SİGORTA ETTİRENİN SÖZLEŞMENİN KURULUŞUNDAKİ iHBAR
YÜKÜMLÜLÜĞÜNE İLİŞKİN HÜKÜMLERİN, TÜRK TİCARET
KANUNU TASARISI ÇERÇEVESİNDE YENİDEN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Yrd. Doç. Dr. Ali AYLİ∗
Özet/ Abstract:
Türk Ticaret Kanunu’nun 1290 ve 1363 vd. maddelerinde, sigorta ettirene ve duruma
göre sigortalıya, sözleşmenin kurulmasına ve koşullarının belirlenmesine etki edecek tüm
faktörleri sigortacıya ihbar (beyan) görevi yüklenmiştir. Çalışmada öncelikle mevcut hükümler
çerçevesinde bu yükümlülük ele alınmak suretiyle tespit edilen eksiklikler ve yanlışlıkların
Türk Ticaret Kanunu Tasarısıyla ne derecede giderildiği incelenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Türk Ticaret Kanunu, Sigorta Sözleşmesi, Sigortacı İhbar
Yükümlülüğü
RE-EVALUATION OF PROVISIONS RELATING TO NOTICE OBLIGATION OF
POLICY OWNER DURING ESTABLISHMENT PERIOD OF CONTRACT UNDER
TURKISH COMMERCIAL CODE DRAFT
According to articles 1290 and 1363 et seq. of Turkish Commercial Code, the policy
owner and in some cases the insurant have the liability of informing underwriter about all the
factors that might effect the establishment and conditions of contract. In the study, initially,
this obligation is handled within framework of the present provisions inorder to find out at
what rate the deficiencies and inaccuracies are removed by Turkish Commercial Code Draft.
Key words: Turkish Commercial Code, Contract of insurance, Underwriter, Notice
liability
I. GİRİŞ
Sigortanın mahiyeti gereği, sigorta mukavelesi taraflar arasında
devam1ı edimler meydana getirmektedir1. Bu nedenle sigorta ettirenin
mükellefiyeti sadece prim ödemekten ibaret değildir. Prim ile himaye altına
alınan riziko arasında uygunluğun sağlanabilmesi bakımından, sigortacının
∗ Dicle Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
1 BOZER, Sigorta Hukuku, Ankara 1981, s. 22; FRANKO, Nisim, “Sigorta Akdinde
Rizikonun Ağırlaşması”, Ticaret Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu (Bildiriler-
Tartışmalar) IX, BATİDER, Ankara 1992, s. 103.
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
204
tehlikenin doğru olarak tayin edilmesini mümkün kılacak bilgilere sahip olması
gerekir2. Sigortacı, himaye edeceği menfaatin ne tür rizikolar altında olduğunu,
ancak sigortacının yapmış olduğu beyanlara göre tayin edecektir3. Sigortacı,
sigorta ettirenin beyanı üzerine rizikoyu kıymetlendirerek alınacak primi
tahakkuk ettirip, sağlanacak himayenin kapsam ve koşullarını belirleyecektir4.
Bundan dolayı, gerek sigorta sözleşmesinin kuruluşunda gerek icrası
safhalarında prim ile riziko arasındaki dengenin kurulmasını ve devam
ettirilmesini sağlayacak kanuni düzenlemelere ihtiyaç duyulmuştur. Bu
temelde, Türk Ticaret Kanununda, kara sigortaları bakımından 1290 ve 1291
inci maddeleri, deniz rizikolarına karşı sigortalar bakımından 1363–1370 inci
ve 1372–1376 ıncı maddeleri sevk edilmiştir.
Çalışmamızın amacı, sözleşmenin kuruluşundaki ihbar yükümlülüğüne
ilişkin hükümleri, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı çerçevesinde yeniden
değerlendirerek, konunun önemine dikkat çekmek ve bu alandaki ihtiyaçları ön
plana çıkarmaktır.
II. SÖZLEŞMENİN KURULUŞUNDAKİ İHBAR
YÜKÜMLÜLÜĞÜ
Kara sigortaları bakımından sözleşmenin kuruluşundaki ihbar
2 KENDER, Rayegân, Türkiye’de Hususi Sigorta Hukuku, İstanbul 2001, s. 182; Prim-riziko
dengesi hususunda ayrıntılı bilgi için bkz.: AYLİ, Ali, Zarar Sigortalarında Prim Ödeme
Borcu, İstanbul 2003, s. 18 vd..
3 ARSEVEN, Sigorta Hukuku, İstanbul 1991, s. 127; OMAĞ, M. Kemal, Türk Sigorta Hukukunda
Rizikonun Ağırlaşması Sorunu, İstanbul 1985, s. 4.
4 SOMER, Mehmet, “TTK’nun Düzenlemesi Karşısında Sigorta Sözleşmesinin Kuruluşunda
Hile Hükümlerinin Uygulanabilirliği”, Prof. Dr. Nuri ÇELİK’e Armağan, C. I, İstanbul
2001, s. 746 vd.; ÜNAN, Samim, “Kara Sigortalarında Sigorta Ettirenin Görevleriyle İlgili
Bazı Sorunlar” Üçüncü Sigorta Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu, Sigorta Hukuku
Dergisi, Yıl 1998, Sy. 1, s. 98.
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
205
yükümlülüğünü düzenleyen TTK m. 1290’un birinci fıkrasına göre: “Sigorta
ettiren kimse, sigortacının mukavele yapılırken hakiki vaziyetleri bildiği
takdirde mukaveleyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını mucip
olacak bütün hususları sigortacıya bildirmeye mecburdur...”
Denizcilik rizikolarına karşı sigortada sözleşmenin kuruluşundaki ihbar
yükümlülüğünü “genel olarak” düzenleyen TTK m. 1363/I’de ise; “Gerek
kendi ve gerekse başkası hesabına sigorta ettiren kimse, mukavelenin yapıldığı
sırada kendisince bilinen ve sigortacının üzerine alacağı rizikonun takdiri için
olan önemine binaen mukaveleyi yapıp yapmamak veya aynı şartlar altında
yapmak hususundaki müessir olabilecek mahiyette olan bütün halleri
sigortacıya bildirmekle mükelleftir.”
Türk Ticaret Kanunu’nun 1290 ıncı maddesinde sigorta ettirene,
sigortacının akdi yapıp yapmayacağı veya yapacaksa hangi şartlar altında
yapacağını tayin edebilmesi için, himaye edilecek menfaate ait bütün hususları
sigortacıya beyan etme mükellefiyeti yüklenmiştir5. TTK’nun bu maddesinin
hayat ve kaza sigortalarına uygulanıp uygulanamayacağı hususu ise
tartışmalıdır6. Yargıtay’ın da bu hususa ilişkin birbiriyle çelişen kararları
mevcuttur. TTK’nun 1290. maddesinin hayat ve kaza sigortalarında da
uygulanabileceği yönündeki kararlarına7 karşılık, 1290. maddenin hayat ve
5 AYİTER, Kudret, “Sigorta Ettirenin Mukavele Yapılırken Mevcut İhbar Mükellefiyeti”, I.
Ticaret ve Banka Hukuku Haftası, Ankara 1960, s. 218; DOĞANAY, İsmail, Türk Ticaret
Kanunu Şerhi, C. III, İstanbul 2004, s. 3305; ARSEVEN, Sigorta…, s. 129;
BAŞBUĞOĞLU,Uygulamalı Türk Ticaret Kanunu, C. II, Ankara 1988, s. 1764; FRANKO,
s. 103; ÜNAN, Samim, İsteğe Bağlı Genel Sorumluluk Sigortasında Riziko, İstanbul 1998, s.
