düşündükçe bunların konuşulmaması, özellikle yaşadığımız zamanı göz önünde bulundurduğumuzda leke sürülmemesi gereken bir kurumu sadece senin düşündüklerinden dolayı alaşağı etmek yanlış bir tutummuş izlenimi yaratmakta. Ayrıca tartışmaya açtığın bu site, bildiğim kadarıyla sanal alemde olmasına karşın özellikle hukukçu üyelerinin bilinir insanlar olmasından dolayı konuşulan konuların devlete ve Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı suç oluşturabileceği değerlendirildiğinde fazla konuşmanın zarar getireceği gözle görülür bir gerçektir. Sitenin üye hukukçuları kendi alanlarında olmadığından ya da bu konu kendilerine zarar verebileceği düşüncesinden yorum yapmıyor olabilirler. bunu aklından çıkartma derim.
Samimiyetini saf bulduğumdan ve konuşulduğunda bana gelebilecek zarardan çok oluşabilecek yararları hayal etttiğimde sana cevap vermemin faydalı olabileceğini değerlendiriyorum.,
10 soru sormuşsun. Sırasıyla bildiğim ve mantık yürüttüğüm kadar cevap vereyim:
1. Zorunlu Hizmet ve HUKUK DEVLETİ kavramlarında tezatlıklar yaşamışsın. Hatta bunu genelliyorsun. Arkadaşım, subay veya astsubay olurken zorunlu hizmetin süresini ve diğer şartları bilerek mesleğe başlamadınız mı? Şimdi neden bilerek kabul ettiğiniz bir şeyi reddetme aşamasına geliyorsunuz? O zaman iyiydi de şimdi kötü mü oldu? Hatta Başbakanımızın bir lafını hatırlatayım: " Bana mı sordunuz bu işe girerken?". O, İmar Bankasızedelerine cevap vermişti, ama sen de üzerine alınabilirsin. :)
Ayrıca AB reformlarıyla zorunlu hizmetin düşürülmesi söz konusu bildiğim kadarıyla; 6 ila 8 yıl arasında olacağı söyleniyor. Elbette bu iş yasama organının işi. Ama şunu unutma ki, devlet kendi eliyle yetiştirdiği subay ve astsubayını yetiştirdiği iş için elbette fazlasıyla kullanmak ister. Bence 15 yıl zorunlu hizmet az bile.
2. Savcılığın söylediklerin hakkında bir işlem yapıp yapmaması gerekliliğini sormuşsun. Sadece 1 olay hakkında yasal işlem başlatılmış, o da başka birinin dilekçe vermesiyle olmuş anladığım. Savcılığın bunları tek tek suç saymaması gerektiğini zaten savunmanda da belirtmişsin. O zaman savcı ben olsam suç saymam ki, o savcı da doğal olarak suç saymaz. Askeri mahkeme, dosyanı işi bitince yargıtaya gönderir. Askeri yargıtay dosyanı inceler, kayda değer bulursa inceleme başlatır. Bulmazsa dosya kapanır gider. Bildiğimse suçun oluşma unsurları, devamlılıkları ve kamu yararı işin içinde olmalı kayda değer olması için.
3. Sanma ki bu ülkede sadece sen suç işledin. Aranan adamlar şehir değiştiriyor, hatta belirttiğin gibi ülkeden bile çıkabiliyorlar. Bunun da üzerine gidilmeye başlandı. Emniyet Müdürlükleri ve diğer kolluk kuvvetlerinin bu konuda dikkatleri çekilmiş durumda diye biliyorum. En basit örneğini geçtiğimiz Ramazan Bayramında şehir şehir gezip ( sayısını tam olarak hatırlamıyorum ama ) 6 veya 7 kişiyi öldüren katillerden sonra yapılan basın açıklamalarından hatırladıklarım.
4. Yargının işlemesine karşı gelmenin bu kadar kolay olmaması gerektiğini ben de düşünüyorum. Ama ağır da olsa işleyen bir yargı var bu ülkede. Yurtdışına şimdi de kaçabilirsin, ama dönmek istediğinde karşına elbette çıkacak bir hükmün olacaktır. Bu da galiba kanun boşluklarından kaynaklanıyor. Bak yurtdışına kaçanlar rahat rahat geri dönebiliyorlar mı, bu konuda sen karar ver.
