http://img398.imageshack.us/img398/1...17ng6lt0ov.jpg
Printable View
Sayın üstadım ayın 3 gün batmadığı bir yer var mı?
Çok etkileyeci bir görsellik..
Merhabalar.fotoğrafa baktım.Aşkı yaşamak istiyorsanız orayı görmek ve orda olmak gerekir.Romantizim,aşk diyorum.
Romantizm denilince iki şey aklıma gelir
ormantizm ve romatizma.
romantizim ne ola ki hele ki aşkkkkkkkkkk......:)
Bu foruma ilk baktigimda gunesin batmadigina inanamadim
illaki batmaliydi
epey dusundum nihayet gunesi batiramadan forumdan ayrilmistim.
Simdi tekrar konuya bakinca farkli yorumlarla karsilastim hadi bir yorum da benden olsun
Bence gunes batsin
neme gerek ya sabah olmazsa...
Gun yuzu goremezsek!
Ben her daim norveçi savunmuşumdur ... Güneşin üç gün batmadığı yer var...
Hera’nın Baştanrı Zeus’la evliliği hep gölgeli ve kavgalı gürültülü geçiyordu. Çünkü Zeus, Hera’yla kıydırdığı nikâhtan sonra bütün yasadışı aşk ilşkilerini sözde gizlice, saman altında yürütmeye çalışıyordu. Ama Hera da bir şekilde olup bitenlerden haberdar oluyordu. Ailenin ve evliliğin tanrıçası da olan Hera, kocası Zeus’a hep sadık kaldı. Ne var ki kendisi, kocasının yasadışı sevgililerinden ve doğan çocuklarından öcünü almaya çalışmakla geçiriyordu zamanının çoğunu...Zeus da bütün kavgalarına karşın Hera’ya tutkundu ve onu herkeslerden kıskanıyordu! Hani ona dokunmak isteyenin vay halineydi! Bir zamanlar herkesin iğrendiği kral İksiyon (İxion)’a Zeus çok az görülen bir cömertlikle iyilik etmişti...Bu kötü niyetli adam, kayınbabasına olan borcunu ödememek için zavallıyı içi korlarla dolu bir çukura gömüp yakmıştı. Sonra da günahından arınmak için tanrılara kurban üstüne kurbanlar sunmuş, ama hiçbir tanrı onu günahlarından arındırmaya yanaşmamıştı. İşte Zeus’un da onu acıyacağı tuttu; onu günahlarından arındırdı ve hattâ Olimpos’taki sarayında bir yemeğe buyur etti. İksiyon da her türlü insan hayalini aşan güzellikteki tanrıça Hera’ya sarkıntılık etmeye kalktı...Bunu gören Zeus, hemen bir bulut kümesinden Hera görüntüsü yarattı. Bulutla sevişen İksiyon’u daha sonra alevler içinde dönen bir tekerleğe bağladı. Ona tanrıların içtiği içkiden içirip ölümsüzleştirdi. Böylece zincirlerle bağladığı yanar tekerlekle birlikte durmadan dönen İksiyon’un artık ölüp de kurtulma olanağını da elinden almış oldu!