176.
6 DOĞANAY, İsmail, “Hayat Sigortalarında Sigorta Ettirenin, Sözleşme Yapılırken Mevcut
Beyan ve İhbar Yükümlülüğünün Mahiyet ve Şümulü Nedir?”, BATİDER, Yıl: 1974, C. VII,
Sy. 4, s. 849–853.
7 YHGK, 3.12.1958 gün, E.T/53, K.50 (DOĞANAY, Şerh, s. 3311, dn. 113.); YHGK,
6.2.1974 gün E.159, K.93 (ERİŞ, Gönen, Açıklamalı ve İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu, C. III,
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
206
kaza sigortalarında uygulanamayacağı yönünde de karar vermiştir8. Türk
Ticaret Kanunu Tasarısının kanunlaşmasıyla birlikte bu tartışmanın kıymeti
kalmayacaktır. Zira Tasarının altıncı kitabını oluşturan Sigorta Hukukunun
1401 ile 1452 maddelerinden müteşekkil Birinci Kısmı, bütün sigorta
sözleşmelerine tatbik edilecek ortak kuralların yer aldığı “Genel Hükümlere”
tahsis edilmiştir. Böylece Tasarısının 1435 inci vd. maddelerinde düzenlenen
sözleşmenin kurulmasındaki beyan yükümlülüğüne ilişkin hükümler “genel
hüküm” niteliğinde olup tüm sigorta türlerinde uygulanacaktır.
A. Hukuki Niteliği
Sigorta mukavelesinin gerek kuruluşu gerekse icrası safhalarında riziko
ile prim arasında uygunluğun sağlanabilmesi için sigorta ettirene yüklenmiş
bulunan ihbar görevlerinin hukuki niteliği doktrinde tartışmalıdır9. Türk
doktrininde genellikle bu görevlerin teknik anlamda bir borç mahiyetinde
olmadığı10 sigorta ettirene düşen bir külfet (Obliegenheit) olduğu kabul
edilmektedir11.
Ankara 1990, s. 1159 vd.); Y.11.HD. 23.10.1995 gün, E.1995/6766, K.1995/7863 sayılı ve
Y.11.HD. 11.02.1999 gün, E.1998/9098, K.1999/764 sayılı kararları ( Karar metinleri için
bkz.: İstanbul Barosu Bilgi Bankası Yargıtay Kararları Bilgisayar Programı).
8 YHGK’nun, 12.09.1975 gün, E.1974 / 844, K.1975 / 977 sayılı kararında “Hayat
sigortalarında 1290. maddedeki ihbar yükümlülüğünün öngörülmemiş bulunması ve oradaki
hukuki esasların uygulanması sonucunu doğuracak nitelikte bir bağlantı da kurulmamış
olması bakımından mal sigortalarındaki ihbar yükümlülüğü hayat sigortalarında
uygulanmaz”, denmiştir (İstanbul Barosu Bilgi Bankası Yargıtay Kararları Bilgisayar
Programı).
9 Geniş bilgi için bkz. KENDER, Türkiye’de Hususi..., s. 177-181.
10 KENDER, Türkiye’de Hususi..., s. 180.
11 KENDER, Türkiye’de Hususi..., s. 179, 180; OMAĞ, Türk Sigorta…,s. 98; BOZER, 1981,
s. 119; KENDİGELEN, Abuzer, “Karayolları Trafik Kanunu Mecburi ve İhtiyari Mali
Sorumluluk Sigortasında Sigorta Ettirenin İhbar Mükellefiyeti ve İşletenin Değişmesi”,
Makalelerim, İstanbul 2001, s. 51.
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
207
İhbar görevinin teknik anlamda bir borç o1madığının kabul edilmesinin
sonucu olarak, ifa edilmemesi halinde, sigorta ettireni veya sigortalıyı, ne dava
yoluyla ne de cebri icra vasıtasıyla buna zorlamaya imkân yoktur12. Bir
mükellefiyetin yerine getirilmemesi halinde ilgili ancak hakkını kaybedebi1ir.
Sigorta ettiren veya sigortalı kendisine düşen mükellefiyeti yerine getirmez ise
sigorta bedelini isteme hakkını kaybedebilir. Sigortacı, sigorta ettirenden veya
sigortalıdan, görevlerini ihlal ettiği gerekçesiyle tazminat talep edemez13.
Hâlbuki bir borcun ifa edilmemesi tazminat talebine yer verir14. Kanundaki
düzenlemeden de sigorta ettirene yüklenen görevlerin teknik anlamda borç
olmayıp, kanunen kendisine yüklenmiş mükellefiyetler olduğu anlaşılmaktadır.
TTK’nun 1290, 1291 ve 1292. maddelerinin başlığı “ihbar mükellefiyeti”
şeklindedir. Buna karşılık 1294. madde ise “Prim Ödeme Borcu” başlığını
taşımaktadır. Böylece kanun koyucu sigorta ettirenin borç ve mükellefiyetlerini
birbirinden ayırmaktadır.
Aynı şekilde Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 1430 uncu maddesinden
önceki ana başlığı da “Sigorta ettirenin borç ve yükümlülükleri” şeklinde olup,
1430–1434 üncü maddelerinde “prim ödeme borcu”; “Beyan Yükümlülükleri”
ana başlığı altında ise 1435–1443 inci maddelerinde “sözleşmenin
kurulmasındaki beyan yükümlülüğü”, 1444–1445 incı maddelerinde “sözleşme
süresi içindeki beyan yükümlülüğü” düzenlenmek suretiyle, sigorta ettirenin
borç ve yükümlülükleri birbirinden ayrılmıştır.
12 ÖZTAN, Fırat, Sigorta Akdinin İn’ikadında İhbar Mükellefiyeti, Ankara 1966, s. 31;
KENDİGELEN, s. 51.
