-
Vicdan
Biraz önce Hanri Benazus'un harika bir yazısını okudum paylaşmak istedim umarım okursunuz....
EN GÜÇLÜ TANIK : VİCDAN
Vicdan kendi kendimizi suçlayabilme, sorgulayabilme ve gerektiğinde kendimize savaş açıp, tanıklık edip, ceza verebilme üstünlüğüdür. Akıl ve vicdanımızın bize gösterdiği yol ile egomuzun ve dizginlenememiş duygularımızın istekleri arasında zaman zaman seçimler yapmak, çatışmalara göz yummak durumunda kalırız.
Çoğu zaman da egomuzu ve duygularımızı kayırmak gibi bir alışkanlık içinde olmaktan da geri kalmayız. Oysa bedene ve akıla ne denli muhtaçsak, iç dünyamız ve huzurumuz için vicdana da o denli ihtiyacımız vardır. Aslında tüm bunlar biraz bilgi, biraz sorumluluk ve biraz da deneyimle birleştirilirse kusursuz sonuçların alınması her zaman olanaklıdır.
Gerçekte insanın egosu, güzel duyguların düşmanı değildir. Herşeye karşın küçük bir çaba göstererek, eğiterek onu dost yapabiliriz. Vicdan, insanı hep doğruya ve güzele götüren acımasız bir yönetici ve yönlendiricidir.
Öyle ya da böyle, her gün gelişmekte olan sezgi ve duygularımızın etkisi altında daha anlaşılır ve berrak duruma gelen güncel olayların rengi ve tadı, vicdanımızı biraz daha geliştirir.
Vicdan kendisine karşı dürüst olan insanın tek efendisidir.
Elbette vicdan ve bilinci uyandırmak öyle kolay bir şey değildir. Bu savaşta gün gelecek herkes cehennemi yaşayacaktır. Ama bu savaş bilinçli bir biçimde devam ettirilebilirse o kapkara cehennemin, pespembe bir cennete çabucak dönüştüğünü görebiliriz.
İnsanın vicdan ve bilincinin, bilgisizlik ve sevgisizlik karşısında göstereceği dikkat, uyanıklık ve duyarlılık kendi içindeki kimliğini bulmasına yardımcı olacaktır.
Vicdan bilinç, hoşgörü ve tüm sevgi duygularının kaynağıdır.
Koşullandırılmış düşünce ve bilinç, insanın gelişmesini yavaşlatır. Özgür düşünce, özgür bilinç, özgür vicdan ise, kişinin gelişmesinde, iyiyi, doğruyu, güzeli, gerçeği bulmasında öncülük yapar.
İnsanoğlu, vicdanın üstünlüğünü, şefkatin vazgeçilmezliğini, sevginin sonsuz gücünü öğrenmedikçe, dünya hep acılar ve düş kırıklıkları dünyası olarak sürecektir.
Kişinin yücelmesi anlayışa, vicdana ve bilgiye dayanır. Bunda en önemli eylem, kendimize egemen olmak, diğer tanımıyla egomuzu denetim altına almasını bilmektir.
İnsan bilinç ve vicdanı ile bilimi birleştirmek durumundadır. Aynı zamanda; gelenekleri, dinsel görüşleri, teknolojinin gelişmeleri ile bağdaştırmak ve böylece yaratıcı düşünceyi madde ile barıştırmak çabasına girmek zorundadır.
İnsanca yaşamak, vicdanımızın sesini bastırmadan akıllıca, sorumlulukla ve olumlulukla hareket etmekle başlar.
İçgüdüsel olarak, her olayda sorununuz ya da şaşkınlığınız ne olursa olsun vicdanınız, sizin haklı olup olmadığınızı adeta bağırır. Tabii duymak isterseniz ya da sesini boğmaya kalkmazsanız.
Vicdan rahatsızlığı, suçun işlendiği anda başlar ve devamlı insanı huzursuz eder.
Böyle bir durumda suçluluk duyan kişi; ne kendi yargıçlığından ne de kendine biçtiği hükümden kurtulamaz.
Her insan kendi vicdanı içinde en büyük özgürlüğünü yaşar.
