-
Hayatın tadı
Profesör, fakültelerinin en iyi iki öğrencisini kutlarken bir soru yöneltmiş.
Eşkenar bir üçgenin iki köşesindesiniz. Üçüncü köşede de hayal edebileceğiniz kadar büyük bir ödül var. Yaklaşma kuralı ise; her hareketenizde kalan mesafenin yarısı kadar ilerleyip 1 saniye durmak.
"Başla" komutundan sonra biri derhal harekete geçmiş ama diğeri yerinden bile kıpırdamamış.
Profesör yerinden kıpırdamayana sormuş. O da
"Bu kurala göre sonsuza kadar çabalasanız bile amaca ulaşmak mümkün değil" diye cevap vermiş.
Bu sefer hoca diğerine yönelmiş:
"Peki sen bu basit gerçeği bilmiyor musun, neden koşturup duruyorsun?"
Öğrenci mutlu bir ifade ile şöyle cevap vermiş.
"Tabii ki sonsuza kadar uğraşsam da ulaşamam...
ama yeterince yaklaşabilirim
-
Babası İspanya'nın en ağır siyasi cezalarının verildiği bir hapishanede mahkumdu küçük kızın. Fırsat bulduğu her haftasonu annesiyle birlikte babasını ziyaret ederdi.Yine bir ziyaretinde babası için çizdiği resmi yanında yanında götürdü. Hapishane kurallarına göre özgürlüğü çağrıştıran her türlü şeyin mahkumlara verilmesi yasaktı. Bu sebeple küçük kızın kağıda çizdiği kuş resmini kabul etmemişler ve oracıkta yırtmışlardı...
Çok üzülmüştü küçük kız...Babasına söyledi üzüntüsünü, hafifçe içini çekerek. O da "üzülme bi tanem, yine çizersin; bu sefer çizdiklerine de dikkat et olur mu?" dedi.
Küçük kız diğer ziyaretinde babasına yeni bir resim çizip götürdü. Bu sefer kuş yerine bir ağaç ve üzerine siyah minik benekler çizmişti. Babası keyifle resme baktı ve sordu: "Hmmm! Ne güzel bir ağaç bu! Üzerindeki bu benekler de ne? Portakal mı?
Küçük kız babasına eğilerek, sessizce:
"Hişşşşt! O benekler ağacın içinde saklanan kuşların gözleri!....."
-
İyi Kötünün Panzehiri Değil... Birbirinin Kankardeşi !
20 li yaşlara kadar iyilikle kötülüğün ülkesi, kalın sınır çizgileriyle ayrılıyor birbirinden. Sıkı dostları ve düşmanları oluyor insanın. Onları ölesiye seviyor yada ölesiye nefret ediyor onlardan.
30 larında yalanı hakikatten ayırt etmeye başlıyor.
İyi sandıklarının hıyanetiyle tanışıyor, sırtında dost işi hançer darbeleriyle; ve en kötü zannettiği şefkatle imdadına yetişiveriyor.
Zaman kanatlanıp da 40 ına yaklaştığında insan, iyiyi kötüden ayıran hudut çizgilerini birbirine karıştırıyor. İyilere nakşolmuş kötüyü ve kötülerin içindeki iyiliği de keşfediyor ademoğlu. Anlıyor ki, iyi insan / kötü insan yok; insanın içinde iyilik ve kötülük var, kötüyle iyi panzehiri değil birbirinin; kankardeşi.
İyilerle kötüler çekiştirmiyor ipi. İyilik ve kötülükten örülmüş ibrişimin kendisi.
Bunu anlayınca şaşmıyorsun nefretin birden şehvete dönüşmesine; acı girdaplarının içinde hazzın raksetmesine. Tevazuyla gurur, haysiyetsizlikle onur el ele yürüyor. İnsan, şuuraltındaki isyankarla sahtekarı, günahkarla tövbekarı bir arada fark ediyor. Benim, hükmeden ve boyun eğen, zulmeden ve acı çeken. Bunca şiddet kadar onca merhamet de benim eserim. Minneti nefrete, korkuyu cesarete, zaferi hezimete bulayan benim. Kundak bezime tıpatıp benziyor kefenim, hayatım muhteşem ve sefil, mağrur ve rezil, hayasız ve asil.
İşte bu keşif kolaylaştırıyor yaşamı...
Anlıyorsun ki toplumlar gibi insanlar da kanlı iç savaşlarına borçlu ilerlemesini...
O zaman, iyileri kötülerden ayırmak gibi nafile bir uğraşı bırakıp -başta kendin olmak üzere- insanların içindeki iyiliğin peşine düşüyorsun; kıymet bilmeyi ve -yine başta kendin olmak üzere- herkesi hoş görmeyi öğreniyorsun.
