Hasan Pulur hedef mi gösteriyor?
http://www.milliyet.com.tr/sabitimg/...ic/k_pulur.gif
Vur, vur, bir tokat daha vur!
BİR tokat daha vur Etyen Mahçupyan, bir tokat daha vur!
Sizin "Bu Cumhuriyet artık bir nostalji" başlıklı yazınız bir tokat gibi gelir bize; hani "ilaç gibi geldi" derler ya, onun gibi... (x)
CHP'yi eleştirirken, toplumdaki değişimi kendinize göre yorumlayıp "Cumhuriyet bu haliyle biter, tarihsel bir parantez kapanırken, Anadolu halkı yeniden cumhurlaşmanın sancıları içinde. Onun için CHP'ye fazla yüklenmemek lazım... O artık bir nostalji!" demiştiniz.
Etyen Mahçupyan'ı hatırlayacaksınız, Hrant Dink'in öldürülmesinden sonra, babasının ona gençliğinde söylediklerini hatırlayıp "Şimdi düşünüyorum, demek ki henüz gençmişiz. Babamın çoktan öğrenmiş olduğunu bilecek yaşta değilmişiz" diye yazmış, "Öteki, dediği Türklerin değişebileceğini söylemenin gerçekten zor olduğunu" belirtmişti.
***
"BU Cumhuriyet artık bir nostalji" başlıklı yazı da onun...
Evet, bize bir tokat daha vur Mahçupyan, vur ki Kurtuluş Savaşı subaylarından Rahmi Apak'ın gördüğü tokatlardan biri olsun.
Tarih 1920 yılının ocak ayı, Türk esirleri getiren vapur Galata rıhtımına yanaşır; Rahmi Apak anlatır:
"Bütün esirler, bir an önce, vatan topraklarına ayak basmak, hürriyete kavuşmak için dışarı çıkmaya acele ediyorlardı. Bu esnada vapurun rıhtıma yanaşması ile birlikte, bir İngiliz subayının yanında vapura girmiş ve sırtında bir İngiliz elbisesi taşıyan İstanbullu genç bir Ermeni, esir arkadaşlarımızdan birine, ulan neye acele ediyorsun diye bağırdıktan sonra suratına şiddetli bir şamar attı.
Dikkat ettim, etraftaki yüzlerce Türk esiri bu şamarı kendi suratlarına yemişler gibi irkildiler. Ben şahsen bu şamarın kendi yüzümden bir ateş çıkarır gibi olduğunu duydum. Eyvah, biz esir kaldığımız düşman memleketinde bile böyle hakaretler görmedik. Biz bu vatanda nasıl yaşayabiliriz diye düşündüm ve titredim." (xx)
***
OYSA Rahmi Apak, esaretten kurtulup vatana döndükten sonra Trakya'daki kasabasına çekilip yeni bir hayat kurmak niyetindedir, birçok arkadaşı da onun gibi düşünmektedir.
Ama, vapurdaki İngiliz destekli Ermeni tokadı, onu bu fikrinden caydırır:
"Derhal Anadolu'ya geçip tekrar silaha sarılmak kararını verdim."
Atatürk, "Nutuk"ta o günleri şöyle anlatır.
"Halk kavgadan bezgindir, mecalsizdir, yorgundur."
***
VE Rahmi Apak, değişimi şöyle anlatır:
"Esirlikten döndükten sonra, subaylıktan çekilerek İstanbul'da iş tutmuş olan yüzlerce ve binlerce subay, İngilizlerin ve yerli Hıristiyanların kendilerine yaptıkları tecavüz, gasp ve hakaretlere dayanamayarak akın akın Anadolu'ya geçtiler, silahlarını tekrar kuşandılar ve arkadaşlarından binlerce vatan evladını tekrar kavga meydanına sürüklediler." (xx)
***
ONUN için Etyen Mahçupyan, sen bize bir tokat daha vur!
Vur ki, "Bu Cumhuriyet'in bitmediğini, Cumhuriyet'in nostaljik bir vaka olmadığını" anlayalım.
(x)Zaman gazetesi/02.10.2006
(xx)Yetmişlik Bir Subayın Hatıraları/Türk Tarih Kurumu, 1988
Re: Hasan Pulur hedef mi gösteriyor?
Bu cumhuriyet artık bir nostalji
http://medya.zaman.com.tr/zamantryen...nmahcupyan.jpg
ETYEN MAHÇUPYAN
02/10/2006
Son günlerde CHP'nin akla ziyan pozisyonlarından utanç duyan 'laik' elitimizin idrak etmesi gereken basit bir nokta var: CHP bu saçmalıkları mecburiyetten savunuyor; çünkü bu parti artık iyice anakronik bir vaka ve varlık nedenini meşrulaştırmak için resmi ideolojinin hurafeleri dışında sığınacak yeri yok.