Vicdan insanın; içinde tatlı tatlı duyumsadığı bir ilahi fısıldayıştır.
Bir kişiyi suçlarken, bir kişiyi yargılarken, terazinin öteki kefesine de mutlaka vicdanınızı koyunuz. Göreceksiniz, varacağınız sonuçlar çok daha adil olacaktır.
Hep kargaşalardan, çıkar çatışmalarından yana, ya yok etmek ya da yalnızca kazanmak için koşullandırılmış bir dünya...
Çoğu zaman anlayışın, vicdanın, tertemiz duyguların, sezgilerin, sevginin, hoşgörünün bir ütopya olarak benimsendiği bir dünya...
Yanlış, eğri, kötü bir uygulamanın, bir sabit fikir peşinde gitmeyi, kör nefsine ve hatta zulme bayraktarlık etmeyi yaşamın sanki bir gereği ve hatta gerçeği olarak görmeye başladığımız bir dünya...
Dünyanın bu katılaşmış ve kalıplaşmış görünümünden sıyrılın. Kendinizle, öz kimliğinizle buluşun.
Asla unutmayın ki; her işimizde, her tavrımızda, her uygulamamızda içimizdeki; en güçlü tanık, vicdanımızdır.
Hanri Benazus
-
Vicdan
Sayın Avukat Arkadaşlar,
Her zaman merak etmişimdir. Bir müvekkiliniz var ve bir suç işlemiştir. Dava devam ederken bu müvekkilinizin gerçekten suçlu olduğunu anlıyorsunuz. Ama davadan çekilmiyorsunuz ve sonunda davayı kazanıyorsunuz. Ama o kişi suçlu..
Bu gibi olaylar avukat arkadaşları nasıl etkiliyor acaba. ( ha bu suç toplum içinde hoş karşılanmayan bir olay olarak düşünelim.)
-
Avukatlar olarak sınırlama yapmasaydınız birşeyler yazardım ama avukat olmadığım için yazmam doğru olmaz...
-
Şu ana kadar cevap veren bir avukat olmadı bu soruma. Düzeltmek istiyorum Av. olmayan arkadaşlarımızda bu konuda fikirlerini almak isterim. Bu siteden çıkmadan cevap alırsam sevineceğim. Bu arada ileti sayım artmış benim, TEĞMEN olmuşum. Teşekkürler ADMIN.
-
Ne yani şimdi bu arkadaş siteyi terk mi etti??
-
Eminim ki, suçlu birisini savunma durumunda kalmak kimsenin hoşnut kalacağı bir durum değildir. Ama avukat olsam kesinlikle böyle birisini savunmazdım, ardından gelecek vicdani sorumluluğu kaldırabilmek öyle kolay iş olmasa gerek. Bu durum mesleki hayatımı tehlikeye atsa ve bana çok eksiler getirse bile...Neyse ki avukat değilim:)
-
Sitenin kıymetli üyeleri,
Biz avukatlar, suçlu bir kimseyi aklamak için değil, adaletin tecelli etmesini temin etmek için mesleğimizi icra ederiz. Şimdi sizin bir avukata ihtiyacınız yok iken, yani sanık sandalyesinin bu tarafında iken, olaya duygusal yaklaşıp, "avukat olsam kesinlikle böyle birisini savunmazdım" demeniz çok kolay. Bunu kesinlikle bir temenni olarak söylemiyorum ama, Farzedin ki bir suç işlediniz ve yargılanıyorsunuz. Peki o zaman (suçlu olduğunuzdan dolayı) sizi bir avukatın savunmasını istemez misiniz? Buna çok samimi olarak cevap verin.
Arkadaşlar, şunu unutmayın ki her suçlunun mutlaka savunulacak bir tarafı vardır. Mahkemeler adaletin tecelli etmesi için kurulmuyor mu? Bir kimse gerçekten suçlu olabilir. Ancak o kimsenin işlediği suçun vasfı nedir, ağırlaştırıcı ve hafifletici sebepler var mıdır. Bütün bunlar araştırılıp ondan sonra o kimse hakkında bir karar verilecektir.