13 KENDİGELEN, s. 52.
14 TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul
1993, s. 30-42; ÖZTAN, s. 30; KENDER, Türkiye’de Hususi..., s. 180;
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
208
B. Konusu
Sigorta sözleşmesinde prim ile himaye sağlanan riziko arasında denge
sağlanabilmesi için, sigortacının rizikoyu doğru olarak tayin edebilecek
bilgilere sahip olması gerekmektedir. Bu açıdan sigorta ettiren, sigorta edilen
malın durumu ve niteliği hakkında gerçeğe uygun olarak beyanda
bulunmalıdır15. Sigorta ettirenin sözleşmenin kuruluşundaki ihbar
mükellefiyetinin konusunu, sigorta sözleşmesinin yapılma şartlarını
belirleyecek derecede öneme sahip hususlar oluşturmaktadır. Dolayısıyla
sigortacı kendisine sözleşmenin kuruluşu sırasında beyan edilen ve rizikoyu
kıymetlendirmeye yarayacak bu önemli hususlara göre sigorta primlerinin
miktarını tespit edebileceği gibi sözleşmeyi akdedip akdetmeyeceğini,
akdedecekse buna ilişkin özel ve daha ağır şartları belirleyebilecektir16. Sigorta
ettirenin sözleşmenin kuruluşundaki beyan niteliğini taşıyan ihbar
mükellefiyetinin konusu TTK’da kara ve deniz sigortaları bakımından şöyle
belirtilmiştir:
“Sigorta ettiren kimse, sigortacının mukavele yapılırken hakiki
vaziyetleri bildiği takdirde mukaveleyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla
yapmasını mucip olacak bütün hususları sigortacıya bildirmeye mecburdur…”
(TTK. m. 1290/I).
“Gerek kendi ve gerekse başkası hesabına sigorta ettiren kimse,
mukavelenin yapıldığı sırada kendisince bilinen ve sigortacının üzerine alacağı
rizikonun takdiri için olan önemine binaen mukaveleyi yapıp yapmamak veya
aynı şartlar altında yapmak hususundaki müessir olabilecek mahiyette olan
bütün halleri sigortacıya bildirmekle mükelleftir.” (TTK m. 1363/I).
15 BOZER, 1981, s. 117.
16 DOĞANAY, Şerh, s. 3305.
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
209
Sözleşmenin kuruluşunda sigortacıya ihbar edilmesi gereken “hususlar”
konusunda uyum içinde olan her iki düzenlemede de, söz konusu hususlar iki
kategoriye ayrılmıştır. İlk kategoriyi sigortacının bildiği takdirde sözleşmeyi
yapıp yapmamaya karar vermesini sağlayacak sübjektif nitelikteki faktörler
oluşturmaktadır. Primi etkilemeyen bu faktörler17, ahlaki ve mali durum, sosyal
seviye, riziko konusunda gösterilecek dikkat ve özen gibi daha çok sigorta
ettirenin şahsıyla ilgili faktörlerdir18. Örneğin, kasko sigortası yaptırmak
isteyen şahsın alkolik olması. İkinci kategoriyi sözleşmenin yapılmasına karar
verilmesinden sonra, sözleşmenin koşullarının saptanmasına yarayacak
faktörler oluşturmaktadır. Primin miktarına etki eden faktörler bu ikinci
kategoriyi oluşturan, yani sözleşmenin koşullarının belirlenmesine yarayan
objektif nitelikteki faktörlerdir19. Özellikle rizikonun gerçekleşme ihtimalini20
ve rizikonun gerçekleşmesi neticesinde ortaya çıkacak zarar miktarını etkileyen
faktörleri bu kategoriye koymak mümkündür. Örneğin yangın rizikosuna karşı
sigortalanmak istenen binanın inşasında kullanılan malzeme gibi21. Bina ahşap
bir malzemeden inşa edilmişse, hem rizikonun meydana gelme ihtimali, hem
riziko neticesinde ortaya çıkacak zarar miktarının fazla olabileceği göz önüne
alındığında, sigorta himayesinin yüksek bir prim karşılığında sağlanması
17 OMAĞ, Türk Sigorta…, s. 6.
18 OMAĞ, Türk Sigorta…, s. 45.
19 OMAĞ, Türk Sigorta…, s. 5; KENDER, Türkiye’de Hususi..., 182; BOZER, Ali, Sigorta
Hukuku, Ankara 1965, s.223 vd.; DOĞANAY, “Hayat Sigortasında…, s. 841; Yargıtay 11.
Hukuk Dairesi 14.02.1978 gün ve E.1978/237, K.1978/568 sayılı kararında, sigorta ettirenin
sigortacıya doğru açıklamada bulunmakla yükümlü olduğunu, dolayısıyla sigorta sözleşmesi
yapıldığında "taksi" olan aracın "özel otomobil" olarak bildirilmesi sözleşmenin
yapılmamasını gerektirmezse de, sigorta yaptıran, sözleşmenin daha ağır koşullarla
yapılmasının doğuracağı sonuç ve sorumluluktan kurtulamayacağını belirtmiştir (Karar
metni için bkz.: İstanbul Barosu Bilgi Bankası Yargıtay Kararları Bilgisayar Programı.).
20 ŞENOCAK, Kemal, Mesleki Sorumluluk Sigortası, Ankara 2000, s. 218.
21 BOZER, 1965, s. 224.
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
210
gerekir.
Alman Sigorta Sözleşmeleri Kanununun 16. paragrafının birinci fıkrası
esas alınarak hazırlanan Türk Ticaret Kanunu Tasarısının 1435 inci
maddesinde genel olarak düzenlenen sözleşmenin kurulmasındaki beyan
yükümlülüğü, yukarıda belirttiğimiz maddelerle paralellik göstermektedir.
Şöyle ki: “Sigorta ettiren sözleşmenin kurulması sırasında bildiği veya bilmesi
gereken tüm önemli hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür. Sigortacıya
bildirilmeyen, eksik veya yanlış bildirilen hususlar, sözleşmenin yapılmamasını
veya değişik şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte ise önemli kabul edilir.
Sigortacı tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususlar, aksi ispat
edilinceye kadar önemli sayılır.”
Söz konusu bu maddenin ikinci cümlesinde yer alan “…değişik şartlarla
…” ibaresinin yerine “daha ağır şartlarla” ibaresi kullanılmış olsa daha isabetli
olacaktı22. Zira “değişik şartlar” ibaresi kapsamına “daha hafif şartlar” da
girmektedir. Oysa başta bilinseydi dahi sözleşme koşullarını sigortacı açısından
etkilemeyecek hususlar bu hükmün konma amacı dışında kalacak ve sonradan
öğrenilmesinin sözleşmeye bir etkisi olmayacaktır.
Tasarının bu maddesinde mevcut Kanundan farklı olarak, sigortacı
tarafından yazılı veya sözlü olarak sorulan hususların, rizikoyu
kıymetlendirmeye yarayacak önemli hususlar olduğuna karine teşkil edeceği
öngörülmüştür.
Keza mevcut Kanunun Kara Sigortaları Kısmında yer almamakla
birlikte Denizcilik Rizikolarına Karşı Sigortalar Kısmının 1365/II ve 1366/II
22 Aynı görüşte KENDER, Rayegân, “Türk Ticaret Kanunu Taslağı’nın Sigorta Hukukuna
İlişkin Hükümleri Hakkında Düşünceler”, Sigorta Hukuku Dergisi, Yıl 2005, Özel Sayı 1, s.
