SAVCILIK, AVUKATLIK ve NOTERLİK
KURUMLARININ OSMANLI DEVLETİ'NE GİRİŞİ
Dr. Nevin ÜNAL ÖZKORKUT
1 -Genel Olarak
Tanzimat öncesi Osmanlı yargı örgütü esas itibariyle tek yargıçlı şeriat
mahkemelerinden oluşmakta idi.Yargı örgütünün temel kişisi olan kadı, özel
hukuk-
ceza hukuku ayırımı yapılmaksızın her tür şer'i davaya bakma ve
kural olarak kesin hüküm verme yetkisine sahipti.1
İslam Hukukuna göre, yargıcın davaya bakabilmesi için davanın
açılması ve tarafların bizzat ya da temsilcileri vasıtasıyla muhakeme sürecine
katılmaları gerekmektedir. Ancak, gıyabî yargılama da bazı şartlarla uygun
görülmüştür. Meselenin özel hukuk alanına girmesi durumunda, şikayetçi
olan tarafın bunu kadıya bildirmesi gerekirken,
ceza hukukuna giren
meselelerde davanın kim tarafından açılacağı hususu suçun mahiyetine göre
farklılık göstermektedir. Çünkü, İslam
ceza hukukunda suçlar, hakk-ı
ademi'yi ilgilendiren suçlar ve hakk Allah'ı ilgilendiren suçlar olarak
ayrılmaktadır ve birinci guruba giren suçlarda davayı açma hakkı suçtan
zarar görene veya mirasçısına aittir. Allah hakkını ihlâl eden suçlarda ise
suçtan haberdar olan her Müslüman bu durumu mahkemeye bildirerek
yargılama sürecini başlatabilir.2 Bu muhakeme sistemi içerisinde, kamu
adına dava açmakla görevli bir kuruma yer verilmemiştir.3
* Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi
Hukuk Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi.
1 Kadının verdiği hüküm, hükmün verilmesinde belirgin bir haksızlık yoksa hemen yerine
getirilir; ancak, şikayet edilen kadı kararları kazaskerler tarafından incelenirdi. Geniş bilgi için
bkz.. Coşkun Üçok-Ahmet Mumcu-Gülnihal Bozkurt, Türk
Hukuk Tarihi, Ankara 2002.
s.188,198,213 ve216.
: Üçok-Mumcu-Boz.kurt, s.82-83; Coşkun Üçok, "Osmanlı Kanunnamelerinde İslam Ceza
Hukukuna Aykırı Hükümler". AÜHFM,C.3,1946. s 128vd.; Coşkun Üçok,"Savcılıkların
148 ÖZKORKUT Yıl 2003
Osmanlı Devleti'nde de, Tanzimat hareketiyle başlayan kanunlaştırma
çalışmaları öncesinde bugünkü anlamda savcılık kapsamında yer alan işleri
yapan bir kurum ya da kişiler bulunmamaktadır. Ancak, örneğin, çavuşbaşı,
ases başı ve subaşılar suçluların takibi, yakalanması, mahkemeye
sevkedilmesi ve verilen cezaların infazı ile de görevlendirilmiştir.4 Benzer
şekilde, muhzırlar da, mahkeme mübaşirliği, mahkeme katipliği ve emniyet
görevliliğinin yanı sıra savcının bazı görevlerini de ifa etmekte idiler.5
Avukatlık açısından bakıldığında ise İslam yargı örgütünde, vekâlet
akdi ile tayin edilen ve mahkemede tarafların menfaatlerini savunan
vekillerin bulunduğu görülmektedir. Osmanlı Devleti'nde de, tarafları
davada temsil eden kişiler bulunmaktaydı. Ancak belirtmek gerekir ki, bu
vekiller, bugünkü anlamda avukatlığın gerektirdiği tüm vasıfları
taşımamakta idiler.Bir uyuşmazlığa taraf olanlar, mahkeme önünde
kendilerini temsil etmek üzere güvendikleri kişileri vekil tayin
edebiliyorlardı.