5. Tek tip kıyafet uygulamasına gelince: Ordu tek tip kıyafet, üniforma giymiyor mu? Askeri Ceza ve tutukevinin uygulamasını neden garipsiyorsun ki? Eminim onun da yazılı bit kanun, yönetmelik vb. bir dayanağı vardır. Ayrıca Adalet Bakanlığının bu konuda bir çalışması olduğunu duymuştum. Asker kişilerin ceza infazları sivil cezaevlerinde olacağı ve askeri cezaevlerinin kaldırılacağı hakkındaydı. Benim düşüncem ordu cezaevinde tek tip kıyafet giydiriyorsa bu kanuna uygundur. Belki ordunun uyguladığı o kanun yeni kanunlara uymuyordur.
6. Arkadaşım, açık söylemem gerekirse, bu sorunu çok komik buldum. Devlet hiç kimseye suç işle, kanunsuzluk yap demez; demiyor şeklinde de düşünüyorum. Kanunlar belli, sen bu kanunlara uyup uymamayı seçersin ve ona göre davranırsın. Suç işlersen de ceza alırsın. Aldığın ceza nedeniyle zorunlu hizmetini tamamlayamıyorsan da bunu parayla tamamlatırlar. Bu kadar basit, daha ne soruyorsun ki?
7. Bak bu soruda da genellemişsin. Ben de Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşıyorum, yazılı kanunların çevresinde hem de dürüstçe ve rahatça yaşıyorum. Senin hayata bakışın ve yaşamdan beklediklerin senin yaşantını belirleyecektir. İster dürüstçe ve rahatça yaşarsın, ister farklı farklı yaşarsın; bu senin seçimin.
8., 9. ve 10. sorularının cevabını bilsem zaten ben uygulamaya geçerdim. Ama senin uygulama tarzını şöyle görüyorum: ATATÜRK Bursa Nutku' nda gençliğe yolu çizmiş, sen de kendince birşeyler yapıp Ata' nın söylediği gibi hakim karşısına çıkmış söyleyeceğini söylemişsin. Belirttiği gibi yasal yollarla karşı çıkışları, anladığım, bu forum sitesinde anlatmaya çalışıyorsun.
Yaptıklarını ve yazdıklarını bu şekilde yorumlamasam tek kelime cevap yazmazdım. Düşüncelerine saygı duyduğumu belirtiyorum. Ama şu hikayeyi hatırlatayım: " Ülkenin en azılı suçlusunu yakalamışlar ve yargılamışlar. Hakkında idam kararı verilmiş. İdam sephasında son isteği sorulmuş. Cevap olarak " Beni bu ülkedeki benden sonraki en suçlu adam assın" demiş. Fakat kimse çıkıp adamı asmamış. "
Sofistten yazdığın paragrafla sen kendi hükmünün kesinliğini zaten ilan etmişsin. Bu da ayrı bir düşüncem. Sana seçtiğin yolda kolaylıklar diliyorum.
Re: Firar Hakkında Yaşadıklarım
Eflatun’ un ( Platon ) bir sözüyle başlayacağım:
“Bu insanlar, gözlerini bizlere, halk yığınına kadar indirmeyi çok ihmal ettiler. Çünkü, düşüncelerini açıklamalarında bizlerin onları takip edip edemeyeceğimize, ya da geride kalıp kalmadığımıza bakmak zahmetine bile girmeden, herbiri kendi tezini alabildiğine geliştirdi durdu.” (Sofist, Yabancı ile Theaitetos’un konuşmaları)
Bir düşüncem vardı; birşeyler ters gidiyor şeklinde. Bu düşünce mahkemede söyleme dönüştü. Sanı ile kanı arasında gidip geliyordum. Hukuki.net sitesinde amaçları okurken büyük harfle belirttiğim ifade çok dikkatimi çekmişti:
“Ulusal ve uluslararası Hukuk Sitesi olma özelliğiyle, HEM HUKUKÇULARIMIZA (HAKİM, SAVCI, AVUKAT, AKADEMİSYEN VD. HUKUK PROFESYONELİ) HEM DE HUKUK SEVER VATANDAŞLARIMIZA BİLİMSEL PAYLAŞIM VE EĞİTİM ORTAMI SAĞLAYAN BİR HUKUK REHBERİDİR. Aynı zamanda içeriğinde hukuk dallarına göre kategorize edilmiş mevzuat, makale, kanun, forum, hukuk sözlüğü, hukuk programları, hukuki dilekçe ve hukuk siteleri dizini barındıran hukuki bir bilgi bankasıdır.
