Bölge Adliye Mahkemelerinde Uygulanacak Usul
Ekleyen: Hukuki.Net | Tarih: 27-10-2005 | Kategori: Makale | Not
BÖLGE ADLİYE MAHKEMELERİNDE UYGULANACAK USUL* (Hukuk davaları açısından) Doç. Dr. Halûk Konuralp** Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi 1. Giriş İkinci derece mahkemeler arayışı bir kez daha Türkiye’nin gündemindedir; TBMM’nin gündemindedir. Meclis gündemindeki tasarılardaki adıyla bölge adliye mahkemelerinin aslî fonksiyonu ilk derece mahkemelerinden verilen nihai kararlara karşı yapılacak istinaf istemlerini incelemek olacaktır. Bu çalışmada, bir tür dogmatik yöntem izlenmiştir. Yani, Tasarı hükümleri esas alınmak suretiyle bunların açıklanması ve değerlendirilmesi yöntemi. İstinaf derecesinin kurulmasına ilişkin yerindelik tartışmalarına ve bölge adliye mahkemesi kararlarının temyizine ilişkin konulara girilmemiştir. 2. İstinaf yoluna başvurulabilecek ilk derece hukuk mahkemesi kararları İstinaf yoluna başvurulabilecek kararlar HUMK Tasarısının 426/A maddesinde düzenlenmiştir. Hükümde malvarlığına ilişkin hukuk davaları bakımından bir sınırlama öngörülmüştür. Getirilen düzenlemeye göre, “ilk derece mahkemelerinden verilen nihaî karalara karşı istinaf yoluna başvurulabilir. – Miktar veya değeri beş yüz milyon lirayı geçmeyen ilk derece mahkemesi kararları kesindir”. Buna göre, miktar veya değeri beş yüz milyon lirayı geçmeyen ilk derece hukuk mahkemesi kararlarına karşı istinaf yolu kural olarak kapalıdır; yani bu tür kararlar verildiği anda kesin olan kararlardandır. Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda ise kesinlik sınırı alacağının tamamına göre belirlenecektir. Alacağın tamamı dava edilmiş olması halinde ise ilk derece hukuk mahkemesi kararında asıl isteminin kabul edilmeyen bölümü beş yüz milyon lirayı geçmeyen taraf da kural olarak istinaf yoluna başvuramayacaktır (HUMK Tasarı m. 426/A, f.3 ve 4). Malvarlığına ilişkin olmayan hukuk davalarına gelince, bu tür hukuk davalarına ilişkin olarak ilk derece hukuk mahkemelerinden verilen her türlü karara karşı istinaf yolunun açık olduğunu belirtmek gerekir. Tasarıda istinaf yoluna başvurulabilirlik bakımından “nihaî karar” kavramından hareket edilmiştir. Bu kavramdan hareket edilmiş olmasının iki sonucu vardır. Bir kere, istinaf yoluna başvurabilmek bakımından nihaî kararın usule veya esasa ilişkin olması bakımından bir ayırım söz konusu değildir. Başka bir anlatımla, hem usule hem de esasa ilişkin nihaî kararlara karşı istinaf istemi ile bölge adliye mahkemesine başvurulabilecektir. Bu anlamda, görevsizlik, yetkisizlik, davanın açılmamış sayılması, karar verilmesine mahal olmadığına karar verilmesi gibi usule ilişkin nihaî kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilecektir. Buna karşı, her ne konuda olursa olsun ara kararlarına karşı istinaf yoluna başvurma imkânı bulunmamaktadır. Bu noktada ihtiyatî tedbir kararlarına işaret etmek ve ihtiyatî tedbir kararına itiraz hakkındaki kararlara karşı bölge adliye mahkemesi nezdinde bir başvuru imkânının tasarı ile getirilmemiş olmasının bir eksiklik olarak değerlendirilebileceğinin altı çizilmek gerekir. Nihaî karar kavramından hareket edilmesinin ikinci sonucu ise, kararın çekişmeli yargı veya çekişmesiz yargıya ilişkin olması arasında bir fark bulunmamasıdır. Yani, çekişmesiz yargı kararlarına karşı da istinaf yolu açık tutulmuştur. 3. Hukuk mahkemesi kararlarına karşı yapılacak istinaf başvuruları bakımından bölge adliye mahkemelerinin yetkisi HUMK Tasarı m.426/A kapsamında istinaf istemi ile bölge adliye mahkemesine yapılacak başvuruda, hangi bölge adliye mahkemesinin yetkili olduğu konusundaki düzenlemeler kamu düzenine ilişkindir. Başka bir anlatımla, ilk derece mahkemelerindeki davalar bakımından (kural olarak) kamu düzenine ilişkin bir konu sayılmayan yetki konusu istinaf aşamasında kamu düzenine ilişkin bir düzenleme haline getirilmiştir. Bir kere, Mahkemeler Kuruluş K. Tasarısının 25. maddesinin ikinci fıkrasına göre, “bölge adliye mahkemelerinin yargı çevrelerinin belirlenmesine, değiştirilmesine veya bu mahkemelerin kaldırılmasına Adalet Bakanlığının önerisi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verilir”. Bölge adliye mahkemesinin yargı çevresi demek, hangi il merkezlerindeki ve ilçelerdeki ilk derece hukuk mahkemesi kararlarına karşı neredeki bölge adliye mahkemesine başvurulabileceğinin belirtilmesi demektir. Öte yandan, HUMK Tasarı m. 426/M bent I, alt-bent 3 hükmüne göre, bölge adliye mahkemesi, istinaf başvurusu üzerine yapacağı ön inceleme sonunda ilk derece mahkemesinin kendi yargı çevresi dışında kaldığı durumun tespit edecek olursa, duruşma yapmadan yetkili bölge adliye mahkemesine gönderilmesine