Milletlerarası Yetki • Münhasır Yetki • Vesayet Hukuku • Kamu Düzeni
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 10-01-2011 | Kategori: İçtihat | Not
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E: 2009/2-557 K: 2009/527 T: 18.11.2009
Milletlerarası Yetki • Münhasır Yetki  • Vesayet Hukuku • Kamu Düzeni
(4721 SK m. 411, 462, 463)
Özet: Vesayet işlerinde Türk Mahkemelerinin
Milletlerarası yetkisi münhasır yetki olup,
yabancı mahkemelere verilen vesayete ilişkin
kararın tenfizine ve tanınmasına karar verilemez.
Buradaki münhasır yetki kamu düzenine
ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında
dikkate alınabilir.
Taraflar arasındaki “Tanıma” davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Çanakkale Asliye Birinci Hukuk (Aile) Mahkemesi’nce davanın
reddine dair verilen 08.05.2008 gün ve 73-193 sayılı kararın incelenmesi
davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin
11.09.2008 gün ve 13619-11701 sayılı ilamı ile;
(…5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Kanunu’nun
58/1. maddesi “Yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm
olarak kabul edilebilmesi yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının
mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 54. maddenin birinci fıkrasının (a)
bendi uygulanmaz,” hükmünü içermekte olup, 58/2 maddesi ise “ihtilafsız
kaza kararlarının tanınması da aynı hükme tabidir,” denmektedir. fiu halde
ihtilafsız kaza kararlarının tanınması imkan dahilindedir. Mahkemece
delillerin bu çerçevede değerlendirilip sonucu uyarınca karar verilmesi
gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemıştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan
yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmıştir.
Temyiz eden: Davacı vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde
temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği
görüşüldü:
Dava, yabancı ülkede verilen vesayet kararının tanınması istemine
ilişkindir.
Yargıtay Kararları 3181
Davacı vekili, davacının efline vasi tayinine dair Leverkusen Asliye
Hukuk Mahkemesi’nden almış olduğu vasi tayini kararının tanınmasına
karar verilmesini istemıştir.
Mahkemenin davanın reddine dair verdiği karar, Özel Dairece yukarıda
yazılı gerekçeyle bozulmuş; Yerel mahkemece, “tanıma veya tenfizin bir
tespit hükmü olup, tespit hükmünü veren mahkemenin vesayet makamı
olamayacağı, Türk hukuk sisteminde vesayet kararı ile kararı veren vesayet
makamı belirlenip, vesayet işleri belirlenmış olan bu makam tarafından
yerine getirildiğinden, yabancı mahkeme kararının tanınması ile yabancı
vesayet makamının milli hudutlar içerisinde vesayet işlerinde yetkisinin
kabul edilmesi zorunluluğu doğduğu, ancak bu hususların kamu düzenine
aykırı olduğu” gerekçesiyle direnme kararı verilmıştir.
2675 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki
Kanun’un 38. maddesi tenfiz kararının hangi şartlarda verileceğini, 42.
maddesi ise tanıma şartlarını düzenlemıştir.
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 42/1.
maddesinde “Yabancı mahkeme ilamının kesin delil veya kesin hüküm
olarak kabul edilebilmesi yabancı ilamın tenfiz şartlarını taşıdığının
mahkemece tespitine bağlıdır. Tanımada 38. maddenin (a) ve (d) bentleri
uygulanmaz.” hükmüne yer verilmış olup, aynı Kanunun 38. maddesinin
(b) bendinde ise “ilamın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen
bir konuda verilmış olması” şartı getirilmıştir.
2675 sayılı Kanun’un 8/1. maddesinde, hak ve fiil ehliyetinin ilgilinin
milli hukukuna tabi olduğu belirtilmış; 9/1. maddesinde ise “Vesayet veya
hacir karar verilmesi veya sona erdirilmesi sebepleri, hakkında vesayet veya
hacir kararının verilmesi veya sona erdirilmesi istenen kişinin milli
hukukuna tabidir” hükmü öngörülmüştür.
Somut olayda vesayet altına alınan kişi Türk vatandaflı olup, vasi
tayinine ilişkin karar Leverkusen Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından,
Alman Medeni Kanunu’na (BGB) göre verilmiştir.
Diğer taraftan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 411. maddesinde
“Vesayet işlerinde yetki küçüğün veya kısıtlının yerleşim yerindeki vesayet
dairelerine aittir” hükmüne yer verilmış; Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul
Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinde “Türk mahkemelerinin
milletlerarası yetkisini, iç hukukun yer itibariyle yetki kuralları tayin eder”
şeklinde düzenleme getirilmıştir.
Vesayet işlerinde Türk mahkemelerinin milletlerarası yetkisi münhasır
yetki olup, yabancı mahkemece verilen vesayete ilişkin kararın tenfizine ve
tanınmasına karar verilemez (MÖHUK m. 38, m. 42).
Münhasır yetki kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her
aşamasında dikkate alınabilir. Tenfiz kararı verilmış olması Alman
3182 iSTANBUL BAROSU DERGiSi • Cilt: 84 • Sayı: 5 • Yıl: 2010
mahkemesinin vesayet makamı olma durumunu değiştirmeyeceğine göre
yapılan işlerin denetim imkanı da mümkün olmayacaktır.
Türk Medeni Kanunu’nun 462. maddesine göre, maddede belirtilen
hallerde vesayet makamının izni gerekmektedir. Yine aynı Kanunun 463.
maddesi uyarınca vesayet makamının izninden sonra denetim makamının
da izni şarttır. Örneğin, vesayet altındaki kişinin evlat edinmesi durumunda
denetim makamının izni gerekmektedir.
Görülmekte olan davada vesayet makamı Leverkusen Asliye Hukuk
Mahkemesi olup, denetim makamı da yine Alman Hukuku’na göre
belirlenecektir. Oysa bu husustaki Türk mahkemelerinin yetkisi kamu
düzeni ile ilgili olup, kesin yetkilidir. Bir an için aksi düşünülse dahi,
yabancı mahkemeden verilen izin ve onayın yine Türkiye’de uygulanabilmesi
için yeniden tenfiz veya tanınmasının yapılması gerekecektir. Bu
durumda yabancı mahkemenin verdiği her kararda yeniden ortaya
çıkacaktır.
O halde, Türk mahkemelerinin münhasır yetkili olduğu bir konuda
yabancı mahkemece verilen kararın tenfizi ve tanınmasına hukuken olanak
bulunmamaktadır.
Nitekim, Yargıtay Genel Kurulu’nun 08.07.2009 gün ve E. 2009/2-280
K. 2009/326 sayılı kararında da aynı görüş benimsenmıştir.
Hal böyle olunca; bir Türk vatandaflı hakkında yabancı vesayet kararı-
nın Türkiye’de tanınmasının olanağı bulunmadığından, yerel mahkemece
isabetli teflhis ve değerlendirme sonucu davanın reddine dair verilen
direnme kararı usul ve yasaya uygundur. Bu nedenle direnme kararı
onanmalıdır.
SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme
kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 18.11.2009
gününde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay Kararları 3183