18.
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
211
inci maddelerinde yer alan bir diğer hususun, Tasarının 1438 inci maddesinde
“Bildirilmeyen veya yanlış bildirilen hususun yahut halin gerçek durumu
sigortacı tarafından biliniyorsa, sigortacı beyan yükümlülüğünün ihlâl edilmiş
olması nedeniyle sözleşmeden cayamaz. İspat yükü sigorta ettirene aittir”
şeklinde düzenlenmesi de isabetli olmuştur. Zira bu husus mevcut düzenlemede
(kara sigortaları bakımından) açıkça belirtilmediğinden, ancak beyan
yükümlülüğünün ratio legisinden hareketle ulaşılan bir sonuçtu. Bununla
birlikte Tasarının 1438 inci maddesinde sadece sözleşmeden
cayılamayacağının belirtilmesi yeterli değildir. Ayrıca 1439 uncu maddeyle
uyum sağlamak bakımından, gerçek durumu zaten bilen sigortacının beyan
yükümlülüğünün ihlal edilmiş olmasına istinaden sigorta tazminatını
ödemekten kısmen ya da tamamen kurtulamayacağının da belirtilmesi
gerekirdi23.
C. Yerine Getirilmesi
Her ne kadar, TTK m. 1290’da açıkça belirtilmemişse de, sigorta ettiren
sadece bildiği hususları ihbar etmekle yükümlüdür24. Çünkü kimseden
bilmediği bir şeyi ihbar etmesi beklenemez25. Ancak sigorta ettiren bilmesi
gereken hususları bilmediğini iddia edemez26. Keza, TTK m. 1365/I, c. 2
23 ÜNAN, Samim, “Türk Ticaret Kanunu Taslağı’nın ‘Sigorta Hukuku’ Başlıklı Altıncı Kitabı
Hakkında Düşünceler”, Sigorta Hukuku Dergisi, Yıl 2005, Özel Sayı 1, s. 137.
24 KENDER, Türkiye’de Hususi..., s. 184; Oysa, TTK m. 1363/ I’de bu husus açıkça
belirtilmiştir.
25 BOZER, 1965, s. 223; ÖZTAN, s. 64; SOMER, Mehmet, Türk Hukuku’nda Başkası
Hesabına Sigorta (yayınlanmamış doçentlik tezi), İstanbul 2000, s. 141.
26 KENDER, Türkiye’de Hususi..., s. 184, 186; BOZER, 1965, s. 223; YHGK’nun, 06.02.1974
gün, E.. 1973/159, K.1974/93 sayılı kararında, muayene eden doktor fark etmese bile
sigortalı tarafından bilinen hastalığın sigorta şirketine beyan edilmesi gerektiği
belirtilmektedir ( Karar metni için bkz.: İstanbul Barosu Bilgi Bankası Yargıtay Kararları
Bilgisayar Programı).
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
212
gereği, bilmeme hali, öğrenmekten kasten kaçınma sonucunda ortaya çıkmışsa,
söz konusu hususun bilindiği kabul edilir.
Tasarının 1435 inci maddesinin ilk cümlesinde, “Sigorta ettiren
sözleşmenin kurulması sırasında bildiği veya bilmesi gereken tüm önemli
hususları sigortacıya bildirmekle yükümlüdür…” denmek suretiyle, bu husus
açık bir şekilde ifade edilmiştir.
Primi etkilediği halde ihbar edilmeyen her hangi bir hususun sigorta
ettiren tarafından bilinip bilinmediği, sübjektif esaslara göre belirlenmelidir.
Yani her somut olayda sigorta ettirenin tahsil, kültür, bilgi ve hayat tecrübeleri
nazara alınarak, söz konusu faktörü bilip bilmediği tespit edilmelidir27.
1. Zamanı
Sözleşmenin kuruluşundaki ihbar yükümlülüğünün, sözleşme yapılırken
yerine getirileceği aşikârdır. Sigorta sözleşmeleri de, genel hükümler uyarınca
tarafların biri birine uygun irade beyanlarıyla kurulur. Genellikle, sigorta
ettirenin kendisine verilen teklifnameyi (sual listesini) doldurup sigortacıya
veya yetkili temsilcisine vermesi icap, karşılığında sigortacının poliçeyi
düzenleyip sigorta ettirene veya yetkili temsilcisine vermesi kabul
mahiyetindedir. Sigorta ettirenin icabı ile sigortacının kabulü arasında geçen
süre içinde beyan edilen hususlarda bir değişiklik olmazsa, teklifnamedeki
suallerin gerçeğe uygun bir şekilde yanıtlanmış olması kaydıyla yükümlülük
yerine getirilmiş olacaktır. Fakat bu süre içerisinde beyan edilmiş hususlarda
bir değişiklik meydana gelirse, değişikliğin de bildirilmesi gerekli midir?
Kanunda bu hususa ilişkin açık bir hüküm olmamakla birlikte, aslında
27 ÖZTAN, s. 65; ŞENOCAK, Mesleki…, s. 220; BOZER ise, sigorta ettirenin söz konusu
hususları bilip bilmediğinin ancak objektif ölçülere göre belirleneceği, görüşündedir
(BOZER, 1965, s. 223.).
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
213
“mukavele yapılırken” ifadesi bu süreyi de kapsamalıdır28. Zira sözleşmelerin
kurulması bir anda gerçekleşmeyip, tarafların uygun beyanlarının (icap-kabul)
karşılıklı olarak ulaşmasıyla gerçekleşir. Dolayısıyla, sözleşmenin kuruluşunun
henüz tamamlanmadığı süre içinde meydana gelen değişikliklerin de
sözleşmenin kuruluşundaki ihbar yükümlülüğü kapsamında bildirilmesi
gerekir29.
Oysa Tasarının 1443 üncü maddesinde bu hususa ilişkin açık bir hüküm
mevcuttur. Şöyle ki: “Teklifin yapılması ile kabulü arasındaki değişiklikler
hakkında sözleşmenin kurulmasındaki beyan yükümlülüğüne ilişkin madde
hükümleri kıyas yoluyla uygulanır” (m. 1443). Maddenin gerekçesinde de
isabetli olarak vurgulandığı üzere, teklif de bulunan kimse tarafından beyanda
bulunulduktan, ancak söz konusu teklif henüz sigortacı tarafından kabul
edilmeden önce sigortacının sözleşmeyi yapıp yapmamasına veya farklı
şartlarla yapmasına etki edebilecek konularda değişiklikler olabilir. Bu
durumda sigorta ettiren sözleşme öncesi beyan yükümlülüğünü gereği gibi
yerine getirmiştir, fakat henüz sözleşme kurulmamış olduğundan sözleşmenin
devamı sırasındaki beyan yükümlülüğü de doğmamıştır. Böyle bir durumda
sözleşmenin kurulmasındaki beyan yükümlülüğüne ilişkin madde hükümlerinin
kıyas yoluyla uygulanmasını öngören Tasarının bu maddesi, mevcut Kanunun
bu konudaki eksikliğini giderecek mahiyettedir
28 KENDER, Türkiye’de Hususi..., s. 185; OMAĞ, M. Kemal, “Hastalık (Sağlık)
Sigortalarında, Akdin Kuruluşundaki İhbar Mükellefiyetine İlişkin Bir Yargıtay Kararının
Değerlendirilmesi”, Sigorta Hukuku Dergisi; Yıl: 1999, Sy: 1, s. 108.