karar verecektir. Yani, bölge adliye mahkemelerine yöneltilen istinaf istemleri bakımından yetki, davalı tarafın itirazı üzerine incelenecek bir konu olmayıp mahkemenin re’sen inceleyeceği bir husustur. Ancak ilk derece mahkemelerindeki yetki anlayışından olan fark bundan ibaret değildir. Burada teknik anlamda bir yetkisizlik kararı değil, yetkisizlik nedeni ile gönderme kararı söz konusudur. HUMK Tasarı m.426/R fıkra 2 ile bölge adliye mahkemelerinin yetkisinin kamu düzenine ilişkin bir konu olduğu konusundaki düzenleme desteklenip kuvvetlendirilmiştir. Hükme göre, “bölge adliye mahkemeleri için yetki sözleşmesi yapılamaz”. Aslında HUMK Tasarı m.426/R fıkra 2 ile getirilen yetki sözleşmesi yapma yasağı ile bir uyuşmazlığın taraflarının yetki sözleşmesi yapma özgürlükleri konusunda gerçek bir sınırlama yapılmamıştır. Çünkü, taraflar aralarında çıkacak belirli bir uyuşmazlığı çözmek için yetki sözleşmesi yaptıkları ve dava bu akdî yetkili mahkemede görüldüğü zaman, bu ilk derece mahkemesinin kararına karşı yapılacak istinaf başvurusunu inceleyecek bölge adliye mahkemesini de belirlemiş olmaktadırlar. O halde, m. 426/R ile getirilen husus ilk derece mahkemesinin yetkisini belirlemek dışındaki bir yetki sözleşmesine geçerlilik tanımamaktadır. 4. İstinaf yoluna başvurma usulü a. Başvurma süresi İstinaf yoluna başvurma süresi tasarıda otuz gün olarak belirlenmiştir (HUMK Tasarı m.426/E). Bu süre ilk derece mahkemesi nihaî kararının taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. Sürenin temyiz kanun yoluna oranla daha uzun tutulmasının nedeni “üst mahkemede yapılacak incelemenin temyiz kanun yolu incelemesine göre çok daha kapsamlı olmasıdır. Bu nedenle, üst mahkeme yoluna başvuran tarafın taleplerini dilekçesinde eksiksiz olarak gösterebilmesine imkân tanımak gerekmektedir”(1) . İstinaf başvurusu, kanunun öngördüğü süre geçtikten sonra yapılırsa veya kesin bir nihaî karara ilişkin olursa, ilk derece mahkemesi başvuru dilekçesinin reddine karar verir ve red kararını re’sen ilgiliye tebliğ eder. Bu ret kararına karşı tebliğden itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir ve durumda dosya, kararı veren ilk derece mahkemesi tarafından bölge adliye mahkemesine gönderilir. Bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk dairesi red kararını yerinde görmezse, haksız yere reddedilmiş olan ilk başvuru dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar (HUMK Tasarı m. 426/F). b. İstinaf dilekçesi İstinaf yoluna bir dilekçeyle başvurulur. İstinaf dilekçesini düzenleyen HUMK Tasarı m.426/B hükmünün getirdiği bu düzenlemenin iki sonucu vardır. Bunlardan birincisi istinaf incelemesinin ancak taraflardan birinin isteği üzerine gerçekleşebileceğidir. Taraf istemi olmadan istinaf incelemesi olmaz. Buna karşılık istinaf yoluna başvurma bakımından “herhangi bir yargı organının örneğin kararı veren ilk derece mahkemesinin veya üst (bölge adliye mahkemesinin) mahkemenin, üst mahkeme (istinaf) yolunu lüzumlu bulan bir izin vermesi şart koşulmamıştır”(2) . İstinaf dilekçesinde, başvuran ile karşı tarafın davadaki sıfatları, adı, soyadı ve adresleri, varsa yasal temsilci ve vekillerinin adı, soyadı ve adresleri, kararın hangi mahkemeden verilmiş olduğu tarihi ve sayısı; kararın başvurana tebliğ edildiği tarih; kararın özeti; başvuru nedenleri ve gerekçesi, istem sonucu; başvuranın veya varsa yasal temsilcisi yahut vekilinin imzası bulunmalıdır. Ancak, “istinaf dilekçesi başvuranın kimliği ve imzasıyla başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması halinde dilekçe reddolunmayıp Tasarının 426/O maddesi çerçevesinde inceleme yapılır”. HUMK Tasarı m. 426/O hükmüne göre istinaf incelemesi “istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, bölge adliye mahkemesi kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu re’sen gözetir”. İki hükmün bir arada değerlendirilmesinden çıkan sonuç şudur: İstinaf incelemesi, kural olarak istinaf dilekçesinde bildirilen nedenlerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, HUMK Tasarı m. 426/O hükmü, “kamu düzenine aykırılık halinde üst mahkemenin (bölge adliye mahkemesinin) bunu re’sen gözetmesine imkân vermektedir. İşte, başvuru dilekçesinin sadece başvuranın kimliği ve imzasıyla başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşıması halinde üst mahkemenin incelemesi kamu düzenine bir aykırılık bulunup bulunmadığına bakmakla sınırlı olacaktır” (3). Yukarıda sözü edilen unsurlardan istem sonucuna özellikle işaret etmek gerekir. Çünkü, istinaf yoluna başvuran taraf, istem sonucu ile bölge adliye mahkemesine yönelttiği istemi açıklığa kavuşturacaktır. Bir görüşe göre, “istem sonucu ile istinaf