İslam Hukukunda, noterlik görevini yerine getiren kişiler de
bulunmaktadır. Bu hukuk sisteminde de, ticari ve hukuki işlemlerin yazı ile
tespiti söz konusu olup, zaman içerisinde bu tür işlemlerin belgelendirilmesi
adliye teşkilatına bağlı olarak çalışan memurlara verildi. Kişilerin resmî
nitelik kazanmasını istedikleri belgelerin düzenlenmesi, onaylanması ve
tescili işi bir adalet hizmeti olarak kabul edildi ve bu işi yapan kişilere
"âdil" adı verildi.6
Avrupa Hukukunda Gelişmesi ve Türkiye'de Kuruluşu", Ord.Prof. Sabri Şakir Ansay'm
Hatırasına Armağan, Ankara 1964, s.35-36; İslam Ansiklopedisi, C.3,s.495-496; Fahreddin
Atar, İslâm Adliye Teşkilatı (Ortaya Çıkışı ve İşleyişi),Ankara,s.l33.
3 Bununla birlikte bazı durumlarda muhtesipler, suç işleyenleri yakalayarak kamu davacısı
sıfatıyla mahkeme huzuruna çıkarma yetkisine sahip kılınmıştır. İslam Ansiklopedisi, C.3,
s.495; Ayrıca bkz,. Atar, s.133. 173-174.
4 Baron von Hammer-Purgstall, "XVIII. Asırda Osmanlı İmparatorluğunda Devlet Teşkilatı
ve Bâbı-âli", ÇcvircmHalit İlteber, İÜHF Mecmuası, C.VI1, s. 576-578; Üçok. Savcılıkların
Avrupa Hukukunda Gelişmesi... , s.45-46.
5 Halil Cin-Ahmct Akgündüz, Türk-lslam
Hukuk Tarihi, 1 .Cilt, İstanbul 1990. s.280.
6 Nurettin Gürsel, Noterlik Mevzuatı ve Tatbikatı, İstanbul 1964, s.8-9; İslam Hukukunda
"noter" sözcüğünün karşılığı olarak udul, şuhûd, şurûti, Katib'ul-Vesaik gibi terimlerin de
kullanıldığına ilişkin olarak ve İslam Hukukunda noterlik hakkında daha geniş bilgi için bkz...
Atar, s.134-138; Ayrıca bkz., Ali Himmet Berki, Büyük Türk Hükümdarı İstanbul Fatihi
Sultan Mchmed Han ve Adalet Hayatı, İstanbul 1953. s.48-49; Ömer Ulukapı-Murat Atalı.
Noterlik Hukuku. Konya 2001, s.15-16. Bakara Suresi'nin, "Ey iman edenler, belirli bir süre
için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın
kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın..." şeklindeki 282. Ayetinde (Kur'an-ı
Kerim'in Türkçe Anlamı, Hazırlayan: Ali Bulaç) de, bireyler arasındaki borç doğuran
işlemlerin belgelendirilmesinirı gerekliliğine işaret edilmiştir.
ımtammut ı •••> ı .1 * j { ı|
C.52Sa.4 SAVCILIK, AVUKATLIK VE NOTERLİK KURUMLARININ OSMANLİ. 149
Klasik Osmanlı düzeninde ise noterlik hizmetleri kadılar tarafından
yerine getirilmekteydi.7
2- Tanzimat Dönemi
3 Kasım 1839'da ilan edilen Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile başlayan
Tanzimat Dönemi boyunca, Devlet'in, başlıca toplumsal, siyasal ve
ekonomik açılardan karşılaştığı güçlükleri aşabilmek ve zamanın şartlarına
ayak uydurabilmek için gerçekleştirilen kapsamlı kanunlaştırma hareketi ile
hukuk alanında önemli yenilikler yapıldı ve bu yenilikler çerçevesinde
aralarında savcılık, avukatlık ve noterliğin de bulunduğu yeni kurumlar
Osmanlı Devleti'ne girdi.