Kıskançlık nöbetleri
Zeus bir gün sarayında tanrılara verdiği yemek sırasında, içtiği ambrosyanın da etkisiyle coşup dünyada o gün kendisiyle ilgili olarak gerçekleşecek bir olayı ballandıra ballandıra anlattı. O gün güneş batmadan dünyalı bir kadının doğuracağı ve kendi kanını taşıyan çocuk; çok güçlü olacak ve ileride kendi tahtına kurulacaktı! Bunu duyan Hera’nın öfke ve kıskançlıktan kanı donar gibi oldu. Sözünü ettiği kadını tanıyordu; erdemini ve de güzelliğini çok kıskandığı kraliçe Alkmene’ydi bu! Alkmene’nin kral kocası Amfitriyon; komşu ülkeyi talanlamak üzere uzun bir sefere çıktığı sırada Zeus, kralın kılığına bürünüp bir gece, yalnız kalan güzel Alkmemene’nin yatağına girmişti. Üstelik Zeus, ardı ardına üç gün güneşin doğuşunu ertelettiği için de o kadınla çok uzun bir gece geçirmişti! Bu birliktelikten doğacak çocuk da geleceğin o ünlü kahramanı Herakles olacaktı! Bütün bunları önceden bilen Hera öfkesini bastırdı ve belki de yanlış duymuş olabileceğini düşünerek Zeus’a az önce söylediğini yineletti: Evet, yanlış duymamıştı; o gün güneş batmadan doğacak çocuk Alkmene’nin çocuğuydu...Hera bir bahaneyle yemekten ayrıldı ve bir zıplayışta yeryüzüne indi. Kendisi zaten aile ve doğum tanrıçası olduğundan, Alkmene’nin yapacağı doğumu ertesi güne erteledi. Sonra gidip üç gün sonra doğum yapması gereken Argos’lu kraliçenin yasal doğumunu gün batmadan gerçekleştirdi. Erken doğan bu çocuk geçmiş atalarından Zeus’un kanını taşıyordu. Bu işleri bitirince içi rahatlayan Hera, bir solukta Olimpos’taki sarayına döndü! Ve konukları olan tanrıların önünde Zeus’a muştuyu(!) verdi: “Ey yerin göğün kralı Zeus,” dedi yarı şeytani gülümsemesiyle, “ gözün aydın! Az önce söylediğin gibi, Argoslu kraliçe gün batmadan bir erkek çocuk dünyaya getirdi!” Zeus bir zıpkınla vurulmuşçasına uzun süre konuşamadı!..
Birgün Zeus’un yeni bir aşk serüveni yüzünden sabrı büsbütün taşan Hera;tasını tarağını toplayıp Olimpos tanrılar sarayından ayrıldı ve doğruca dünyamızda çocukluğunu geçirdiği adaya, tanrı akrabalarının yanına döndü. Karısını çok seven Zeus da doğruca aynı adaya gitti. Ne var ki Hera’nın izini bulamadı. Bunun üzerine Zeus, ağaç gövdesinden bir kadın heykeli yonttu. Renk renk giysiler giydirip onu alladı, pulladı. Sonra da bu nişanlı kız görüntüsündeki tahta heykeli, altın pırlantalarla ışıl ışıl yanan kendi tanrısal arabasına bindirdi; kendisi de onun yanına kuruldu ve düğün nişan ezgileri eşliğinde, arkasındaki köy alayıyla birlikte, adanın sokaklarında dolaşmaya başladı. Baştanrı’nın yeni nişan töreninin yapıldığı duyuruluyordu sokaklarda...Bunları duyan Hera, saklandığı kuytuda, kıskançlıktan içi içine sığmıyordu! Daha fazla kendini tutamadı ve bir ok gibi fırlayıp nişan arabasının önünü kesti. Hışımla Zeus’un yanında oturan rengârenk giysili kızı tuttuğu gibi arabadan fırlatıp attı; fırlattığı kız kılığındaki ağaç kütüğü de, sokakta tangur tungur yuvarlanıp gitti! İşte tam o onda Zeus’la Hera göz göze bakıştılar ve birkaç saniye sonra da, karşılıkllı kahkalarla yeri göğü inlettiler...
Sonra Hera, nişanlı kızdan boşalan yere kuruldu ve Zeus’la ilk evlendikleri günkü gibi şenşakrak, ışıklar içindeki gelinlik arabalarıyla Olimpos’taki baştanrılık sarayına döndüler... ZEUS BU MUTLU OLAYI KUTLAMAK İÇİN YERYÜZÜNDE ÜÇ GÜN GÜNEŞİ HİÇ BATIRMADI....