yoluna başvuran taraf, ilk derece mahkemesi hükmünün iptalini mi yoksa, değiştirilmesini mi istediğini; iptalini istemiş ise kısmen mi yoksa tamamen mi istediğini”(4) belirtecektir. Ancak belirtmek gerekir ki, tasarıdaki düzenleme karşısında, iptal isteminin ne anlama geleceği tartışma konusu olabilir. Çünkü, aşağıda söz edildiği gibi, istinaf başvurusu üzerine, bölge adliye mahkemesi tarafından verilebilecek kararlar arasında iptal gibi bir karar bulunmamaktadır. Belki de yapılması gereken bu eksikliğe işaret etmek olmaktadır. İstinaf dilekçesi kararı veren ilk derece hukuk mahkemesine verilebileceği gibi, o yer mahkemesine gönderilmek üzere başka bir yer ilk derece mahkemesine de verilebilir. Görüldüğü gibi, tasarıda doğrudan doğruya bölge adliye mahkemesine başvurma zorunluluğu getirilmemiştir. “Böyle yapılmasının nedeni; basitliği sağlamak olduğu kadar, üst mahkeme (istinaf) yoluna başvurmanın gerçekleştirdiği “kesinleşmeyi önleme sonucu”nun bir an önce etkisini gösterebilmesidir”(5) . İstinaf yoluna başvuru tarihi konusunda HUMK m. 178 hükmü uygulanır. “İstinaf dilekçesi verilirken, tebliğ giderleri de dahil olmak üzere gerekli harç ve giderler ödenir. Bunların eksik ödenmiş olduğu sonradan anlaşılırsa, kararı veren mahkeme (ilk derece hukuk mahkemesi) tarafından verilecek yedi günlük kesin süre içinde bu eksikliğin tamamlanması, aksi takdirde istinaf yoluna başvurudan vazgeçmiş sayılacağı hususu başvurana yazılı olarak bildirilir. Verilen kesin süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, mahkeme (ilk derece hukuk mahkemesi) başvurunun yapılmamış sayılmasına karar verir. Bu karara karşı kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde istinaf yoluna başvurulması halinde 426/F maddesinin ikinci fıkrası hükmü kıyas yoluyla uygulanır” (HUMK Tasarı m. 426/D). Buna göre, bölge adliye mahkemesi, ilk derece hukuk mahkemesinin vermiş olduğu başvurunun yapılmamış sayılması kararını doğru bulmadığı takdirde, ilk başvuru dilekçesine göre gerekli incelemeyi yapar. 5. İstinaf başvurusu ve sonuçları a. İlk derece mahkemesi kararının kesinleşmesine engel olma etkisi İlk derece hukuk mahkemelerinden verilen nihaî kararlara karşı istinaf istemiyle bölge adliye mahkemesine başvurulmasının birinci sonucu, ilk derece mahkemesi kararının kesinleşmesinin engellenmesidir. Ancak getirilen düzenlemenin öngördüğü bu etki tam anlamıyla erteleyici bir etki (recours suspensifs d’exécutions) değildir(6) . Çünkü, HUMK Tasarı m.426/J hükmüne göre, “istinaf yoluna başvurma kararın icrasını durdurmaz”. Yani kural olarak hükmün icrasını engelleyici etki bulunmamaktadır. O halde, ilk derece hukuk mahkemesi kararına karşı istinaf yoluna başvurulması ile sadece hükmün şeklen kesinleşmesi engellenmektedir. Kural bu olmakla birlikte, HUMK Tasarı m. 426/J fıkra 2 hükmüne göre, “kişiler ve aile hukukuna, taşınmaz mala ve bununla ilgili aynî haklara ilişkin kararlar kesinleşmedikçe icra edilemez”. Bu düzenlemeye göre, ikinci fıkrada sayılan davalar sonunda ilk derece hukuk mahkemeleri tarafından verilen kararlar bakımından istinaf yoluna başvurmanın tam anlamıyla erteleyici bir etkisi olduğu söylenebilir. HUMK Tasarısının “istinaf yoluna başvurma kararın icrasını durdurmaz” biçimindeki hükmü ile, Türk hukuk düzeni, istinaf derecesi ve yargılamasına ilişkin genel eğilimden ayrılmış olmaktadır. Bu ayrılışın temel dayanağı, kuşkusuz hükmün icrasının, yani etkinliğinin gecikmesindeki sakıncanın önüne geçmektir. Öte yandan, yürürlükteki kanun yolu sistemimizde temyiz yoluna başvurmada tanınmamış olan bir erteleyici etkinin daha alt düzeydeki bir mahkemeye başvuruya tanınmasından da uzak durulduğu söylenebilir. Yani, “temyize başvuru icrayı durdurmuyorsa, istinafa başvurmak hiç durdurmaz” biçimindeki bir anlayış... Aslında burada inceleme konusu yapılmakta olan HUMK Tasarı m.426/J hükmü, büyük ölçüde, temyiz başvurusunun hükmün icrasına etkisini düzenleyen HUMK m.443 hükmünü hatırlatmaktadır. Ancak unutmamak gerekir ki, Tasarılarla getirilen düzenlemeye göre ilk derece hukuk mahkemesi tarafından verilmiş bir nihaî karara karşı istinaf istemi ile bölge adliye mahkemesine başvurulmasıyla, o an için verilmiş bir hükmün varlığına rağmen, bölge adliye mahkemesi tarafından aynı uyuşmazlık hakkında yeniden yargılama yapılması ve o uyuşmazlık hakkında birincisinden farklı yeni bir kararın ortaya çıkması ihtimali vardır. Bu aşamada, temyizde olduğu gibi onama veya bozmadan ibaret bir ihtimal çifti bulunmamaktadır. Profesör Yıldırım’a göre, HUMK Tasarı m. 426/J hükmünün benimsenmesi ile, “mukayeseli hukukta hâkim fikrin kanun yolu sisteminin vazgeçilmez, belirleyici bir şart olarak kabul ettiği erteleyici