a) Savcılık
Tanzimat Dönemi'nde ilk kanunlaştırma hareketi
ceza hukuku alanında
gerçekleştirildi ve ilk olarak 1840 tarihli Ceza Kanunu yapıldı. Bu kanunun
eksikliklerini gidermek maksadıyla da 1851 tarihli Ceza Kanunu (
Kanun-ı
Cedit)8 çıkarıldı. Bu kanunun birinci faslının "Mûcebi kısas olup sonradan
bazı veresenin affı veyahut sulh ile diyete ve mala münkalib olan ve mûcebi
iptida diyet bulunan madde-i katlin iktizay-ı şer'îsi icra olunduktan sonra,
Dersaadet'te ise bu makûle şahısı katil derecesine göre bir seneden beş
seneye kadar küreğe ve taşrada ise bulunduğu mahallin şehr-i muazzamı
neresi ise onda pırangaya konularak süfiî hizmetlerde kullanıla" şeklindeki
11 .maddesi ile kısasın istenmediği durumlarda da artık devletin suçluyu
cezalandırabileceği ifade edildi. Ancak henüz savcılık kurumu
bulunmadığından soruşturmanın devlet adına kim tarafından ve ne şekilde
yürütüleceği belli değildi.9
Büyük ölçüde 1810 tarihli Fransız Ceza Kanunu örnek alınarak yapılan
1858 tarihli Ceza Kanunu1" ile de, doğrudan doğruya hükümet aleyhine
işlenen suçların yanı sıra, kişilere karşı işlenen suçların da, genel asayişi ihlal
ettiği takdirde devlet tarafından cezalandırılacağı hükme bağlandı." Bu
7 Üçok-Mumcu-Bozkurt, s.202.
8 Yasa metni için bkz., Ahmet Akgündüz, Mukayeseli İslâm ve Osmanlı Hukuku Külliyatı,
Diyarbakır 1986, s.821-831.
9 Gülnihal Bozkurt, Batı Hukukunun Türkiye'de Benimsenmesi, Osmanlı Devleti'nden
Türkiye Cumhuriyeti'ne Resepsiyon Süreci (1839-1939),Ankara 1996, s.100.
"' Metin için bkz., Akgündüz,s.834-876.
" Kanunun birinci maddesi şu şekildedir: "Doğrudan doğruya hükümet aleyhine vuku bulan
cerâyimin icrây-ı mücâzatı devlete ait olduğu gibi, bir şahıs aleyhinde vuku bulan ecrâyimin
âsayiş-i umumiyi ihlal eylemesi ciheti dahi kezalik devlete ait olduğundan, tayin ve icrası
şer'an emr-i ulül-emre ait olan ta'zirin tayin-i derecâtını dahi işbu Kanunname mütekeffil ve
mutazammın olup ancak herhalde şer'an muayyen olan hukuk-u şahsiyeyc halel
gelmeyecektir."
Konuyla ilgili olarak bkz.. Üçok, Savcılıkların Avrupa Hukukunda Gelişmesi..., s.45.
150 OZKORKUT Yıl 2003
kanunun çıkarıldığı dönemde de Osmanlı adliye teşkilatında savcılık
bulunmamaktaydı.
Ancak daha sonraki tarihlerde yapılan düzenlemelerle savcılığın
Osmanlı Devleti'ne girişi sağlandı.1864 tarihli Vilayet Nizamnamesi'2 ile
başlayan düzenleme süreci 1870 tarihli Dersaadet ve Mülhakat-ı İdare-i
Zabıta ve Mülkiyye ve Mehakim-i Nizamiyesine Dair Nizamname ile devam
etti ve ilk kez "müdde-i umumi'" teriminin kullanıldığı bu Nizamname'de,
"Divan-ı Temyiz'de erbab-ı cinayet aleyhinde müddei sıfatında bulunmak
üzere devlet namına umur-i hukukiyye ve kanuniyyeye vâkıf bir memur..."
bulunacağı hükme bağlandı13. Savcılık kurumu anayasal zemindeki yerini de
1876 Anayasası'mn, "Umur-i cezaiyyede hukuk-i ammeyi vikayeye memur
müdde-i umumiler bulunacak ve bunların vezaif ve derecatı kanun ile tayin
kılınacaktır" şeklindeki 91. maddesiyle buldu.
