TMSF nin yurtdışı çıkış yasağının Anayasaya aykırılığı
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 19-02-2006 | Kategori: Makale | Not

TASARRUF MEVDUATI SİGORTA FONUNUN UYGULADIĞI YURTDIŞI ÇIKIŞ YASAĞININ ANAYASAYA, ULUSLAR ARASI SÖZLEŞMELERE, HUKUKA AYKIRILIĞI SORUNU

    

TASARRUF MEVDUATI SİGORTA FONUNUN UYGULADIĞI YURTDIŞI ÇIKIŞ YASAĞININ ANAYASAYA, ULUSLAR ARASI SÖZLEŞMELERE, HUKUKA AYKIRILIĞI SORUNU

 
  1. Vatandaşların seyehat özgürlüğünü, özel olarak yurtdışına yapılacak seyehatleri  düzenleyen mevzuatların başında Pasaport Kanunu yer almaktadır.  Genel olarak yurtdışına çıkış herhangi bir kısıtlamaya tabi değilken  istisnai bazı hallerde yurtdışına çıkışın engellenebileceği görülmektedir.  Söz konusu istisna  Pasaport kanununu  22 maddesinde yer almaktadır.
     
    Bu maddeye göre ;
    Yurtdışına çıkmaları;

    - M
    ahkemelerce yasaklananlara,

    - Memleketten ayrılmalarında, genel güvenlik bakımından mahsur bulunduğu İçişleri Bakanlığı’nca tespit edilenlere,

    - Vergiden borçlu olduğu, pasaport vermeye yetkili makamlarla bildirilenlere,

    pasaport ve seyahat vesikası verilmez.

    Bu durumda olanların açık kimlikleri ve tahdit sebebi, ilgili daireler tarafından mahallin polis makamlarına bildirilir. Bunların yurtdışına çıkışları engellenir ve kendilerine pasaport verilmez verilmişse geri alınır.’
     
  2. Bu hükme göre bu güne kadar başka bir değişle bankalar kanununda bir dizi değişiklik yapılıncaya kadar  bu uygulama vergi borçları nedeni ile uygulanırken  alacakları fona devredilen bankalara borçlu kişilerin borçları nedeni ile  Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından,  ve Kamu Bankaları tarafından da  uygulanmaya başlandığı görülmektedir.
  3. Söz konusu bu yeni uygulamanın dayanağının 4389 sayılı yasanın 15 maddesinin 3 fıkrasında yer almaktadır bu hükme göre  “…..5682 Sayılı Pasaport Kanununun 22nci maddesi hükümleri Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır……’’
     
    Yine aynı yasanın EK 5 inci maddesi ile fona tanınan bu hak
    Kamu bankalarında (tasfiye halindeki Emlak Bankası A.Ş. dahil) ve sermayesinin yarıdan fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan ya da hisselerinin çoğunluğu üzerinde bu kurum ve kuruluşların idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalarda bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce bankacılık teamüllerine göre teminatlı ve/veya yetersiz teminatlı kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş, süresi uzatılmamış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri kullananlar ya da yeniden yapılandırma şartlarını ihlâl edenler ile münferit veya karşılıklı verilen banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller, taşınır ve taşınmaz rehni, ipotek, üst hakkı, intifa hakkı ve oturma hakkı gibi her türlü sınırlı aynî hak tesisine ilişkin sözleşmeden doğan haklarında diğer bankaların ve üçüncü kişilerin muvazaadan âri hakları aleyhine olmamak üzere Fon ve Hazine alacaklarına ilişkin tedbir, takip ve tahsil hükümleri bankalarınca uygulanır.”
     Hükmü ile Kamu bankalarına dahi tanınmıştır. Bu hükümlere dayanarak başlatılan uygulamalar nedeni ile basına da yansıyan mağduriyetler yaşanmıştır.  Bu konuda en kapsamlı yazı Hürriyet gazetesi yazarlarından Şükrü Kızılot tarafından kaleme alınmıştır. (3.3.205 tarihli hürriyet) (http://www.hurriyetim.com.tr/yazarlar/yazar/0,,authorid~82@sid~4@nvid~544495@tarih~2005-03-03-m,00.asp)
     
    2.7.2005 tarihinde kabul edilen 5387 sayılı Bankacılık Yasası da aynı hükümleri korumuştur.
     
    Madde 132/13  Fona borçlu gerçek kişi ile tüzel kişilerin kanunî temsilcileri hakkında 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri Fonun talebi üzerine uygulanır.”
     Yine kamu bankaları açısından geçici 13 üncü madde ile
    Sermayesinin yarıdan fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan ya da hisselerinin çoğunluğu üzerinde bu kurum ve kuruluşların idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalarda (Tasfiye Hâlinde T. Emlak Bankası A.Ş. dâhil ) 26.12.2003 tarihinden önce bankacılık teamüllerine göre teminatlı ve/veya yetersiz teminatlı kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş, süresi uzatılmamış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri kullananlar ya da yeniden yapılandırma şartlarını ihlal edenler ile münferit veya karşılıklı verilen banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller, taşınır ve taşınmaz rehni, ipotek, üst hakkı, intifa hakkı ve oturma hakkı gibi her türlü sınırlı aynî hak tesisine ilişkin sözleşmeden doğan hakların da diğer bankaların ve üçüncü kişilerin muvazaadan arî hakları aleyhine olmamak üzere Fon alacaklarının tahsiline ilişkin 123, 134, 136, 137, 138, 140, 142 ve 165 inci madde hükümleri, tasarrufun iptali davalarında aciz vesikası şartı aranmaması, tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu ve borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama dâhil bankalarınca uygulanır.
     
    Kamu bankalarına aynı hakkın tanınmış olduğunu görüyoruz.
     
    Yazımızın konusunu Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun Hakim ortaklar dışında fona borçlu olan gerçek kişiler ile borçlu tüzel kişilerin kanuni temsilcilerine uygulanan yurtdışı çıkış yasaklarıdır.

                  I.      ULUSLAR ARASI SÖZLEŞMELERE AYKIRILIKLAR

    Kredi borcunu ödenmemesi sebebiyle  yurt dışına çıkışına engel olunması seyahat özgürlüğünü düzenleyen Uluslar arası sözleşmelere ve Anayasamızın 23. Maddesine aykırıdır.
     
    1)      “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi
    Madde 13 (Seyahat Özgürlüğü)
     
    1.      Herkes, bir devletin sınırları içinde seyahat etme ve yerleşme hakkına sahiptir
    2.      Herkes, kendi ülkesi de dâhil, her hangi bir ülkeden ayrılma ve kendi ülkesine dönme hakkına sahiptir
     
    2)      Birleşmiş Milletler Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi
    Madde 12 Seyahat Özgürlüğü
     
    1.      Bir devletin ülkesinde hukuka uygun olarak bulunan kimse, o ülke sınırları içinde seyahat etme özgürlüğüne ve yerleşeceği yeri seçme hakkına sahiptir.
    2.      Herkes kendi ülkesi de dâhil, bir ülkeden ayrılmakta serbesttir.
    3.      Yukarıda belirtilen haklar, bu sözleşmede tanınan diğer haklara uygun olarak ulusal güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık veya genel ahlak veya başkalarının hak ve özgürlüklerini korumak için gerekli sebepler ile hukuken öngörülmüş sınırlamalar dışında hiçbir sınırlamaya tabi tutulamaz.
    4.      Hiç kimse, kendi ülkesine girme hakkından keyfi olarak yoksun bırakılamaz
     
    3)      Avrupa insan hakları sözleşmesi 4 nolu protokol
    Madde 2 serbest dolaşım özgürlüğü
     
    1.      Bir devletin ülkesi içinde usulüne uygun olarak bulunan herkes, orada serbestçe dolaşma ve ikametgâhını seçebilme hakkına sahiptir.
    2.      Herkes, kendi ülkesi de dâhil, herhangi bir ülkeyi terk etmekte serbesttir.
    3.      Bu haklar ancak ulusal güvenlik, kamu emniyeti, kamu düzeninin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlık ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler olarak ve yasayla öngörülmüş sınırlamalara tabi tutulabilir.
    4.      Bu maddenin 1 fıkrasında sayılan haklar, belli yerlerde, yasayla konmuş ve demokratik bir toplumda kamu yararının gerektirdiği sınırlamalara tabi tutulabilir.”
     
    Tüm bu hükümlerden anlaşılacağı gibi , insanların seyahat özgürlüğünün bu nedenle  yurt dışına çıkışının, ekonomik nedenlerle yasaklanamaz. Söz konusu uluslarasarı sözleşmelerde yer alan hükümlerin hiçbir yerinde  insanların  borçları nedeniyle yurt dışına çıkmalarının engellenmesine olanak verecek hiçbir hüküm yoktur. Anayasamızın 90/son maddesindeki “usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletler arası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile anayasa mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır hükmü uyarınca yukarıda belirtilen uluslararası anlaşmaların hükümlerine uymak zorunlu bulunmaktadır.

                II.      ANAYASA HÜKÜMLERİNE  AYKIRILIKLAR

    1)      Anayasada  “her Türk vatandaşının Anayasada yer alan temel hak ve özgürlüklerden eşitlik ve sosyal adalet ilkeleri gereğince yararlanarak; milli kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir yaşam sürdürme, maddi ve manevi varlığını bu yönde geliştirme hakkının olduğu” belirtilmiştir. Ayrıca Anayasa’nın maddelerinde de, Türkiye Cumhuriyetinin insan haklarına saygılı bir devlet olduğu vurgulanmış; devlete, kişinin temel hak ve özgürlüklerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak biçimde sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli koşulları hazırlamaya çalışmak görevi verilmiştir. (m.5) 
     
    2)      Herkesin dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğunun vurgulanması, Anayasaya doğal hukuk anlayışının sonucu olan sosyal ve ekonomik hak ve özgürlüklere de yer vermiştir. Bunlardan birisi de çalışma ve sözleşme özgürlüğüdür (m38)
     
    Anayasa herkesi yasa önünde eşit kılmıştır. (m10)
     
    Temel hak ve özgürlükler kapsamında olan seyahat özgürlüğü de Anayasa ile düzenlenip(m23) güvence altına alınmıştır. Bu madde aynen şöyledir;
     
    3)      V. Yerleşme ve Seyahat Hürriyeti
    Madde 23- Herkes,  yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir.
    Yerleşme Hürriyeti, suç işlenmesini önlemek, sosyal ve ekonomik gelişmeyi sağlamak, sağlıklı ve düzenli kentleşmeyi gerçekleştirmek ve kamu mallarını korumak;
    Seyahat hürriyeti, suç soruşturma ve kovuşturması sebebiyle ve suç işlenmesini önlemek;
    Amaçlarıyla kanunla sınırlanabilir.
    Vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, (…) vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabilir.
    Vatandaş sınır dışı edilemez ve yurda girme hakkından yoksun bırakılamaz”
     
    Yukarıda görüldüğü üzere, anayasamızın 23. maddesinin 3 fıkrasında  “vatandaşın yurt dışına çıkma hürriyeti, vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabilir” hükmü ile vatandaşın yurt dışına çıkmasının sadece bu maddede belirtilen sebepler ile sınırlanabileceği başka hiçbir şekilde sınırlanamayacağını açık bir şekilde ifade edilmiştir
     
    3.10.2001 gün 4709 sayılı Kanunun 2 inci maddesi ile değişik anayasanın 13 maddesinde Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” Hükmü yapılabilecek sınırlamanın sınırlarını göstermektedir. Anayasa mahkemesi de , hak ve özgürlüklerin “özü”ne dokunan kuralların demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmadığına karar vererek hak ve özgürlüklerin özünü “sınırlamanın sınırı” olarak kabul etmiştir. Buna göre, seyahat özgürlüğünün sınırlanması ancak  23 üncü maddede sayılan nedenler ile mümkün olabilecektir. O halde  bu maddede sayılmayan bir neden ile kişilerin dolaşım özgürlüğü kısıtlanamayacaktır.
     
