-
Abdul
Bugün bakınırken sağa sola bir mail geldi Dr.Berrin Köse imzalı yazdıklarını sizlerlede paylaşmak gerekiyor gibi geldi bana neden mi ? Çok doğru yazmışta ondan...
Sayın Murat Yetkin'in 8 Eylül 2006 tarihinde Radikal Gazetesinde yayınlanan yazısı "Hoş bulduk Abdullah", beni geçmiş yıllara götürdü. "Abdul" la tanıştırıldığım yıllara...
Murat Yetkin sözkonusu yazısında Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier'in 7 Eylül 2006 tarihinde Çırağan Sarayı'nda Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile konuşmasını söz konusu ediyor. Anlaşıldığı kadarı ile Frank-Walter Steinmeier, Sayın Abdullah Gül'ün sıcak hoşgeldin konuşmasına "Hoşbulduk Abdul" diye yanıt vermiş.
Yazıda belirtildiğine göre isim, bu kısaltılmış hali ile dinleyiciler arasında bulunan Sayın Mehmet Ali Birand ve Sayın Yetkin'in kulaklarına hiç de itici gelmemiş. Sayın Yetkin bu ince hareketi (!) Türk ve Alman Dışişleri Bakanlarının arasından su sızmadığının bir göstergesi olarak algılamış ve bunu da Türk halkına aktarma ihtiyacı duymuş.
İyi de etmiş! Aksi taktirde, Türk halkı olarak Batının bizlere ne yüce duygular beslediğini öğrenmekten mahrum kalacaktık!
Peki, ülkemin önde gelen köşe yazarları ve bu "ince davranışa" söz konusu olan Bakanımız "Abdul" adını bu denli kabullenmişken bana ne oluyor da huzursuzluk duyuyorum bundan?
***
Yıl 1993, Batı Avustralyada Curtin University of Technology'de, ırkçılık nedeni ile her anında ayrı bir savaş verdiğim Doktora çalışmamın üçüncü yılındayım. Tez danışmanım, benim bu zorlu savaşım sırasında danışmanlık görevini "keyfi" bir nedenle bırakıyor. Tüm çabalarıma karşın okulun bu keyfi davranışı engellemesini sağlayamıyorum. Hayatım bu yeni gelişme ile daha da çekilmez bir duruma geliyor. Bir gün okulda çalışırken tanımadığım bir bayan yanıma yaklaşıyor;
"Merhaba, ben senin yeni tez danışmanınım". Şaşırıyorum...
"Adım I.A. Sen de Berrin olmalısın"
"Evet"
"Bundan sonra birlikte çalışacağız. Sahi, hangi ülkedendin?"
"Türk'üm"
"Haaaa, "Abdul" yani!"
"Anlamadım! "Abdul" de kim?"
"Biz size "Abdul" deriz de!"
"Siz kimsiniz?"
"Batılılar"
"Peki "biz" kimiz?"
"Müslüman Türkler"
Elimde tuttuğum kalın İstatistik kitabını masanın üzerine fırlatıyorum. Kitap masanın üzerinde hızla kayarak büyük bir gürültü ile duvara çarpıp duruyor.
"Göstereceğim sana Türk'ün kim olduğunu!"
Yeni tez danışmanım yanımdan ayrılır ayrılmaz o günkü çalışmamı yarıda bırakıp okuldan çıkıyorum. Akşam geç vakte kadar şehirdeki kütüphaneleri dolaşıyorum. "Abdul" ün neyi temsil ettiğini öğrenmem gerekiyor. Hissediyorum "iyi" biri değil. Ama kim? Nasıl bir kimliği var bu "Abdul"ün? Ya da "Batı" nın gözü ile nasıl görünüyoruz? Öğrenmek zorundayım...
Takip eden günlerdeki aramalarım da sonuç vermiyor. Çok üzülüyorum. O hafta sonu büyük bir can sıkıntısı ile şehirde dolaşırken ikinci el kitap satan bir dükkanda buluyorum kendimi. Kitaplar arasında yorgun dolaşırken gözüme birden bir kitap ilişiyor, GALLIPOLI. Yazarı, Alan Moorehead. Kalbim yerinden fırlıyor. Ya "Abdul"e rastlarsam. Sayfalara hızla göz atıyorum. Evet, işte orada... Abdul... Batının gözündeki bizler yani...
Gördüğüm resim beni çok üzüyor... Ama şaşırmıyorum...
***
Kitapta, Türklerin tanımı şöyle yapılıyor; Türklerin canavarca ve insani olmayan bir yanları vardır, zalim ve kötülük saçan aşırı tutucu insanlardır, her türlü kötülüğü ve vahşiliği yapma eğilimleri ve güçleri vardır (Sayfa 149, Paragraf 2).
Kitapta tanımı verilmeyen ve "Abdul" resmine de yansıtılamayan daha neler var? Öğrenmeliyim.. .
Daha sonra çok samimi olduğum bazı Avustralyalı arkadaşlarıma soruyorum "Abdul"ü. Utana-sıkıla, "aptal, uyuşuk, bir işe yaramaz, tembel, güvenilmez ve çok pis" sıfatlarını sıralıyorlar Türkleri temsil ettiği iddia edilen "tip" ile ilgili olarak.
***
Günü geldiğinde tez danışmanıma tükürdüğünü yalattırıyorum. .. Aynen Atalarımın bir zamanlar "Batı"lı işgalcilere yaptığı gibi... O artık gayet iyi biliyor "Türk'ün kim olduğunu... Bana çok çektiren okulumun yönetimindeki ırkçılar da...