Tükendikçe pahalanıyor zaman; günler azaldıkça uzuyor.
Saçların gibi, seyreldikçe değerleniyor dostların. Günahları ve zaaflarıyla da övünüyor insanlar; sevapları ve zaferleri kadar.
Önemli değil kaç kez yenildiğin; önemli olan, kaç yenilgiden sonra yeniden doğrulabildiğin.
Bu paramparça ruhlardan, çelişkili duygulardan, çatışmanın açtığı yaralardan mucizevi bir ahenk çıkıyor ortaya ki olgunluk diyorlar adına.....
-
Herkesin hirsiz oldugu bir ülke varmis diye baslar Italo Calvinonun Kara Koyun adli öyküsü.
Ama istisnasiz herkesin. Gece olunca, insanlar maymuncuklarini ve fenerlerini yanina alir ve komsusunun evini soymaya gider. Gün dogarken geri döndüklerinde yüklerini almislardir.
Ama her seferinde kendi evlerini de soyulmus bulurlar. Italo Calvinonun Numbers in Darkness adli eserinde geçer bu öykü. Ülkede herkes çok mutludur, kimse kaybetmez,çünkü herkes birbirinden çalar ve bu dolasim, son kisi ilk kisiden çalana kadar sürer. Bir gün, nasil olmussa, dürüst bir adam ortaya çikar. Gece oldugunda, çanta ve fenerle disari çikmaktansa evinde kalip roman okumayi tercih eder.
Hirsizlar geldiginde ise evde isik yandigini görüp soymak için içeri girmezler.Ve bu durum bir süre devam edince, ahali bir konunun açikliga kavusmasini ister: Çalismadan yasamak senin tercihin, ama baskalarini bir sey yapmaktan alikoymaya hakkin yok. Bunun üzerine dürüst adam, geceleri evinden çikar, fakat hiçbir sey çalmaz. Döndügü zaman evini hep soyulmus bulur.
Ve bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek tek bir seyi kalmaz. Dürüst adam soygun yapmadigi için soyulmayanlar digerlerine göre daha zenginlesmekte ve artik çalmak istememektedir. Dahasi, dürüst adamin evi de artik bombos oldugu için o evi soymaya gidenler de yoksullasmaktadir. Zenginler, kendileri için soygun yapmak üzere maasli hirsizlar tutmaya baslar.
Zengin fakir ayrimi giderek çogalir. Zenginler mallarini korumak için polis teskilati ve hapishane de kurarlar. Birkaç yil geçtikten sonra, artik kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmemektedir, sadece zengin ve yoksul vardir;
Ama hâlâ hirsizlik yapmaktadirlar.
Tek dürüst adam ise daha isin basinda açliktan ölmüstür
-
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde cimri mi cimri bir adam varmış. Adam cimri olmasına cimriymiş ama, cimri olmaktan da utanırmış aslında. Düşünmüş, taşınmış bilgeliğine hayran olduğu kişiye akıl danışmış. Çevresinin sevgisini kazanamamaktan, beklediği saygıyı görememekten yakınmış.
Bilge, dingin sesiyle özlü bir öykü aktarmış...
Çiftliğin birinde domuzun biri, komşusu ineğe insanların kendisini hiç sevmediğinden dert yanmış, komşusunun gördüğü itibarı hep kıskanırmış. İşin kötüsü nedenini de hiç anlayamazmış. Günlerden bir gün komşusuna açılmış:
"Sen onlara süt veriyorsun, ben ise daha fazlasını veriyorum. İnsanlara etimi veriyorum, derimden ayakkabı, kıllarımdan en iyi fırçalarını yapıyorlar. Dişlerimin kıymetine ise nerdeyse paha biçemiyorlar. Yine de beni, senin kadar sevip saymıyorlar" demiş.
İyi yürekli inek şöyle bir iç çektikten sonra:
"Belki de dostum" demiş.
"Sen bütün bunları ancak öldükten sonra , ben ise hayatta iken verdiğimdendir
-
Jayne Fisher 17 yaşındaki kızı Katie ile Madison County'de hayvan satışlarının yapıldığı alana gitmişlerdi. Az sonra sevgili kızı Katie'nin koyunu da burada satılacaktı.
Katie kanserle savaşıyordu. Aylardır hiç dışarıya çıkmamıştı. Sürekli hastanede kalıyor, kemoterapi tedavisini sükunetle aşmaya çalışıyordu. Koyunundan ayrılmak onun için pek kolay olmayacaktı, ama kilo başına dört pound alacağını öğrenince çok heveslenmişti. Koyunu herkesin görebileceği şekilde gezdirdi ve açık arttırma başladı.