İşte avukatlara burada iş düşmektedir. Diyelim ki bir kimse adam öldürdü, suçu sabit, avukatı da yok. Ancak o kimse bu suçu çok çeşitli saikler altında işlemiş olabilir. Karşı taraf tehdit etmiş olabilir, tahrik etmiş olabilir vs vs. Belki avukatı olsa bunu mahkemede ifade edip o kimsenin alacağı cezayı hafifletecek.
Biz insanları daha yargılamadan, bu suçlu, bunun avukata ihtiyacı yok, bunun var dersek, yargısız infaz yapmış olmaz mıyız? Şimdi suçluya avukatlık yapmanın vicdan muhasebesini yapanlar, bir gün avukatlara muhtaç olabilirler, bu unutulmamalıdır.
Saygılarımla.
-
Şimdi sorunuzun aslında iki temel öğesi var.
1.Bir avukatın dava devam ederken müvekkilinin suçlu olduğunu anlaması demişsiniz. Anladığım kadarıyla avukat müvekkilinin suçu işlemediğini kabul ederek davayı aldığını düşünüyoruz. Yani muvekkil olarak kabul ettiğimiz kişi 'avukatına bile yalan söylemiş kandırmış 'konumunda.. Bu kişi her türlü cezayı hakkettiği gibi eğer hukukta yeri varsa avukatı da avukatlıktan çekilebilir ki böyle bir hüküm var. Avukat tutan kişi avukatınada güvenmeyip yalan söylemesi dürüstlüğü ve güveni sarsacağı gibi avukatıda bir çok hatalı talep yaptırmaya yanlış yönlendirmeye sevk edebilir neticede avukatını yanıltmıştır.
2. Avukat malumlarınız italyanca avvocato sözünden türemiştir. Romalılara kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Her nekadar ülkemizde 1870 yılından sonra gelişsede kamu görevi yaptığı kabul edilen bir meslek kuruluşudur. Sorunuzun gizli yanıtı 'avukatlık kanununun' içindeki bir maddede gizli zaten. Avukatın mesleği gereği öğrendiği gizli bilgileri açıklaması yasaktır , der kanun Burada kanunun ruhu benim anladığım kadarıyla müvekkille avukat arasında güven tesisi ve müvekkilin avukata durumu tüm açıklığı ile anlatmasının sağlanmasıdır, buarada da avukatın öğrendiği bilgiyi açıklamasıda yasaklanarak müvekkile bir koruma kalkanı getirilmiştir.
Avukatına yalan söyleyecek biri varsa asla avukat tutmamalıdır bence. Yasal zorunlulukla atanan avukatlar haricinde avukatların davayı kabul etmeme hakkı daima vardır. Avukat müvekkili dinler soru sorar ve davayı kabul veya red eder. Bir avukatın görevi kabul ettiği bir davada müvekkilini en iyi şekilde savunmak veya alabileceği en az cezayı almasını sağlamaktır. Olayın ruhu zaten budur. Yani avukat savunacağı müvekkilinin suçlu olup olmadığını davayı almadan önce bilmekte olduğu farz ve kabul edilmelidir.
'Suçlu avukatı' diye bir terim hiç duydunuz mu bilmiyorum ama ülkemizde de var olan bir avukatlık türüdür bu. Bu avukatların baktığı dosyalardaki müvekkiller isnad olan suçu kesinlikle işlemişlerdir. Bu avukatlar kanun boşluklarını değerlendirip veya başka yollarla müvekkillerini en az ceza ile kurtarmakla ün salmıştır. Benim hiç tasvip etmediğim bu avukatlık türüde ne yazıkki oldukça fazla vardır. (Mafya avukatları ciddi eroin kaçakçıları bazı diğer suçlar v.s )
Avukat her ahvalde müvekkilini savunmak zorundadır. Bu iki iki daha dört eder gibi bir kuraldır. Çünkü davayı bilerek ve isteyerek almıştır. Örneğin X erkek (ha bu suç toplum içinde hoş karşılanmayan bir olay olarak düşünelim demişsiniz ya ondan böyle bir örnek) Y kadına tecavüz etmiştir. X olayı tüm detayıyla avukatına anlatıp suçunu kabul ettikten sonra avukat davayı kabul veya red edebilir, diyelim ki kabul etti.