etki tanınmamaktadır”(7) . Görüldüğü gibi Profesör Yıldırım, tasarıdaki düzenlemeyi geleneksel sayılabilecek bir anlayışla değerlendirip eleştirmektedir. Buna karşılık Profesör Pekcanıtez Nisan 2000’de İzmir’de gerçekleştirilen Yargıda Reform Sempozyumunda yaptığı konuşmada, İspanya, Japonya ve İtalya sistemlerinde istinaf yoluna başvurulmasının hükmün icrasını etkilemeyeceğini kaydettikten sonra, gelişmenin icranın etkilenmeyeceği yolunda olduğundan söz etmiştir(8). b. Aktarıcı (geliştirici) etki İlk derece hukuk mahkemelerinden verilen bir karara karşı istinaf istemi ile bölge adliye mahkemesine başvurulmasının ikinci sonucu, uyuşmazlığın geliştirici bir biçimde ikinci derece mahkemesi tarafından yeniden incelenmesidir (l’effet dévolutif : aktarıcı etki). Bu etki, iki dereceli bir yargılama sisteminin kabul edilmesinin aslî sonucudur. İkinci derece mahkemesi, yani bölge adliye mahkemesi tarafından yapılacak bu inceleme hem olgu hem de hukuk açısından yapılacak bir inceleme olacaktır. 6. Hukuk mahkemesi kararlarına karşı yapılacak istinaf başvurularının bölge adliye mahkemeleri tarafından incelenmesinde uygulanacak esaslar a. Genel açıklamalar HUMK tasarısının istinaf incelemesine ilişkin hükümlerinin bir bütün olarak incelenmesinden, bölge adliye mahkemelerinin istinaf istemlerini incelemeleriyle ilgili şu sonuçlar ortaya çıkmaktadır: İstinaf istemlerini inceleme usulüne ilişkin genel kural m. 426/U da sevk edilmiştir. “Uygulanacak diğer hükümler” kenar başlığını taşıyan bu maddeye göre, “bu fasılda aksine hüküm bulunmayan hallerde ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü bölge adliye mahkemesinde de uygulanır”. Görüldüğü gibi, bu hükmün düzenleniş biçimi; yani madde başlığı ve ifade biçimi ikinci derecede bir atıf hükmü izlenimi uyandırmaktadır. Eğer istinaf incelemesine ilişkin olarak bu fasılda daha ayrıntılı ve ikinci derece yargılamaya ilişkin çok sayıda hüküm sevk edilmiş olsaydı, o zaman m. 426/U hüküm bulunmayan hallerde uygulanacak kurallara atıf yapan bir madde olarak yorumlanabilirdi. Oysa, tasarı ile getirilen hükümler tek tek incelendiği zaman görülmektedir ki, bölge adliye mahkemesinin istinaf taleplerini incelemesinde asli yöntemi belirleyen bir madde bulunmamaktadır. O halde, aslında tâli bir hüküm gibi gözüken HUMK Tasarı m.426/U maddesi genel bir ilkeye işaret etmektedir: İstinaf aşamasında, uyuşmazlık ilk derece mahkemesinde hangi usule tâbi ise, o usule göre çözülmelidir. Tasarı ile getirilmiş olan ve istinafa ilişkin özel düzenlemeler ise, (ilk derece mahkemesinde uygulanmış olan) asıl yargılama usulünü sınırlayan hükümlerdir. Bu tespit karşısında, bölge adliye mahkemesinin uyuşmazlığı ele alış biçimini, ilk derece hukuk mahkemesinin bir davayı inceleme yöntemine göre basamaklandırmak gerekir. Yani, dilekçeler aşaması, tahkikat aşaması, sözlü yargılama aşaması ve hüküm verilmesi aşaması. b. İstinaf isteminde dilekçeler aşaması Yukarıda da belirtildiği gibi, istinaf başvurusu bir dilekçe ile (istinaf dilekçesi) yapılır (HUMK Tasarı m. 426/B). Artık bu aşamada asıl uyuşmazlığın ilk derece mahkemesinde hangi yargılama usulüne tabi olduğunun bir önemi yoktur. Yani ilk derece mahkemesindeki yargılama hangi yargılama usulüne tabi olarak yapılmış olursa olsun, bu yargılama sonunda verilen karara karşı yapılacak istinaf başvurusunun mutlaka dilekçe ile yapılması gerekir. İstinaf dilekçesi kararı veren ilk derece hukuk mahkemesi tarafından diğer tarafa tebliğ edilir (HUMK Tasarı m. 426/G fıkra 1). Karşı taraf, istinaf dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren on beş gün içinde istinaf dilekçesine cevap dilekçesini kararı veren mahkemeye verir. (HUMK Tasarı m. 426/G fıkra 2). Tasarı, istinaf yoluna katılma yolu ile başvurma imkânını da getirmiştir. “İstinaf dilekçesi kendisine tebliğ edilen taraf, başvurma hakkı bulunmasa veya başvuru süresini geçirmiş olsa bile, vereceği cevap dilekçesi ile istinaf yoluna başvurabilir. İstinaf yoluna asıl başvuran taraf, buna karşı on beş gün içinde cevap verebilir” (HUMK Tasarı m. 426/H) . Katılma yolu ile istinaf imkânına ilişkin düzenleme bir kenara bırakılacak olursa, istinaf derecesinde dilekçeler aşamasının her iki taraf için birer dilekçeden ibaret olduğu söylenebilir. Başka bir anlatımla, bu derece yargılamada HUMK’un 209 ve 210 uncu maddeleri uygulanmaz. Burada son olarak istinaf istemi bakımından dilekçeler aşamasının kararı vermiş olan ilk derece mahkemesinde cereyan ettiğine işaret etmek gerekir. Gerçekten, HUMK Tasarı m. 426/G fıkra 2’ye göre, “kararı veren mahkeme, dilekçeler verildikten veya bunun için belirli süreler geçtikten sonra, dosyayı dizi listesine bağlı olarak yetkili