Hayat Hikayem (küçük bir öykü)
Çocukluğumun karanlık bir devresi var. Neden karanlık ne kötülükler yaşadım bilmiyorum. Ama 6 aylık ve 9 yaş arası dönem hayatımın karanlık dönemi. Hiçbir şey hatırlamıyorum.
Ancak çok garip bir şekilde doğduğum andan 6 aylık olana kadar herşeyi hatırlıyorum. Annemin kucağında oluşumu. Dedemlerin sobasının kenarında beleğimin içinde yatışını.Annemlerin akrabalarla sohbetlerini. Garip bir şekilde konuşulanları anlayabiliyordum. Dedemin beni kucağına alıp koik suratlar yapmasını benim gülümsememi. Dedemdeki keskin sigara kokusunu.
Annemin komşumuz olan Kezban Yengelerde beni gölge diye duvarın kenarına yatırmasını. O esnada kocaman briketlerden birinin düşüşünü, Annemin telaşla koşarak bana gelmesini. Benim hiçbirşey hissetmeden briketlerin altında gülümsememi. Kezban Yengenin melaikeler korudu demsini bile hatırlıyorum.
Çocukluğumun karanlık devri ise bana anlatılanlardan ibaret. Amcamların evin ikinci katına ahşap merdivenlerden emekleyerek çıkıp ardından düşüp başımın her yanını yardığımı ve ölümden döndüğümü başkalarından dinledim.
Annemin henüz 13 aylıkken beni tuvalete işemiyor diye dövdüğünü ve ondan sonra tuvalete gitmeye başladığımı da başkalarından duyuyorum.
İlkokul 4. sınıfa kadar hiçbir sınıf arkadaşımı hatırlamayışımı ve hiçbir hikayem olmayışını hayatımda bir gariplik olarak hiç görmedim.
Ancak o sıralar hatırladığım en büyük şoklardan birisi babamdan dayak yememdi. Babam kamyon şoförü ve çadırını topluyordu. Benden de henüz 9 yaşındayken yardım bekliyordu. Arkadaşlarım sokağın ilerisinde bana bakıp dalga geçiyorlardı. Onlar oyun oynuyorlardı ve onlara katılmak için büyük bir çaba harcıyordum.
Babam bana;
-Şeyi şey et. dedi
Neyi ne yapayım baba?
-Şeyi şey et?
-Baba neyi ne yapayım? diye tekrarladım.
Gözleri birden büyümüştü babamın bu halini çok iyi biliyordum. Yanıma gışımla geldi ve şeyi şey et . A... Goy... Ço... diye bana bir tokat attı.
O tokat canımı belki 10 dakika yakmıştı ama yüreğimi hala yakar.
Okulda başarılı bir öğrenciydim. Tek sorunum çok sevdiğim kitapları babamın okumama izin vermemesiydi. Kitap karın mı doyuracak diye elimdeki kitabı alır ve fırlatıp atardı.Babamın bu haline isyan ediyordum. Çünkü okumayı çok seviyordum ve sığındığım tek liman kitaplardı.
Anadolu Lisesi sınavı açıldı. Sınıfımız büyük bir başarı yakalamıştı. Kuşkusuz bunda öğretmenim olan Mustafa Sapmaz'ın da büyük bir payı vardı. Annesi ve Babası öğretmen olan 2 arkadaşımdan birisi Afyon birincisi, diğeri ise Afyon dördüncüsü olmuştu. Ben Afyon altıncısıydım.
Hemen bir karar meclisi toplandı. Ben Afyon Kocatepe Anadolu Lisesi'ni kazanmıştım. Ailem altıncı olduğum için tebrik eder sanıyordum. Ve çok istediğim bilgisayarı bu defa babam sözünde durarak alır diye düşünüyordum. Hiçbir şey alınmadı. Aile meclisinden ilçe dışında okumamın uygun olmayacağı kararı çıkmıştı.