    “….Amacı suçları önlemek olan cezanın kamu yararı düşüncesine dayandığı bir gerçektir. Ancak bu düşünceyle de olsa Anayasayla güvence altına alınmış temel hakkın ortadan kaldırılamayacağı duraksamaya yer vermeyecek kadar açıktır. Şu halde, temel hak ve özgürlüklerin kaldırılmasından değil, sadece sınırlandırılmasından söz edilebilir ki, bu da ancak anayasanın 13 maddesindeki koşulların gerçekleşmesi ile olanaklıdır. Bu maddede, Temel hak ve hürriyetlerle ilgili genel ve özel sınırlamalar demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç dışında kullanılamaz” denilerek sınırlamanın ölçüsü belirtilmiştir Buna göre temel hak ve özgürlüklerin tamamen kaldırılması ise mümkün değildir.
     
    4)      Anayasamızın 23 maddesinin 3 fıkrasındaki vatandaşın yurt dışına çıkma özgürlüğünün sınırlayan kurala göre, yurt dışına çıkış özgürlüğü -vatandaşlık ödevi- ya da -ceza soruşturması veya kovuşturması- sebebiyle sınırlanabilir. Maddede başka bir neden bulunmamaktadır.  
     
    Vatandaşlık görevi ise anayasanın 72 maddesinde ifade edilen vatan hizmeti ve 73 maddesinde ifade edilen vergi görevidir. Vatan hizmeti “askerlik” veya “başka kamu hizmetleri” olup olayımızda böyle bir nedene dayanılmamaktadır. Özel hukuk hükümlerine tabi sözleşmelerden doğan Banka alacaklarının ise Anayasanın 73 üncü maddesinde ki vergi tanımına sokulmasının hiçbir hukuksal dayanağı bulunmamaktadır.

              III.      Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz

    Anayasanın 23 maddesinin 3 fıkrasındaki değişikliğe paralel olarak 3.10.2001 tarih ve 4709 sayılı kanunun  15 inci maddesi ile Anayasanın 38 maddesine 8 inci fıkra olarak eklenen hüküm ile “Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz”  Yasanın gerekçesi “4 nolu protokol gereği sözleşmeden doğan bir yükümlülük nedeni ile hiç kimsenin özgürlüğünden alıkonulamayacağı hükmü eklenmiştir. Sözleşmeden doğan yükümlülük içinde borçlar da vardır” Burada sözü edilen 4 nolu protokol Avrupa insan hakları sözleşmesine bağlı Türkiye’nin de 23 .2.1984 tarih ve 3795 sayılı yasa ile katıldığı protokol olup 1. maddesi anayasamızdaki hükmün aynısıdır.
     
    4389 sayılı Bankalar Kanunu 1999 tarihinden bu güne kadar defalarca değişmiştir. Borçlu şirketin ve müvekkilimin borcuna konu sözleşmelerin akdedildiği zamandan önceki tarihli düzenlemelere göre akdedilmiştir.  Hukuk temel ilkelerinden biri olay veya işlemlerin o sırada yürürlükte olan hukuk kurallarına bağlı olmasıdır. Bir olaya veya işleme daha sonra yürürlüğe giren bir hukuk kuralının uygulanması kural değil istisnadır. Böyle istisna oluşturan uygulamalarda ise kazanılmış haklara dokunulması mümkün değildir. Bu esaslara göre sözleşmenin yapıldığı sırada yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yüklenilen sorumlulukları bilmeden sözleşme yapan kişilere, ek sorumluluklar, düşünmediği yasaklar getirmenin hukuksal dayanağı yoktur. Kaldı ki, Anayasamız 38 maddesi ile de “kanunların geriye yürümeyeceği” prensibine bağlı olarak başkaca hükümlerde Anayasada mevcuttur. “kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş cezadan daha ağır bir ceza verilemez” Seyahat özgürlüğünün kısıtlanması  sonuç olarak kişisel bir cezadır. Kredi sözleşmelerinin imzalanması aşamasında yasalarda böyle bir ceza veya yaptırım öngörülmemiştir.
     
     
    DİĞER HUKUKA AYKIRILIKLAR
    1)      KREDİ KARTI BORCU GECİKMELERİNDE TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDAKİ KANUNDA YAZILI MÜEYYİDELERDEN BAŞKA BİR MÜEYYİDE UYGULANAMAZ
               
    Fonun söz konusu müeyyideyi her türlü borç için uyguladığı için bu borçlar içinde kredi kartı borçları da yer almaktadır.
     
    Tüketici Yasası Özel Bir Yasa Olup Kuralları Emredicidir.
    Bilindiği üzere     kredi kartından kaynaklanan uyuşmazlıklar 4077 sayılı TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN  Kapsamında bulunduğu için Bankalar yasası değil özel bir kanun olan Tüketicinin korunması hakkında kanun uygulanmalıdır. Kredi kartından doğan borçların herhangi bir şekilde vergi alacağı gibi değerlendirilmesi, bu şekilde kanun koyucunun tüketiciyi koruma amacından çıkarılması mümkün değildir. 4077 sayılı yasa özel olarak özel hukuk ilişkilerinde dahi Bankaların aleyhine tüketici lehine düzenlemelerde bulunurken Bankaların kelepçe sözleşmelerini dahi aşan mahiyette hürriyeti kısıtlayan düzenlemelerin uygulanabileceği kabul edilemez.
     
    4077 sayılı yasanın 10/A maddesinin 2 nci fıkrasında belirtilen  “Kredi veren tarafından tüketiciye gönderilen dönemsel hesap özetleri, 10 uncu maddenin ikinci fıkrasının (d) bendinde öngörülen ödeme planı hükmündedir. Dönemsel hesap özetinde yer alan asgari ödeme tutarının vadesinde ödenmemesi halinde; tüketici, 10 uncu maddenin (f) bendinde yer alan gecikme faizi dışında herhangi bir isim altında yükümlülük altına sokulamaz.  Hüküm açık ve net olarak temerrüt halinde uygulanabilecek müeyyidelere EMREDİCİ bir sınırlama getirerek başka bir sınırlama yapılamayacağını belirtmiştir.

    YURT DIŞI ÇIKIŞ YASAĞI 6183 SAYILI YASANIN AMME BORCUNUN KANUNİ TEMSİLCİLERDEN TALEP EDİLEBİLMESİNE İMKAN VEREN MÜKERRER 35 İNCİ MADDESİNİN UYGULANMA İHTİMALİNE BİNAEN BAŞVURULAN BİR TEDBİRDİR

    2)      Borçların muhatabından tahsil edilmesi kanun gereğidir
     
    a.     Bir borç sözleşmeden veya kanundan doğar. Sözleşmede borçlu olarak belirtilen kişi o borcun sorumlusudur. Bazı hallerde ise sorumluluk kanundan kaynaklanmaktadır. Tazminat hukukuna ilişkin uygulamalar örnek olarak verilebilir. Bunlar dışındaki sorumluluk halleri istisnai olarak düzenlenmekte olup sınırlı olarak belirtilmiştir. Özellikle sermaye şirketlerinin borçlarından dolayı  şirket dışındaki kişilere müracaat hakkı vergi ve SSK alacaklarına ilişkin olup  oldukça istisnai bir haldir. Başka bir değişle bu hakkın kullanılabilmesi için alacağın niteliğinin kamu alacağı olması yetmediği gibi bu kamu alacağının özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanmayan, daha başlangıçta,  kamusal bir nitelikte olan yani doğduğu anda kamusal olan alacaklar için kullanılabilir.
     
    b.     Özellikle vergi alacakları yönünden bu hak bir çok şartın yanı sıra  4108 sayılı kanunun 11. maddesi ile 6183 sayılı kanuna 35. maddeden sonra gelmek üzere başlığı “Kanuni temsilcilerin Sorumluluğu” ibaresini taşıyan  mükerrer 35 inci maddeye göre  “…………..teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen ve tahsil edilmeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin …..  Şahsi mal varlıklarından bu kanun hükümlerine göre tahsil edilir
     
    c.      Bankalar yasasının 15 maddesinin 3 ncü fıkrasında  “Ancak Fon, her türlü alacakları ve devraldığı alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edebileceği gibi, takibi devam ettirmekten ve/veya davanın takibinden sarfınazar ederek devraldığı alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsiline de karar verebilir. Yukarıda sözü edilen sarfınazar,  haktan feragati tazammun etmez.  Fon,  6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca takibine karar verdiği alacaklarına ilişkin her türlü teminatın paraya çevrilmesinde de anılan Kanun hükümlerini uygulayabilir. Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulamasında anılan Kanunun Maliye Bakanlığı, tahsil dairesi ve diğer makam, merci ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanır. Bu yetkilerin kullanılmasına ilişkin esas ve usuller Fon Yönetmeliğinde gösterilir. (12.12.2003 tarih ve 5020 sayılı Kanunun 20 nci maddesi ile eklenmiştir.)”
     
    Hükmü mevcuttur.  Bu hükme göre Fon devir aldığı alacaklar hakkında evvelce 2004 sayılı yasa hükümlerine göre takip başlatılan alacaklar hakkında kaldığı yerden aynı yasa hükümlerine göre takibe devam edebilecektir.
     
    d.     O halde Bankalar yasasının pasaport kanunun 22 maddesindeki borçlu şirketlerin kanuni temsilcileri aleyhine Fonun sahip olduğu yetkilerine ilişkin hakkın, Bankalar yasasında açık olarak belirtilmese bile 6183 sayılı yasanın mükerrer 35 inci maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde borçlular hakkında fonun 6183 sayılı yasa hükümlerine göre takip etmeye karar verdiği ve takip sonucunda alacağını alamayacağının belli olması halinde başvurabileceği borçlu tüzel kişilerin kanuni temsilcilerine yönelik bir tedbir olduğu çok açık seçik anlaşılmaktadır.

