bence hukuk özündeki soyut adalet düşüncesini somut olarak hayata aktarmak için ortaya konan normatif kurallar bütünüdür.Kafamı kurcalayan hukukun insanlıkla mı yoksa insanların bir arada yaşamalarıyla birlikte mi ortaya çıkmış?
Printable View
bence hukuk özündeki soyut adalet düşüncesini somut olarak hayata aktarmak için ortaya konan normatif kurallar bütünüdür.Kafamı kurcalayan hukukun insanlıkla mı yoksa insanların bir arada yaşamalarıyla birlikte mi ortaya çıkmış?
Bildiğiniz gibi insanlar sosyal varlıklardır. İnsanların birlikte yaşamı hem içgüdüseldir, hem de zorunludur. Yaratılıştan gelen bu özellik sayesinde insanlar her zaman beraber yaşamıştır. Bu yüzden insanlık=sosyallik. Sorunuz iki şekilde de aynı yere varıyor. İnsanlar birlikte yaşarken bazı kurallara ihtiyaç duymuşlardır. Tabii ki ilk önce hukuk kuralları çıkmamıştır. Toplum kurallarının arasında yer alan hukuk kuralları, örf ve adetten, ahlak ve din kurallarından kaynağını alarak, insanların "olması gereken"i bulmaya çalışmasıyla ortaya çıkmıştır. Madem ki "hukukçu adayısın", zaten bunları göreceksin. :)
en iyiyi bulmak için çalışırken, iyiyi kaybetmeyin...
sevgili "aday"!
o kadar genel bir yorum alanı bırakmıuşsın ki bunun tam cevabını yıllarca genel kamu-hukuk felsefesi ve hukuk sosyolojisi derslerinde zaten arayacaksın
naçizane görüşüm hukukun özünde varolan adalet düşüncesinin kurallara dökülmeden önce yani bu kuralları koyup uygulayacak bir otorite yok iken insanların kendi içlerinde barındırdıkları yani hukukun o belirttiğin "normatif kurallar" bütününe dönüşmeden evvel insanların benliğinde varolan bir ide bir değer olduğudur.
hukukun amacı sadece adalet değil bunun yanısıra düzeni sağlamaktır. işte hukuk bu çatışkı (çelişki değil çatışkı çünkü çelişki de bir seçim yapmak zorunda kalınılır) içinde bu iki temel ve bazı yan amaçlara hizmet eder
buaradan hareketle denilebilir ki hukuk zaten insanın içinde varolan bir değer olan adaletin gerçekleştirlmesini amaç güttüğü için insalıkla;
insanların (sevgili jawussjanın dediği gibi) hep birlikte yaşama zorunluluk ve halinden de insanların bir arada yaşamalarıyla ortaya çıkmıştr..
İnanılmaz Gerçek
Amerikan Adlî Tıp Derneğinin 1994 te San Diego da tertiplenen ödül yemeğinde dernek başkanı Don Harper Mills, aktardığı acayip bir ölüm olayındaki adlî komplikasyonlarla dinleyicilerini şaşkına çevirmişti.Kaderin adaletine dair ince bir nükte taşıyan bu yaşanmış öykü, sanırız sizleri de hayrete sevk edecektir.
23 Mart 1994 te Ronald Opus un cesedini inceleyen adlî tabip, onun kafasından yediği kurşunla öldüğü sonucuna vardı.Müteveffa, on katlı bir binanın tepesinden, intihar niyetiyle aşağıya atlamıştı. (Umutsuzluğunu, geride bıraktığı bir notta açıklıyordu.) Ancak, dokuzuncu katın önünden geçerken pencereden gelen bir kurşun başına isabet etmiş, hayatı bu kurşunla sona ermişti. Apartmanın sekizinci kat penceresi düzeyinde cam silicileri korumak için konulmuı bir ağ vardı; ama bu ağın varlığını ne silahı çeken, ne de müteveffa biliyordu. Açıkçası, kurşun olmasaydı, Opus'un intihar girişimi başarılı olamayacak; zemine çakılmadan, sekizinci kattaki ağa takılıp kalacaktı. Bu durumu anlattıktan sonra, "Normal olarak," diye devam etti Dr. Mills, "intihar etmeye karar veren biri, mekanizma tasarladığı gibi olmasa da, bunu eninde sonunda başarır."
Opus un dokuz kat aşağıda yere çakılmayıp da dokuzuncu kattan düşüyor olduğu anda başına gelen kurşunla vurulmuş olması, muhtemelen, onun ölüm modunu intihardan cinayete çevirmeyecekti. Fakat, Opus'un intihar girişiminin başarılı olmayışı, savcıyı elinde bir cinayet vakası olduğu düşüncesine itti. Silahın patladığı dokuzuncu kattaki odada yaşlı bir adam ve karısı yaşıyordu. Tartışıyorlardı ve adam kadını silahla tehdit ediyordu. Öyle sinirlenmişti ki, tetiği çekti; fakat mermi kadını ıskalayarak pencereden dışarı yöneldi ve Opus'a isabet etti. Bir insan A şahsını öldürmeye teşebbüs eder, fakat B şahsını öldürürse, o B şahsını öldürmekten suçlu sayılmalı idi. Savcının ulaştığı sonuç buydu. Dolayısıyla, dokuzuncu kattaki yaşlı adam, cinayetten suçluydu.
Bu suçlamayla karşı karşıya kaldığında, adam da, karısı da çok şaşırdılar.
Çünkü, tetiği çekerken adam da, karısı da silahın dolu olmadığından kesinlikle emindiler. Yaşlı adam uzunca bir süreden beri boş silahla karısını korkutmayı alışkanlık haline getirmişti. Bunu karısı da bilir, o yüzden adamın tehdidine pek aldırmazdı. Kısacası, adamın karısını öldürme kasdı yoktu; silahın dolu olduğunu dahi bilmiyordu. Böylece, Opus'un öldürülmesi bir kaza oluyordu; silah kazara doldurulmuştu.
Araştırmalara devam edilince, ölümcül kazadan yaklaşık altı hafta önce yaşlı çiftin oğlunu silahı doldururken gören bir tanık ortaya çıktı. Anlaşıldığına göre, yaşlı kadın oğlundan mali desteğini çekmişti ve babasının annesini silahla korkutma temayülünü bilen oğul, annesini cezalandırma kasdıyla, babasının annesini vuracağını umarak, gizlice silahı doldurmuştu. Annesi ölecek, baba cinayetten suçlanacak, mallar oğula kalacaktı. Artık olay yaşlı çiftin oğlunun Ronald Opus cinayetinden sorumlu olduğu noktasına gelmişti.
Tam bu sırada savcının karşısına yeni bir viraj çıktı. Araştırmalara devam edilince, geçen altı hafta içinde anneyle babasının silahla tehdide varan bir tartışma yaşamamaları, dolayısıyla annesinin ölümünü bir türlü başaramayışı nedeniyle, oğulun umutsuzluğunun arttığı anlaşıldı.
Bu, onu 23 Mart'ta on katlı binanın tepesinden atlayarak intihar etmeye itmişti.
Ancak, ölümü planladığı gibi olmamıştı; dokuzuncu katın önünden geçerken babasının boş zannettiği silahı tetiklemesiyle annesine isabet etmeyip pencereye seken kurşunun kafasına isabet etmesi nedeniyle, Ronald Opus'un hayatı sona ermişti.
Dosya intihar olarak kapatıldı.Düşünenlere ibret ola!..
''Tesadüf, inançsızların kadere taktıkları isimdir." (Andre Suares)
Kaynak:hikayearsivi.net