27 Nisan tarihine kadar hep CHP’ye ve Baykal’a yüklendi, ulusalcıları eleştirdi,ABDullah Gül’ün seçilmesine oynadı, AKePe’ye payanda oldu, AKP’den daha demokratı yoktu, ülkeye demokrasiyi ancak bunlar getirebilirlerdi, ülkede istikrar önemliydi vs. vs. hep bildik teraneler.
27 Nisan’dan sonra idefiksinde değişiklik oldu. Yeni idefiksi darbe ve mutıradır artık. Bütün gücüyle ha^lkımızı darbe ve darbecilere karşı uyanık olmaya çağırmaktadır. Bu anlamda Cumhuriyet mitingleri de darbecilerin eseridir. Darbeciler kim midir??? Bu ulusu ve TBMM' ni kuran, onları korumak ve kollamakla vazifeli Türk Silahlı Kuvvetleri'dir. Bunu bile açıkça yazamaz da, ötekilerin TeCe dedikleri gibi TSK diye kısaltır.
İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyordu, yıkıcı bir deprem. Bu aslında ülkeyi karanlığa boğmak isteyen darbecilerin eseriydi, darbeciler olmasaydı deprem beklentisi de olmayacaktı.
Yeni Zelanda’ daki nadir bir kuş türünün son temsilcisi tam da 27 Nisan günü ölmüştü, bunun da müsebbibi bizim darbecilerdi.27 Nisan’da asker alışılmadık bir biçimde bir e- muhtıra vermiş ülkede bir e-darbe olmuştu.Yenizelanda’daki kuş da bu darbeye dayanamayıp hüccetten gidivermişti.
Öğretmen, öğrencisine tecavüz etmişti, toplum giderek aslından uzaklaşıyordu. Bunun da müsebbibi e-darbe ve darbecilerdi.Ülkede yeterince demokrasi ve özgürlük yoktu.
Alıntı:
Türkiye gerçek demokrasi olacak mı, olmayacak mı? Türkiye'de demokrasi ikinci sınıflıktan kurtulacak mı, kurtulmayacak mı?
Yanıt, Türkiye'nin asker sorunu konusunda düğümleniyor.
Yazın bir kenara:
Türkiye 'asker sorunu'nu çözmeden birinci sınıf demokrasi olamaz. 1 Mayıs 2007
Alıntı:
Keşke muhtıra olmasaydı!
Çünkü, bu muhtıra siyaset meydanında yine tehlikeli bir cepheleşme ve kutuplaşmanın kapısını araladı.
Keşke meydanların heyecan ve coşkusu, muhtıra ve asker eli olmaksızın, kendini seçim sandığına kanalize edebilse.. 2 Mayıs 2007
Alıntı:
Abdullah Gül'le dün sabah Çankaya'daki Dışişleri Konutu'nda sohbet ettik.
Sakin ve güler yüzlüydü.
Ancak muhtıra gibi, Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararı gibi konulardaki tepkilerini daha çok içine attığı, içine bastırdığı anlaşılıyordu. 3 Mayıs 2007
Alıntı:
Çankaya'daki Dışişleri Konutu'nda geçen gün Abdullah Gül'le sohbet ederken, 27 Nisan'daki muhtıra gecesi neler hissettiğini, kafasından ne gibi düşünceler geçtiğini, bazı bakımlardan yaşadığı hayal kırıklıklarını da dinledim.
Bir ara şöyle dedi:
"Yeter söz milletindir diyenler yola kolay çıkmadılar!"
Çok açıktı.
Gül'ün bu sözlerinin altında, çok şeyi göze almış olmaktan kaynaklanan bir kararlılığın yattığı söylenebilirdi.
Kim bilir belki de halkın iradesine, demokrasinin son tahlilde gerçekleştiği seçim sandığına sonuna kadar sahip çıkacaklarını anlatmak istiyordu.
Bilemiyorum. 4 Mayıs 2007
Alıntı:
Bugünlerde uykum az, iç dünyamda hüzün kol geziyor. Muhtıra ve sonrasında demokrasi kültürü adına düşündürücü ya da üzüntü verici bazı tavırlar galiba içimi acıtıyor.
N'apalım?..
Darbe ve askeri müdahaleler bu ülkede bir zamanlar komünistlik bahanesiyle şakşaklanırdı; şimdi de şeriatçılık diyerek mazur gösteriliyor.
