-
Aslında çok yalnızız
Aslında Çok Yalnızız
3 saat boyunca, eğitim düzeyi en tepede, kariyerinde en başarılı, aklı başında, karizmatik, sosyal, güya kendi ile yüzleşmiş, barışmış insanlar olarak fal kuyruğu bekledik.
Dışardan bakıldığında acayip eğlenen, çok renkli bu grup, özünde çözemediği binlerce problemin çözümünü, ilkokul mezunu olduğunu tahmin ettiğimiz ve sürekli "ok mi" diyen bir kadında aramaya gelmiştik.
Eğer yaşamın beş duyusu varsa ve bize her koldan saldırabiliyorsa, bunu daha önce yaşadığınızı, bedeninizden sarı bir ışığın çıktığını, çekildiğinizi, kaybolduğuzu, yere çarptığınızı daha önce hissettiyseniz, merhaba ben de dün bunu yaşadım, kulübe hoşgeldiniz.
Amaç eğlenmek miydi başta, hiç sanmıyorum. Hepimiz gayet net biliyorduk ki sorularımızın cevabı için burada bekliyorduk. Bizim gibi entel tayfası, 10 dakika devlet dairesinde bile söylenmeden bekleyemez. Mutlaka bürokrasiye, devlete küfreder ve acelesi yoksa o işin, mutlaka mekanı terk eder. Ama tokat yemek, kendimizle yüzleşmek, belki de arınmak için 3 saat bekledik, o çayı zehir, kahvesi nohut olan yerde...
Sırayla içeri girip, gözlerimiz ayrılmış, dilimiz tutulmuş, kafamız karışmış, hassiktirrr diyerek çıktık. Sessizlik...Anlatıp, anlatmamak. Ben anlatmayı en az isteyen, güya en son baktırıp, en inanmayan, tek başıma yürümek isteyen, susmak ve susmak isteyen, kendini kabul edemeyen, yaptığı hatalar yüzüne vurulunca, hem de fal insanı tarafından, hazmedemeyen...Ufff!
-İçmeye gidelim mi?
-Yapacak daha iyi bir şeyimiz yok, kadın ağzımıza sıçtı
-İçelim ve mümkünse biraz sessiz kalalım, konuşmayın azcık olur mu
-Bu da krize girdi, buyrun
Benim yüzümden bitmiş...Kahve içememiştik ya, ben yapmışım. Sorgulamasaymışım...Sorgularım kardeşim, ben öyleyim. Ben öyleyim diyebiliyorken, başkalarına akıl vermemeli ve değiştirmeye uğraşmamalıymışım.
Bir yaratan zaten var, sen niye tanrıcılık oynuyorsun kızım, haddini bilip otursana!
Allah, kendine eş koşunca kendimi, belamı vermiş işte...Ellerim titriyor. Deprem yaşamışım, çünkü...Değişmemeye kararlı adama aşık olmuşum. Yani, şapa oturmuşum, Allah belamı vermiş. Susmalıymışım. Sabretmeli ve olduğu gbi kabul etmeliymişim.
Ben, yitik savaşçı ...
Ben aşığım ya...
Sana aşığım yazdığım anda, niye birden yanımda bitiyor bedenin. Benim sana aşık olduğumu, bir daha, bir daha acıtarak ne diye kanıtlıyorsun. Ama Allah belamı vermiş işte...Giyme şu maviyi...Mavi, beni sana çekiyor.
Aslında çok zavallıyız...Güvensiziz, bilinmeziz, korkağız...Ve bir falcı kapısında, 3 saat bekleyecek kadar, söylediklerinden etkilenecek, kendimize hesap soracak kadar çaresiziz, YALNIZIZ...ÇOK AŞIĞIZ...
ESRA BAYKAL
-
Hayat da hızla geriye sayıyor, gel de çık işin içinden... Evet yalnızız, cümle kalabalıklara rağmen çevremizdeki... İpekböceği kozasında kalsın, 1 günlük kelebekçesine özgürlük özgürlük değildir, ipekböceğinin ki ise yalnızlık değildir... Kozasını yapacak, o kozanın ipliği bizleri donatacak... Çok yaşa diyeceğim ipekböceği ama mümkün değil biliyorum, sen bizimle yaşıyorsun, hissediyorum...
-
Asil eksiklik, çareyi başkasında aramaktı.
Hayatin matematiği farklı; iki yarimi toplayınca bir etmiyor. insan tek başına mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor. önce yalnızdık. 9 ay boyunca karanlık bir yerde dışarı çıkmayı bekledik ve dünyaya ağlayarak geldik. Pişman gibiydik. Ya da mecburen gelmiş gibi. Biraz büyüdükten sonra, kendimizi bildiğimiz anda, içimizi kemiren, kalbimizi kurcalayan o tuhaf duyguyu hissettik: Bir yerde bir eksik var. Korktuk. "Bunun sebebi ne?" diye sorduk kendimize.
Cevabi yapıştırdık: Demek ki sahip olmadığımız bir şeyler var. O yüzden eksiklik hissediyoruz." Peki, neye sahip olmamız gerekiyor?