    YURT DIŞI ÇIKIŞ YASAĞI 6183 SAYILI YASANIN AMME BORCUNUN KANUNİ TEMSİLCİLERDEN TALEP EDİLEBİLMESİNE İMKAN VEREN MÜKERRER 35 İNCİ MADDESİNİN UYGULANMA İHTİMALİNE BİNAEN BAŞVURULAN BİR TEDBİRDİR

    3)      Borçların muhatabından tahsil edilmesi kanun gereğidir
     
    a.     Bir borç sözleşmeden veya kanundan doğar. Sözleşmede borçlu olarak belirtilen kişi o borcun sorumlusudur. Bazı hallerde ise sorumluluk kanundan kaynaklanmaktadır. Tazminat hukukuna ilişkin uygulamalar örnek olarak verilebilir. Bunlar dışındaki sorumluluk halleri istisnai olarak düzenlenmekte olup sınırlı olarak belirtilmiştir. Özellikle sermaye şirketlerinin borçlarından dolayı  şirket dışındaki kişilere müracaat hakkı vergi ve SSK alacaklarına ilişkin olup  oldukça istisnai bir haldir. Başka bir değişle bu hakkın kullanılabilmesi için alacağın niteliğinin kamu alacağı olması yetmediği gibi bu kamu alacağının özel hukuk ilişkilerinden kaynaklanmayan, daha başlangıçta,  kamusal bir nitelikte olan yani doğduğu anda kamusal olan alacaklar için kullanılabilir.
     
    b.     Özellikle vergi alacakları yönünden bu hak bir çok şartın yanı sıra  4108 sayılı kanunun 11. maddesi ile 6183 sayılı kanuna 35. maddeden sonra gelmek üzere başlığı “Kanuni temsilcilerin Sorumluluğu” ibaresini taşıyan  mükerrer 35 inci maddeye göre  “…………..teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen ve tahsil edilmeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin …..  Şahsi mal varlıklarından bu kanun hükümlerine göre tahsil edilir
     
    c.      Bankalar yasasının 15 maddesinin 3 ncü fıkrasında  “Ancak Fon, her türlü alacakları ve devraldığı alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edebileceği gibi, takibi devam ettirmekten ve/veya davanın takibinden sarfınazar ederek devraldığı alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsiline de karar verebilir. Yukarıda sözü edilen sarfınazar,  haktan feragati tazammun etmez.  Fon,  6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca takibine karar verdiği alacaklarına ilişkin her türlü teminatın paraya çevrilmesinde de anılan Kanun hükümlerini uygulayabilir. Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulamasında anılan Kanunun Maliye Bakanlığı, tahsil dairesi ve diğer makam, merci ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanır. Bu yetkilerin kullanılmasına ilişkin esas ve usuller Fon Yönetmeliğinde gösterilir. (12.12.2003 tarih ve 5020 sayılı Kanunun 20 nci maddesi ile eklenmiştir.)”
     
    Hükmü mevcuttur.  Bu hükme göre Fon devir aldığı alacaklar hakkında evvelce 2004 sayılı yasa hükümlerine göre takip başlatılan alacaklar hakkında kaldığı yerden aynı yasa hükümlerine göre takibe devam edebilecektir.
     
    d.     O halde Bankalar yasasının pasaport kanunun 22 maddesindeki borçlu şirketlerin kanuni temsilcileri aleyhine Fonun sahip olduğu yetkilerine ilişkin hakkın, Bankalar yasasında açık olarak belirtilmese bile 6183 sayılı yasanın mükerrer 35 inci maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde borçlular hakkında fonun 6183 sayılı yasa hükümlerine göre takip etmeye karar verdiği ve takip sonucunda alacağını alamayacağının belli olması halinde başvurabileceği borçlu tüzel kişilerin kanuni temsilcilerine yönelik bir tedbir olduğu çok açık seçik anlaşılmaktadır.

             IV.      TMSF NİN YURTDIŞI ÇIKIŞ YASAĞINA YÖNELİK TEDBİRİN SÜRE, MİKTAR VEYA BAŞKA BİR ŞEKİLDE SINIRLARI BELİRTİLMEMİŞTİR.

    Yurtdışı çıkış yasağı Fon uygulamalarında tedbirden çok cezai bir yaptırım niteliğine bürünmektedir.
     
    Her tedbir gibi Fonun uyguladığı tedbirin de “yer, zaman ve miktar” olarak sınırlarının belirli olması gerekmektedir. 4389 sayılı yasada nasıl uygulanacağına ilişkin bir hüküm bulunmamakta, yeni yasada ise bu uygulamanın nasıl olacağının fon yönetmeliğinde belirtileceği düzenlenmiştir. Fonun bu uygulamayı nasıl ve hangi şartlarda uygulanacağı bilinmemektedir. Fon yönetmeliğinde ise sadece Pasaport kanunu 22 maddesindeki yetkinin grup başkanları kanalı ile kullanılacağı belirtilmiş ancak hangi hallerde ne kadar süre ile ve ne miktar için uygulanacağı, (Maliye bakanlığının 6183 sayılı yasanın mükerrer 35 inci maddesinin uygulamalarına ilişkin yönetmelik, tebliğ gibi düzenlemelerinin aksine)  hiçbir şekilde belirtilmediği gibi, yönetmelik dışında bu konuda başkaca Fon içi bir düzenlemeye de rastlanmamıştır. Muhafaza tedbiri olarak uygulanan bu işlem fonun uygulamasında muhafaza tedbirlerini aşan bir mahiyet arz etmektedir.
     

               V.      YURTDIŞI ÇIKIŞ YASAĞINA VE İŞ BU DAVAYA KONU ALACAKLARIN TAHSİLİ İÇİN HALİ HAZIRDA FON; 2004 SAYILI YASA HÜKÜMLERİNİ UYGULAMAKTA OLUP 6183 SAYILI YASAYI UYGULAMAMAKTADIR.

    Maliye bakanlığının uygulamalarının aksine Fonun borçlulara  yönelik olarak yapmış olduğu bu tedbir için gerek kanuni temsilci hakkında, GEREKSE ŞİRKET HAKKINDA, gerekse borçlular hakkında  genel olarak  6183 SAYILI YASA HÜKÜMLERİNİN UYGULANACAĞINA YÖNELİK ALINMIŞ HERHANGİ BİR KARAR almadığı gibi  çoğu borçlu hakkında 6183 SAYILI YASAYA GÖRE BAŞLATILMIŞ BİR TAKİP DE BULUNMAMAKTADIR. Oysa 6183 sayılı yasa, kanuni temsilciler hakkında takibe geçilmeden önce, asıl amme borçlusu hakkında 6183 sayılı yasa hükümlerine göre takip yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
     

             VI.      TMSF  BORÇLULARA YÖNELİK UYGULADIĞI TEDBİRE İLİŞKİN ALACAĞIN TAHSİLİ HAKKINDA 6183 SAYILI YASA HÜKÜMLERİNİ UYGULAMA HAKKINI DA YİTİRMİŞTİR.

    1)      Bankalar yasasının 15 maddesinin 3 ncü fıkrası  “Ancak Fon, her türlü alacakları ve devraldığı alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edebileceği gibi, takibi devam ettirmekten ve/veya davanın takibinden sarfınazar ederek  devraldığı alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsiline de  karar verebilir.  “
     
    2)       Aynı yasanın 15 inci maddesinin (9) numaralı fıkrasının  (c) bendi “ (31.01.2002 tarih ve 4743 sayılı Kanunun 5 inci maddesi (G) fıkrası ile  değiştirilmiştir.)[1] Fon tarafından, hisseleri kısmen veya tamamen kendisine intikal eden bir bankanın borçlarının, taahhütlerinin yüklenilmesi veya alacaklarının devralınması halinde, bu borç, taahhüt ve alacaklarla ilgili olarak açılmış veya açılacak dava ve icra takiplerinde kanunlarda yazılı zamanaşımı ve hak düşürücü süreler dahil her türlü süre alacağın devralındığı veya borcun, taahhüdün yüklenildiği tarihten itibaren Fon bakımından (12.12.2003 tarih ve 5020 sayılı Kanunun 20 nci maddesi ile değiştirilmiştir.) [2]   üç ay[3] süre ile durur.”
     
    1 Kasım 2005 tarihli Resmi gazetede yayınlan 5411 sayılı yasanın “Fon alacaklarının takip ve tahsiline ilişkin istisnalar” başlıklı  138 inci maddesinin 2 inci fıkrasında da benzeri hükmün yer aldığı gözükmektedir
     
    Bu Kanunun 107 nci maddesi uyarınca bir bankanın, borçlarının, taahhütlerinin yüklenilmesi veya alacaklarının devralınması hâlinde, bu borç, taahhüt ve alacaklarla ilgili olarak açılmış veya açılacak dava ve icra takiplerinde kanunlarda yazılı zamanaşımı ve hak düşürücü süreler dâhil her türlü süre, alacağın devralındığı veya borcun, taahhüdün yüklenildiği tarihten itibaren Fon bakımından dokuz ay süre ile durur.”
     
    3)      Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Yönetmeliğin 18 inci maddesine gör devir alınan alacaklar hakkında 6183 sayılı yasa hükümlerine göre takip yapma kararının Fon Kurulu Kararına bağlandığı anlaşılmaktadır.
     
    4)      Yukarıda ki hükümler birlikte değerlendirildiğinde Kanun koyucunun Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devir aldığı alacakları incelemek, tasnif etmek, tahsil edilmesine yönelik politikaları belirlemek, devir aldığı alacaklar hakkında evvelce 2004 sayılı yasa hükümlerine göre takip işlemleri başlatılanlar var ise bu alacaklar hakkında “takibi devam ettirmekten ve/veya davanın takibinden sarfınazar ederek  devraldığı alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsiline de  karar ver”mesi için süre tanımıştır.
     
    5)      TMSF NİN BURADAKİ (Bankalar yasasının 15 maddesinin 3 ncü fıkrası)  HAKKINI KEYFİ OLARAK SONSUZA KADAR KULLANABİLECEĞİNİ BEKLEMEK, TEMEL HUKUK KURALLARINA AYKIRIDIR
     
    Başka bir değişle TMSF canı istediği bir zamanda ve şekilde  “ben artık alacağımı 2004 sayılı yasaya göre takip etmeyeceğim birazcıkta 6183 sayılı yasaya göre takip edeyim” diyemez. Her şeyden önce Medeni yasamızın hakların kötüye kullanılmasına yönelik yasaklar buna engeldir.
     
    O halde; alacakların devir aldığı tarihlerde  9 ay iken kanunda yapılan değişikliklerle 3 aya inen ve Fon için zaman aşımının işlemediği süre içinde;  Fonun devir aldığı alacaklara evvelce 2004 sayılı yasa hükümlerine göre takip başlatılmış olanların,  6183 sayılı yasa hükümlerine göre takip edilmesine karar vermesi gerekir. Alacağın Fona devir tarihinden itibaren neredeyse 4 yıl geçirdikten sonra  kullanması hakkın kötüye kullanılması demektir.
     

           VII.      BANKALARA (FONA) OLAN BORÇ TEMİNAT ALTINDA  İSE

    1)      Maliye Bakanlığının  395 numaralı Tahsilat Genel Tebliğinin  uygulanmasına yönelik olarak İstanbul Defterdarlığının  288-A sayılı yazısında da belirtildiği gibi  Yurtdışına çıkış yasağı konulmasını gerektiren vergi borcunun tespitinde;
     
    Kesinleşmemiş olan amme alacakları, Tecil edilen veya teminat altına alınan alacaklar, İade edilmesi gereken miktarlar ve Cebri takip sonucu haczedilen malların değeri Dikkate alınmaz.
     
    2)      Oysa Tasarruf Mevduatı sigorta fonu  Emniyet  Müdürlüğüne Alacak tutarlarını bildirirken yukarıdaki kurallara göre her hangi bir indirim yapmadığı gözlenmektedir.
     
    3)      Kaldı ki; 395 numaralı Tahsilat Genel Tebliği ile Maliye Bakanlığının uygulamalarında da Yurt dışı çıkış yasağı uygulamasının, borçlunun ileride doğabilecek borç ödeme kabiliyetini olumsuz etkileyebileceği veya tedavi olanaklarını kaybetmesine neden olabileceği, Yurtdışına çıkışın amme alacağının takip ve tahsilini olumsuz etkilemeyeceği, kanaatine varılması halinde, borca yetecek miktarda teminat gösterilmese dahi, borçluların içinde bulundukları bu zor durumlar nedeniyle geçici olarak yurtdışına çıkışlarına izin verilmesi mümkün olabilmektedir.