29 ÜNAN da bu tür değişikliklerin sigortacıya bildirilmesi gerektiğini ifade etmekle birlikte,
TTK’nun 1290 ıncı maddesindeki düzenlemeyle bu bildirimin hangi görev kapsamında ele
alınacağının belirlenemeyeceği, dolayısıyla DVVG Art. 29a’da olduğu gibi TTK’nda da bu
görevin açıkça öngörülmesi gerektiğini belirtmektedir. Bu bildirim, DVVG Art. 29a’da
sözleşmenin kuruluşundaki ihbar görevinin değil, rizikoyu ağırlaştırmama görevinin
kapsamında ele alınmıştır (ÜNAN, Kara Sigortalarında…, s. 109.).
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
214
2. Şekli
TTK’nun 1290. maddesindeki düzenlemeye göre sigorta ettiren kendisine
sorulmamış olsa dahi sözleşmenin koşullarını belirleyecek derecede
önemli hususları kendiliğinden beyan etmekle mükelleftir30. TTK’ndaki bu
hüküm sigorta ettiren açısından oldukça kötü sonuçlar doğurabilecek bir
hükümdür. Çünkü sigorta ettirenler ne kadar bilgili ve iyi niyetli olursa olsun
sigortacının, riziko, prim ve sigorta akdini yapıp yapmamaya karar vereceği
derecedeki önemli hususları kesinkes tespit edebilecek derecede sigortacılık
tekniğine ilişkin bilgi ve tecrübeye sahip değildir31. Bundan dolayı sigortacı
açısından sigorta mukavelesini yapmama veya daha ağır şartlarla yapmayı
gerektirecek derecede önemli olan bir hususun, sigorta ettiren tarafından
önemsenmeyerek beyan edilmemesi, kendisi için kötü sonuçlar
doğurabilecektir. Ayrıca rizikonun gerçekleşmesi ile beyan edilmeyen önemli
husus arasında illiyet ilişkisinin aranmaması, bu durumun vahametini daha açık
bir şekilde ortaya koymaktadır. Riziko, beyan edilmeyen husustan başka bir
nedenle gerçekleşmiş olsa dahi, sigortacı beyan edilmeyen bu hususun
bilinmesi halinde akdi yapmayacağını veya daha ağır şartlarla yapacağı
iddiasıyla sigorta tazminatını ödemekten kaçınabilir.
TTK’nun 1290. maddesinin son fıkrasında ise; “Sigorta mukavelesinin
yapılması sırasında sigorta ettirene, doldurması teklif olunan listede yazılı
sorular dışında hiçbir mesuliyet teveccüh etmez” denilmek suretiyle, bir önceki
fıkrada hükme bağlanmış olan kendiliğinden beyan ilkesiyle bağdaşmayan,
teklifname veya sual listesi verme usulünün de aynı madde içinde düzenlendiği
görülmektedir.
30 BOZER, 1981, s. 121; ULAŞ, Işıl, Uygulamalı Sigorta Hukuku, Ankara 2002, s. 66.
31 DOĞANAY, Şerh, s. 3314.
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
215
Maddenin bu husustaki düzenlemesi, sigortanın mahiyetine ve sigortacılık
tekniğine uygun bir düzenleme değildir. Çünkü TTK’nun 1290.
maddesinin birinci ve ikinci fıkrasında birbirine zıt yöntemler düzenlenerek
sigortacıya, sözleşmenin kuruluşundaki beyan hususunda bir seçim hakkı
verilmiştir. Sigortacı isterse sigorta ettirene sual listesi vererek bu listede
sorulan hususlar hakkında bilgi edinebilir, isterse sual listesi vermeyip, sigorta
ettirenin kendiliğinden sözleşmeyi etkileyecek önemli hususları beyan etmeye
sevk edebilir. TTK m.1290/son hükmüne göre; sigorta ettiren kendisine verilen
sual listesini eksiksiz yanıtlamakla, sözleşmenin kuruluşu esnasındaki ihbar
mükellefiyetini yerine getirmiş sayılacağından ve bu sual listesinde sorulmayan
bir husus nedeniyle rizikonun gerçekleşmesinden sorumlu tutulamayacağından
dolayı32, sigortacı, sözleşme esnasında sual listesi vermeyip, sigorta ettirenin
sözleşmenin yapılmaması veya daha ağır şartlarla yapılmasını mucip kılacak
derecedeki tüm önemli hususları kendiliğinden beyan etmesini bekleyebilir. Bu
durum, sigortacılığın önemli ilkelerinden biri olan sigorta ettirenin daha güçlü
durumdaki sigortacıya karşı korunması ilkesine aykırılık arz etmektedir. Çünkü
yukarıda da değinildiği üzere, sigorta ettiren, sigortacılık açısından
sözleşmenin yapılmaması veya daha ağır şartlarla yapılmasını gerektirecek
derecedeki tüm önemli hususları bilecek bilgi ve tecrübeye sahip değildir. Bu
nedenle, bu hususlardan birini bile beyan etmediği durumlarda, sözleşmenin
kuruluşundaki ihbar görevini yerine getirmemiş addolunacak ve bunun hukuki
sonuçlarına katlanacaktır.
Bunun dışında acaba sigorta ettiren tarafından sual listesinin
cevaplandırılması ile görev tam olarak yerine getirilmiş olacak mıdır? Bu husus
32 BOZER, 1981, s. 121; DOĞANAY, Şerh., s. 3315; KENDER, Türkiye’de Hususi…, s. 183;
ARSEVEN, Haydar, “Ticaret Kanununun Sigortaya Müteallik Umumi Hükümlerinin
Meydana Çıkardığı Bazı Meseleler”, I. Ticaret ve Banka Hukuku Haftası, Ankara 1960, s.
215.
