Tapu iptal ve tescili iyiniyet yabanci uyruklu kisiler
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 21-07-2011 | Kategori: İçtihat | Not
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ
Tapu iptal ve tescili • iyiniyet • yabanci uyruklu kisiler
 
ÖZET: 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesi
gereğince, sicilin aleniyeti ve güvenirliği ilkesi gereği,
taşınmazı sicilden ödenen iyi niyetli ikinci el ve ondan sonraki
ellerin iktisapları konulabilecektir. Oysa, birinci el durumunda
olan kişinin iktisabı gerçeği yansıtmayan ve hukuken
korunmasına olanak bulunmayan belgeye dayalı olması ve
yolsuz tescil niteliği takması sebebiyle TMK'nın 1023.
maddesinin koruyuculuğundan istifadesine yasal açıdan cevaz
yoktur.
Y.1.HD. E: 2010/8760 K: 2010/13386 T: 14.12.2010
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı Hazine, çekişme konusu 715 ada 1,714 ada 2, 739 ada 1 ve 736
ada 9 parsel sayılı talazlarda 2/3 pay sahibi Veli Eraksu'nun, Türk Vatandaşı
olup, 29.05.1959 tarihinde öldüğünü; Feriha isimli kişinin Veli'nin tek
mirasçısı olduğuna ilişkin aldığı veraset belgesine istinaden adına intikalini
sağladıktan sonra, bu şekilde edindiği tüm payı satıp yoluyla elden
çıkarttığını, Feriha adına intikale dayanak anılan veraset ilamının Üsküdar 2.
Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 6.10.1987 günlü, 1978/ 51 esas, 1987/ 1358
karar sayılı kararıyla iptal edilerek, Arnavut uyruklu Abdurrahman, Rıza ve
Hekuran'ın sadece taşınır mallar yönünden Veli mirasçıları olduğunu,
taşınmazlar yönünden ise, iki ülke arasında karşılıklılık (mütekabiliyet)
bulunmadığından 2644 sayılı Tapu Kanunun 35. maddesi hükmü gereğince
Hazinenin mirasçı olduğunun tespitine karar verildiğim ve kesinleştiğini,
yolsuz tescil durumunun söz konusu olduğunu; çekişme konusu
taşınmazlarda, Feriha'dan satın almak suretiyle edindikleri pay halet,
adlarına kayıtlı bulunan davalılar ile birlikte bu şekilde edinenlerden satın
almak suretiyle kayıt maliki olan davalıların iyi niyetli olmadıklarını ileri
Sürerek tapu iptali ve Hazine adına tescilini istemiştir.
Asli müdahiller Veli’nin Arnavut uyruklu mirasçıları; 31.10.2003
tarihinde hasımsız olarak açtıkları veraset davası sonucu Veli’nin Arnavut
uyruklu mirasçıları olduklarına dair Eyüp 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin
19.10.2004 tarih 2003/1020 esas, 2004/ 1068 karar sayılı veraset ilamını
ibraz ederek, Hazinenin açmış olduğu eldeki davada, miras bırakanları Veli’ye
ait çekişme konusu taşınmazlardaki 2/3 oranındaki payların davalılar
adlarına tapu kayıtlarının iptali ve adlarına tescilini talep etmişlerdir.
İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 85 • Sayı: 2 • Yıl: 2011
264
Bil kısım davalılar, Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesi gereğince,
sicilin aleniyeti ve güvenirliği ilkesi gereği, taşınması sicilden edinen iyi niyetli
kişiler olduklarını, iktisapları korunması gerektiğini belirterek davanın
reddini savunmuşlar, diğerleri davaya yanıt vermemişlerdir.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazlardaki 1/3 pay yönünden davanın
açılmamış sayılmasına, miras bırakan Veli Eraksu'ya ait 2/3 pay yönünden
ise; asli müdahillerin davasının reddine, çekişme konusu 736 ada 9 parsel
sayılı taşınmaz yönünden davanın reddine, diğer çekişme konusu 715 ada 1,
714 ada 2 ve 739 ada 1 parsel saydı taşınmazlar yönünden ise davacı
Hazinenin davasının kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davacı Hazine vekili, asli müdahiller vekili ve bir kısım davalılar
vekilleri tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla,
duruşma günü olarak saptanan 14.12.2010 Sah günü için yapılan tebligat
üzerine temyiz eden Hazine vekili Avukat Özgür Bekdemir ile diğer temyiz
edenler vekilleri Av. Sevgi, Av. Gökhan, Av. Şule, Av. Rasim, Av. Yeliz ile
temyiz edilen vekili Av. Salih, Av. Hüseyin, Av. Işıl, davalı asil Mustafa
geldiler, davetiye tebliğine rağmen diğer temyiz eden vekili avukat ile temyiz
edilenler vekili avukatlar ile temyiz edilen asiller gelmediler, yokluklarında
duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz
dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin ve asilin sözlü
açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı.
Bilahare Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi
alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkin olup, Mahkemece, davanın
kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Toplanan delillerden ve tüm dosya içeriğinden; 715 ada 1,714 ada 2,739
ada 1 ve 736 ada 9 parsel sayılı taşınmazların paylı mülkiyet üzere olduğu ve
takınmazlarda Veli Eraksu'nun 2/3 oranında payının bulunduğu; 1/3 payın
ise haklarındaki dava takipsiz bırakılan diğer davalılara ait olduğu, 1/3 paya
yönelik davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, sözü edilen 1/3 pay
yönünden bir temyiz itirazının bulunmadığı ve anılan açılmamış sayılma
kararının çekişme konusu taşınmazlardaki 1/3 pay yönünden kesinleşmiş
olduğu, eldeki davanın Veli’ye ait 2/3 paya ilişkin bulunduğu
anlaşılmaktadır.
Dosya içeriği ve kayıtların tetkikinden; çekişmeli taşınmazlardaki 2/3 pay
sahibi Veli'nin, Türk Vatandaşı olduğu, 29.05.1959 tarihinde öldüğü; Feriha
isimli kişinin hasımsız olarak açtığı veraset davası sonucunda, Üsküdar Sulh
Hukuk Mahkemesinin 28.12.1977 günlü, 1977/2.426 esas, 1977/2243 sayılı
kararıyla Veli'nin tek mirasçısının Feriha olduğuna karar verildiği;
Feriha'nında bu veraset ilamına istinaden, Veli 'nin çekişme konusu
taşınmazlardaki 2/3 payını üzerine intikalini sağladıktan sonra, bu şekilde
edindiği tüm payı 1978 -1980 yıllan arasında satış yoluyla elden çıkarttığı,
kayden bir ilgisinin kalmadığı; Feriha'dan satın almak suretiyle edindikleri
pay halen adlarına kayıtlı bulunan şahıslar ile birlikle diğer edinenlerden
Yargıtay Kararları
265
satın almak suretiyle kayıt maliki olan kişilerin eldeki davada davalı olarak
yer aldıkları; sonradan dava dışı kişiler tarafından Feriha’dan aleyhine açılan
ve Türk uyruklu Veli 'nin Arnavut uyruklu olduğu anlaşılan mirasçılarına ve
hazinenin asli müdahil olduğu verasetin iptali devası sonucunda, Üsküdar 2.
Sulh Hukuk Mahkemesinin 6.10.1987 günlü, 1978/51 esas, 1987/1358
sayılı kararıyla, Arnavut uyruklu Abdurrahman, Rıza ve Hekuran'ın sadece
taşınır mallar yönünden Veli mirasçıları olduklarına, taşınmazlar yönünden
ise, iki ülke arasında karşılıklılık (mütekabiliyet) bulunmadığından 264 Sayılı
Tapu Kanunun 35. maddesi hükmü gereğince" taşınmazlara ilişkin sadece
Hazinenin mirasçı olabileceği" gerekçesiyle Hazinenin mirasçı olduğunun
tespitine ve bu nedenlerle Feriha tek mirasçı olarak kabulüne ilişkin.