Dolayısıyla asıl sorun resmi söylemin bütünüyle bir tür hurafe haline gelmesinde... Ne var ki bugün yüzleri kızaran 'laik' elitin söz konusu çöküşte büyük payı var. Modernliği, içinde yaşadığımız toplumu ve günümüzü bu denli anlayamamak onlar sayesinde kronik bir hastalığa dönüştü.
Ama belki de artık kendimizi resmi safsatalardan kurtarma zamanı gelmiştir... Öncelikle anlamamız gereken, modernliği hep otoriter zihniyetin içinden okuduğumuz ve hiçbir zaman onun relativist ruhunu özümsemediğimiz. Modernlik Batı'da geçmişin geleceği büyük ölçüde belirlediği ve anlamlandırdığı bir süreç olarak yaşandı. Geleceğe yatırım üzerine kurulu çekirdek aile nosyonu, yarın için bugünü feda etmeye hazır nesiller üretirken; bu hayalin ortaklaşa yaşanması da 'toplum'un psikolojik harcını oluşturdu. Böylece çeşitli yerelliklere ve inançlara mensup insanların, ulus-devlet oluşma sürecinde yaşanan hırpalanmalardan sonra bile bir tür 'birliktelik' ve 'ortaklık' fikrine gelmeleri mümkün oldu. Dolayısıyla kritik nokta tarihsel süreç içinde eşitlik bağlamında bir araya gelemeyen insan gruplarını 'gelecekte' eşitleyecek güvenilir sistemlerin oturtulmasıydı.
Türkiye Cumhuriyeti, modernliğin meşruiyeti için gereken bu önkoşulu bir türlü kavrayamadı... Yönetim gücü 'seçilmiş' bir azınlığın elinde toplanmakla kalmayıp, bu azınlık kurumsal ve ideolojik koruma altına alındı. Yönetenlerle yönetilenler ayrı birer 'cemaat' olarak kimlikleşirken, kamusal alan da yönetenlerin belirlediği bir yaşam ve söylem biçimine tahsis edildi. Diğer bir deyişle Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman gerçek halkı veri alan ve o halkı modernlik etrafında bütünleştiren bir toplum tasavvuruna sahip olamadı. Aksine yönetenlerin bir tür cemaat olmasına paralel olarak, ülkede cemaatçilik körüklenirken; devleti sahiplenenler toplumsal talep ve değişimleri kendi cemaatsel alanlarının daralması olarak algılayarak engellediler...
Günümüzün post modern küresel dünyası, Cumhuriyet'in bu aksayan yönünü daha da belirgin kılıyor. Çünkü dünyamız cemaatçiliği 'yeniden doğan' ve modernlik içinde yer talep eden etnik ve dinsel kimlikler üzerinden yaşatıyor. Dolayısıyla bugüne dek o kimlikleri layıkıyla entegre edemeyen, bir 'toplum' üretemeyen, kendisini cemaatçiliğe mahkum eden Türkiye, şimdi o kimlikler dünyasının tuzağına düşmüş durumda. Diğer taraftan cemaatlerinin dışına çıkan bireyleri de bir 'toplum' beklememekte... Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti'nin 'bireyleri' de hızla küreselleşip bu topraklardan manen ve maddeten kopuyorlar. Siyasal cemaatleşme ile kaotik bireyselleşmenin arasında sıkışan Cumhuriyet ise giderek çözülüyor... Toplumsal meseleleri çözemiyor, halkın dilini anlamıyor, toplumdan korkuyor ve aynı basmakalıp içi boşalmış jargonun içinde devekuşu misali gün geçiriyor.
CHP'nin davranış kalıpları bu durumun basit bir uzantısı... Böylesine bir arka plan önünde, onu ideolojik olarak sahiplenen bir parti ne yapsın, ne söylesin? CHP bitiyor; çünkü bitmekte olan bir dönemin hem sembolü hem de katalizörü... Oysa toplumun her cemaati içinde büyükçe bir bölüm modernliği hazmetme açısından devleti geçmiş, kendisini aşan bir 'toplum' hayalini yadırgamayacak noktaya gelmiş durumda. Cumhuriyet bu haliyle biter, tarihsel bir parantez kapanırken, Anadolu halkı yeniden cumhurlaşmanın sancıları içinde. Onun için CHP'ye fazla yüklenmemek lazım... O artık bir nostalji...