Ama görüyorum ki siyasetçilerimiz "Türk" ün kim olduğunu hala öğretememişler Batılı meslektaşlarına!
***
Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier'in bu kısaltmayı yaparken kötü bir amacı varmıydı? Bunun tartışılması gereksizdir. Çünkü Türklere "Abdul" tiplemesi ile yakıştırılan kişilik özellikleri, Hristiyan Batının beynine yüzyıllardır kazılmıştır ve hala kazılmaktadır. Alman Dışişleri Bakanının dünya görüşü de, o kültürde yetişmiş bir kişi olarak bu öğreti ile şekillenmiştir. O nedenle Bakanın bunu bilmediğini düşünmek en iyimser deyiş ile "saflık" olacaktır. Konuk Bakanın, Diplomatik kimliği ile de böyle bir hata yapma olasılığı yoktur. Çünkü, işlerin ciddiye alındığı Almanya gibi ülkelerde, Diplomasi de son derece ciddi bir iştir.
Bizim Bakanımıza gelince...
Gönül isterdi ki kendilerini "Osmanlı dönemi"nin tek varisleri imiş gibi görenler, hiç olmazsa "Osmanlı Tarihi"ni bilsinler... Ülkemizin, özellikle de, içinde bulunduğu koşullarda hiçbirimizin "cahil" olma lüksü yok!
Avrupa Birliğine girebilme çabalarımız da bu cehaletimizin bir uzantısı olmasın?
Dr Berrin Köse
(Kaynak: Gallipoli. Alan Moorehead. İlk Yayın Tarihi 1956. Son Yayın Tarihi 1992. CollinsAngus&Robertson Publishers Pty Limited
-
"Abdul" deyince aklıma geldi. Çocukken okuduğumuz çizgi romanlarından birisinin kahramının başı fesli,iri kıyım zenci bir yardımcısı vardı,Kızılmaske veya Dr. No olabilir diye hatırlıyorum. Acaba mı diye aklımdan geçti bir an..
-
Bakınız Abduller için neler söylenmiş...
Bugün Türkler'in ayakları altında ezilip inleyen Hıristiyanlar vakti gelince onları yargılayıp cezalandıracaktır. Türk Ordusu Şeytan'ın Ordusudur.
Martin Luther
İnsanlar arasında Türkler, anlayış bakımından sonuncudur. İnançtan ötesini kavrayamazlar ve anlamaya da çalışmazlar.
L.Cahun
Bir Türk bir Hıristiyana karşı gerçek bir dostluğa yetenekli değildir.
Paul Rycaut
Türkler, Hıristiyanlığın, sanat ve bilimin doğal, ezeli ve yeminli düşmanıdır. Bu nedenle onları Avrupa'dan kovmak gerektir. Ancak önce taksim konusunda anlaşılmalıdır.
Jean Louis Carra
Avrupa' da, Asya' da ve hatta Afrika' da herhangi bir ülkeye yerleşen Türk hakimiyetini her zaman, o ülkenin refahının azalması ve kültür seviyesinin alçalması izlemiştir. Bunun aksini gösteren tek bir örnek yoktur. Türk galip geldiği her yeri harabeye çevirmiştir.
Georges Clemanceau
Türkler Avrupa' dan atılmalıdır. Amerika'lı senatör Lodge'un dediği gibi İstanbul Türkler'den tamamen alınmalı, bir veba tohumu olan, harplerin yaratıcısı, komşuları için bir küfür olan Türkler Avrupa' dan silinmelidir.
Lord Curzon
Ermenilere yapılacak yardım, 1453'te Müslümanlar tarafından alındıktan sonra bile bir Hıristiyan şehri olarak kalan İstanbul'un Türklerden temizlenmesi için yardımcı olacaktır.
Lord Byrce
Geleceğin Avrupa'sında Türkler asla yer alamayacaklardır.
Lord Owen
Fanatik ve cahil insanlar. Barbar millet. Türkler her zaman Türk kalacaklardır ve Avrupalılaşamayacaklardır. Parlamentoları var diye Türkler'e zaaf göstermeyelim. Ne tip insan olduklarını unutmayalım.
Lord Salisbury
Türkiye'ye gerçek söylenmiyor. Türkiye'nin adaylığını kabul edelim diyenlerin gerçek eğilimi, Türkiye'nin AB'ne asla üye olamayacağı yönündedir.
Avrupalı yöneticilerin büyük bir kısmı Türkiye'nin bu projede yeri olmadığını biliyorlar ve biraraya geldiklerinde bunu dile getiriyorlar.
Valerie Giscard d'Estaing
Avrupa'nın geleceğinde ne olursa olsun Türkiye'nin yeri yoktur. Bu ülkenin globalleşmenin temel prensiplerine sahip olmadığını ve uluslararası kardeşliği içine sindirmediğini de görmeliyiz.
Türkiye'nin birliğe girmesine asla izin verilmemelidir. Aydınlanma Türkiye'ye ulaşmadı, ulaşmayacaktır. Helmuth Schmidt
Not : "Aydınlanma Türkiye'ye ulaşmadı, ulaşmayacaktır." Doğru söze ne hacet? Ampulümüz de var ama aydınlatmıyor, inadına karanlığa sürüklüyor ülkeyi...