Üsküdar Sulh Hukuk Mahkemesinin 28.12.1977 günlü, 1977/2426 esas,
1977/2243 karar sayılı veraset İlamının iptaline karar verildiği ve yasal
yollardan geçmek sureliyle kesinleştiği; bunun Üzerine davacı Hazinenin,
Üsküdar 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1978/51 esas, 1987/1353 karar
sayılı veraset ilamına dayanarak, Veli'nin çekişme konusu taşınmazlardaki
2/3 payın davalılar üzerindeki sicil kaydının iptali ile Hazine adına tescilini
istediği; aynı mirasçılık belgesinde Veli'nin Arnavut uyruklu mirasçıları
olduğu saptanan Rıza, Hekuran ile Abdurrahman’ın 19.9.1986 tarihinde
ölümü nedeniyle ve çocukları Bukuri, Enver, Nexhmie, Facbardhc ve Bujar'ın,
31.10.2003 tarihinde hasımı_______z olarak açtıkları veraset davası sonucu Veli'nin
Arnavut uyruklu mirasçıları olduklarına dair Eyüp 2. Sulh Hukuk
Mahkemesinin 19.10.2004 tarih 2003/1020 esas, 2004/1068 karar saydı
veraset ilamını ibraz ederek, Hazinenin açmış olduğu eldeki davada, miras
bırakanları Veli'ya ait çekişme konusu taşınmazlardaki 2/3 oranındaki
payların davalılar üzerindeki tapu kayıtlanma iptaliyle, adlarına tescil
talebiyle harç yönünden adli mühazeret karanda alarak asli müdahale
talebinde bulundukları görülmektedir.
Mahkemece, yapılan yargılama sonucunda, asli müdahillerin Arnavut
uyruklu olduklan ve miras yoluyla taşınmaz elde etmelerine yasal açıdan
olanak bulunmadığı gerekçesiyle davalarının reddine; iptal edilen veraset
ilamıyla taşınmazlardaki Veli Eraksu payının intikalini sağlayan Feriha'nın
satış yaptığı ve halen üzerlerinde sicil kaydı bulunan davalılardan Naciye,
İbrahim, Salih, Yusuf, Yılmaz, Nuray, Mustafa ve Şükrü mirasçılan Emine,
İshak, Yusuf ve İrfan 'ın birinci el durumunda bulundukları, adlarına sicilin
yolsuz oluştuğu bu nedenle edinimlerinin korunamayacağı gerekçesiyle ads
geçenlere yönelik Hazinenin davasının kabul edildiği; Feriha'dan edinenlerden
satın alanlar ile onlardan sonraki el durumunda olan maliklerin iyi niyetli
oldukları, TMK'nın 1023 maddesinin koruyuculuğu altında bulunduktan,
iktisaplarının geçerli olduğu kabul edilerek haklarındaki davanın reddine karar
verildiği; kararın, davacı Hazine, asli müdahiller Veli'nin Arnavut uyruklu
mirasçılan; haklarındaki dava kabul edilen davalılar Mustafa, İbrahim, Salih,
Yusuf, Yılmaz, Nuray ve Şükrü mirasçıları Emine, İshak, Yusuf ve İrfan ile
haklarındaki dava reddedilen davalılardan Şükrü tarafından temyiz edildiği
görülmektedir.
İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 85 • Sayı: 2 • Yıl: 2011
266
Gerçektende, çekişme konusu taşınmazlarda 2/3 pay sahibi olan Veli 'nin
Türk Vatandaşı olduğu ve 29.05 1959 tarihinde, öldüğü sabittir.
Bilindiği üzere, TMK'nın 575. maddesi (743 sayılı Kanuni Medeni’nin 517.
maddesi ) hükmü gereğince, miras, miras bırakanın ölümüyle açılır. Aynı
Yasanın 599. maddesi uyarınca, varsa mirasçıları ölüm anında tereke
üzerinde yasal olarak hak sahibi olurlar. Miras bırakandan intikal eden
taşınmazlar bakımından da TMK'nın 705. maddesi hükmü gereğince tescilden
önce mülkiyet hakkına haiz olurlar.