Öncelikle Y kadının hukuki statüsünü ortaya çıkarır (yaşı evli mi Statükosu v.s) eğer kanuni olarak evlenmelerinde mahsur yoksa müvekkiline bunuda önererek davadan hemen kurtulmak ister ( kişisel olarak bu kanuna çok ciddi karşıyım) diyelim ki olmadı, Y nin X adamı kendi isteğiyle evine çağırarak birlikte olduğunu darp izinin olmadığınıda öne sürebilir. ( Y X i tanıdığı için gel kahve içelim demiş olabilir ama gelde bana tecavüz et demediğini avukat dahil savcı hakim herkes te bilir ) Sonra kanunumuzda (değişmesi lazım kanunlardan değişmiş olabilir çok ciddi tartışmaları vardı.) bekaret olayı vardır. Avukat Y nin bakire olmadığını bu tip ilişkilere zaten girdiğini ileriye sürebilir Y de bakire değilse ilişki öncesi X lehine önemli bir karine oluşabilir.
( Dünkü Vatan gazetesinde bir haber vardı yerel mahkeme 'evlenme vaadiyle kandırılıp birlikte olmak'tan yargıladığı bir sanığın avukatının kızın ilişki öncesi bakire olmadığını iddia etmesi ve adli tıpında bunu doğrulaması üzerine beraat kararı verdiği ancak yargıtayın bunu bozduğu haberi bu bana umut veriyor tecavüzle bakireliğin bir ilgisi yoktur.)
Hele hele tecavüze uğrayan Y çevresinde 'hayat kadını' olarak veya yabancı uyruklu 'özellikle rus' birisi ise avukat bunuda ileri sürerek müvekkilini en az ceza ile kurtarmaya çalışacaktır. Avukatlık etiğide görevide bunu gerektirmektedir.
Avukatlar toplumumuzun ayrılmaz bir parçası olarak herkese her an gerekebilecek bir meslek kuruluşudur. Gelişen ve yaşayan hukuk sistemi içerisinde asli görevleri müvekkillerini savunmaktır.
Çok meşhur bir film vardı.. ABD li çok üst düzey bir adliye bürokratı bir hayat kadınına tecavüz edip dövüyordu, kadın mahkemeye gittiğinde tüm ABD hukuku burokratı kurtarıp kadını yok etmeye çalışıyor , deliller yok edilip karartılıyordu. kadın kendini savunacak avukat bile bulamazken karşı taraf hakimden savcısına davaya kendi istediği kişileri sokuyordu Filmin son on beş dakikasında bürokratın avukatı ' günlerce düşündüm bu kadın bu hayat kadını zaten hayatını bedenini satarak kazanan bu kadın neden yalan söylüyor neden tecavüze uğradım diyor neden neden neden? Düşündüm düşündüm sonunda buldum kadın yalan söylemiyor çünkü bu aşağılık rezil pislik adam bu kadına tecavüz edip dövdü' diyor. salon karışıyor... hakim salondakileri zorla susturup duruşmaya ara veriyor. Sonra kişinin avukatlığı sona eriyor film bitiyor.
Jenerikte ise bunun yaşanmış bir olay olduğu bürokratın davayı kaybedip çok uzun yıllar ceza aldığı bahese konu avukatın davranışının 'çok asil ve doğru' bir davranış olmasına karşın 'avukatlık ruhuna ve etiğine ters düştüğü davayı alan avukatın ne pahasına olursa olsun müvekkili aleyhine beyanat veremeyeceği ve savunmak zorunda olduğu kişinin gizli bilgisini açıklayamayacağı ' gereğince avukatlıktan atıldığını ancak bu kişinin daha sonra arkansas valisi olduğunu yazıyor. Kıssadan hisse avukat müvekkilinin suçlu olduğunu bilsede söyleyemez ironik bir durum olsada hukukun temel ilkelerinden biridir bu.