bölge adliye mahkemesine gönderir”. Yani, dilekçeler aşaması tamamlanana kadar dosya bölge adliye mahkemesi önüne gelmeyecektir. c. Ön inceleme aşaması Ön inceleme aşaması, ilk derece yargılamasında bulunmayan ve kanun yolu aşamasına özgü bir aşamadır. Kanun yolu aşaması aslında Anayasa ile teminat altına alınmış hak arama özgürlüğünün devamı niteliğinde bir aşamadır. Ancak, ilk derece mahkemesinde dava açma hakkından farklı olarak, kanun yollarına başvurma imkânı hemen her hukuk düzeninde bazı sınırlamalara tâbi tutulmuştur. Bu sınırlamaların başlıca iki cephesi vardır; uyuşmazlığın mahiyeti ve süre. İşte, ön inceleme aşaması, istinaf isteminin kanunî çerçevesine uygunluk bakımından değerlendirilmesinin yapıldığı ve esas itibariyle işin esasına girilmeyen bir aşama olarak düzenlenmiştir. İstinaf başvurusu yapıldıktan ve karşılık olarak dilekçeler teati edildikten sonra bölge adliye mahkemesinin, dosya üzerinde bir ön inceleme yaparak, kolaylıkla tespit edilebilecek bazı temel noktaların eksik olduğunu belirlemesi halinde hemen bir karar vermesine imkân tanınmıştır (HUMK Tasarı m. 426/L). “Böylece dosyanın temel bir eksiklik içermekle beraber üst mahkeme (bölge adliye mahkemesi) nezdinde uzun süre beklemesinin önüne geçilmek ve üst mahkeme (bölge adliye mahkemesi) önündeki yargılamayı süratle sonuçlandırmak istenmiştir”(9) . Dosyanın incelenmesi başka bir dairenin görev alanına giriyorsa; ilk derece mahkemesinin kararı kesin ise, istinaf yoluna başvuru süresi içinde yapılmamışsa; başvuru dilekçesinde asgari başvuru koşulları yerine getirilmemişse, örneğin başvuru dilekçesi başvurulan kararı yeteri kadar belli edecek kayıtları taşımıyorsa, bölge adliye mahkemesi hemen gerekli kararı verecektir. İstinaf başvurusunun kanunun öngördüğü süre geçtikten sonra yapılması veya kesin olan bir ilk derece mahkemesi kararına ilişkin olması durumunda ise,bu durumda başvuru dilekçesini ilk derece mahkemesi reddedecektir (HUMK Tasarı m. 426/F). Başvuru nedenlerinin veya gerekçesinin başvuru dilekçesinde hiç gösterilmemiş olması halinde ise, bölge adliye mahkemesi Tasarının 426/O maddesi uyarınca sadece kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı yönünden bir inceleme yapıp bu incelemenin sonucuna göre hemen gerekli kararı verecektir. Ancak, istinaf nedenlerinin dilekçede gösterilmemiş olması durumunda verilecek “gerekli karar”ın ne olduğu konusu tartışmalıdır(10) . Madde gerekçesi konuya bir açıklık getirmemektedir. Hatta, tereddütlü görülen bu konu hakkında, “başvuru sebeplerinin veya gerekçesinin başvuru dilekçesinde hiç gösterilmemiş olması halinde ise, bölge adliye mahkemesi 426/O maddesinin ikinci cümlesi uyarınca sadece kamu düzeni yönünden bir inceleme yapıp gerekli kararı bu incelemenin sonucuna göre hemen verecektir” şeklinde bir ifade içermektedir. Gerekçede, “gerekli karar”ın ne olduğu yine gerekli karar kavramı ile tanımlanmaktadır. O halde, burada, yani istinaf dilekçesinde istinaf nedenlerinin hiç gösterilmemiş olması durumunda verilecek gerekli karar istinaf başvurusunun reddi kararı olacaktır(11). Dosya üzerinde yapılacak ön inceleme sonunda bölge adliye mahkemesi inceleme, yani tahkikat aşamasına geçecektir (HUMK Tasarı m.426/L, son cümle). d. İnceleme (tahkikat) aşaması i. Duruşma öncesi aşama ve duruşma yapılmasına gerek olmayan haller HUMK Tasarısının istinafa ilişkin hükümlerinde, ön incelemeden sonraki aşama “inceleme” olarak adlandırılmıştır(12) . Aslında, bu kavram ile işaret edilmek istenen tahkikat aşamasıdır. Bu husus, 426/N maddesinin gerekçesinde açık bir biçimde ifade edilmiştir: “Burada «inceleme» sözcüğü ile kastedilen Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu anlamında tahkikattır”. Ön inceleme sonunda, istinaf yoluna başvuru şartları yerine gelmiş, yani inceleme aşamasına geçilebilmesinin koşulları gerçekleşmişse bölge adliye mahkemesinin heyet olarak veya görevlendirilecek bir üye tarafından tahkikata başlanılması gerekir. Bu aşamada, tahkikatın duruşmalı olarak yapılıp yapılmayacağının belirlenmesi gerekir. Tasarı bazı hallerde, bölge adliye mahkemesine duruşma yapmadan karar verme imkânını tanımıştır (HUMK tasarı m.426/M). Duruşma yapılmadan karar verilebilecek haller iki grupta düzenlenmiştir. Bunlardan birinci grup, aleyhine istinaf yoluna başvurulmuş olan ilk derece mahkemesi kararında tespit edilen usule ilişkin eksiklilerdir . Ağır usul hatası olarak nitelenebilecek bu hallerden birinin varlığı halinde, bölge adliye mahkemesi işin esasını incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı vermiş olan ilk derece mahkemesine gönderilmesine kesin olarak karar verir. Bu haller şunlardır: davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması; ileri