Buna rağmen., miras bırakanın hiç bir mirasçısı bulunmaz ise, o takdirde
TMK'nın 501. maddesi hükmünce (743 Sayılı Kanuni Medeninin 443.
maddesi) Hazinenin son mirasçı olarak tereke üzerinde hak sahibi olacağı
tartışmasızdır.
Somut olayda, Hazinenin de müdahale yoluyla taraf olduğu ve derecattan
geçerek kesinleşen Üsküdar 2.Sulh Hukuk Mahkemesi’ne ait 978/51 esas
sayılı mirasçılık belgesinde, çekişme konusu taşınmazlarda 2/3 pay sahibi
olan Veli'nin mirasçısız olmadığı, aksine Arnavut uyruklu eldeki davanın asli
müdahilleri Rıza, Hakuran ile Abdurrahman'ın; Abdurrahman'ın ölümüyle de
eş ve çocuklara Hukuri, Enver, Nexhmie, Fatbardhc ve Bujar'ın Veli
mirasçıları oldukları açıktır.
Öyleyse Hazinenin son mirasçı sıfatıyla çekişme konusu taşınmazlarda
mülkiyetten kaynaklanan bir hakkının varlığından bahsedilemez.
Öte yandan, çekişme konusu taşınmazlardaki Veli’den gelen 2/3 pay
yönünden Arnavut uyruklu kişilerin kaçak ve yitik kişilerden olmadıkları, bu
sebeple ve bu konudaki mevzuat hükümleri ile beraber 3402 Sayılı Kadastro
Yasası’nın 18/2. maddesinde öngörülen, kanunlar gereği Devlete kalan
taşınmazlardan olduğu kabul edilemeyeceği gibi anılan payın Devlete
kalmadığı da sabittir.
Bu durumda, davacı Hazinenin çekişme konusu edilen taşınmazların ve
bunlardaki söz konusu çekişmeli payların mülkiyetini edineceğinden söz etme
olanağı bulunmadığı gibi gerek 6.1.2005 tarihinde yürürlükten kaldırılan
28.4.1961 gün ve 5/1142 Sayılı Kararname hükmü ve gerekse 2644 Sayılı
Tapu Kanunu’nun, 19.7.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4916 Sayılı Yasa ile
bazı ilaveler getirilen 35. maddesi hükmü, anlamında karşılıklılık ilkesi
bulunmayan Devlet vatandaşlarına ait taşınmazların mülkiyetinin Hazineye
ait taşınmazların mülkiyetinin Hazineye ait olacağına ilişkin bir hüküm
içermemekte, aksine, sicil kaydının muhafaza edilmesiyle birlikte yabancı
uyruklu kişilerin temliki tasarrufları önlenmiş ve yabancı uyruklu kişilerin
kanuni miras yoluyla edindikleri taşınmazlar ve sınırlı ayni hakların intikal
işlemlerinin yapılarak tavsiyeye tabi tutulacağı öngörülmüştür.
Esasen, dosya içerisinde bulanan Dış işleri Bakanlığı Emlak Daire
Başkanlığına ait 3 Haziran 2005 tarihli, 940-30/2005/XOED/238169 sayılı
yazıyla da, Arnavutluk ile Türkiye arasında miras yoluyla taşınmaz
edinilebileceğinin bildirildiği görülmektedir. Bu düzenleme karşısında
Yargıtay Kararları
267
Üsküdar 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 6.10.1987 gün ve 1978/51 Esas
1987/1358 sayılı veraset ilamına değer izafe edilmemiştir.