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
216
tartışmalıdır. Kanundaki düzenleme çerçevesinde sadece listedeki soruların tam
ve doğru olarak cevaplanmasını, ihbar yükümlülüğünün yerine getirilmesi
açısından yeterli gören anlayıştan33 ziyade, listede yer almasa dahi sözleşmeyi
veya prim miktarını etkileyecek diğer hususların da (bilinmesi halinde) ihbar
edilmesi gerektiğinin kabul edilmesi, ihbar yükümlülüğünün amacına daha
uygundur34. Yabancı hukuklarda da kabul edildiği üzere35 sadece sigortacının
tespit ettiği sorulara cevap vermekle sigorta ettirenin her türlü sorumluluğu
ortadan kalkmaz. Sigorta ettiren, sual listesinde sorulmamış olmakla birlikte
sözleşmenin yapılmaması ya da daha ağır şartlarla yapılmasını mucip bir
hususun varlığını biliyorsa ve bu hususu sigortacıdan saklamışsa, akit öncesi
ihbar görevini yerine getirmiş sayılmaz. Bu husus Alman Sigorta Mukavelesi
Kanununun 18. maddesinde şöyle belirtilmiştir: Sigortacı tarafından sigorta
ettirene rizikonun durumu ile ilgili olarak sual listesi verilmişse, sigortacı
tarafından açıkça sorulmamış bir hususun ihbar edilmemesi halinde, sigortacı
ancak hileli bir susma halinde mukaveleden cayabilir36. Zaten uygulamada
artık, verilen sual listesine sorulan sorular dışında beyan edilmesi gereken
başka bir hususun olup olmadığı sorusu da eklenerek, beyan usulü ile liste
33 Bu görüşte olan yazarlar TTK m. 1290/II’nin m. 1264/IV gereği sigorta ettiren aleyhine
değiştirilemeyen yarı emredici niteliğinden hareket etmektedirler (KENDER, Türkiye’de
Hususi..., s. 183, ARSEVEN, Ticaret Kanunu’nun…, s. 211, 212.).
34 ÖZTAN, s. 80; BOZER, 225 vd.; ÜNAN, Samim, Hayat Sigortası Sözleşmesi, İstanbul
1998, s. 143; DOĞANAY, Şerh, s. 3320; Bu husustaki görüş ve karşı görüşler hakkında
ayrıntılı bilgi için bkz. SOMER, Başkası Hesabına Sigorta, s.142 dn. 323.
35 PICARD-BENSON, s. 124; MÖLLER, sh . 132 (KENDER, Türkiye’de Hususi…, s. 183,
dn.132).
36 DVVG Art. 18/II: “ Hatte der Versicherungsnehmer die Gefahrumstände an Hand
schriftlicher, von dem Versicherer gestellter Fragen anzuzeigen, so kann der versicherer
Wegen unter bleibener Anzeige eines Umstandes, nach welshem nicht ausdrücklich gefragt
worden ist, nur im fall arglistiger Verschweigung zurücktreten.”
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
217
usulü birleştirilmektedir37. Böylece TTK m. 1290/II’nin yarı emredici
niteliğinden kaynaklı engel de aşılmaktadır.
Konu Tasarının 1436 ıncı maddesinde şöyle düzenlenmiştir:
“1) Sigortacı sigorta ettirene, cevaplaması için sorular içeren bir liste
vermişse, sunulan listede yer alan sorular dışında kalan hususlara ilişkin olarak
sigorta ettirene hiçbir sorumluluk yüklenemez; meğer ki, sigorta ettiren önemli
bir hususu kötü niyetle saklamış olsun.
(2) Sigortacı, liste dışında öğrenmek istediği hususlar varsa, bunlar
hakkında da soru sorabilir. Bu soruların da yazılı ve açık olması gerekir.
Sigorta ettiren bunları da cevaplamakla yükümlüdür.”
Tasarıdaki bu maddenin birinci fıkrası mevcut düzenleme ile aynı
olmakla beraber, tıpkı Alman Sigorta Mukavelesi Kanununun 18. maddesinde
olduğu gibi, sual listesinde yer almasa da sözleşmenin yapılmamasını veya
daha ağır şartlarla yapılmasını gerektirecek bir hususu kötü niyetle bildirmemiş
olan sigorta ettirenin fıkra hükmünden faydalanamayacağı açıkça belirtilmiştir.
Keza ikinci fıkra gereği sigortacının bir sual listesi vermiş olması,
listede yer almayan hususlar hakkında soru soramayacağı anlamına
gelmeyecek. Bununla beraber, birinci fıkradaki hüküm de göz önünde
tutulacak olursa, listede yer almayan sorular bakımından sigorta ettirene
sorumluluk yüklenebilmesi için bunların da yazılı ve anlaşılır olması
gerekecektir. Mevcut düzenlemede yer almadığı için yorumla ulaşılan bu
sonuç, tasarının bu maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmekle bir açıklık
sağlanmıştır.
37 ŞENOCAK, Mesleki..., s. 221.
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
218
D. Yerine Getirilmemesinin Hukuki Sonuçları
Sigorta ettiren, sözleşmenin kuruluşundaki ihbar yükümlülüğünü
yukarıdaki esaslara uygun olarak yerine getirmemişse, yani susmuş veya eksik
ya da yanlış beyanlarda bulunmuşsa, durumu öğrenen sigortacı bir ay
(denizcilik rizikolarına karşı sigortalarda bir hafta) içerisinde sözleşmeden
cayabilir (TTK m. 1290/I, c. 2, m. 1365/I, c.1, m. 1368/I).
TTK m. 1290’da sigortacının sözleşmeden cayabilmesi için ihbar
yükümlülüğünün yerine getirilmemesinin kusura dayanması aranmamışken38,
TTK m. 1365/II ve 1366/II’de ihlalin kusurlu olmaması halinde cayma
hakkının kullanılamayacağı belirtilmiştir. Keza, m. 1290’da ihbar edilmeyen
husus ile gerçekleşen riziko arasında illiyet bağının varlığına da gerek
duyulmamıştır39. Oysa TTK m. 1368/III’te , “...kendisine bildirilmemiş olan
halin kazanın meydana gelmesi ve sigortacının ödeme borcunun şümulü
üzerine bir tesiri olmadığı takdirde...” denilmek suretiyle, ihbar edilmeyen
husus ile gerçekleşen riziko arasında illiyet bağının bulunması gerektiği
öngörülmüştür40.
Aslında, sözleşmenin kuruluşundaki ihbar yükümlülüğü, sözleşmenin
icrası safhasına ilişkin olmayıp, kuruluş safhasına ilişkin bir yükümlülüktür.
Riziko hiç gerçekleşmese de, bu yükümlülük ihlal edilmiş olabilir. Bundan
38 Bundan dolayı doktrinde TTK m. 1290’nın uygulanmasında kusurun ve ihbar edilmeyen
husus ile gerçekleşen riziko arasında illiyet bağının şart olmadığı görüşü benimsenmiştir
(KENDER, Türkiye’de Hususi…, s. 188, 195; BOZER, Ali, Sigorta Hukuku, Ankara
2004/II, s. 77; ÖZTAN, s. 102, 108; OMAĞ, Hastalık (Sağlık)…, s. 108, 109, 112.).
39 Bu konuda Yargıtay farklı bir karar vermiştir: “ Can sağlık sigortasında akit öncesi ihbar
külfetinin ihlal edilmesi halinde, sigortacının akitten dönebilmesi için, beyan edilmeyen
hususlarla gerçekleşen zarar arasında illiyet bağı bulunmalıdır” (Y.11.HD., 3.11.1997tarih,
E.1997/5318, K. 1997/7641 sayılı kararı, BOZER, 2004, s. 77, dn. 1.).