         VIII.      HAKİM ORTAKLAR DIŞINDAKİ ALACAKLARIN ÖNEMLİ BİR KISMI  FON ALACAĞI NİTELİĞİNİ KAYBETMİŞTİR

    TMSF nin resmi web sitesinden (http://www.tmsf.org.tr/docs/ilanlar/tr/asis2.doc    http://www.tmsf.org.tr/docs/ilanlar/tr/23092005BA.doc) alınan ek’de de belirtilen ilanlardan da anlaşılacağı üzere Hakim ortaklar dışındaki borçlulardan olan alacaklar  9 Eylül 2005 günü sonuçlanan ihale ve ihaleden sonra yapılan yeterlilik görüşmelerinden sonra “Fon Kurulu tarafından Lehman Brothers-Finansbank A.Ş, Fiba Holding A.Ş. Konsorsiyumu kazanan yatırımcı olarak onaylanmıştır.
    23 Eylül 2005 tarihli ilan ile “Açıklanan takvime uygun olarak, 23 Eylül 2005 tarihinde TMSF ile kazanan Yatırımcı Lehman Brothers -Finansbank A.Ş- Fiba Holding A.Ş. Konsorsiyumu  Hasılat Paylaşımlı Alacak Satış Vaadi Sözleşmesi imzalamış” olduğu belirtilmiştir
     
    ihale ile devrettiği zaten özel hukuk sözleşmesinden kaynaklanan alacaklar;  söz konusu ihale ile fon alacağı veya kamu alacağı niteliği kaybetmiştir. Özel hukuk tüzel kişileri olan yatırımcılar iş bu alacakların alacaklısı haline gelmiş durumdadırlar. Bu halde özel hukuk tüzel kişisinin alacağı haline gelen iş bu alacaklar hakkında söz konusu tedbirin uygulanmasına imkan bulunmamaktadır.
     

             IX.      GÖREVLİ YARGI YERİ SORUNU

    Fonun uyguladığı yurtdışı çıkış yasağının kaldırılması için  bu güne kadar gerek idari yargıda gerekse ticaret mahkemelerinde davalar açılmış, idare mahkemelerinde ise davacılar lehine pek olumlu neticeler alınamamıştır. Özellikle İstanbul ticaret mahkemeleri önlerine gelen bu uyuşmazlık nedeni ile  bir kısım mahkemeler görevsizlik kararı verirken bir kısım mahkemeler ise  görev itirazlarını red ederek davaya bakmaktadırlar.
     
    Nitekim Emsal nitelikte bulunan Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2005/94 Esas ve 2005/194 Karar sayılı dosyası ile “Fonun yurt dışına çıkış tahdidi koyma talebi Pasaport Kanunun 22 inci maddesinde belirtilen hususlar ile sınırlı olup genel güvenlik ve vergi borcu dışında başka bir nedene istinaden tahdit isteminde bulunamayacağı anlaşılmakla mevzuat hükümlerine aykırı olarak konulan tedbirin kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir” denilerek yurtdışına çıkış yasağının kaldırılması yönünde karar vermiştir. Adli mahkemeler tarafından verilen bu doğrultudaki kararların temyizi üzerine de Yargıtay Kararı ile bu tür ihtilafların çözümünün ve çözüm yerinin nasıl ve neresi olacağı konusu da açıklığa kavuşmuş bulunmaktadır. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk dairesinin 2004/14673 E ve 2005/165 K sayılı kararı ile “Davacılar hakkında yurt dışına çıkış tahdit fişi, davalı bankanın Ankara Emniyet Müdürlüğüne hitaben yazdığı 13.07.2004 tarihli yazı üzerine konulmuştur. Emniyet müdürlüğü bankanın yazısının gereğini yerine getirmiştir. Dolayısıyla dava konusu muarazayı banka yaratmıştır. Davalı banka özel hukuk tüzel kişisi olduğundan ve bankalar kanunun verdiği yetkiyi kullanması sebebi ile dava konusu uyuşmazlığın çözümünde adli yargı yeri görevlidir. Ancak yargılama sırasında bankanın 11.09.2004 tarihli yazısı üzerine davacılar hakkındaki yurtdışı çıkış yasağının kaldırılmış olduğu ve bu hususun son celsede taraf vekillerince de doğrulandığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla, mahkemece, davanın konusu kalmadığından, konusuz kalan davanın reddine karar vermek gerekirken, idari yargının görevli olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmemiştir.” Şeklinde karar verilmiştir.
     
    Yine emsal niteliğinde olan İstanbul 5 Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.7.2005 tarih ve 2005/212 E, 2005/602 K sayılı kararında, aynı şekilde Mersin Asliye Ticaret Mahkemesinin 16.6.2005 tarih ve 2005/462E sayılı kararında, yukarıda bahsi geçen Yargıtay kararına atıfta bulunarak görev itirazlarını yerinde bulmamıştır.
     
    Yukarıda da bahsedilen İstanbul 5 Asliye Ticaret Mahkemesinin 20.7.2005 tarih ve 2005/212 E, 2005/602 K sayılı kararında “Davacının yurt dışı çıkış yasağının 4389 sayılı yasanın 5020 sayılı yasa ile değişik 15/3 maddesine dayanılarak konulduğu ileri sürülmüş ise de, anılan maddedeki atıf yapılan dayanak 5682 sayılı pasaport kanunun 22. maddesindeki şartların oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır. Anılan madde de mahkemece yurt dışına çıkışın yasaklanmasına karar verilebileceği gibi, genel güvenlik ve vergi borcu bulunanlar hakkında uygulama yapılabileceği öngörülmüştür. Davalının yurt dışı çıkış kararına dayanak adli yargı yerinde görülen icra takipleri ve ticaret mahkemelerinde ki dava olduğundan bu konuda yasaklama kararı verme yetkisi mahkemelere aittir. Davalının böyle bir talebi olmadığı görülmektedir. Davalı doğrudan yurt dışı çıkış yasağı konulmasına ilişkin kararının yasal dayanağı bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki ilişki kredi borcundan kaynaklanan kefalet hükümleri ile ilgili bulunmaktadır.  Davalının çıkış yasağı konulmasına ilişkin yetkisi 22. maddede belirtildiği gibi genel güvenlik ve vergi borcu nedeniyle olabilir. Bu nedenlerle konan yasağın, yasal dayanağı bulunmadığından, davanın kabulüne karar verilerek kaldırılması yolunda hüküm kurulmuştur”
     
     
    SONUÇ
     
    Görüleceği üzere Fonun uyguladığı yurt dışı çıkış yasağının TBMM tarafından onaylanan uluslar arası sözleşmelere, Anayasanın temel hak ve özgürlüklerine aykırı olduğu gibi, Hukuka, kanuna ve genel uygulamalara  da aykırı olduğu  anlaşılmaktadır.
     
    Bu konuda  yani yurtdışı çıkış yasaklarının kaldırılmasına yönelik uyuşmazlıkların çözüm yerinin   borcun konusunun özel hukuk sözleşmesi olduğu düşünüldüğünde adli yargı olduğu sonucuna varılmaktadır. İstanbul 22.ŞUBAT 2006
     
     
     
    Av. Tayfun EYİLİK


    [1] 4743 sayılı Kanunla değişmeden önceki meri metni: Hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bir bankanın alacaklarının Fon tarafından devralınması halinde, bu alacaklarla ilgili olarak açılmış veya açılacak dava ve icra takiplerinde kanunlarda yazılı zamanaşımı ve hak düşürücü süreler dahil her türlü süre alacağın temlik edildiği tarihten itibaren Fon bakımından dokuz ay süre ile durur.
     
    [2] 5020 sayılı Kanunla değişmeden önceki meri metni: “Fon bakımından dokuz ay süreyle durur.”
     
    [3] 5020 sayılı Kanunun 29 uncu maddesi uyarınca, bu maddede yapılan düzenlemelerle ilgili olarak 31.7.2003 tarih ve 4969 sayılı Kanunun geçici 2 nci maddesinin (4) numaralı fıkrası hükmü de uygulanacaktır.
     
,



GÜNCELLEME NOTU : Erdal İnonü ile ilgili karar veren ve diğer mahkemeler için de örnek olan karar yargıtaydan  bu kez esasa yönelik olarak bozulmuş özetle Bankacılık Yasasındaki hüküm dikkate alınmadan talebin kabul edilmemesi gerektiği yönündedir. Bu karardan sonra taleplere olumlu cevap veren mahkemeler de görüş değiştirmiştir.

SÖz konusu hüküm nedeni ile Anayasa mahkemesinde  görülen davalar aşağıdaki gibidir

2007/4

İstanbul 2. İdare Mahkemesi
1- 15.7.1950 günlü, 5682 sayılı “Pasaport Kanunu”nun 3463 sayılı Yasa ile değiştirilen 22. maddesinin birinci fıkrasının “ … vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere …” bölümünün,
2- 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı “Bankalar Kanunu”nun 15. maddesinin, 4672 sayılı Yasa ile değiştirilen (3) numaralı fıkrasının “5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır” biçimindeki tümcesinin,
iptallerine  karar verilmesi istemi.
 
2007/3
İstanbul 2. İdare Mahkemesi
1- 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı “Bankacılık Kanunu”nun geçici 13. maddesinin         “… tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu ve borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama …” bölümünün,
2- 15.7.1950 günlü, 5682 sayılı “Pasaport Kanunu”nun 3463 sayılı Yasa ile değiştirilen 22. maddesinin birinci fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere …” bölümünün,
iptallerine  karar verilmesi istemi.
 
2007/1
İstanbul 2. İdare Mahkemesi
15.7.1950 günlü, 5682 sayılı “Pasaport Kanunu”nun 3463 sayılı Yasa ile değiştirilen 22. maddesinin birinci fıkrasının “ … vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere …” bölümünün iptaline  karar verilmesi istemi.

Yukarıdaki davalardan   2007/4 Esas sayılı dosya 18-10-2007 tarihinde 2007/81 karar numarası ile  sonuçlanmış ve Hüküm bölümü şu şekilde ifade edilmektedir.

A) 1-15-7-1950 günlü 5682 sayılı pasaport kanununun 28-5-1988 günlü, 3463 sayılı yasanın 3 maddesiyle değiştirilen 22 maddesinin birinci fıkrasının "..vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere..." bölümünün ANAYASAYA AYKIRI OLDUĞUNA VE İPTALİNE, şevket Apalak'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA , 

2- 16.6.1999 günlü , 4389 sayılı Bankalar Kanunu'nun  
a-15. maddesinin, 12.5.2001 günlü, 4672 sayılı yasa ile değiştirilen (3) numaralı fıkrasının "5682 sayalı Pasaport Kanununun 22 inci maddesi hükümleri, fonun talebi üzerine fona borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır" biçimindeki tümcesinin ANAYASA'YA AYKIRI OLDUĞUNA VE İPTALİNE

b- 12-12-2003 günlü 5020 sayılı yasanın 27 maddesiyle eklenen ek 5. maddesinde yer alan "tedbir" sözcüğünün, söz konusu madde kapsamındaki bankalar tarafından uygulanan yurt dışına çıkış sayağı yönünden ANAYASA'YA AYKIRI OLDUĞUNA VE İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE, 

3- 19-10-2005 günlü 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun geçici 13. maddesinin "... tüzel kişilerin kanuni temsilcileri ile borçlu veya borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama.." bölümünün ANAYASA'YA AYKIRI OLDUĞUNA VE İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

B-5682 sayılı yasanın 22. maddesinin birinci fıkrasının iptal edilen bölümünün doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasanın 153 maddesinin üçüncü fıkrasıyla  2949 sayılı  yasa'nın 53 maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMİ GAZETEDE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE, 18.10.2007 gününde karar verildi.