Hukuki Net internette ve Türk hukukunda bir marka olmakla birlikte ticaret amaçlı bir site olmayıp, herhangi bir ticari kurum, kuruluş, firma vb. tarafından desteklenmemektedir. Ücretsiz, açık hukuki kaynak ve hukuk laboratuarı niteliği taşıyan sitenin tüm hakları saklı olup, telif hakkı içeren içeriği izinsiz kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve paylaşılamaz. ."
Bilimsel ve eğitimsel bir sitede ortaya koyduğum düşünceleri, yani uygulama hukukunu bilimsel platformda tartışabileceğim insanlar bulabilecektim. Ve başladım yazmaya ilk olarak firar girişimimi yazdım ki, konu net anlaşılabilsin. Firar eden ( firari ) subay ve astsubaylarla ilgili ceza hükümleri ve muhakeme usulü konulu bir forum açtım. Hemen cevapladılar; şu kadar ceza alırsın, neden firar ettiğini anlayamadık ama başka bir suç işleyerek firar ettiysen şu maddeleri de göz önünde bulundur şeklinde bir sürü cevap aldım. Ben bölük komutanı olarak zaten Askeri Ceza Kanuna göre astlarıma kanunu uyguluyor ve üstlerime karşı da aynı hassasiyeti gösteriyordum. Alacağım cezayı bilerek bu suçu işledim. Beklentim bilimsel de yaklaşımlar olsundu. Hep eğitsel yaklaşımlar aldım bundan biraz da olsa memnunum.
Ama gidip teslim olduktan sonra yaşadıklarımı ve uygulananları anlattığım Firar hakkında yaşadıklarım başlıklı forumumda sadece yorumsal geri dönüşümler oldu. Ne eğitsel ne de bilimsel yaklaşan hiçbir üye çıkmadı. Hani site bilimsel ve eğitsel yaklaşımları içeriyordu. Kanunların bulunuşundaki veya uygulanmasındaki hataları bilimsel boyutta tartışmak amacındaydım, ama tek kaldım.
TSK’ da kendisini düşünüp, rütbe ve menfaat düşünenler işlerini kılıfına uydurduğu gibi yapıyorlar; görevin ifasını düşünenler kenarda didiniyorlar, üst taraftakiler de Eflatun’ un dediği gibi gözlerini aşağı çevirmiyorlar. Atatürk’ ün Gençliğe Hitabe’ sinde belirttiği gibi anladığım orduları dağıtılmış denecek vaziyetteyiz. Hoş 16 aya yakın bir süredir sivil olarak yaşamaya çalışıyorum; sivil toplumun işleri daha elim daha vahim. Mustafa Kemal ATATÜRK bu kadarını düşünmemiştir belki de...
Yaşadığım çarpıklıkları kronolojiye bakmadan paragraflar halinde yazıyorum:
1999 yılında tapulu arsamıza belediye tarafından moloz dökülmüştü. Yazdığım dilekçeye ve fırsat buldukça belediyeye kendim giderek olayı takip etmeye çalışmama rağmen ne moloz kaldırılmış ne de bir cevap verilmişti. Arsayı babam yeni satmış, fakat alıcı şahsa moloz hakkındaki girişimlerimizi belirtmişti. Yeni sahibi rica etti ve beraber belediyeye bu konu hakkında gittik. Dilekçem duruyor, fakat işlem yapmaya yanaşmıyorlardı. Hatta Belediye Başkanı sizin sorununuz eski belediyeyle ilgili bizimle ilgili bile değil diyordu. Arsaya bina yapacak müteahhit arkadaş; “Bu işler böyle çözülmez” deyip tanıdığı bir milletvekilini devreye soktu, belediye başkanını arayan vekil sayesinde 8 yıldır bekleyen işlem halloldu.