1879'da çıkarılan Mehakim-i Nizamiyye'nin Teşkilat-ı
Kanun-ı
Muvakkati14 ile ülke genelinde mahkemelerde savcılıklar kuruldu ve yine
aynı yıl çıkarılan Usul-i Muhakemat-ı Cezaiyye
Kanun-ı Muvakkati15 ile de
savcılık kurumu görev ve yetkileriyle ayrıntılı olarak düzenlendi.
b) Avukatlık
Osmanlı Devleti'nde, avukatlığa benzer bir işlevi gören ilk gurubu
arzuhalcilerin oluşturduğu ifade edilmektedir. Okuma-yazma oranının çok
düşük olması, halkın istek ve şikayetlerini resmî makamlar önünde yazılı
olarak ifade etmesinin önemli bir aracı olarak arzuhalcilere duyulan ihtiyacı
artırmıştı. Herkesin arzuhalcilik yapmasına izin verilmemiş, arzuhalcilik için
ocaktan yetişmek ve çavuşbaşıdan ruhsatname almak gerekli kılınmıştır.16
Yani arzuhalcilik yapabilmek izne ve dolayısıyla devlet denetimine tâbi idi.
Ayrıca yukarıda savcıların bazı görevlerini yaptığı ifade edilen muhzırlara
da, davaların kişiler adına takibi için vekâlet verilmeye başlandı. Benzer
şekilde alış-veriş dolayısıyla kadılarla tanışıklığı olan mahalle bakkalları da
dava takibi için tercih edilen bir gurup oldu.17
12 Bu Nizamnamc'nin Divan-ı Temyiz'e ilişkin bölümündeki 19. maddesinde "...işbu mecliste
umur-i hukukiyye ve kanuniyyeye vâkıf taraf-ı devletten mansup bir memur-i mahsus
bulunacaktır" ibaresi yer aldı. Bkz.,Üçok, Savcılıkların Avrupa Hukukunda Gelişmesi.... s.46.
" Üçok. Savcılıkların Avrupa Hukukunda Gelişmesi...,s.46; Bozkurt, Batı Hukukunun
Türkiye'de Benimsenmesi, s.105-106.
l4DüsturI,C.4.s.235 vd.
l5Düsturl.C.4,s.l31 vd.
16 Ali Haydar Özkent, Avukatın Kitabı. İstanbul 1940.s.46-49; Fahrettin Tanju, Avukatlık ve
Vekâlet. Adana 1954.s.5-7.
17 Özkent. s.50-51; Rıza Nur. "Memleketimizde Avukatlık ve İstanbul Barosunun Tarihçesi",
İstanbul Baro Mecmuası, 1933, s.245. Aynı eserlerde, zamanla vekâlel işinin, mahalle
bakkallarına kendi işlerinden daha kârlı gelmeye başladığı ve bu nedenle bir çoğunun bu işi
alış verişe tercih ettikleri de ifade edilmektedir.
tm'mtmt I H | M m. * f;|. v ..Un )i.||. ji^mUNr • ı|
C.52Sa.4 SAVCILIK. AVUKATLIK VE NOTERLİK KURUMLARININ OSMANLI. 151
Tanzimatın ilânı ile başlayan yenilenme sürecinde yapılan
düzenlemelerle avukatlık da Osmanlı hukukuna girdi.
1861 tarihli Usul-i Muhakeme-i Ticaret Nizamnamesi,8'nde vekâlete
ilişkin hükümlere yer verilerek tarafların mahkemeye bizzat gelmek veya
muteber bir vekâlet ile vekil tayin etmek zorunda oldukları
belirtildiDersaadet ve Mülhakat-ı İdarei Zabıta ve Mülkiyye ve Mehakim-i
Nizamiyesine Dair Nizamname'nin 76. maddesinde de yine, "cinayetten
münbais hukuku şahsiye davalarında müddei ve müddeaaleyh taraflarından
vekil tayin edilebilir. Mevaddı cezaiye muhakemesinde müttehim bizzat
hazır bulunmak şartı ile lieclilmüdafaa bir vekil bulundurabilecektir" ifadesi
yer aldı.'9
Şurayı Devlet Dahili Nizamnamesi'nin20 ö.maddesinde müddeinin
mahkemeye gelmediği durumlarda vekille temsil edilmesinin mümkün
olduğu ifade edilirken, Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nizamnamesi'nin 28.
maddesinde de yine dilekçe sahibinden ve vekilinden bahsedildi.21
Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye'nin vekâlet kısmında, dava vekâletini
düzenleyen hükümlere yer verildi.22 Mecelle'nin 1516.maddesinde davalı ve
davacıdan her birinin dilediğini vekil tayin edebileceği, diğerinin rızasının
şart olmadığı belirtildi.