Yukarıdaki Karardan anlaşılacağı üzere YANLIŞ HESAP ANAYASA MAHKEMESİNDEN DÖNMÜŞ
görünmektedir.


ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

             Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

             Esas Sayısı     : 2007/4

             Karar Sayısı   : 2007/81

             Karar Günü    : 18.10.2007

 

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN MAHKEMELER:

1 - Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi                 Esas Sayısı:2005/65

2 - İstanbul 2. İdare Mahkemesi                               Esas Sayısı:2007/1  

3 - İstanbul 2. İdare Mahkemesi                               Esas Sayısı:2007/3  

4 - İstanbul 2. İdare Mahkemesi                               Esas Sayısı:2007/4  

İTİRAZLARIN KONUSU:

A - 15.7.1950 günlü, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun, 28.5.1988 günlü, 3463 sayılı Yasa ile değiştirilen 22. maddesinin birinci fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere …” bölümünün,

B - 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 15. maddesinin 12.5.2001 günlü, 4672 sayılı Yasa ile değiştirilen (3) numaralı fıkrasının “5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır” biçimindeki tümcesinin,

C - 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun, 12.12.2003 günlü, 5020 sayılı Yasa’nın 27. maddesiyle eklenen ek 5. maddesinde yer alan “tedbir” sözcüğünün, söz konusu madde kapsamındaki bankalar tarafından uygulanan yurt dışına çıkış yasağı yönünden,

D - 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 13. maddesinin “… tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu veya borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama …” bölümünün,

Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 5., 6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri istemidir.

I - OLAY

Bakılmakta olan davalarda,  5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun yurt dışına çıkış yasağıyla ilgili itiraz konusu kurallarının Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır.

II - İTİRAZLARIN GEREKÇELERİ

İtiraz yoluna başvuran Mahkemelerin gerekçelerinde özetle, Anayasa’da temel hak ve özgürlüklere önem veren ve bunları güvenceye alan çağdaş anayasa anlayışına uygun değişikliklerin gerçekleştirilmeye çalışıldığı, yasa koyucunun temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması konusunda takdir yetkisinin sınırsız olmadığı, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarında da hak ve özgürlüklere sahip olmanın kural, bunlara müdahalenin istisna olarak kabul edildiği, insan onurunu korumayı, maddi ve manevi gelişmesini sağlamayı amaçlayan hakların genel ifadesi olması nedeniyle insanların doğumla kazandıkları temel hakların ve toplumun bir bireyi olmaları sonucunda tanınan hak ve özgürlüklerin yeterince ve serbestçe kullanılmasının hukuk devletinin vazgeçilmez gereklerinden olduğu, topluma karşı kimi ödevlerin istenmesinin yerinde olmakla birlikte, bunların ilgili yasalarda gösterilen kurallara bağlı olarak eşit, adil, dengeli olması ve hukuk devleti ilkesinin gereklerine uygun biçimde istenilmesinin zorunlu olduğu, Anayasa’da genel sınırlama nedenlerinin kaldırıldığı, ilgili maddelerinde belirtilen özel sınırlama nedenlerinin ise Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı, Anayasa’nın 23. maddesinde “vatandaşlık ödevi” nedeniyle sınırlama yapılabileceğinin belirtildiği, Yasa’yla getirilen sınırlamanın vergi borcu bakımından açık ve net olmadığı, vergi ödevinin hangi aşamasında, hangi yetkililerce ve hangi ölçütlere göre yasak konulacağı belirtilmeksizin, yetersiz ve belirsiz bir ifadeyle sınır getirildiği, vergi yargılaması varsa bunun devam ettiği sürede de yasak konulması konusunda bir engel bulunmadığı, anayasal koruma altında bulunan yurt dışına çıkma özgürlüğünün soyut nitelikteki sınırlamalarla ihlal edildiği, yapılan sınırlamanın soyut, yetersiz ve ölçüsüz olduğu, ölçüsüzlük ilkesi uyarınca en ağır önlemleri almaya gerek kalmadan uygun yöntemlerle vergi borcunun tahsiline ilişkin araçların kullanılması suretiyle tahsilatın gerçekleştirilebileceği, bu konuda yasalarda gerekli ve elverişli araçların bulunduğu,  daha hafif ve uygun yöntemler mevcut iken en ağır yöntemin seçilmesi sonucunda anayasal koruma altında bulunan temel hak ve özgürlüklerden olan seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasını doğuracak biçimde yurt dışına çıkışın yasaklanmasında vergi borcunun tahsili amacı için aranan gereklilik, elverişlilik ve oranlılık unsurları bulunmadığından ölçülülük ilkesinin ihlal edildiği,  vergi mevzuatı içinde vergi borcunun tahsili amacıyla elverişli araçların bulunduğu, bu konuda idareye gerekli ve elverişli araçların verildiği, yurt dışına çıkış yasağının amacını aşarak ülkenin ekonomik çıkarlarını zedelediği, ticari ilişkileri engellediği, Devletin kişinin temel hak ve özgürlüklerini kısıtlayan engelleri kaldırmakla görevliyken bunun aksi bir hüküm getirildiği, sınırlama için savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hal gibi nedenler de bulunmadığı, öte yandan banka kredi borcunun sözleşmeden doğan bir yükümlülük olduğu, özel hukuk ilişkisinden doğan yükümlülüklerin, amme alacağı haline gelse bile “vatandaşlık ödevi” kapsamı içinde değerlendirilemeyeceği, ilgili İdare ve bankalara borçlunun ve borcun tespiti ve yurt dışına çıkış yasağı konulması konularında çerçevesi çizilmemiş geniş yetkiler verildiği, usul ve esaslar ile itiraz yollarının yasada gösterilmediği, alınan karardan ilgililerin haberdar edilmediği, bankaların alacakları konusunda da gerekli yasal yollarla yargı yolunun bulunduğu, ayrıca uygulamanın tüm bankalar için getirilmediği, sadece kamu bankaları için getirilerek kamu bankaları ile özel bankalar arasında eşitlik ilkesinin ihlal edildiği, bu nedenlerle başvuru konusu kuralların İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne ve Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 5., 6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

III - YASA METİNLERİ

A - İtiraz Konusu Yasa Kuralları

1 - 15.7.1950 günlü, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun, 28.5.1988 günlü, 3463 sayılı Yasa ile değiştirilen 22. maddesinin iptali istenilen sözcükleri de içeren birinci fıkrası şöyledir:

 “Yurt dışına çıkmaları; mahkemelerce yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığınca tespit edilenlere, vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere pasaport veya seyahat vesikası verilmez. Ancak, yabancı memleketlere gitmeleri mahkemelerce yasaklananlar dışında kalanlara, zarurî hallerde İçişleri Bakanının teklifi ve Başbakanın onayı ile pasaport veya pasaport yerine geçen seyahat vesikası verilebilir.”

2 - 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 15. maddesinin, 12.5.2001 günlü, 4672 sayılı Yasa ile değiştirilen ve iptali istenilen tümceyi de içeren (3) numaralı fıkrası şöyledir:

 “Fon her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. 14 üncü maddenin (6) numaralı fıkrasının (b) bendi ile verilen yetkiler saklı kalmak kaydıyla, Fon kaynakları ile her türlü alacaklarının ve hisseleri kısmen veya tamamen Fona intikal eden bankaların; yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya birlikte elinde bulunduran ortaklarından, bu ortakların yönetim ve denetimini doğrudan ya da dolaylı olarak tek başına veya başkalarıyla birlikte elinde bulundurdukları şirketlerden ve iştiraklerinden, yönetim ve denetim kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcıları, kredi komitesi başkan ve üyeleri ile imzaları bankayı ilzam eden memurları ve bunların eş ve çocuklarından olan alacakları ile hisseleri Fona intikal eden diğer bankaların bunlardan olan alacaklarından Fon tarafından devralınanlar ile (7) numaralı fıkranın (b) bendinde belirtilen kişilere ait olup Fon tarafından devralınan alacakların takip ve tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır. Fon, devraldığı alacağın takibine, alacağın devralındığı gün itibariyle banka defter, kayıt ve belgelerine göre anapara, her türlü faiz, komisyon ve sair giderlerin toplamından oluşan birikmiş alacak tutarı üzerinden başlar. Bu alacaklar, Fon tarafından devralındığı tarihten itibaren amme alacağı niteliğini kazanır ve birikmiş alacak tutarına, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen oranda gecikme zammı uygulanır. Ancak Fon, her türlü alacakları ve devraldığı alacaklarla ilgili olarak borçlu aleyhine 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu hükümlerine göre başlatılmış bulunan takipler ile alacağın tahsiline yönelik davalara kaldığı yerden devam edebileceği gibi, takibi devam ettirmekten ve/veya davanın takibinden sarfınazar ederek devraldığı alacağın kaldığı yerden 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre takip ve tahsiline de karar verebilir. Yukarıda sözü edilen sarfınazar, haktan feragati tazammun etmez. Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca takibine karar verdiği alacaklarına ilişkin her türlü teminatın paraya çevrilmesinde de anılan Kanun hükümlerini uygulayabilir. Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uygulamasında anılan Kanunun Maliye Bakanlığı, tahsil dairesi ve diğer makam, merci ve komisyonlara verdiği yetkileri kullanır. Bu yetkilerin kullanılmasına ilişkin esas ve usuller Fon Yönetmeliğinde gösterilir. Fona borçlu olanların iflası halinde 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 221 inci maddesindeki iflas bürosu Fon temsilcisinin katılımıyla teşekkül eder. (Ek cümle: 12/12/2003-5020 s.K./20. md.) Borçlu veya borçlunun malları başka mahallerde bulunduğu takdirde, Fon, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerini, kendi tahsilat dairesi aracılığı ile uygulayabileceği gibi, tahsil dairesi bulunmadığı hallerde talebi üzerine, uygulama o mahaldeki Maliye Bakanlığı Tahsil Dairesi tarafından yapılır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 223 üncü maddesindeki iflas idaresinin, Fonun talep etmesi halinde üyelerinden biri veya ikisi, Fonun göstereceği iki kat aday arasından icra tetkik mercii tarafından seçilir. Fon, bir üye seçtirmişse icra tetkik mercii diğer bir üyeyi alacak tutarı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği iki aday arasından, bir üyeyi de alacaklı sayısı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği adaylar arasından seçer. Fon iki üye seçtirmişse, diğer bir üye icra tetkik mercii tarafından alacaklı sayısı itibariyle çoğunlukta olanların göstereceği iki aday arasından seçilir. (Değişik cümle: 30/01/2002 - 4743 s.K./5. md.) Fon, devraldığı ve dava veya iflas takibine konu etmekle görevli ve yetkili olduğu alacakları ve 6183 sayılı Kanuna göre takip ettiği ve/veya edeceği alacakları da dahil olmak üzere bu Kanunda yazılı her türlü alacakları ile ilgili olarak iskonto da dahil olmak üzere her türlü tasarrufta bulunmaya, sulh olmaya, alacağına mahsuben menkul ve gayrimenkul mallar ile her türlü hak ve alacakları hiçbir sınırlamaya tabi olmaksızın devralmaya ve alacağın yeniden itfa planına bağlanması da dahil olmak üzere borçlularla anlaşma yapmaya ve borçlularla yaptığı anlaşmalar kapsamında 14 ve 17 nci maddeler uyarınca Fon Kurulunca belirlenecek esas ve usuller dahilinde muhafaza tedbiri uygulayıp, uygulamamaya, dava açıp açmamaya veya açılmış bulunan hukuk davalarının yapılan anlaşma süresince durdurulmasını mahkemeden istemeye yetkilidir. 5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzel kişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır. Fon, 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu ile bunların ek ve değişikliklerine tabi değildir. (Ek cümle: 12/12/2003-5020 s.K./20. md.) Fon aslen veya devir suretiyle sahip olduğu her türlü alacağının teminatını teşkil etmek üzere Türk parası ve/veya taşınmaz rehni ve/veya taşınır rehni dahil olmak üzere her türlü ayni ve şahsi teminat almaya ehil ve yetkilidir.”