Yazık! 6 Mayıs 2007
Hayret ki 8 mayıs yazısında darbe – muhtıra kelimeleri olmadan bir yazı yazabilmiş.
Alıntı:
Yeni cumhurbaşkanını seçemedi Türkiye. Seçim süreci, demokratik olmayan yollardan kesildi. Asker 'muhtıra'yı çaktı; hukuk eğildi büküldü, hatta siyasete alet edildi.
Sonuç malum:
Meclis cumhurbaşkanını seçemedi. 9 mayıs
Alıntı:
Güneydoğu'da siyaset sahnesini yıllardır yakın markajda tutan, halen Diyarbakır'da olan güvenilir bir siyasetçiyle dün sabah sohbet ettik.
Konu, seçim ve Kürtler'di.
Sohbet şöyle özetlenebilir:
"Muhtıra, bölgede siyasi havayı nasıl etkiledi?"
"Muhtıraya karşı gözle görüler, elle tutulur bir tepki var. Daha çok Ak Parti'ye yaradı bu. Bölge insanı, hukuksuzluğa karşı zaten hassastır. Ciddi bir reaksiyon var." 10 mayıs
Alıntı:
Baykal'ın elinde değişim bayrağı mı var, yoksa statüko bayrağı mı?.. Baykal'ın elinde demokrasi bayrağı mı var, yoksa 27 Nisan Muhtırası mı?.. Ecevit meydanları 1970'lerde kendi gücüyle dolduruyordu; peki ya Baykal... Kendi gücüyle mi, yoksa?.. 12 Mayıs
Alıntı:
Muhtıracılar ne yapacak?
Bu soruyu son zamanlarda Avrupa ülkelerinden gelen meslektaşlarım özellikle soruyor. Neredeyse seçimden çok seçim sonrasıyla ilgili halleriyle dikkati çekiyorlar.
Nedeni malum.
AKP yüzde 40 gibi
Onların da haberdar oldukları bazı seçim araştırmaları var, AKP'yi yüzde 40'ın altında göstermeyen... Kararsızlar dağıtılmadan yüzde 39-40'ı bulabilen... (TEMPO dergisinin son sayısındaki seçim araştırmasında yüzde 41.3)
AKP tek başına gelir mi?
367'yi yakalar mı?
Ya da oyunu artırırken, milletvekili sayısı azalır ama yine tek başına iktidara gelir mi AKP?
Anayasa referandumu ile cumhurbaşkanını halkın seçmesinde karar kılınır, Abdullah Gül de adaylığını bu durumda devam ettireceğini söylediğine göre, siyaset sahnesinde ne olur?
Ve arkasından aynı soru:
"Bu gelişmeler halinde muhtıracılar ne yapar?" 13 mayıs
Alıntı:
Türkiye henüz bu sınavı ne yazık ki geçebilmiş değil. Bu açıdan Orhan Pamuk hazin bir örnek sayılabilir.
Bugün onu kendi yurdunda sürgündeymiş gibi yaşatmıyor muyuz?.. İstanbul'un dünya markası haline gelmesinde en büyük katkılardan birini yapmış olan Orhan Pamuk'u İstanbul'a hasret bırakmıyor muyuz?
Bu bir ayıptır Türkiye açısından, hem de büyük bir ayıp...
Ancak ayıplarımız bitmiyor.
Muhtıra da bunlardan biri.
İyi ki bu ülkenin aydınları da var, muhtırayı reddeden, karşı çıkan.
Bunlardan 500'ünün imzasıyla geçen gün yayımlanan bildiride şu satırların altını özellikle çiziyorum:
"Biz laik cumhuriyetin, muhtıralara yaslanarak değil, ancak daha fazla demokrasi içinde yaşatılacağına inanıyoruz.'Ne mutlu Türküm demeyenler düşmandır' diyebilenlere yanıtımız açıktır: Bizler bu ülkenin sorumlu, duyarlı yurttaşlarıyız ve yaratılan ortamda asla mutlu değiliz. Özgür, demokratik, laik Türkiye'yi korumaya kararlı yurttaşlar olarak demokrasiyi yok etmeye yönelen her türlü müdahaleye karşı direnme hakkına sahip olduğumuzu açıkça belirtiyoruz." 15 Mayıs
Alıntı:
Tehlike, demokrasi derken demokrasinin köküne kibrit suyu ekebilecek 'darbe tertipleri'ne alet olmaktır…………. Bugün başıboş, sahipsiz diye nitelenen o kalabalıkların arkasındaki 'organize güçler'e dikkat edin.