1879 tarihli Usul-i Muhakeme-i Hukukiye
Kanun-ı Muvakkati23 ve
özellikle yine 1879'da çıkarılan Usul-i Muhakemat-ı Cezaiyye
Kanun-ı
Muvakkatı'nda da davaya vekâlete ilişkin hükümler yer aldı.
1874 yılında, Adliye Nezaretinde oluşturulan bir komisyon tarafından
Mehakimi Nizamiye dava vekilleri için sınav yapılmasına ve başarılı
olanlara ruhsat verilmesine yönelik düzenleme yapıldı ve dava vekâleti için
komisyona başvuracaklara ilişkin koşullar belirlendi.24
1875'de açılan Mekteb-i
Hukuk'un 22 Zilhicce 1292 tarihli
Nizamnamesinin "Doktor unvanına nail olanlar mehâkim-ü hidemât-ı
Devlet-i Âliyye'de istihdama kesb-ü istihkak eyleyecekler ve lisansiye
rütbesine nail olanlar dahi memâliki mahrûse-i şahanenin her tarafında da'va
vekâletine me'zun olacaklardır" şeklindeki 1 ö.maddesinde, okulu lisans
lsDüsturI,C.l,s.780vd.
'"Özkent,s.54-55.
J"DüsturI,C.l,s.707vd.
" Düstur I,C.l.s.328 vd.
" Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye için bkz, Mecelle (Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye). Metni kontrol
eden ve Lûgatçeyi Hazırlayan: Ali Himmet Berki. Ankara 1959.
21 Düstur. [,C.4,s.257vd.
•J Geniş bilgi için bkz., Özkent, s.59-61; Tanju, s.9-10.
152 ÖZKORKUT Yıl 2003
düzeyinde bitirenlerin ülke genelinde dava vekilliği yapabilecekleri ifade
edildi.2"
188()'de açılan Mekteb-i
Hukuk'un Nizamnamesinde de, mektebi
bitirmeyenlere dava vekâleti için ruhsatname verilmeyeceği belirtildi.26
Dava vekâletine ilişkin olarak atılan önemli adımlardan biri 1876 (16
Zilhicce 1292) tarihinde çıkarılan Mehakimi Nizamiye Dava Vekilleri
Hakkında Nizamname'dir.Vekâlet işlerini üstlenenler için "dava vekili"
unvanının kullanıldığı bu Nizamname'de, dava vekilliği yapabilmek için
gerekli şartlar, görev ve sorumluluklar sıralandı, vekâlet ücreti düzenlendi.27
Ayrıca, Dava Vekilleri Cemiyeti'nin oluşum şekli ve görevlerine ilişkin
hükümlere yer verilerek, 30. maddesinde, "dava vekillerinin umuru
hususatma bakmak... üzere bir cemiyet-i daime..." kurulacağı ifade edildi.
Böylelikle bugünkü anlamda baroya ilişkin düzenleme gerçekleşmiş oldu.
Başlangıçta yalnızca İstanbul için çıkarılan Nizamname daha sonra ülke
genelinde uygulanmaya başlandı.28
Osmanlı Devleti'nde ilk baro, 1870 yılında yabancı avukatlar tarafından
kurulan "Societe du Barreau de Constantinople-İstanbul Baro Cemiyeti"dir.
Bu baroya kayıtlı ilk 33 üyeden beşi Osmanlı Devleti tebaasından idi.29
Önceleri kapitülasyonlar gereği çalışan konsolosluk mahkemelerinde
savunma görevi üstlenen yabancı hukukçuların faaliyet alanları zamanla
konsolosluk mahkemeleri ile sınırlı kalmayarak genişledi.
1874'de nizamiye mahkemelerinde dava vekilliği yapmak isteyen
yabancılara ilişkin olarak "Divan-ı Ahkâm-ı Adliyyeye Merbut Mehakimi
Nizamiye Huzurunda Dava Vekili Sıfatıyla Muhakeme ve Murafaada
25 Bu Nizamname'nin tam metni için bkz., Gülnihal Bozkurt, "Türkiye'de
Hukuk Eğitiminin
Tarihçesi".
Hukuk Öğretimi Sempozyumu, Editör: Adnan Güriz, Ankara 1993, s.57-59.