3 - 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun, 12.12.2003 günlü, 5020 sayılı Yasa’nın 27. maddesiyle eklenen ve iptali istenilen sözcüğü de içeren ek 5. maddesi şöyledir:

 “Kamu bankalarında (tasfiye halindeki Emlak Bankası A.Ş. dahil) ve sermayesinin yarıdan fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan ya da hisselerinin çoğunluğu üzerinde bu kurum ve kuruluşların idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalarda bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce bankacılık teamüllerine göre teminatlı ve/veya yetersiz teminatlı kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş, süresi uzatılmamış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri kullananlar ya da yeniden yapılandırma şartlarını ihlâl edenler ile münferit veya karşılıklı verilen banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller, taşınır ve taşınmaz rehni, ipotek, üst hakkı, intifa hakkı ve oturma hakkı gibi her türlü sınırlı aynî hak tesisine ilişkin sözleşmeden doğan haklarında diğer bankaların ve üçüncü kişilerin muvazaadan âri hakları aleyhine olmamak üzere Fon ve Hazine alacaklarına ilişkin tedbir, takip ve tahsil hükümleri bankalarınca uygulanır.”

4 - 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun iptali istenilen sözcükleri de içeren geçici 13. maddesi şöyledir:

çoğunluğu üzerinde bu kurum ve kuruluşların idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalarda (Tasfiye Hâlinde T. Emlak Bankası A.Ş. dâhil) 26.12.2003 tarihinden önce bankacılık teamüllerine göre teminatlı ve/veya yetersiz teminatlı kredi kullanıp da vadesi geçtiği halde henüz ödenmemiş, süresi uzatılmamış veya yeniden yapılandırılmamış kredileri kullananlar ya da yeniden yapılandırma şartlarını ihlal edenler ile münferit veya karşılıklı verilen banka teminat mektupları, kabul kredileri ve avaller, taşınır ve taşınmaz rehni, ipotek, üst hakkı, intifa hakkı ve oturma hakkı gibi her türlü sınırlı aynî hak tesisine ilişkin sözleşmeden doğan hakların da diğer bankaların ve üçüncü kişilerin muvazaadan arî hakları aleyhine olmamak üzere Fon alacaklarının tahsiline ilişkin 123, 134, 136, 137, 138, 140, 142 ve 165 inci madde hükümleri, tasarrufun iptali davalarında aciz vesikası şartı aranmaması, tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu ve borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama dâhil bankalarınca uygulanır.”

B - Dayanılan Anayasa Kuralları

Başvuru kararında, Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 5., 6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddelerine dayanılmıştır.

IV - İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince, E.2007/1, E.2007/3 ve E.2007/4 sayılı dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, oybirliğiyle, E. 2005/65 sayılı dosyada ise Serdar ÖZGÜLDÜR’ün “ihtilafa konu yurtdışı çıkış tahdidi işleminin idari yargının görev alanına girmesi, itiraz Mahkemesinin ise adli yargıya dahil bulunması karşısında; itiraz başvurusunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerektiği” yönündeki karşıoyu ve oyçokluğuyla karar verilmiştir.

V - BİRLEŞTİRME KARARI

Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi’nin başvurusuna ilişkin E.2005/65;   İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nin başvurularına ilişkin E.2007/1 ve E.2007/3 sayılı davaların, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2007/4 sayılı dava ile birleştirilmesine, birleştirilen davaların esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin 2007/4 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 18.10.2007 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.

VI - ÖN SORUN

E. 2007/4 sayılı dosyada, İstanbul 2. İdare Mahkemesi’nde bakılmakta olan davanın tarafları Mahkeme’ye feragat dilekçesi vermişler ve aralarında imzaladıkları protokol gereği, davacı tarafından davadan feragat edildiğini belirtmişlerdir. Davalı tarafından verilen dilekçede de, davacının talebinden vazgeçmesi olan feragatın, taraflar arasındaki uyuşmazlığa davacının iradesi ile son veren, rücu edilmesi mümkün olmayan, bakılmakta olan davayı kesin olarak sona erdiren bir taraf işlem olduğu, bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından işin geri çevrilmesine karar verilerek dosyanın Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunulmuştur. Söz konusu dilekçeler, Mahkeme tarafından Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmiştir.

Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddelerine göre, mahkemeler, bakmakta oldukları davalarda uygulayacakları yasa ya da kanun hükmünde kararname kurallarını Anayasa’ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa o hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için, elinde yöntemince açılmış ve görevine giren bir davanın bulunması gerekmektedir.

Olayda, Anayasa Mahkemesi’ne itiraz başvurusu yapıldığında Mahkeme’de bakılmakta olan bir dava bulunmakta olup, usulüne uygun olarak yapılan başvurunun ilk incelemesi yapılarak, işin esasının incelenmesine karar verilmiştir. Başvuru sürecinden sonra tarafların feragat dilekçeleri vermeleri sonucunda bakılmakta olan dava sona ermiştir.

Anayasa'nın 152. maddesiyle düzenlenen Anayasa’ya aykırılığın mahkemelerde öne sürülebilmesinde, başka bir anlatımla itiraz yolunun açılmasında güdülen amaç, Anayasa Mahkemesi'nin kararından yalnızca o davanın taraflarının yararlanması değildir. Dava mahkemesinde itiraz yolunun işletilerek bekletici sorun yapılmasına, daha açık bir deyimle, Anayasa Mahkemesi'ne başvurma kararı alınmasına kadar ön planda olan somut ve kişisel durum, Anayasa Mahkemesi'nde etkinliğini kaybetmekte, bunun yerini soyut, genel ve objektif bir nitelik almaktadır. Anayasa Mahkemesi'nin önünde önem kazanan ve incelenmesi gereken husus o davanın taraflarının bu işlemden yararlanıp yararlanmayacakları değil, kuralların denetimi yapılarak, Anayasa’ya aykırılık varsa, o kural iptal edilmek suretiyle Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığı ilkesinin egemen kılınmasıdır. Dava mahkemelerinde itiraz yoluna başvurma kararı alınarak bu yol işlemeye başladıktan sonra, ne mahkeme ve ne de taraflar işlemeye başlayan bu süreci durdurmaya yetkili değillerdir. Sonradan doğacak hukuki durumlar, Anayasa Mahkemesi'ndeki incelemeyi etkilemeyeceğinden, dava mahkemesindeki davadan tarafların feragat etmiş olması, başlamış olan Anayasa’ya uygunluk denetiminin sonuçlandırılmasına engel teşkil etmez.

VII - ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

A - İtiraz Konusu Kuralların Anlam ve Kapsamı

Türk hukuk sisteminde yurt dışına çıkış işlemleri 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu Yasa’nın 2. maddesine göre, Türk vatandaşları ile yabancılar Türkiye’ye girebilmek ve Türkiye’den çıkabilmek için yolcu giriş ve çıkış kapılarında polis makamlarına usulüne uygun ve geçerli pasaport veya pasaport yerine geçen bir belge ibraz etmeye mecburdurlar. 5682 sayılı Yasa’nın, 3463 sayılı Yasa ile değişik 22. maddesinde de, pasaport veya vesika verilmesi yasak olan haller sayılmıştır. Buna göre, yurt dışına çıkmaları mahkemece yasaklananlara, memleketten ayrılmalarında genel güvenlik bakımından mahzur bulunduğu İçişleri Bakanlığı’nca tespit edilenlere ve vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere, pasaport veya seyahat vesikası verilmeyecektir. Yabancı memleketlere gitmeleri mahkemelerce yasaklananlar dışında kalanlar yönünden bir istisna getirilmiş, bunlara, zorunlu durumlarda İçişleri Bakanı’nın teklifi ve Başbakan’ın onayı ile pasaport veya pasaport yerine geçen seyahat vesikası verilebileceği öngörülmüştür. Vergi borcu olanların açık kimlikleri ilgili daireler tarafından pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilecek, bu makamlar tarafından da bildirilen kişilerin yurt dışına çıkışları engellenecek veya kendilerine pasaport veya seyahat belgesi verilmeyecek, verilmiş ise geri alınacaktır. Yurt dışına çıkışları yasaklananlar, eğer bu yasağın konulduğu tarihte yurt dışında iseler, bunların süreleri dolan pasaportları yenilenmeyerek, kendilerine Türkiye’ye dönmeleri için seyahat vesikası verilecektir.

Vergi borcu nedeniyle yurt dışına çıkış yasağı uygulamasının, yükümlülerin yükümlülüklerini yerine getirmesi, vergi gelirlerinin düzenli ve sürekli bir biçimde tahsili, kamu alacağının güvence altına alınması ve tahsilatın hızlandırılması amacıyla getirildiği anlaşılmaktadır.

Pasaport Kanunu’nun 22. maddesinin Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen “vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere” şeklindeki bölümünde, vergi çeşidi, vergi borcunun cinsi, vadesi, niteliği ve tutarı ya da alt sınırı, resim, harç ya da benzeri mali yükümlülüklerden doğan borçlar için yasak uygulanıp uygulanmayacağı, borcun hangi evresinde yasak talebinde bulunulacağı ve tüm olağan yasa yollarının kullanılarak kesinleşip kesinleşmediği, yargı sürecinde yasak isteminde bulunulup bulunulmayacağı, vergi borçlusu, yasal temsilcilerin ya da müteselsil sorumluların durumu, zamanaşımı,  vergi borçlusunu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirecek idare, yasağın bildirilme şekli ve süresi ile hangi durumlarda ve kim tarafından kaldırılacağı gibi konularda somut bir tanım, nitelendirme ya da düzenlemeye yer verilmemiştir. Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler, Maliye Bakanlığı ve Gelir İdaresi Başkanlığı dışında farklı kurum ve kuruluşlar tarafından da tahakkuk ettirilerek tahsil edilmektedir. Bu idareler tarafından herhangi bir bildirim olmadığı takdirde, pasaport vermeye yetkili makamlarca yurt dışına çıkış yasağı uygulanmamaktadır. Yasa’da, vergi borcundan yurt dışına çıkış yasağı uygulaması nedeniyle idari düzenleme yapma konusunda idareye herhangi bir yetki verilmemiştir. Ancak, uygulamada konunun, Yasa ile yetki verilmediği halde, Maliye Bakanlığı tarafından 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’a dayanılarak tahsilat genel tebliğleri ile düzenlendiği, ayrıca bu konuda Gümrük Müsteşarlığı tarafından da tebliğ çıkarıldığı, yurt dışına çıkış yasağına ilişkin ölçütlerin idarenin takdir ve tercihine göre belirlendiği görülmektedir. Vergi borcu bakımından durumları aynı olan kişilerin kimilerine yasak getirilirken kimilerine getirilmemesi, yetkili idarenin vergi alacağının başka yollarla tahsili için makul girişimlerde bulunup bulunmadığı ve borçlunun ülkeyi terk etmesinin alacağın tahsilini olanaklı kılıp kılmayacağı hususları da tamamıyla idarenin takdir ve tercihine kalmaktadır.