Aile dostumuz aracının muayenesi için trafik tescil büroya gitmişti. İşlerinin takibini komisyoncuya vermediğinden dolayı büroda 1 hafta işlerini sallamışlar, sıkıntılı bir konuşma geçirdik. Beraber büroya muayene işlemleri için gittiğimizde ilgili komiser arkadaş durumu bizi yanına çağırarak kısaca özetledi: “(Ruhsatı göstererek) Bu durumdaki ruhsatın sahibi buradaysa bu belgeleri imzalamam, böyle bekletirim”
Yazlığı bir kooperatiften firar etmeden hemen önce yeni almıştık. Firarda bulunduğum 10 ayın yaklaşık 7 ayı orada bulundum. Kooperatif 14 yıldır faaliyet gösteriyordu. Bulunduğum süre içerisinde yönetim ve üyeler arasında, kanunsuzluklar, etiğe uymayan davranışlar ve hesabı verilmeyen paralar söz konusuydu. Biz evi alırken kooperatif üyesi olarak evi almıştık, fakat olağan kongreye çağrılmamamız ve ana sözleşmeyi istemem sonucu ana sözleşmeye ulaşamadım ama öğrendiğim bilgilerle üye olmadığımız ortaya çıktı. Buna rağmen bizden üye aidatı alınıyordu. Tanıdığım bir avukatla yaptığım görüşmeler sonucunda kooperatif hakkında suç duyurusunda bulunmaya karar verdim. Hazırlıklarımı tamamladığımda bunu yönetime bildirdim. Yönetim kuruluyla yaptığımız görüşmelerin sonucunda kooperatifin kağıt üzerinde görünen yüzü haricinde, araştırıldığında çıkacak birçok kanunsuzlukların bulunduğunu denetçi üye olan emekli ağır ceza hakiminden öğrendim. Hakim emeklisi bile bu işlerin içindeydi ne yazik ki. Fesh etme kararı almış kooperatifin hatırına suç duyurusunda bulunmadım.
Firarda bulunduğum süre içerisinde internet üzerinden reklam, tanıtım, satış vb. faaliyetler yaparak para kazanmayı amaçladım ve bu amaca ilişkin annemin adına bir şahıs firması açmaya karar verdim. Bir mali müşavir, bir avukat ve bir web tasarımcısı danışmanlığında şirketi açmak için girişimlere başladım. Danıştığım 3 kişi de işin kanuni boyutunu anlatarak bilgilendiriyor, fakat ülke şartlarını değerlendirerek işin kılıfını da anlatıyorlardı. Firmanın açılışı için faaliyet yeri konusunda tıkandım. Muhasebecim, baban annene bir kontrat hazırlasın, kağıt üzerinde bir odayı kiralasın, sen de o odada faaliyet gösterdiğini belgele, bunun maaliyeti en düşük, gelecek denetçi memura 50 lira sıkıştırırsın hallederler diye akıl önerdi. İşi ortak yapacağım arkadaşımla ters düşmemek için kabul ettim, ama “rüşvet vermem, durumumu anlatırım, olursa olur olmazsa bir yer tutarız” dedim. Firmanın açılış evraklarını maliyeye bildirdikten sonra gelen denetçi memura durumumu anlattım. Tamam komutan hallederiz dedi. Rüşvet vermedik ama firmam annem adına evin bir odasında faaliyete hazırdı. Web tasarımcısı siteye bir arkadaşlık bölümü eklememiz ve sahte bayan üyeler göstererek daha fazla para kazanabileceğim konusunda ısrarlarına devam ediyor.
Babamın işi üzerine ticari aracımızla şehir dışına çıkmıştık. Geri dönerken İstanbul il sınırında polis çevirmesi ve kontrole girdik. Araçtan inmek için kemerimi çözdüm. Polis çıkmanıza gerek yok dedi ve o evrak bu evrak herşeyi kontrol etti, birşey bulamadı eksik. En son emniyet kemeriniz neden bağlı değil diye ceza yazmaya kalktı. Az önce inmek için yanında çözdüm kemeri dedim ama yazıyordu cezayı. En son hala ben de olan subay kimlik kartımı çıkarttım. Ya komutanım neden daha önce söylemiyorsun deyip, bizi bıraktılar.