Öğretmenimiz gene devreye girdi.Beni Anadolu Lisesine kendisi kaydettirdi. Ailem onun karşısında duramamıştı. Biz sınavı kazanan arkadaşlarla birlikte ilçe mal müdürünün arabasına bindik ve Afyon'a doğru yola çıktık. Ben çok neşeliydim. Sürekli konuşuyor, espri yapıyordum. Evden gitmek belki diğer bütün çocuklar için üzüntü vericiydi ama benim için bir kurtuluş olmuştu. Sandıklı yakınlarında arabaların park ettikleri bir çeşme yakınına geldiğimizde mal müdürünün karısı bana dönerek Ali sen ne gevezeymişsin dedi.
Bu söz benim Lise son sınıfa kadar susmama neden oldu. Değişen hiçbir şey yoktu. Hala psikolojik baskılar, hala güçlülerin zayıfları ezişi. Babam üst devrelerden bir çocuğa (sınıfta kalmış ve sınıf arkadaşımdı) eti snein kemiği benim buna ingilizce öğret dedi.
Babamın yerini o çocuk olmuştu. Sözde bana ders çalıştırıyor ve bu bahane ile dövüyordu. Ve ben sınıfta kaldım. Çok başarılı bir öğrenci olmama rağmen sınıfta kaldım ve ingilizceden nefret ettim.
Okul pansiyonundaki belletmen hocaların müdürlerin ve müdür yardımcılarının dayaklarına hiç deyinmeyeceğim. Sadece öylesine bastırılmıştım ki, benim yaşıtımda kendi sınıfımdaki çocuklara abi demeye başlamıştım.
Bu şekilde ortaokul üçüncü sınıfa geldik. Bizim komşumuz olan ve ilkokulda da aynı okulda okuduğumuz bir arkadaşıma okul yönetimi takmıştı. Okul yönetimiyle problemleri yoktu, Okul ona takmıştı. O ortaokulda kurumlar sınavına girdi ve Konya Baytarlık Okulunu kazandı.
Bunu öğrenişim de çok ilginç oldu. Ben yazın bahçe suluyordum ve bu sınava katılmamıştım. Çünkü üniversitede okumak büyük adam olmak istiyordum. Büyük adam demek hakim, savcı, doktor demekti... Bunun yolu da üniversiteden geçiyordu.
Arkadaşımın babası oğlunun baytarlık okulunu kazandığını babama söylemiş. Babam mobiletine atladığı gibi bahçeye geldi. Gözleri gene öfkeden deliye dönmüştü. Bana küfürler ederek 8 burada yazamıyorum) nedne o sınava katılmadığımı sordu. Abdurahman bir an önce memur amir olacaktı...
Hayatımın acı anılarına bir yenisi daha eklenmiş oldu.
Lisede ilk derste Edebiyat Öğretmenimiz Zakir Akdaş bize üniversiteyi kazanmak için günde en az 4 saat iyi bir üniversite yada iyi bir bölümü kazanmak içinse en az altı saat çalışmamız gerektiğini söyledi. Ben arkadaşlarıma dönüp. üniversite sınavının çalışılmadan da kazanılabileceğini ispatlayacağımı söyledim.
Bugün adliyede katip olan ALi Doğan AKçin ve Makine Mühendisi olan Ömer Özkan ile Maden mühendisi Fatih Gülkaya beni her gördüklerinde helal olsun Ali çalışılmadan kazanılabileceğini ispatladın derler.