çocukken,"yaşımız küçük" diye duşunduk. Her istediğimizi yapamıyoruz. Kurallar, yasaklar var.
Büyüyünce her şey yoluna girecek. Büyüdükçe Bir şey değişmedi. Yine
huzursuzduk. içimizden bir ses ayni sözcükleri fısıldıyordu: "Bir
eksik var." Kafamız karıştı. Nasıl kurtulacağız bu iğrenç duygudan? Nasıl
geçecek bu? Aklımıza yeni cevaplar geldi: Okulu bitirince geçecek. İşe girince geçecek. Para kazanınca geçecek. Tatile gidince geçecek. Okulu bitirdik. Diploma aldık. ise girdik. Kartvizit aldık. Çalıştık. Para kazandık.
Tasındık. Araba aldık. Çalıştık. Eve yeni esyalar aldık. Tatile gittik.
Dans ettik. Terfi ettik. Kartviziti değiştirdik. Daha çok çalıştık. Daha
çok para kazandık.Çalıştık.Çalıştık . Geçmedi. "Bir yerde bir eksik
var" hissi, hala orada duruyordu. Bu sefer de "Sevgilimiz olunca
gececek" dedik.
"Yalnızlığımız sona erince bu illetten kurtulacağız." Beklemeye
başladık. Derken, biri çıktı karşımıza. Aşık olduk. Ve anında başka biri olduk. daha güçlü, daha güzel, daha akilli biri. Hesap cüzdanları, kartvizitler,hatta İlaclar bile böyle hissetmemizi sağlamamıştı. Sevgilimizin gözlerinde, daha önce bize verilmemiş kadar büyük sevgi ve hayranlık gördük. Sevgilimizin gözlerinde Tanrı' yi gördük. Işığı gördük. "Tünelin ucundaki ışık bu olmalı" diye düşündük "kurtulduk." Sonra bir gun, daha dun bize deli gibi aşık olan insan çekip gidiverdi. Ya da artik eskisi gibi sevmediğini söyledi. Ya da başka birine aşık olduğunu söyledi. Ya da daha kötüsü, başka birine asik oldu ama söylemedi. Telefonu açmamasından, elimizi tutmamasından, sevişmemesine bahane bulmak zorunda kalmamak icin biz
uyuduktan sonra yatağa gelmesinden anladık, bir terslik lduğunu.....Belki
de sevmekten vazgeçen veya terk eden sevgilimiz değildi, bizdik. Fark
etmez. Sonuçta ask bitti. Simdi her yer bomboş. Simdi tekrar yalnızız.
Başladığımız yere donduk. Yıllarca uğraştık, eksiğin ne olduğunu bulamadık. Halbuki her seyi denedik, her yere baktık. oyle mi? Bakmadığımız bir yer kaldı. İçimize bakmadık. Eksik parçayı dişarda aradık ama içimizde saklı olabileceğini akil etmedik. Birilerini sevdik, birileri bizi sevsin diye uğraştık ama kendimizi sevmedik. Şaşıracak bir şey yok, tabi ki sevmedik.
Kendimizi sevsek bu kadar koşturur muyduk? Canimiz yanmasın diye duvarların ardına saklanır miydik? Kendimizi bos sanıp doldurmaya uğraşır miydik? Terk edilmekten korkar miydik? Asil eksiklik, eksik olduğumuzu düşünmekti. Asil eksiklik, çareyi başkasında aramaktı. Hayatin matematiği farklı; iki yarimi toplayınca bir etmiyor. İnsan tek basina mutsuzsa başka biriyle de mutlu olamıyor. Herkes beni sevsin" diye uğrasınca kimse gerçekten sevmiyor, herkes sevgisine sart koyuyor, sinir koyuyor. Oysa "kendime duyduğum sevgi
bana yeter" diye dusununce, kendimizi olduğumuz gibi kabullenince
yarim tamamlanıyor. Her sey bir oluyor. iste o zaman perde aralanıyor. Acı diniyor. iste o zaman başka 'bir' iyle bir araya gelerek, hesabin kitabin, korkunun kaygının hüküm sürdüğü sahte bir sevgi yerine, gercek bir sevgi yaratılabiliyor.
CAN DÜNDAR
-
Evet, çareSizsiniz ama biçaresiniz. Birey olalım, bireyci olmayalım, önce kendimizi sevelim ama kendimize de yaşamayalım, hele gaza hiç gelmeyelim...
Can Dündar gerçekten güzel yazmış, gerçekten etkileyici ama gerçek hayat bu kadar romantik değil...
-
Evet aslında yalnızız...
Çünkü bizler mutluluğumuzu erteliyoruz...
okul bitsin rahatlıyacağım ...biter
iş bulsam rahatlayacağım...biter
evlensem rahatlayacağım...biter
çocuğum olsa tam olacağım...başlar yeni hayat
çocuk yürüsün rahatlayacağım...yürür
çocuk okula başlasa iyi olcak...başlar
üniversiteyi kazansa rahatlayacağım..başlar
mürvetini görsem...görürsün
Bu arada hep mutluluğu erteledik
zamanındaki mutluluğu yaşamadan ileri attık...
bu arada torun var ,emeklilik var..