40 SOMER, TTK’nun Düzenlenmesi..., s. 748, 750.
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
219
dolayı, sözleşmenin kuruluşundaki ihbar yükümlülüğünün ifası ve ihlali
rizikonun gerçekleşmesinden ve doğacak zarardan tamamen bağımsız ele
alınmalıdır. Yani, kuruluştaki ihbar yükümlülüğünün ihlali ile rizikonun
gerçekleşmesi ve zarar miktarı arasında illiyet bağının mevcut olup olmaması
sigortacı aleyhine prim-riziko dengesinin bozulduğu gerçeğini değiştirmez. Her
iki durumda da sigortacı öngördüğünden daha ağır bir riziko üstlenmiş
olacaktır. Sözleşmenin kuruluşundaki ihbar yükümlülüğünün ihlal edilmiş
olması bakımından ihbar edilmeyen veya hakikate aykırı ihlal edilen faktörle
rizikonun gerçekleşmesi ve zarar miktarı arasında illiyet bağının bulunmasını
zorunlu saymak, karşılığını tahsil edemediği bir rizikoyu sigortacıya taşıtmak
olur ki, bu durum tehlike iştiraki teorisiyle bağdaşmaz. Zira toplanan primler,
aynı tehlikelere maruz sigorta ettirenlerin “müşterek hasar kasasını” oluşturur.
Bu kasaya giren primlerde yanlış takdir ve hesaplar neticesinde meydana gelen
azalmalar, netice itibariyle tüm sigortalılar topluluğunu olumsuz olarak
etkiler41. Bu bakımdan ideal çözüm için illiyet bağının bulunup bulunmamasına
göre değil, fakat, riziko gerçekleştikten sonra sigortacının farazi iradesine
bakılmalıdır Şayet sigortacı ihbar edilmeyen faktörü bilseydi, sözleşmeyi hiç
kurmayacak idiyse tazminat borcu düşmeli; sözleşmeyi daha ağır şartlar altında
kuracak idiyse, ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki orana göre
tazminattan indirim yapılmalıdır42.
TTK m. 1290’da, önemli bir hususun bildirilmemesi halinde, primriziko
dengesinin tesisi açısından, sigortacıya cayma vasıtasıyla sözleşmeyi
sona erdirmekten başka bir imkân öngörülmemiştir. TTK m. 1369’da ise,
caymanın caiz olmadığı durumlarda sigortacıya, rizikonun kabul edildiğinden
daha yüksek bir prim lazım geliyorsa, bu oranda primin arttırılmasını talep
41 OMAĞ, Hastalık (Sağlık)…, s. 112.
42 OMAĞ, Hastalık (Sağlık)…, s. 113.
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
220
edebilme hakkı tanınmıştır. Sürprim talebi sigortanın amacı ve tekniğine uygun
bir uygulamadır.
Kara ve deniz sigortaları açısından sözleşmenin kuruluşundaki ihbar
yükümlülüğünü düzenleyen söz konusu maddeler arasındaki farklar sigorta
poliçesi genel şartlarıyla büyük ölçüde giderilmiştir. Kara sigortalarındaki
genel şartların genelinde yer alan benzer mahiyetteki hükümlerle43, TTK
1290’da öngörülmeyen kusur ve sürprim hususlarına, sigorta ettirenlerin
yararına olarak yer verilmiştir. Fakat ihbar edilmeyen hususla gerçekleşen
riziko arasında illiyet bağının bulunması gerektiğine burada da ihtiyaç
duyulmamıştır. Böylece riziko ihbar edilmeyen hususla ilgili olmayan bir
nedenden dolayı gerçekleşse de, sigortacı cayma hakkını kullanabilecektir.
Bunun dışında; cayma imkânı sadece sözleşmenin kuruluşundaki ihbar
yükümlülüğünün kasten ihlal edildiği hallerde söz konusu olmakta, kastın
bulunmadığı hallerde ise cayma yerine sözleşmenin feshi veya sürprim talep
etmek suretiyle sözleşmenin devamını sağlamak imkânı mevcuttur.
Sözleşmenin kuruluşundaki ihbar yükümlülüğünün kasten yerine
getirilmemesi nedeniyle sözleşmeden cayan sigortacı primin tamamına hak
kazanır (TTK m. 1290/II, m. 1368/II). Kanundaki cayma tabirinden
sözleşmeden dönme anlaşılmalıdır44. Dönme beyanı sözleşmeyi geçmişe etkili
43 Bkz. KSGŞ m. C. 2, YSGŞ m. C. 2, CKKSGŞ m. 5, HSGŞ m. C. 2, İMSGS. m. 6.
44 TTK’nun 1290. maddesinde belirtilen “cayma” ifadesine ilişkin hukukumuzda tam bir görüş
birliği mevcut değildir. Şöyle ki:
Kimi yazarlara göre, “cayma” ifadesi, sözleşmeyi tek taraflı feshetme anlamında
kullanılmıştır. Ve bu anlamda feshin hükümleri makable şamil olmayıp, sigortacı, TTK m.
1298/II uyarınca fesih tarihine kadar tahsil ettiği primleri muhafaza ederek, işlemeyen süreye
ait olan primleri geri verir (DOĞANAY, Şerh, s. 3323-3327; KENDER, Türkiye’de
Hususi…, s. 186.).
Diğer bir kısım yazarlara göre ise; “cayma” ifadesi sözleşmeden rücu anlamında
kullanılmış olup, rücu makable şamil olduğundan sözleşme in'ikadı anından itibaren ortadan
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
221
olarak ortadan kaldıracağından, bu arada riziko gerçekleşmiş olsa dahi
sigortacının tazminat ödemesi gerekmez45. Sigortacı tazminatı ödemişse, ne
olur? Bu hususta TTK m. 1290’da bir açıklık olmamakla birlikte, TTK m.
1368/II’de; “...alınmış tazminat geri verilir ve alındığı günden itibaren faizi de
ödenir.”, denilmektedir. Böyle bir hüküm olmasaydı dahi sözleşme geçmişe
etkili olarak ortadan kalktığından ödenen tazminat sebepsiz zenginleşme
hükümlerine istinaden istenebilirdi46. Cayma süresi işlemeye başlamış yani
sigortacı beyan yükümlülüğünün ihlal edildiğini öğrenmiş olmasına rağmen
tazminatı ödemişse cayma hakkından vazgeçmiş sayılır47.