sürülen haklı red istemine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması; ilk derece mahkemesinin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması; taraf ehliyeti, dava ehliyeti ya da davayı takip yetkisi bulunmayan veya vekil ve temsilci olmayan kimseler önünde davaya bakılıp karar verilmiş olması; ilk derece mahkemesince taraflar davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması (HUMK Tasarı m. 426/M bent I, 1-6 numaralı alt bentler). Belirtmek gerekir ki, delil toplanması ve incelenmesi son derece yetersiz bir biçimde gerçekleştirilmişse, artık dosya ilk derece mahkemesine gönderilemeyecektir(13) . Örneğin, duruşma tutanaklarında ve hükümde (uygulamada sıkça görüldüğü gibi) “dosyadaki bütün kağıtlar okundu” biçiminde bir ifade yer almışsa, deliller, yetersiz de olsa incelenmiş sayılabilecek midir? Yukarıda sözü edilen ilk altı alt-bentte sayılan hallerde “yargılamanın süratlendirilmesi düşüncesiyle, bazı önemli ve klâsik usuli hata veya eksikliklerin mevcudiyeti halinde üst mahkemeye, duruşma yapmadan dosyayı davayı yeniden görmesi için ilk derece mahkemesine gönderme yetkisi tanınmıştır”(14) . Duruşma yapılmadan görülebilecek işlerin ikinci grubu ise Tasarının, bölge adliye mahkemesini davanın esası hakkında karar verme yetkisiyle donattığı bazı hallerdir. Bu haller şunlardır: - İncelenen ilk derece mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygunluğunun anlaşılması, - Yargılamada eksiklik bulunmamakla birlikte, ilk derece mahkemesince kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmaması, - İlk derece mahkemesi kararının gerekçesinde hata edilmiş olması ve - Yargılamadaki eksikliklerin duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte olması. (HUMK Tasarı m. 426/M bent II, 1-3 üncü alt-bentler) Bu hallerden bazılarının tasarının hazırlık çalışmaları sırasında Komisyonda bölge adliye mahkemesinde istinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmasını gereğinden fazla engelleyici addedilerek eleştirilmiş olduğu Prof. Öztek tarafından belirtilmektedir(15) . Gerçekten, işin esasının incelenmesine geçildikten sonra, özellikle birinci alt-bentte sözü edildiği şekilde, “incelenen ilk derecesi mahkemesi kararının usul ve esas yönünden hukuka uygunluğu anlaşılması” halinde istinaf başvurusunun reddine karar verilebilmesi imkânı, genel olarak istinaf derecesinin kabul edilmesinin amacına pek uygun gözükmemektedir. Bu düzenleme, bölge adliye mahkemelerine, temyiz incelemesi sırasında Yargıtay’a tanınan onama yetkisine benzeyen bir yetkinin verildiği ihtimalini akla getirmektedir. ii. Duruşma aşaması ve incelemenin (tahkikatın) tamamlanması İnceleme (tahkikat) aşamasına geçildikten sonra, eğer, HUMK Tasarı m. 426/M hükmündeki hallerden hiçbiri söz konusu değilse, bölge adliye mahkemesi duruşma ve böylece tahkikatın tamamlanması aşamasına geçer. Dosyanın duruşmalı olarak esas yönünden incelenmesine bölge adliye mahkemesince karar verildiğinde, duruşma günü belirlenerek taraflara tebliğ edildikten sonra dava dosyasının incelenmesine başlanmakta, böylece tarafların istinaf aşamasındaki tahkikata katılmaları sağlanmaktadır(16). Bu aşamada, taraflara çıkarılacak çağrı kağıtlarına, duruşmada hazır bulunmadıkları takdirde tahkikatın yokluklarında yapılarak karar verileceği hususu ile, başvuran tarafa, yapılacak tahkikatla ilgili olarak üst mahkemece belirlenen gideri duruşma gününe kadar avans olarak yatırması gerektiği hususu açıkça yazılır. İstinaf yoluna başvuran taraf, kabul edilebilir bir mazerete dayanarak duruşmaya gelemediğini bildirdiği takdirde yeni bir duruşma günü belirlenerek taraflara tebliğ edilir. İstinaf yoluna başvuran taraf mazeretsiz olarak duruşmalara katılmadığı veya tahkikatla ilgili giderler süresi içinde yatırılmadığı takdirde, dosyanın mevcut durumuna göre karar verilir, fakat öngörülen tahkikat yapılmaksızın karar verilmesinin mümkün olmadığı hallerde istinaf başvurusu reddedilir (HUMK Tasarı m.426/S). Üzerinde özellikle durulması gereken bir konu istinabe konusudur. Bölge adliye mahkemeleri ilk derece mahkemeleri gibi her ilçede kurulacak mahkemeler değildir. Tersine, birden fazla ili kapsayacak şekilde kurulacakları için, keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması, tanık dinlenmesi gibi “mahallinde yapılması gereken işlemlerde, işlemin yapılacağı yerin, bölge adliye mahkemesinin yargı çevresinde bulunmakla beraber onun faaliyet gösterdiği il merkezinde olmaması halinde ne gibi bir yöntem izleneceğidir. Nitekim, bölge adliye mahkemelerine yöneltilen eleştirilerin en başında, bu gibi hallerde bölge adliye mahkemesinin bu işlemleri heyet olarak veya naip