Öte yandan, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun 15. maddesinin 4672 sayılı Yasa ile değiştirilen (3) numaralı fıkrasında yer alan “5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır” biçimindeki kuralla, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na, Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında yurt dışına çıkış yasağı talebinde bulunma yetkisi tanınmıştır. 4389 sayılı Yasa’nın 15. maddesiyle TMSF’ye tanınan bu yetki, 5411 sayılı Yasa’nın 132. maddesinin on üçüncü fıkrasında da aynı şekilde yer almış; 5411 sayılı Yasa’nın geçici 11. maddesinde de bu Yasa’nın yayımı tarihinden önce başlatılan işlemler sonuçlandırılıncaya ve her türlü Fon alacağı tahsil edilinceye kadar 4389 sayılı Yasa’nın 15. maddesinin uygulanmasına devam edileceği belirtilmiştir.

4389 sayılı Yasa’nın 15. maddesine göre, TMSF’nin, bankacılık işlemlerinden ve bankaların TMSF’ye devir işlemlerinden kaynaklanan alacaklarının, 6183 sayılı Yasa’ya göre “amme alacağı” olarak nitelendirilmesi mümkün olmakla birlikte, bu alacaklar vergi alacağı kapsamına girmemektedir. Kuralda da, Pasaport Kanunu’nda olduğu gibi, borcun niteliği, kesinleşmesi ve tutarı ile hangi evrede yurt dışı yasağı konulması isteminde bulunulacağı hususlarında herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş, yurt dışı yasağının uygulanması, Yasa’da herhangi bir çerçeve çizilmeden, tamamıyla TMSF’ye bırakılmıştır. 

4389 ve 5411 sayılı Yasalarla TMSF’ye tanınan yurt dışı çıkış yasağı talep yetkisi,  4389 sayılı Yasa’nın, 5020 sayılı Yasa’yla eklenen ek 5. maddesinde yer alan “tedbir” sözcüğü ile 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 13. maddesinin “… tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu veya borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama …” bölümünde; Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası A.Ş. dahil olmak üzere kamu bankalarına, sermayesinin yarısından fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan bankalara ve hisselerinin çoğunluğu üzerinde kamu kurum ve kuruluşlarının idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalara da tanınmıştır. Söz konusu bankalar, alacaklarının tahsili amacıyla, borçlular, borçla diğer ilgililer ve tüzel kişilerin yasal temsilcileri hakkında, TMSF’ye tanınan yetkileri kullanarak, yurt dışına çıkış yasağı talebinde bulunabileceklerdir. Bu konudaki takdir yetkisi tamamıyla kural kapsamındaki bankalara bırakılmış, kapsam dışında kalan bankalara ise herhangi bir yetki verilmemiştir.

B - Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

1 - 5682 Sayılı Pasaport Kanunu’nun 3463 Sayılı Yasa ile Değiştirilen 22. Maddesinin Birinci Fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere …” Bölümünün İncelenmesi

Başvuru kararlarında, yasa koyucunun temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması konusunda takdir yetkisinin sınırsız olmadığı, topluma karşı kimi ödevlerin istenmesinin yerinde olmakla birlikte, bunların ilgili yasalarda gösterilen kurallara bağlı olarak eşit, adil, dengeli olması ve hukuk devleti ilkesinin gereklerine uygun biçimde istenilmesinin zorunlu olduğu, Anayasa’nın 23. maddesinde “vatandaşlık ödevi” nedeniyle sınırlama yapılabileceğinin belirtildiği, Yasa’yla getirilen sınırlamanın vergi borcu bakımından açık ve net olmadığı, vergi ödevinin hangi aşamasında, hangi yetkililerce ve hangi ölçütlere göre yasak konulacağı belirtilmeksizin, yetersiz ve belirsiz bir ifadeyle sınır getirildiği, anayasal koruma altında bulunan yurt dışına çıkma özgürlüğünün soyut nitelikteki sınırlamalarla ihlal edildiği, yapılan sınırlamanın soyut, yetersiz ve ölçüsüz olduğu,  daha hafif ve uygun yöntemler mevcut iken en ağır yöntemin seçilmesi sonucunda anayasal koruma altında bulunan temel hak ve özgürlüklerden olan seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasını doğuracak biçimde yurt dışına çıkışın yasaklanmasında vergi borcunun tahsili amacı için aranan gereklilik, elverişlilik ve oranlılık unsurları bulunmadığından ölçülülük ilkesinin ihlal edildiği,  sınırlama için savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hal gibi nedenler de bulunmadığı bu nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 5., 6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Anayasa’nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.

Sınırlama, belirli bir temel hak ve özgürlüğün Anayasa’da öngörülen ya da belirlenen alanı içinde kişiye sağlanan olanakların yasa koyucu tarafından daraltılmasıdır. Başka bir anlatımla, sınırlamada, belirli bir temel hak ve özgürlüğün kullanım olanakları sınırlamadan sonra da devam eder. Buna karşılık, temel hak ve özgürlüklerin durdurulması, bunlardan belirli bir süre içinde yararlanılma veya kullanılmalarının olanaksızlığını anlatır.

Amaç ve araç arasında makul bir ilişkinin bulunmasını, diğer bir deyişle yapılan sınırlamayla sağladığı yarar arasında hakkaniyete uygun bir dengenin bulunması gereğini ifade eden ölçülülük ilkesinin, sınırlayıcı önlem ile sınırlama amacı arasındaki ilişkinin denetiminde, yasal önlemin sınırlama amacına ulaşmaya elverişli olup olmadığını saptamaya yönelik “elverişlilik”, sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşma ve demokratik toplum düzeni bakımından zorunlu olup olmadığını arayan “zorunluluk”, ayrıca amaç ve aracın ölçüsüz bir oranı kapsayıp kapsamadığını, bu yolla ölçüsüz bir yükümlülük getirip getirmediğini belirleyen “oranlılık”  ilkeleri olmak üzere üç alt ilkesi bulunmaktadır.

İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin seyahat ve yurt dışına çıkış özgürlüğüne ilişkin İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (Riener/Bulgaristan,  27.5.2006 günlü) kararında da, müdahalenin yasal olup olmadığı ve meşru bir amacın gerçekleştirilmesi için demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü olup olmadığının araştırılması gerektiği, yurt dışına çıkış yasağının hukukiliğine ilişkin olarak, yasağın süresi, borcun tutarı, hesaplanması, kesinleşmesi ve zamanaşımı bakımından öngörülebilirliğin ve belirliliğin oranlılık sorunu ile yakından bağlantılı olduğu, vergi tutarının yüksekliği ile sağlanmaya çalışılan kamu yararı arasında bir denge gözetilmesi gerektiği, oranlılık değerlendirmesini içermeyen yasak işleminin Sözleşmeye aykırılık oluşturduğu, keyfiliğe karşı yeterli düzeyde usul güvencesinin yasayla verilip verilmediği, yasağın gerçekleştirilmek istenen amaçla orantılı olmamasının seyahat özgürlüğünün ihlali anlamına geleceği belirtilmiştir.

Anayasa’nın, “Yerleşme ve seyahat hürriyeti” başlıklı 23. maddesinde, herkesin yerleşme ve seyahat özgürlüğüne sahip olduğu belirtilmiş, maddenin üçüncü fıkrasında da, vatandaşın yurt dışına çıkma özgürlüğünün, vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabileceği belirtilerek özel sınırlandırma nedenleri gösterilmiştir. Maddeye göre, vatandaşın yurt dışına çıkma özgürlüğü ancak vatandaşlık ödevi ya da ceza soruşturması veya kovuşturması sebebiyle sınırlanabilecektir.

İtiraz konusu kuralda, kişilerin vergi borcu nedeniyle yurt dışına çıkışları yasaklanmaktadır. Yasaklama, seyahat özgürlüğünün güvence alanının yasa koyucu tarafından daraltılması niteliğinde olduğundan, 13. madde anlamında bir sınırlandırma niteliğindedir. Vergi borcu, Anayasa’nın 73. maddesine göre vatandaşlık ödevidir. Anayasa ve yasalarla, kamu giderlerinin karşılanabilmesi için herkese ödev olarak öngörülen vergi ödeme yükümlülüğünün, zamanında ve eksiksiz yerine getirilmesi durumunda, yasalarla idareye yüklenen kamu hizmetlerinin, buna bağlı olarak kamu düzeninin ve başkalarının hak ve özgürlüklerini korumanın aksatılmadan sürdürülmesi mümkün olacaktır. Bu anayasal yükümlülük, aynı zamanda seyahat özgürlüğünü düzenleyen 23. maddede sınırlama nedeni olarak öngörülmüştür. Getirilen yasaklama, yurtdışına çıkmak isteyen kişilerin vergi borçlarını ödemeye zorlayıcı niteliktedir. Bu nedenle itiraz konusu kural ile gerçekleştirilen sınırlamanın, kaynağını Anayasa’da bulan meşru bir amaca yönelik olduğu görülmektedir. Ancak,  “vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere” yurt dışına çıkış yasağı uygulanabileceğine ilişkin kuralla getirilen sınırlamanın, demokratik toplum düzeni için gerekli nitelikte, başka bir ifadeyle güdülen kamu yararı amacını gerçekleştirmekle birlikte, temel haklara en az müdahaleye olanak veren ölçülü bir sınırlama niteliğinde olup olmadığının incelenmesi gerekir.

Yasalarla getirilen vergi yükümlülüğünü kabullenmek bir vatandaşlık görevidir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve diğer vergi yasalarıyla, verginin zamanında ve eksiksiz ödenmesi amacıyla getirilen kurallar, zamanında ve tam olarak tahsil edilemeyen vergilerin tahsili için 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri ve yine yasalarla getirilen gecikme faiz ve zammı uygulamaları göz önünde bulundurulduğunda, vergi borcunun ödenmesi, diğer bir deyişle vergi alacağının tahsili konusunda yasal kuralların bulunduğu görülmektedir.

Yurt dışı çıkış yasağında, vatandaşın yurt dışına çıkma özgürlüğünü sınırlamanın amacı, vergi borcunun tahsilinin sağlanması, araç ise yurt dışına çıkışın yasaklanmasıdır. Amaç ile araç arasında makul bir ilişkinin bulunduğunun söylenebilmesi için yurt dışına çıkış ile vergi alacağının tahsilinin zorluğu veya olanaksızlığı arasında bağın varlığının aranması gereği açıktır. Yasak, hiçbir koşul öngörmeksizin, hatta vergi borcunun tutarı dahi belirtilmeden, vergi borcunun ödenmemesine bağlı olarak kendiliğinden uygulandığı zaman amaç ile araç arasındaki makul ilişki ve denge ortadan kalkar.