Bunun yanı sıra, aynı yönde hüküm içeren 5718 Sayılı Yasa ile
yürürlükten kaldırılan 2675 sayılı yasanın 22. maddesi ve 5718 sayılı
Yasasında 20. maddesinin 3. fıkrası da aynen “Türkiye’de bulunan mirasçısız
tereke Devlete kalır” hükmünü içermekte olup, mirasçısı bulunan tereke
üzerinde Hazinenin mülkiyetten kaynaklanan bir hakkı bulunmadığı kabul
edilmiştir.
O halde yukarıda açıklanan tüm bu ilkeler ve yasal düzenlemeler
gözetildiğinde, Hazinenin, somut olay bakımından dava hakkının varlığının
tasfiye hükümlerinden kaynaklanacağı tartışmasız olup, kendi adına topu
iptal ve tescil istekli Hazinenin davasının bu istek bakımından reddine karar
verilmesi gerekeceği tartışmasızdır.
Diğer taraftan; çekişmeli tartışmazlardan 736 ada 9 parsel sayılı taşınmaz
yönünden davanın reddine karar verildiği; iş bu taşınmazda Veli’ye ait 2/3
payın, Feriha 'in satışından sonra, paydaş olanlar ile diğer 1/3 payın sahibi
olan paydaşların taraf olduğu Üsküdar 1. Sulh Hukuk Mahkemenin 2000/43
esasında kayıtlı ortaklığın giderilmesi davası sonucunda, ortaklığın satış
yoluyla giderilmesine ilişkin verilen karar üzerine yapılan ihale ile taşınmazda
pay satın alan tüm paydaşların, taşınmazın tamamını davalı Sedat'a
30.06.2004 tarihinde satış yoluyla temlik ettikleri, davalı Sedat'nun
ediniminde kötü niyetli olmadığı, TMK'nın 1023. maddesinin
koruyuculuğunda bulunduğu isabetle değerlendirilerek, çekişme konusu 736
ada 9 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın tümden reddine karar
verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
Buna göre de, davacı Hazine ve asli müdahillerin (varsa sicillerin
tutulmasından kaynaklanan tazminat hakları bu hususu ayrı bir dava
konusu yapabilecekleri nedeniyle) sair temyiz itirazları yerinde değildir,
reddine.
Temyiz edenler, davacı Hazinenin ve davaya asli müdahil sıfatıyla katılan
Veli Arnavut uyruklu mirasçılarının diğer temyiz itirazları ile davalıların tüm
temyiz itirazlarına gelince; hemen belirtmelidir ki, Veli’nin Türk vatandaşı
olduğu, mirasçılarının ise Arnavut uyruklu oldukları sabit olup, bu husus
tarafların ve Mahkemenin de kabulündedir.
Yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetildiğinde, asli
müdahil olan Arnavut uyruklu kişilerin Veli’nin mirasçıları olması sebebiyle
onun terekesi üzerinde miras haklarının bulunduğu ve buna göre şayet
taşınmazlar intikal görüp, el değiştirmemiş olsaydı tasfiyeye tabi tutulmak
üzere Veli mirasçıları adına intikal ettirilip, tescil edilmeleri gerekirdi.
Oysa somut olayda; aksi iptal edilmekle sabit olan Feriha'in mirasçılığını
gösteren veraset ilamı uyarınca, çekişme konusu taşınmazlardaki Veli’ye ait
2/3 payın, Feriha üzerine intikali sağlanmış, Feriha'da adına intikal ettirdiği
payları satış yoluyla üzerinde kayıtlı pay kalmayacak şekilde elden çıkarmış
İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 85 • Sayı: 2 • Yıl: 2011
268
ve halen bazı payların sicillerinin Feriha'dan edinenler üzerinde, bazı
paylarında sicilleri onlardan edinenlerin üzerinde bulunduğu kayden sabittir.
