K üçük şeyler insanı mutlu edebilmeli,öyleyse bizler toplum olarak neden hep mutsuzuz,neden küçük şeylerin farkında bile değiliz....
Konuyla ilgili yorum yaparsanız sevinirim,
Printable View
K üçük şeyler insanı mutlu edebilmeli,öyleyse bizler toplum olarak neden hep mutsuzuz,neden küçük şeylerin farkında bile değiliz....
Konuyla ilgili yorum yaparsanız sevinirim,
Neden Mutsuzum,
Çünkü hayatımı sorgulamak gibi bir alışkanlığım var.Zaman kısalacak demişlerdi ya.Evet iki türlü zaman kısaldı.Konya Afyon arası 3 saate indi.İstanbul Frankfurt arası 2 saate teknoloji bize zaman veriyor 6 aylık yolculuk 2 saatte bitiyorama gene de 24 saat yetmiyor.Eskiyi düşünüyorum.Günler süren yolculuklar eğitimler ama sevdiklerine ayırabildikleri saatlerce zaman.Mutsuzum çünkü sevdiklerime vakit ayıramıyorum.Bazen çok istediğimiz birşeye sahip oluruz. Onun için çok uğraşmışızdır ve bir boşluk duyarız içimizde boşa uğraştığımızı hissederiz. Mutluluk o aradığımızda değildir. Sürekli bir arayış içerisinde olan insanoğlu çeşitli ütopyalara kapılır artık ulaşılan hedefler bizi tatmin etmemektedir.Ve gönül ulaşılması güç yıldızlara bağlanır artık ve arar dururuz.Ve tüm tecrübelerimizden sonra elimize asamızı gözümüze gözlüğümüzü taktığımızda aslında insanoğlunun yaratılış amacının mutlu olmak olmadığını anlarız. Ve huzurun her şeyden daha önemli olduğunu geç de olsa anlarız.Bahçedeki ağacı suladığımız huzur evinde ve huzurun tek bir çiçekle bile bulunabileceğini anladığımız son nefeslerimizi veririz.Kaybedilen koca bir hayatın özlemini duyarak
Yapamam deme yapan senden iyi değildir
Belkide beklentilerimizin çok olması ve tatminsizliğimizden kaynaklanıyor.Elimizdekilerle yetinmeyi bilmiyoruz,her zaman daha fazlasını istiyoruz.Eee tabi buda doğal olarak bizi mutsuz ediyor.Oysaki sıcak bir gülümseme ,bir dost sohbeti bizi mutlu etmeli....
kim
Hergün basitte olsa birilerini sevindirmek,insana müthiş keyif,huzur ve mutluluk veriyor...
mutluluk bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu olarak tarif ediliyor , bu tanım uyarınca mutluluğu yakalamak veya erişmek kolay mı?
"küçük şeylerden mutlu olmasını bilen; kolay kanan ve kandırılan insandır"
kanmayı veya kandırılmış olmayı kabul ettiğimiz anda mutlu olabiliriz. bazen en acımasız durumlar bile bizi mutlu kılmalı. unutmamak gerekir ki; birini kandırdığını düşünen kendini kandırmıştır.
çarıklı
'mutluluk bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu'
bu tanıma göre o zaman biz hiçbir zaman mutlu olamayacağız,zira isteklerimiz ölünceye kadar hiç bitmeyeceyek ve muhtemelen bir kısmıda gerçekleşmeyecek.
sayın çarıklı küçük şeylerle mutlu olanlar neden çabuk kanıyorlar ve kandırılıyorlar anlam veremedim..
mine Urganın bir dinazorun anıları diye bir kitabı var okuyan varsa bilir.Mine Urgan gittiği her yerde en küçük şeylerde bile hayattan zevk almasını biliyor,mutlu oluyor.o kitabı 2 yıl önce okumuştum çok hoşuma gitmişti.
bir çay içmeden bile nasıl keyif alınacağından bahsediyor.
Yolumuzdaki Engeller.. (Hikaye)
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacak?. Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan öğlene kadar.
Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir köylü çıka geldi. Saraya meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı. Kese altın doluydu. Bir de kralın notu
vardı içinde.
"Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir" diyordu kral.
Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
"Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsat
Bir süredir bu mutsuzluğun sebebini YABANCILAŞMADA ARAMAYA BAŞLADIM.
Yani duyduğumuz bu his mutsuzluk değil,yaşama karşı geliştirmek zorunda kaldığımız ya da bırakıldığımız bir savunma refleksi, bir içe kapanış sonucu insan doğasına yaşamın olağan akışına aykırı gelen bir yabancılaşma olarak düşünüyorum.
Yani insan olarak yaşamın özvarlığı olmaktan çıkıp maddi varlığı haline dönüşüyoruz. Böylece insan olarak yaratıcılıktan uzaklaşıp bizlere verilenle yetinen, başkaları tarafından yönetilip yönlendirilen toplumda var olan,olması gereken ortak değerlerin ve kazanımların dışında ve bunları kendisinde alıkoymaktan giderek acizleşen hal alıyoruz.Adeta mekanikleşiyoruz.Elbette ki bu durum çağın özellikle sertleşen ekonomik rekabet,geliştirilen yeni teknolojiler ve bu yeniliklerin bizlerde yarattığı ekonomik ve kültürel şoklar da etkili.
İlkokul çağından başlayan ve çocukları sarmalayan bilgisayar tutkusunu gözünüzün önüne getirin. Saatlerce bilgisayarın başında birileri tarafından yaratılan sanal bir ortamda (yada DÜNYADA-EVRENDE) mekanikleşmiş bir halde bambaşka duygu ve düşüncelere akıyorlar. Anababalarıyla olan muhabbetleri bile bilgiişlem dilinde. Bambaşka farklı bir kültür resmen empoze ediliyor. Genellikle meraklı oldukları programlar şiddet unsuru içeren, güçlünün hep kazandığı daha doğrusu gücü elde etme sanatının empoze edildiği savaş veya strateji oyunları. Bu forma uyum sağlayan çocuk veya genç de özel hayatında gücün veya güçlünün peşinde olmanın kendisine avantaj sağlayacağını bilincinde yeşertiyor. Bu bilince ters gelen bir eylem veya uygulama, onun hayata bakışını değiştiriyor.
İş hayatında geliştirilen Kalite Sistemleri ve Kalite Yönetimi bireyi yok sayan ama aynı zamanda bireyi o işletmenin bütün çalışanlar gibi en önemli unsuru olduğunu çalışanın kafasına yerleştiriyor. Aslında önemliolan bir tek husus var burada, o da işletmenin kendisi ve önemi. İşletme var ise ve kar ediyor ise birey(işçi) vardır. Bunu tersi hiç anlatılmadığı gibi yok sayılmaya çalışılıyor. Oysa ki bu sistemlerin aslında daha fazla köleleştirme olduğunun farkına varılamıyor. Kalite Sisteminde her şey önceden belirlenen kurallar zinciri içinde mekanikleşmiş bir şekilde yürütülüyor.Sistem arızayı kabul etmiyor. Uygunsuzluk raporu ardından işe son veriliyor. O anda da birey birey olduğunun farkına varıyor. " ben bu işletme için neler yapmıştım halbuki, bir kalemde beni sildiler insanlık bu mu?" Çalıştığı zamanki yabancılaşmasının maalesef farkına varamıyor. Kendisi o mevkiye ulaşana kadar sistem gereği kimbilir kimlerin sırtında yükselmiştir hiç bir kıymeti yoktur.
Bütün bunlar olurken, dünyanın geleceği için yapılan araştırmalar onun için hiç kıymet ifade etmez. Küresel ısınma çevre kirliliği,doğal kaynakların tükenmesi veya kirlenmesi, kendisi mutlu olduğu sürce hiç önemli değildir.Nasıl olsa birileri uğraşır.
Bunlar ilk etapta aklıma gelen örnekler ve düşüncelerdi. Bilmem katılırmısınız ama mutsuzluk konusunda YABANCILAŞMAYI göz ardı etmeyin.
valla mutluluğun kaynağı tek. küçük büyük farketmez
özgürlüğümü kimseye vermem