üye tayin ederek yapmasının çok büyük zaman ve emek kaybına neden olacağı (eleştirisi gelmektedir) dır. Oysa, halen sadece ilk derece mahkemeleri arasında uygulanabilen istinabe özde, bu tür ihtiyaçlara cevap vermek için ihdas edilmiştir. İstinabenin bölge adliye mahkemeleri nezdinde de uygulanabilmesine olanak sağlamak suretiyle, bu mahkemelerin birden fazla ili kapsayan bir yargı çevresine sahip olmalarından doğabilecek güçlükler kolaylıkla aşılabilecektir. Böylece, bir bölge adliye mahkemesi kendi yargı çevresi içindeki işlemler için aynı yargı çevresindeki bir ilk derece mahkemesini istinabe edebileceği gibi, başka bir bölge adliye mahkemesi veya başka bir bölge adliye mahkemesinin yargı çevresinde kalan ilk derece mahkemesini doğrudan istinabe edebilecektir.”(17). Bu aşamada, istinaf konusuna ilişkin özel bir düzenleme bulunmayan hallerde HUMK’un tahkikata ilişkin hükümleri uygulanacaktır. Bu aşamada uygulanacak hükümler özellikle HUMK m. 213 ilâ 221 hükümleridir. e. Sözlü yargılama aşaması Bu aşamada HUMK m. 217’nin uygulanması söz konusudur. Buna göre: bölge adliye mahkemesi heyet olarak veya görevlendirilmiş olan bir üye “davanın muhakeme ve hüküm için kâfi derecede tavazzuh eylediğine kani olursa tahkikatın bittiğini tefhim eder”. Bundan sonra uygulanacak hükümler ise HUMK m.375 ve devamındaki maddelerdir. Buna göre taraflar sözlü yargılamaya çağırılacaklardır. Yapılacak sözlü yargılamada, asıl uyuşmazlığın tabi olduğu yargılama usulüne göre HUMK m.376 veya m.377 uygulanacaktır. Buna göre, bölge adliye mahkemesi sözlü yargılama aşamasında iki tarafa ikişer kere söz vermek durumundadır. Bu yorum tarzı, HUMK Tasarı m.426/U hükmüne verilecek anlama göre biçimlenecektir. Şayet istinaf aşamasında, bölge adliye mahkemelerinde ve temyiz incelemesi sırasında Yargıtay’da, Tasarı 426/U maddesi dar olarak yorumlanıp istinaf aşaması, tahkikat bakımından ilk derece yargılamasından daha farklı ve daha kısa tutulacak şekilde yorumlanırsa, tahkikatın tamamlanmasından sonra sözlü yargılama aşaması söz konusu olmayacaktır. Yani, tahkikat aşamasının derinliği ve özellikle sözlü yargılama aşamasının zorunlu olup olmadığı ancak Tasarının kanunlaşıp, uygulanmaya başlamasından sonra içtihada göre belirlenecektir. Açıkça belirtmek gerekir ki, Tasarı istinaf aşamasında tahkikatın ölçütleri ile ilgili belirgin düzenlemeler ihtiva etmemektedir. f. Karar aşaması Bu aşamada HUMK m.381’in uygulanması söz konusudur. Çünkü, istinafa ilişkin hükümler arasında kararın nasıl verilip tefhim edileceğine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda, HUMK Tasarı m.426/U hükmü gereği, aksine bir hüküm de bulunmadığına göre, “ilk derece mahkemesinde uygulanan yargılama usulü bölge adliye mahkemesinde de” uygulanacaktır. Buna göre, bölge adliye mahkemesi (heyet olarak) “hazır olan taraf(lar)ın iddia ve savunmalarını dinledikten sonra yargılamanın sona erdiğini bildirerek kararını tefhim eder. –Kararın tefhimi, en az 388 inci (yani bölge adliye mahkemesi bakımından HUMK tasarı m. 426/T) maddede belirtilen hüküm sonucunun tutanağa geçirilerek okunması suretiyle olur ”. 7. İstinaf istemi hakkında bölge adliye mahkemesi kararı a. Biçimsel bakımdan bölge adliye mahkemesi kararı HUMK Tasarı m. 426/T hükmüne göre, istinaf başvurusunun incelenmesi sonunda verilecek bölge adliye mahkemesi kararı aşağıdaki hususları içerecektir: 1. Kararı veren bölge adliye mahkemesi hukuk dairesi ile başkan, üyeler ve tutanak katibinin ad ve soyadları, sicil numaraları, 2. Tarafların ve davaya ilk derece mahkemesinde katılanların kimlikleri ile varsa yasal temsilci ve vekillerinin adı soyadı ve adresleri, 3. Tarafların iddia ve savunmalarının özeti, 4. İlk derece mahkemesi kararının özeti, 5. İleri sürülen istinaf sebepleri, 6. Taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan veya olmayan hususlarla bunlara ilişkin delillerin tartışması, ret ve üstün tutma sebepleri, sabit görülen olaylarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebep, 7. Hüküm sonucu ile varsa kanun yolu ve süresi, 8. Kararı verildiği tarih, başkan ve üyeler ile tutanak katibinin imzaları. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, istem sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç veya tanınan hakların, tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gereklidir. Görüldüğü gibi bu hükümle HUMK m. 388 hükmü, bölge adliye mahkemesi kararları bakımından –birkaç zorunlu ilâve ile birlikte- tekrarlanmış olmaktadır. Fakat, maddede nihai karar türleri bakımından bir ipucu bulunmamaktadır. b. Hüküm fıkrasının niteliği bakımından bölge adliye mahkemesi kararı türleri İstinaf incelemesi sonunda, istem duruşmalı olarak incelenmiş olsun veya olmasın, bölge adliye mahkemesi aşağıdaki dört çeşit nihaî karardan birini vermek durumundadır: 1. İstinaf isteminin reddi kararı: Bu karar, HUMK Tasarı m. 426/M II numaralı bendinin 1 numaralı alt - bendinde sözü edilen “incelenen mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde” verilebilecektir. Bundan başka, HUMK Tasarı m. 426/L ve m. 426/O hükümleri gereğince istinaf dilekçesinde istinaf sebepleri gösterilmemişse, ön inceleme sonunda istinaf isteminin reddine karar verilir. İstinaf isteminin reddi kararı, teknik anlamda bir onama kararı olmamakla birlikte, nitelik bakımından onama kararına benzer nitelikte bir karardır. 2. İlk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın gönderilmesi kararı: Bu karar ise, HUMK Tasarı m. 426/M I numaralı bendinde sayılan altı ihtimalden birisinin bulunması halinde verilecektir. Bu karar teknik anlamda bir bozma kararı olmasa da, nitelik bakımından bozma kararına benzemektedir. Çünkü kararla, dosya tekrar ilk derece mahkemesi önüne gitmektedir. 3. (İlk derece mahkemesi kararının kaldırılması ile) davanın (kısmen veya tamamen) kabulü kararı: Bu karar ilk derece mahkemesinde karar bağlanmış olan davanın esasına girilmesi sonucunda, bölge adliye mahkemesinin esas hakkındaki kararıdır. Genellikle davanın reddine ilişkin ilk derece mahkemesi kararına karşı yapılan istinaf isteminin kısmen veya tamamen haklı görülmesi halinde verilecektir. Mahiyeti itibariyle onama veya bozma karına benzememektedir. İlk davada ve istinaf isteminde ileri sürülmüş olan istem sonuçlarına göre, bir eda hükmü, inşaî hüküm veya tespit hükmü niteliği taşıyan kararlardır. 4. (İlk derece mahkemesi kararının kaldırılması ile) davanın reddi kararı: Bu karar da, ilk derece mahkemesinde karar bağlanmış olan davanın esasına girilmesi sonucunda, bölge adliye mahkemesinin esas hakkındaki kararıdır. Ancak bu tür bir karar, davanın kısmen veya tamamen kabulüne ilişkin bir ilk derece mahkemesi kararına karşı, o davada haksız çıkmış olan davalının yaptığı istinaf isteminin haklı görülmesi halinde verilecektir. Davanın esastan reddine ilişkin bu karar tespit hükmü niteliğinde bir karardır. __________________________ * Bu çalışma, Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanıp, 29 Ocak 2003 günü Hükümet tarafından TBMM Başkanlığına gönderilen “Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun Tasarısı” (TBMM kanun tasarısı 1/521) ile “Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı” (TBMM kanun tasarısı 1/523) esas alınarak hazırlanmıştır. **AÜHF Medenî Usul ve İcra-İflâs Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi olan Doç. Dr. Halûk Konuralp yukarıda sözü edilen kanun tasarılarını hazırlayan komisyonlarda üye olarak görev almıştır. Dipnotlar: (1) Selçuk Öztek: Adalet Bakanlığı Üst Mahkemeler Hukuk Komisyonu Tarafından Hazırlanmış Olan Üst Mahkemeler Tasarısı, “Yargı Reformu 2000” Sempozyumu, İzmir Barosu Yayını, İzmir 2000, (s.104 – 114) s. 107. (2) Öztek s. 108. (3) Öztek s. 108. (4) Kamil Yıldırım: Hukuk Devletinin Gereği: İstinaf, İstanbul 2000, s.126 –127. (5) Öztek s. 108. (6) Fransız usul hukukundaki düzenlemeye göre, bir ilâmın icra edilebilmesi için ilke olarak kesin hüküm niteliği kazanması gerekir (C.pr.civ. m.500) Bir hükmün kesin hüküm niteliği kazanabilmesi için de, herhangi bir kanun yolundan doğan erteleyici bir etkinin bulunmaması gerekir (C.pr.civ. m.501). Başka bir anlatımla açık bulunan ve erteleyici etkisi olan kanun yollarına, yani olağan kanun yollarına başvurma süresi geçmedikçe veya kanun yoluna başvurulmuşsa buna ilişkin inceleme tamamlanmamışsa hüküm kesinleşmiş olmaz ve bu nedenle icra edilemez. (Bu konudaki ayrıntılar için bkz. Halûk Konuralp: Fransız Hukukunda Kanun Yolları Arasında İstinafın Yeri (Hukuk Davaları Açısından), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 50, sayı 1, 2001 (s.25 – 39) s.35 vd.) (7) Yıldırım s. 129. (8) Sempozyum s.116. (9)Öztek s. 109. (10)Yıldırım s. 130. (11) Karş. Yıldırım s. 130. (12) Şu hükümlerde kullanılan ifade bu açıdan dikkate değerdir: m.426/L son cümle: “eksiklik bulunmadığı anlaşılan dosya incelemeye alınır”; m. 426/N fıkra 1: “bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince inceleme, davanın özelliğine göre heyetçe veya görevlendirilecek bir üye tarafından yapılır”; m. 426/O ilk cümle: “inceleme istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır”; m.426/P ilk cümle: “426/M maddesinde belirtilen haller dışında inceleme duruşmalı olarak yapılır”. (13) Yıldırım s. 131. (14) HUMK Tasarı m. 426/M gerekçesinden. Ayrıca bkz. Öztek s. 110. (15) Öztek s. 110. (16) Öztek s. 111. (17) HUMK Tasarı m. 426/N gerekçesinden.