Hala, firardayken elimi kolumu sallayarak hava alanı gümrüğünden geçip teslim olmak için KKTC’ ye nasıl gittim diye düşünüp, kendi kendime gülümsüyorum zaten.
Hoş mahkeme için tutmayı düşündüğüm avukatların ikisi de beni yargılayan hakimle beraber çalışmış: biri benden önce yargılanan diğer bölük komutanı arkadaşın vekiliydi, diğeri de hakimle yakın aile dostuydular. Hatta avukata mahkeme hakkında danışmaya gittiğimde “senin için hakimi ararım durumu öğrenirim” demişti. Ben de öğrendiği durum sayesinde yargılanmaya içim rahat gittim.
Ara tahliye alıp Türkiye’ ye dönmeden eski birliğime gittim. Hem durumumu bildireyim, hem de birlikte çalıştığım arkadaşları göreyim istedim. Alay Komutanına durumumu telefonla bildirdiler. Birliğe katılış yapsın, göreve devam etsin diye emir verdi. Danıştığım avukatlara telefon açtım birlikten; katılış yaparsam bana yol harcırahı ödeneceğini, zaten 1 ay içinde cezanın onanıp kesinleşecek olmasından çalışmamamın daha yararlı olacağını söylediler. Öğrendiğim bilgileri birlik komutanıyla paylaştım, özellikle hak etmediğim yol harcırahını almak istemediğimi belirttim. Ayrıca bir de maaş verilecek olmasını ve bunun da nasıl olsa geri isteneceğini söyleyerek katılış yapmayacağımı belirtip birlikten ayrıldım. Şimdi ceza onamasını bana tebliğ etmeden maaş geri istemesinde bulunuyorlar, fazla maaş ödenmişte, çalışmamışım da. Gülümsemeye devam ediyorum.
“Ne kadar kelle o kadar rütbe” anlayışı taşıyan komutanlarla, “sayın öcalan, aldığı kellelerin hesabını veriyor” diyen başbakan aynı dili konuşuyorlarmış aslında.
Başbakanımız “oğlum tezgahtarlık mı yapacak, elbette istediği işi yapar” diyorken; bir devre arkadaşımın birlik yakınına eşi adına açtığı askeri malzeme satış dükkanı ise bende bir başka benzerlik düşüncesi oluşturuyor.
Kadıköy’ de Yazıcıoğlu İşhanının önünde polis korsan cd satanlara göz açtırmazken, aynı polisler Pendik tren istasyonundaki alt geçitte polis üniforması üzerinde olduğu halde tezgahtan kopya cd alıyorlar.
Yolda yürürken sigara içmenin yasak olduğu hakkında kanun teklifi yasalaşırken, bu kanunu uygulatacak polis memuru yolda sigara içiyor.
Firar süresi içinde ismen tanıştığım bir arkadaş askere gitmemek için tüm kanuni yollarını kullanmış, artık asker kaçağı olarak yaşıyor. Kendi anlattığı ve sonrasında da bildiğim, tanıdığım insanların tasdiklediği olay; polis memuru arandığına dair evrakı kendisine tebliğ ediyor ve anlaştıkları şekilde yoktur beyanı imzalanıyor. Hatta Jandarma kontrolünde yakalanıp karakola götürülüyor ve yarım saat sonrasında serbest bırakılıyor; sonuç hala asker kaçağı...
Üniversiteyi bitiren gençlerden imkanı olanlar askere gitmemek için yurtdışına dil kursu vizesi alıp, orada çalışmaya başlıyorlar ve sonrasında da bedelli askerlik... Bunlardan da tanıdıklarım var.
2 yıl önce aldığımız yazlığa vergi beyannamesi dolduruyorum, ederi 150 bin lira; belediye memuru 10 bin liraya düşürtüyor beyanı. Sebebi sitenin diğer 113 evi, fiyatını o kadardan beyan etmiş...
10 aya yakın hala cezamın onaylanmasını bekliyorum ve adli kayıtlarda halen bir kısıt veya ceza infazımla ilgili birşey yok :)
Bunlara rağmen soruyorum; ADALET MÜLKÜN TEMELİ mi?
Ve bir soru daha; Hukuk Fakültelerinde öğretilen GEÇ İŞLEYEN HUKUK tanımlaması kuralı hala öğretilmeye devam mı ediliyor ;)