Açık arttırmayı yürüten Roger Wilson çevredekilere:
- Hepimiz Katie'nin pek hoş olmayan bir durumda olduğunu biliyoruz,
diye kendince bir hatırlatma ile başlattı açık arttırmayı.
Bu sözleriyle fiyatın yükseleceğini umuyordu . Düşündüğü gibi de oldu. Katie'nin koyunu, kilosu 23 pounddan satıldı, ama bu kadarla da kalmadı. Koyunu alan kişi parayı ödedikten sonra bir daha satılması için koyunu iade etti.
Böylelikle zincirleme satışlar başladı. Aileler koyunu satın alıyor, iade ediyor, sonra koyun yeniden satılıyordu. Bu alış ve iadeler sürüp giderken, Katie'nin kazancı da katlanarak büyüyordu. Katie'nin annesinin hatırlayabildiği tek satış, ilk satış oldu. Çünkü sonrasında kalabalık "Yeniden! Yeniden!" diye bağırırken, ağlamaktan olanların hiçbirini izleyemedi.
Katie'nin koyunu o gün tam 36 kez satıldı Koyunu son kez alan kişi, koyunu Katie'ye armağan etti. Hastane giderleri için o gün tam 16 000 pound gelir elde edildi ve sevgili koyununu da Katie'ye kaldı.
Gökten üç elma düştü. Biri ümidini hiç yitirmeyenlere, ikincisi bir başkasını kendi gibi düşünenlere, üçüncüsü ise küçük mutlulukları toplayıp sonsuza erişebilenlere.
-
Güzellik - Çirkinlik
Bir gün güzellik ile çirkinlik deniz kıyısında karşılaştılar.
Birbirlerine Haydi yüzelim mi? dediler.
Sonra elbiselerini çıkarıp sulara daldılar. Bir süre sonra çirkinlik sahile çıktı ve güzelliğin elbisesini giyip yoluna gitti.
Güzellik de denizden çıktı ama giysilerni bulamadı. Çıplak kalmaktan çok utandı. Çirkinliğin örtüsüne büründü ve o da kendi yoluna gitti.
O günden beri insanlar güzellik ve çirkinlikle karşılaştıklarında, tanımakta hep yanılgıya düştüler.
Ancak kimi insanlar vardır ki güzelliğin yüzüne bakar ve giysilerine rağmen onu tanırlar. Ve yine kimi insanlar vardır ki çirkinliğin yüzünü iyi bilirler. Giydiği elbise bile onu gizleyemez
-
Bir gün bir evde televizyon arızalanmış. Tamirci gelip TV'nin arkasını açmış ve bir dolu küflenmiş ekmek kırıntısı bulmuş. Tabi kimin yaptığını hemen anlamışlar. Evin dört yaşındaki yaramaz kızı.
Böyle bir durumda genelde çocuk azarlanır, hatta bazan öfkeli bir tavır ile bir daha bu tür davranışlarda bulunmaması öğütlenir (!).
Fakat anne öyle yapmamış, çocuğuyla konuşmayı denemiş ve öğrendiklerinden sonra hüngür hüngür ağlamaya başlamış.
Çocuk ekranda Afrika'daki aç çocukları gördükçe mutfaktan ekmek alıp TV'nin açık bulduğu tek yerinden, arkasındaki ızgaralardan içeri atıyormuş...
Bunu yazarken aklıma bir şey takıldı aradım taradım buldum bakın bakalım ...
http://www.youtube.com/watch?v=mmjgmJgorXA
-
Bir gün bir evde televizyon arızalanmış. Tamirci gelip TV'nin arkasını açmış ve bir dolu küflenmiş ekmek kırıntısı bulmuş. Tabi kimin yaptığını hemen anlamışlar. Evin dört yaşındaki yaramaz kızı.
Böyle bir durumda genelde çocuk azarlanır, hatta bazan öfkeli bir tavır ile bir daha bu tür davranışlarda bulunmaması öğütlenir (!).
Fakat anne öyle yapmamış, çocuğuyla konuşmayı denemiş ve öğrendiklerinden sonra hüngür hüngür ağlamaya başlamış.
Çocuk ekranda Afrika'daki aç çocukları gördükçe mutfaktan ekmek alıp TV'nin açık bulduğu tek yerinden, arkasındaki ızgaralardan içeri atıyormuş...
Bunu yazarken aklıma bir şey takıldı aradım taradım buldum bakın bakalım ...
http://www.youtube.com/watch?v=mmjgmJgorXA