Lise ikinci sınıfa geldiğimde dershanenin sınavlarını katıldım ve ücretsiz olarak dershaneye gittim. Lise üçüncü sınıufta da aynı şey oldu. Her iki dershanedeki öğretmenlerim de benden çok memnundu. Ve benden Türkiye derecesi bekliyorlardı. Çünkü M1 sınavlarında (dershaneler birliğinin her dershanedeki en iyi 20 öğrenci arasında Türkiye genelinde yaptıkları bir sınav) ben her zaman Türkiye genelinde ilk 100 kişi arasına giriyordum. Üstelik sözel bölümünde olmama rağmen sayısal bölümde bu başarıyı yakalıyordum
Ama ben Türkiye derecesi yapamayacağımı çok iyi biliyordum. Çünkü ne kadar başarılı bir öğrenci de olsam orta öğrenim puanım çok kötüydü. Okulun sondan üçüncüsüydüm. Ve tüm soruları doğru cevaplasam bile dereceye girmem mümkün değildi. Bunun nedeni de özel derslerdi. Özel derslerin bilgi vermesinden değil. Özel ders alan öğrencilerin notları her nedense sürekli 5'lik sisteme göre 5'di.
Ve o öğrenciler öğretmenin gözü önünde kopya çekerlerken öğretmen onları göremiyordu(?) Bense hayatım boyunca kopyaya tenezzül etmemiştim. Bu bir hak gasbıydı ve başkasının hakkını haksız yere elinden alamazdım.
Ancak durumun ciddiyetini de anlamıştım ve babama okulumu değiştirmesi için yalvarmaya başladım. Çünkü gerçekten Türkiye Genelinde dereceye girebilirdim ve bunu istiyordum. Babam Başmakçı'da bir öğretmene akıl danıştı. Öğretmen ona benim anadolu lisesinde okuduğumu üniversiteyi kazanamadığım zaman (kazanamayacağımdan emindi) hiç olmazsa anadolu lisesi diplomasına sahip olur ve Antalya'da otellerde iş bulur demişti.
Aynı öğretmenin oğlu da bizim okuldaydı ve kendi oğlunu aldı. Oğlu şu anda eczacı. Ama ben okulumda kalmıştım.
Bu arada Lise 1 yazında başımdan geçen bir olay üniversitedeki tercihimi kolaylaştırmıştı ve bendeki büyük adam imajını bir anda yıkmıştı.
Kurban bayramı arefesiydi. Babam sofrada küfür etmişti. Ben ona kızıp küfür etmemesi gerektiğini söylediğimde bana tekrar küfür etti. Bende evden çıkıp gittim. Yüreğim daralıyordu. Asla küfür etmemiştim ve küfürden nefret ediyordum. Kendimi sokağa attım. Gece ilkokul arkadaşlarımdan İbrahimle karşılaştım ve eve gece yarısı 3'de döndüm. Beni beklememişler, merak bile etmemişlerdi. Evin kapısı kilitliydi. Kamyonun kasasına çıktım ve orada yattım.
Aradan zaman geçmişti İbrahim beni evden çağırıyor fakat ben kız peşinde koşmak yerine kitap okumayı tercih ediyordum. Ama annemler beni kendi tabirleri ile çok sol buluyorlar ve insan içine karışmam gerektiğini söylüyorlardı. Böyle birgün İbrahim geldi ben sese çıkmadım. Anneme sordu annemde sokaktan bana ALi İbrahim geldi diye bağırdı.
Evde olduğumu annem sayesind eöğrenmişti ve çıkmak zorunda kaldım. Gece saat 9 yada 102da çay bahçesine gitmeye karar verdik.
Re: Hayat Hikayem (küçük bir öykü)
Küçük bir öykünün içindeki bu büyük yasam hikayesinden etkilenmemek elde degil..
Paylastiginiz icin tesekkurler...
Re: Hayat Hikayem (küçük bir öykü)
Bunları paylaşmanız güzel. Hani psikologlar derlerya çocukluğunuza inelim diye.Doğru.İnsan karakteri çocukta oluşurmuş.
Ben eşimden dinlerim onunda sorunu 14 yaşında yatılı okuması.Evet şimdi daimi biri işi var fakat o böyle olmasını istememiş hedefleri daha farklı,onun ne istediğinin önemi yokmuş ozamanlar.Şimdiki hedefi emeklilikten sonra.