Bulunduğu üzere, 27.12.1939 tarih 11/60 sayılı İçtihadı Birleştirme
Kararı uyarınca sicil kayıtlarını üzerine intikal ettiren Feriha ilk el, ondan
sonra edinenler ise ikinci ve bundan sonra edinenler ise ikinci el
durumundadırlar.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesi gereğince, sicilin
aleniyeti ve güvenirliği ilkesi gereği, taşınmazı sicilden ödenen iyi niyetli ikinci
el ve ondan sonraki ellerin iktisapları konulabilecektir. Oysa, birinci el
durumunda olan kişinin iktisabı gerçeği yansıtmayan ve hukuken
korunmasına olanak bulunmayan belgeye dayalı olması ve yolsuz tescil
niteliği takması sebebiyle TMK'nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan
istifadesine yasal açıdan cevaz yoktur.
Ne var ki, haklarındaki dava kabul edilen Feriha'da satın almaları
sebebiyle halen sicil kaydı üzerinde bulunan davalılar ikinci el konumunda
oldukları halde, Mahkemece, yanılgılı değerlendirmeyle birinci el oldukları
kabul edilerek haklarındaki davanın kabulüne karar verilmiş olması
isabetsizdir. Esasen, bunlar yönünden de TMK'nın 1023. maddesinde
öngörülen koşulların gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde araştırma
yapılması gerekirdi. Böyle bir araştırmanın yapılması sonucunda
edinimlerinin korunamayacağının anlaşılması halinde ise, anılan kişiler
üzerinde bulunan kayıtların Veli, Arnavut uyruklu mirasçıları adına tescil
edilmesi gerektiği de kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere hukukumuzda diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu
gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları
şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları toplum
düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi
kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanun’un 2. maddesinin genel hükmü
yanında menkul malüarde 988 ve 989, tapulu taşınmazların el
değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte
yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar
önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu
sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini herkese açık
olmasını sağlamış, iyi ve doğru tutulmamağından doğan sorumluluğu kabul
etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak ta tapuya itimat edip,
taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.
Belirtilen ilke MK’nın 1023. maddesinde aynen “tapu kütüğündeki sicile iyi
niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3. kişinin bu
kazanımı korunur” şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde
niteliğindeki l024. maddenin l. fıkrasına göre bir ayni hak yolsuz olarak tespit
edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tespite dayanarak
öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların müdahillerinde huzur ve güveni koruma,
toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl
Yargıtay Kararları
269
malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup
olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir
yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren
diğer yanda ise kendisi için maddi hatta bazı hallerde manevi büyük değer
taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik
bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma yaklaşımın
büyük maduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve
saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amcanın ilk bakışta, şeklen iyi niyetli
gözükeni değil, gerçekten iyi niyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının
daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğe
irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten
hareketle “kötü niyet iddiasının defi değil itiraz olduğu, ve müdafaanın
genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürebileceği ve
mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkesi 08.11.1991 tarih
1990/4 esas 1991/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş,
bilimsel görüşler de aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olayda ise; Mahkemece, ikinci ve ondan sonraki eller bakımından
çekişme konusu 715 ada 1, 714 ada 2 ve 739 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar
yönünden yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde hükme yeterli bir
araştırma, inceleme ve soruşturma yapıldığını söyleme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, çekişmeli 715 ada 1, 714 ada 2 ve 739 ada 1 parsel
sayılı taşınmazlar yönünden yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde
araştırma ve inceleme yapılması, tarafların delillerinin eksiksiz toplanması,
toplanan ve toplanacak olan delillerin birlikte değerlendirilmesi, sonucuna
göre bir karar verilmesi gerekirken eksik soruşturmayla yetinilerek yazılı
olduğu şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
O halde, hükmü temyiz eden davacı Hazinenin, asli müdahillerin ve
davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan
nedenlerden ötürü HUMK’un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan
peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 03.12.2010 tarihinde yürürlüğe
giren Avukatlık Ücret Tarifesi’nin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden
taraf vekilleri için 825.00’ şer TL duruşma avukatlık parasının karşılıklı
olarak alınıp birbirlerine verilmesine, 14.12.2010 tarihinde oy birliği ile karar
verildi.
İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 85 • Sayı: 2 • Yıl: 2011
270