Cevap: TCK Md. 22.6 hakkında
Ceza kanununda kusurun kast ve taksir olmak üzere iki şekli bulunmaktadır. 5237 sayılı TCK, kusurluluğa ilişkin hükümleri 21, 22 ve 23. maddelerde düzenlemiş bulunmaktadır. TCK'nun 21. maddesinde kusurluluğun tipik şekli kast, 22. maddesinde taksir ve 23. maddesinde ise, sonucu nedeniyle ağırlaşan suçlarda manevi unsur hükme bağlanmıştır. Kastı hükme bağlayan 21. madde suçta asıl olan kast olduğunu, "suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır" şeklinde ifade etmiştir. Daha sonra doğrudan kastı ve olası kastı tanımlamıştır. TCK'na göre, "kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir." Anılan maddenin 2.fıkrasında ise öğretide ve uygulamada içeriği çok tartışmalı olan olası kastı tanımlamıştır. Buna göre, "kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır." 5237 sayılı TCK, objektif sorumluluğu ortadan kaldırmış ve bu sorumluluk biçimlerinden kastı aşan suç ve sonucu nedeniyle ağırlaşan suçlarda, failin istenmeyen ağır sonuçtan sorumlu tutulabilmesi için bu sonuç bakımından en azından taksirli davranışının varlığını aramıştır (TCK. m. 23).
Yargıtay kararlarında fail tarafından öngörülemeyen ve dolayısıyla kusurlu bir davranışın yokluğu sebebiyle kınanamayan durumlarda cezai sorumluluğun bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Gerçekten Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13.12.2007 tarihli kararında, " geceleyin, aydınlatmanın bulunmadığı kontrollü kavşakta kendisine yeşil ışık yanarken geçen sanığın, kullandığı aracın önüne çıkan yayaya çarpması şeklinde gelişen olayda, sanığa atfı kabil kusur bulunmadığı, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin raporunun oluşa ve dosya kapsamına uygun bulunduğu gözetilmeden, sanığın beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyet kararı verilmesi" bozma nedeni sayılmıştır.