26 Özkent, s.62. Özkent, dava vekâletini bir meslek haline getirmeye yönelik bu
düzenlemelere rağmen ruhsatnamesi olmayanların da vekillik yapmaya devam ettiklerini
yazmaktadır, s.63.
27 Düstur 1. C.3. s.198 vd. Bu Nizamname'ye, dava vekilliği için hukuk mezunu olma şartı
konuldu . Birinci maddeye göre, isteyenler, akraba ve hısımlarından ve ortaklarından vekil
seçebileceklerdi. Bu vekiller müstesna olmak kaydıyla, nizamiye mahkemelerinde dava
vekilliği yapmak isteyenlerin Divan-ı Ahkâm-ı Adliyye Nezareti'nden ruhsat almaları
gerekmekteydi. Diğer şartlar (ve Nizamname'nin diğer hükümleri) için bkz., Tanju, s.94-103.
28 Nizamname'nin ülke genelinde uygulanmasına yönelik 7 Recep 1296 tarihli İrade için bkz.,
Tanju, s.105.
29 Geniş bilgi için bkz.. Özkent, s.64 vd. Özkent, yabancılar tarafından kurulan bu baronun.
Türkiye'de avukatlığın meslek olarak doğmasında ve gelişmesinde katkısının bulunduğunu;
yabancı avukatların İstanbul'da bir baro kurmak suretiyle bu mesleği yapanları disiplin altına
almalarının beraberinde getirdiği avantajların, yerli baroların kurulmasında etkili olduğunu
ifade etmcktedir.Bkz.. s.68.
C.52Sa.4 SAVCILIK, AVUKATLIK VE NOTERLİK KURUMLARININ OSMANLI. 153
Bulunmak İsteyen Ecnebilere Dair Kararname"30 çıkarıldı. Kararname'nin
birinci maddesi ile -yabancı bir ülkede edinilmiş, kendilerine davada vekâlet
hakkı veren diploması olanlar ve olmayanlar açısından ayrı ayrı- bu işi
yapabilmenin koşulları belirlendi.Buna göre, diploması olanlar, hukuki
bilgileri açısından sınava tâbi tutulmayacaklardı, yalnızca Türkçe
okuyabilmeleri gerekmekte idi. Diğerleri ise Türkçe okuyupokuyamadıklarının
tespiti açısından ve (tıpkı Osmanlı tebaası gibi) mahalli
kanunlardan sınava tâbi tutulacaktı. Her durumda Türkçe okuyamayanlara
ruhsatname verilmeyecekti.31
Ayrıca, Kararname'nin 2.maddesine göre, dava vekilliğine aday
yabancıların, gerek kendi ülkelerinde gerek Osmanlı Devleti'nde mücazâtı
terhibiye32 görmediklerini ve izharı iflas etmemiş olduklarını ispatlamaları
gerekiyordu. Kararname'nin 6. maddesi ile de dava vekâletinde bulunmak
isteyen yabancıların, Kararname'nin gazete ile ilânı tarihinden itibaren 4 ay
içerisinde ilgili komisyona başvurarak, açıklanmış şekil ve şartlara uygun
olarak ruhsat almak zorunda oldukları ifade edildi.
İlk Osmanlı barosu ise 1878'de kuruldu. Baronun ilk oluşumunda üye
sayısı 62 idi ve bunlardan 11'i Müslüman olup diğerleri, Rus, İngiliz,
Fransız, İtalyan, Rum ve Ermenilerden oluşmaktaydı.33
Rumeli Şarki vilayeti için çıkarılan "Dava Vekilleri Hakkında Rumeli-i
Şarkiye Mahsus
Kanun-ı Vilayet" ile de ilk kez "
avukat" sözcüğü
kullanıldı.34
c) Noterlik
Tanzimatın ilanı ile başlayan yeni dönemde yapılan düzenlemeler
çerçevesinde noterlik hizmetlerinin kadılar dışındaki kişilerce yerine
getirilmesine yönelik gelişmeler de oldu.
Öncelikle 1868 tarihli Ticaret ve Deavi Kalemi Nizamnamesi33 ile kara
ticareti alanındaki her tür sözleşme, vekâlet, kefalet, protesto, senet, evrak
ve sairenin tasdiki, isteyen olduğu takdirde tanzimi, tebliği ve ticaret
10 4 Ramazan 1291 tarihli bu Kararname için bkz., Külliyat-ı Kavanin, Cilt:20, no:6511;
(Takvim-i Vakayi. 8 Ramazan 1291, no: 1692).