O 'organize çekirdek güçler'in kökleri, Nokta'nın yayınlarıyla su yüzüne vuran -ve eski Genelkurmay Başkanı Özkök Paşa'nın da tekzip etmediği- 'darbe tertipleri'ne kadar uzanıyor olabilir. 17 Mayıs
Alıntı:
Atatürk'ün kalpaklı resimleri... Atılan sloganlar... Organize çekirdek güç... Bildik isimler... 2003'e giden darbe tertipleri... Bir yandan vatan haini listeleri... Türkiye'yi cepheleştirme, kutuplaştırma çabaları...
Ve 27 Nisan Muhtırası! 19 Mayıs
Alıntı:
Ama olmayacak olan, tartışma alanlarını daraltmak, bazı konuları tartışma alanı dışına çıkarmaya kalkışmaktır. İşte asıl o zaman korkulan başa gelir. Bölücülük asıl o zaman başlar.
Örneğin Türkiye'de asıl 27 Nisan Muhtırası olmuştur, son zamanların en büyük bölücü adımı... 23 Mayıs
Alıntı:
Bir tarafta:
Çankaya... Asker... CHP muhalefeti... Anayasa Mahkemesi ve YÖK...
Öbür tarafta:
AKP ve hükümeti...
Bir taraf, öteki tarafa savaş açmış durumda, laiklik düşmanı gizli gündem gerekçesiyle... Özeti bu.
İşte çatlak bu!
Türkiye'de demokrasiye ilişkin siyasal ve toplumsal bir mutabakat olmadığı için ortaya çıkmış olan bir çatlak...
Yeni de değil.
Kökleri eskiye gidiyor.
Demokrasiyi ortak bir platform olarak benimseyen, bunu anlaşılır bir anayasal çerçeveye oturtan yaygın bir mutabakatı, siyasal ve toplumsal uzlaşmayı bugüne kadar gerçekleştiremedik.
Çankaya savaşları bu yüzden...
Hukukun eğilip bükülmesi, siyasete alet edilmesi bu yüzden...
27 Nisan muhtırası bu yüzden... 24 Mayıs
Alıntı:
Askerin 27 Nisan Muhtırası demokrasinin bir yerine nasıl monte edilebilir?
Bunun için tarifler yapılıyor, ince ayar tarifler... Tahliller göze çarpıyor, minareyi kılıfına uydurucu tahliller...
Neymiş?
Darbecilik İttihatçı gelenekmiş...
Neymiş?
Kemalizm'de darbecilik yokmuş...
Neymiş?
Asker de değişiyormuş; artık tankla tüfekle değil, bir tek bildiriyle herkes hizaya gelebiliyormuş...
Neymiş?
Askerin bu yeni rolü bir nevi kamu denetçiliği veya ombudsmanlık imiş...
Neymiş?
CHP'nin, YÖK'ün, adalet bürokrasisinin bir yandan, 'laik sivil toplum kuruluşları' ve 'laik medya' öbür yandan, hep birlikte askerin 'orkestra şefliği'nde yol alınıyormuş...
Neymiş?
Askerdeki bu değişimi ABD ile AB de görüyor, o yüzden fazla ses çıkarmıyormuş...
Neymiş?
Ama eğer AKP seçimlerden 'daha büyük çoğunluk'la gelir de, 'her istediğini yaptırma inadına girerse', o zaman batı da askeri 'daha fazla bir güvence' olarak görecekmiş... 25 mayıs
Adam gece vakti yorgun argın otele gelmiş. Yer yokluğundan 2 kişilik oda vermişler odasına çıkmış ve doğruca yatağa atmış kendisini. Aradan fazla bir zaman geçmeden odaya bir başka yolcu gelmiş oturmuş yatağına postalını çıkartıp yere bırakıverince rahatsız edici bir gürültü olmuş ve bizimki uyanmış. Diğeri ise çıkardığı sesin farkına varıp öteki postalını usulca yere koyup yatağına kıvrılmış ve hemen uyumuş.Aradan 15 dakika geçince bizimki fırlamış ve diğer adamın başına dikilmiş bağırmaya başlamış,
"Be adam postalın öteki tekini de atacaksan at artık beklemekten yoruldum, uyuyacağım."
Eyyy darbeciler…. Siz de adam gibi bir darbe yapacaksanız yapın artık, nedir o öyle e-darbe falan, öteki postalı da yere çalın ki şu zavallı adam artık rahat uyuyabilsin.