Anayasa’nın 23. maddesinde öngörülen sınırlama nedenleri ve bunlar arasında yer alan “vatandaşlık ödevi” genel nitelikte, soyut bir kavramdır.  Yasa koyucunun getireceği her sınırlayıcı düzenlemede bu nedenleri somutlaştırması gerekir. Keyfiliğe varabilecek uygulamaları önleyebilmek bakımından gerekli olan açıklık ve somutluk, sınırlamanın yasayla yapılmış olarak kabul edilmesi için zorunludur. Aksi halde hukuk devletinin gerektirdiği belirginlik karşılanmamış olur ve amaç-araç ilişkisini denetlemek güçleşir. İtiraz konusu kural, amaç ve araçları açık, belirgin ve somut bir şekilde öngörmemiş, amaç ve araç arasında makul ve uygun bir ilişki kurmayarak ölçülülük ilkesinin gereklerini yerine getirmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 2., 13. ve 23. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

Kural iptal edilmiş olduğundan ayrıca Anayasa’nın 5., 6., 10., 15., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddeleri yönünden ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

Belirtilen görüşlere Şevket APALAK katılmamıştır.

2 - 4389 Sayılı Bankalar Kanunu’nun 15. Maddesinin 4672 Sayılı Yasa ile Değiştirilen (3) Numaralı Fıkrasının “5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır” Biçimindeki Tümcesinin, 4389 Sayılı Bankalar Kanunu’nun, 5020 Sayılı Yasa’nın 27. Maddesiyle Eklenen Ek 5. Maddesinde Yer Alan “tedbir” Sözcüğünün, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun Geçici 13. Maddesinin “… tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu veya borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama …” Bölümünün İncelenmesi

Başvuru kararlarında, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun 22. maddesi için yukarıda belirtilen gerekçelerle birlikte, banka kredi borcunun sözleşmeden doğan bir yükümlülük olduğu, özel hukuk ilişkisinden doğan yükümlülüklerin, amme alacağı haline gelse bile “vatandaşlık ödevi” kapsamı içinde değerlendirilemeyeceği, ilgili İdare’ye borçlunun ve borcun tespiti ve yurt dışına çıkış yasağı konulması konularında çerçevesi çizilmemiş geniş yetkiler verildiği, bankaların alacakları konusunda da gerekli yasal yollarla yargı yolunun bulunduğu, ayrıca uygulamanın tüm bankalar için getirilmediği, bu nedenlerle İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ne ve Anayasa’nın Başlangıç’ı ile 2., 5., 6., 10., 13., 15., 23., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

İtiraz konusu kurallar, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Tasfiye Halinde Türkiye Emlak Bankası A.Ş. dahil olmak üzere kamu bankaları, sermayesinin yarısından fazlası kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan bankalar ve hisselerinin çoğunluğu üzerinde kamu kurum ve kuruluşlarının idare ve temsil yetkisi bulunan ve özel kanunla kurulmuş bankalara, özel ya da tüzel kişilerden bankacılık hukuku içerisinde ortaya çıkan alacaklarının tahsili amacıyla, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun 22. maddesinin uygulanması yetkisini vermektedir. 

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun ya da itiraz konusu kurallarda yer alan bankaların alacağı olan ve özel hukuk hükümlerine dayanarak ortaya çıkan borçlar, belirli bir hukuksal süreçten sonra 6183 sayılı Yasa kapsamına girerek kamu alacağı haline getirilseler bile “vergi borcu” niteliği kazanmazlar ve “vatandaşlık ödevi” içinde değerlendirilemezler. Vergi ödevi, kaynağını Anayasa’dan alan, Anayasa’nın 73. maddesi uyarınca, kamu giderlerini karşılamak üzere herkesin ödemekle yükümlü olduğu bir ödevdir.  Kamu alacağı olarak tahakkuk eden her parasal yükümlülük ya da ödeme vergi ya da vergi benzeri mali yükümlülük olarak nitelendirilemez.

Anayasa’nın 13. maddesinde, temel hak ve özgürlüklerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların Anayasa’nın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.

Yurt dışına çıkma özgürlüğü sadece Anayasa’nın 23. maddesinde sayılan özel sınırlama nedenlerine bağlı olarak sınırlandırılabilecektir. 23. maddede yurt dışına çıkma yasağıyla ilgili sınırlama nedenleri vatandaşlık ödevi ve ceza soruşturması veya kovuşturması olarak gösterilmiştir. Anayasa’da sınırlama nedenlerinin sayılarak belirlenmiş olması, yasa koyucunun bunlar dışında kalan bir nedenle yurt dışına çıkma özgürlüğünün sınırlanması sonucunu doğuracak düzenlemeler yapamayacağını göstermektedir.    

Vatandaşlık ödevi kapsamında olmayan kamu alacaklarının tahsili amacıyla, borçlular hakkında yurt dışına çıkış yasağı konulması, Anayasa’nın 23. maddesinin güvence altına aldığı yurt dışına çıkma özgürlüğü alanına yapılmış açık bir müdahale niteliğindedir. Böyle bir sınırlamanın Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen sınırlama nedenlerinden birine dayandırılmış olması gerekir. Ancak, itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 23. maddesinde belirtilen sınırlama nedenlerinden herhangi birine dayanmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kurallar Anayasa’nın 13. ve 23.  maddelerine aykırıdır ve iptalleri gerekir.

Kurallar iptal edilmiş olduğundan ayrıca Anayasa’nın  2., 5., 6., 10., 15., 36., 38., 40., 48., 49., 73. ve 125. maddeleri yönünden ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

C - İptal Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu

Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, “Kanun, kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez” denilmekte, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 53. maddesinin dördüncü fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise, Anayasa Mahkemesi’nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.

15.7.1950 günlü, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun, 28.5.1988 günlü, 3463 sayılı Yasa ile değiştirilen 22. maddesinin birinci fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere …” bölümünün iptaline karar verilmesinin doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını ihlal edici nitelikte olduğundan gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal kararının, Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.

VIII - SONUÇ

A) 1 - 15.7.1950 günlü, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun, 28.5.1988 günlü, 3463 sayılı Yasa’nın 3. maddesiyle değiştirilen 22. maddesinin birinci fıkrasının “… vergiden borçlu olduğu pasaport vermeye yetkili makamlara bildirilenlere …” bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Şevket APALAK’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2 - 18.6.1999 günlü, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun;

A - 15. maddesinin, 12.5.2001 günlü, 4672 sayılı Yasa ile değiştirilen (3) numaralı fıkrasının “5682 sayılı Pasaport Kanununun 22 nci maddesi hükümleri, Fonun talebi üzerine Fona borçlu olanlar ile tüzelkişi borçluların kanuni temsilcileri hakkında da uygulanır” biçimindeki tümcesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,

B - 12.12.2003 günlü, 5020 sayılı Yasa’nın 27. maddesiyle eklenen ek 5. maddesinde yer alan “tedbir” sözcüğünün, söz konusu madde kapsamındaki bankalar tarafından uygulanan yurt dışına çıkış yasağı yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,

OYBİRLİĞİYLE,

3 - 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun geçici 13. maddesinin “… tüzel kişilerin kanunî temsilcileri ile borçlu veya borçla diğer ilgililerin yurt dışına çıkmasını yasaklama …” bölümünün Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,

B) 5682 sayılı Yasa’nın 22. maddesinin birinci fıkrasının iptal edilen bölümünün doğuracağı hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa’nın 153.  maddesinin üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa’nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları gereğince İPTAL HÜKMÜNÜN, KARARIN RESMİ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,

18.10.2007 gününde karar verildi.

 

 

Başkanvekili 

Haşim KILIÇ

Üye

Sacit ADALI

Üye

Fulya KANTARCIOĞLU

 

 

Üye

Ahmet AKYALÇIN

Üye

Mehmet ERTEN

Üye

A. Necmi ÖZLER

 

 

Üye

Serdar ÖZGÜLDÜR

Üye

Şevket APALAK

Üye

Serruh KALELİ

 

 

Üye

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

Üye

Zehra Ayla PERKTAŞ

 

 

AZLIK OYU

 

             Anayasa’nın 23. maddesinin beşinci fıkrasında, yurt dışına çıkma özgürlüğünün vatandaşlık ödevi nedeniyle de sınırlanabileceği öngörülmüştür.

             Anayasa “Siyasi Haklar ve Ödevler”i düzenleyen dördüncü bölümünün “VII. Vergi Ödevi” başlıklı 73. maddesinde herkesin kamu giderlerini karşılamak üzere vergi ödemekle yükümlü olduğunu belirterek verginin gerekliliğini ve ödenme zorunluluğunu vurgulamıştır. Süregelen kamu yaşamı ve giderleri nedeniyle, vergilerin zamanında ödenmesine ilişkin önlemlerin geliştirilmesi, vatandaşlık ödevinin gerçekleştirilmesini olumlu yönde etkileyecektir.

             Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen hak ve özgürlüklerin Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen nedenlerle ve yasayla sınırlanacağı yolundaki kuralı, anayasal ilkelere öncelik verilerek yorumlamak anayasaların bağlayıcılığının ve üstünlüğünün gereğidir. Anayasa sınırlama konusunda başka bir maddeyle ilinti kuruyorsa anayasal gerek ve gerekçeler hiç kuşku yok ki ölçülülüğünde konuyla ilgili ölçütleri olacaktır.

             Bu bakımdan, vergilerin ödenmesinin vatandaşlık ödevleri arasında bulunduğunda, bu görev yönünden Anayasa’nın sözel anlatımının yeterli verileri içerdiğinde ve Anayasa’da yer alması nedeniyle bu ilkenin ölçülülüğü de içinde barındırdığında kuşku yoktur. Ayrıca vergi borcu tanımlamasında ilgili hukuksal metinlerin vergi yasalarında yer alacağı açıktır.

             Vatandaşlık ödevi olan söz konusu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde, vergi yasalarına göre oluşacak vergi borçlusu olmanın önüne geçilebilmesi için, düzenlenen kuralda Anayasa sınırlamayı vatandaşlık ödevine bağladığından başkaca ölçü aranması gerekmeyecektir. Ayrıca sınırlamalarda gözetilecek konulardan olan Anayasa’nın sözüne ve ruhuna uygunluk ilkesi, Anayasa’nın 73. maddesinin özel anlatımıyla açıkça ortaya çıkmakta ve sınırlama kuralında kendini tüm boyutuyla göstermektedir.

             Diğer taraftan; vergi borcunun ödenmesi için kimi olanakların bulunması düzenlemenin amacıyla doğrudan ilintili değildir. Ödemenin gerçekleştirilmesi bir amaçsa da, öncelikli erek vergi borçlusu yükümlülerin ortamda, yani ulaşılabilir yerde, daha açık bir deyişle ülkede bulunmalarını sağlamaktır.

             Bu nedenlerle Anayasa’ya aykırılık bulunmadığından 5682 sayılı Yasa’nın değişik 22. maddesinin birinci fıkrasının çekişme konusu bölümüne ilişkin davanın reddi gerekeceği oyuyla karara karşıyım.

 

 

                                                                                                                                                               Üye

                                                                                                                                                    Şevket APALAK