•" Mahkemelere sunulacak yabancı dilde yazılmış tüm layihalara, yetkili makamlar tarafından
onaylanmış Türkçe çevirisinin de eklenmesi gerektiğinden, Kararname'de, Türkçe yazabilme
şartı getirilmediği hususunda bkz., Wladimir Pappafava, Die Advokatur in der Türkci,
Übersetzung'.A.Simon, Innsbruck, 1908, s.26.
32 idam. müebbet veya muvakkat kürek, kalebentlik,müebbet sürgün, müebbeten rütbe ve
memuriyetten mahrumiyet, medeni haklardan ıskat. 1858 tarihli Ceza Kanunu'nda suçlar,
cinayet, cünha ve kabahat olarak ayrılmıştı. Mücazât-ı terhibiye cinayet cezası idi.
33Özkent,s.76vd.
"Düsturl.ZeylC.l^CD.s^l vd.
,5DüsturI,C.l.s.814 vd.
154 ÖZKORKUT Yıl 2003
mahkemelerine verilecek evrakın tercümesi işi Ticaret Nezareti'ne bağlı
olarak kurulan Deavi Kalemi'ne verildi.
Noterlik kurumu ise Fransa örnek alınarak 1878'de çıkarılan Mukavelat
Muharrirleri Nizamnamesi36 ile Osmanlı hukukuna girdi. Nizamname'de,
İstanbul ve vilayetlerdeki bidayet mahkemelerinde birer mukavelat muharriri
bulunacağı,bunların tayinlerine kadar görevlerinin, mahkeme reisi tarafından
seçilecek bidayet mahkemesi katipleri tarafından yerine getirileceği (md.l);
mukavelat muharrirlerinin Adliye Nezaretinden tayin olunacakları (md.2)
ifade edildi ve mukavelat muharriri olabilmek için gerekli şartlar sıralandı
(md.3). Mukavelat muharrirlerinin görevlerinin, her türlü taahhüt ve
mukavele senetlerinin tanzimi, suretlerinin verilmesi, hariçte yazılmış olan
evrak tarihlerinin tasdiki, ihtarname ve bunun gibi evrakın gerekenlere
tebliği, mahkeme ve meclislerce kaydedilmesi gereken emval ve eşyanın
kayıt ve tahriri gibi maddelerden ibaret olduğu da Nizamname'nin 4.
maddesinde ifade edildi.
Bu Nizamname, 1913 tarihli Kâtib-i Âdil
Kanun-ı Muvakkatı'na kadar
yürürlükte kaldı. Ancak, her iki kanun döneminde de gerek mukavelat
muharrirlerine, gerek katib-i âdillere ait olan tanzim ve tevsik işlerinin bir
bölümünün seriye mahkemelerinde yapılmasına devam edildi.37
3-Sonuç
Yukarıda da ifade edildiği üzere, Osmanlı Devleti nde, davada taraflara
vekillik eden kişiler ve savcılığa benzer bazı işlevleri de olan görevliler
bulunmakta ve noterlik hizmetleri kadılar tarafından yerine getirilmekteydi.
Ancak her üç kurum da, Osmanlı hukukuna Tanzimat Dönemi'nde girdi ve -
bu dönemde kabul edilmiş bir çok kurum gibi- bugünkü hukuk sistemimizde
yer alan düzenlemelere de bir temel ve tecrübe teşkil etti.
36 Düstur 1,C.4, s. 338 vd.
" Yusuf Kemal Aslansan, "Noter kanun lâyihasının yeniden kaleme alınması sebep ve
âmilleri ve yeni hükümleri". Adliye Ceridesi, 1938, s.598. Bu konuya ilişkin olarak 1336
tarihli Usûl-i Mulıakeme-i Şer'iyc Kararnamesi (8.maddesi ve gerekçesi) ve 1338 tarihli Usûli
Muhakeme-i Şer'iyye Dair Bazı Mcvaddı Havi Kararname ile getirilen düzenleme hakkında
bkz.. Aslansan. s.598,