Tasarının konuyu düzenleyen 1435–1443 üncü maddeleri genel olarak
değerlendirildiğinde, “kusur”,” “illiyet bağı”, “ek primle sözleşmeyi devam
ettirebilme imkânı” ve “cayma halinde primin akibeti” hususlarında, mevcut
Kanuna ilişkin yukarıda belirttiğimiz eksiklik ve farklılıkların önemli ölçüde
giderildiğini görmekteyiz. Şöyle ki:
Tasarının 1439 uncu maddesine göre; “ (1) Sigortacı bakımından önemli
olan bir hususun bildirilmemiş veya yanlış bildirilmiş olması halinde, sigortacı
1440 ıncı maddede belirtilen süre (yedi gün) içinde sözleşmeden cayabilir veya
kalkar ve tahsil edilen primlerin tamamının sigorta ettirene iadesi gerekir (ÜNAN, İsteğe
Bağlı…, s. 176; BOZER, 1981, s. 121–122; ARSEVEN, Ticaret Kanunu’nun…, s. 212.).
ÖZTAN'a göre ise cayma hakkı sözleşmeden doğmayıp, kanunen taraflara yüklenen
mükellefiyetlerin yerine getirilmemesinden doğduğundan makable şamil hükümler
doğurmamakta ve sözleşmeden rücu anına kadar ödenmiş ve muaccel hale gelmiş primlerin
sigortacıda kalması gerekmektedir (ÖZTAN, s. 116.).
45 ÜNAN, İsteğe Bağlı…, s. 176; ULAŞ, s. 67; Yargıtay 11. HD ise 11.9.1979 tarih ve E.
1979/3215, K. 1979/3723 sayılı kararında cayma hakkının riziko gerçekleştikten sonra
kullanılamayacağına hükmetmiştir: “…(akit öncesi ihbar yükümlülüğünün) yerine
getirilmemiş olması her ne kadar sigortacıya gerçeği öğrendiği tarihten bir ay içinde akitten
cayma hakkını verirse de, bu hak rizikonun gerçekleşmesinden sonra kullanılamaz.” (ÜNAN,
İsteğe Bağlı…, s. 176, dn. 643’ten naklen.).
46 ŞENOCAK, Mesleki..., s. 218.
47 ÜNAN, İsteğe Bağlı…, s. 176.
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
222
prim farkı isteyebilir. İstenilen prim farkının sekiz gün içinde kabul edilmemesi
halinde sözleşmeden cayılmış olunur. Önemli olan bir hususun sigorta ettirenin
kusuru sonucu öğrenilememiş olması veya sigorta ettiren tarafından önemli
sayılmaması durumu değiştirmez
(2) Rizikonun gerçekleşmesinden sonra sigorta ettirenin kusuru ile
beyan yükümlülüğünün ihlâl edildiğinin tespiti halinde, bu ihlâl tazminatın
veya bedelin miktarına yahut rizikonun gerçekleşmesine etki edebilecek
nitelikte ise kusurun derecesine göre tazminattan indirim yapılır. Sigorta
ettirenin kusuru kast derecesinde ise beyan yükümlülüğünün ihlâli ile
gerçekleşen riziko arasında bağlantı varsa sigortacının tazminat veya bedel
ödeme borcu ortadan kalkar; bağlantı yoksa sigortacı ödenen primle ödenmesi
gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta tazminatını veya bedelini
öder.”
Bu düzenlemeyle TTK m. 1290’dan farklı olarak, beyan
yükümlülüğünün hiç veya gerektiği gibi yerine getirilmemiş olmasının
yaptırımı, sigortacının söz konusu yükümlülüğün ihlâl edildiğini öğrendiği an
rizikonun gerçekleşip gerçekleşmemiş olmasına göre ayrı ayrı düzenlenmiştir:
Sigortacı, kendisi için önemli olan bir hususun bildirilmemiş veya yanlış
bildirilmiş olduğunu öğrendiğinde riziko henüz gerçekleşmemişse, yedi gün
içinde sözleşmeden cayabilir veya prim farkı isteyebilir. Bunun için beyan
yükümlülüğünün ihlalinde sigorta ettirenin kusurlu olup olmamasının bir
önemi yoktur. Talep edilen prim farkı, sigorta ettiren tarafından sekiz gün
içinde ödenmezse, sözleşmeden cayılmış sayılır48. Cayma geçmişe etkili sonuç
48 Buna karşılık Alman Sigorta Sözleşmeleri Kanununun 16. paragrafının 3. fıkrasında, beyan
yükümlülüğünün ihlalinde sigorta ettirenin kusurlu olmadığı durumlarda caymanın mümkün
olamayacağı düzenlenmiştir. Bunun en önemli nedeni, Alman Sigorta Hukukunda “sigorta
dönemi” esasının ve buna bağlı olarak primin bölünmezliği ilkesinin kabul edilmiş olmasıdır.
Primin bölünmezliği ilkesi, sigortacının, cari sigorta döneminin sadece bir kısmı için sigorta
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
223
doğuracağından, sigorta ettiren bu yükümlülüğün ihlalinde kusurlu olsa dahi,
sigortacı prime hak kazanamayacaktır. Çünkü Tasarının 1441 inci maddesine
göre sigortacı, sadece sigorta ettirenin kasıtlı olması halinde rizikoyu taşıdığı
dönem için prime hak kazanabilmektedir.
Sigortacı, kendisi için önemli olan bir hususun bildirilmemiş veya yanlış
bildirilmiş olduğunu riziko gerçekleştikten sonra öğrenmişse ve de ihlal ile
gerçekleşen riziko veya ortaya çıkardığı zarar arasında illiyet söz konusu ise,
bu durumda sigorta ettirenin ihlalde kusurlu olması veya ihlali kastla
gerçekleştirmesi durumlarına göre ödenecek tazminat veya bedel
belirlenecektir, Kusur halinde dereceye göre indirim yapılacak, kast halinde ise
tazminat veya bedel ödeme borcu ortadan kalkacaktır. İhlal ile gerçekleşen
riziko veya ortaya çıkardığı zarar arasında illiyet söz konusu değilse, sigortacı,
ödenen primle ödenmesi gereken prim arasındaki oranı dikkate alarak sigorta
himayesi sağlamasına rağmen, söz konusu dönemin tamamı için kararlaştırılan primi talep
edebilmesi demektir. Dolayısıyla, Alman sigorta hukukunda, sözleşme öncesi ihbar
görevinin ihlali (Art. 16/II), rizikonun ağırlaşması (Art. 23 vd.) veya rizikonun
gerçekleştiğini bildirme (Art. 33) ve rizikoya dair bilgi ve belge verme görevlerine (Art. 34)
aykırılıktan dolayı, cayma, fesih veya iptal nedenleriyle, sigorta sözleşmesi sona erdirilse de,
sigortacı, sigorta döneminin sonuna kadar primi alma hakkına sahiptir (Art. 40/I). İşte
bundan dolayı Alman Hukukunda, beyan yükümlülüğünün ihlalinde kusuru olmayan sigorta
ettireni, söz konusu döneme ait primin tamamını ödemek zorunda kalacağı halde sigorta
himayesinden yararlanamayacağı böylesi ağır bir sonuca maruz bırakmak istemeyen kanun
koyucu, sözleşmeden cayabilmek bakımından en azından sigorta ettirenin kusurlu olmasını
öngörmüştür. Türk Ticaret Kanunu Tasarısının sisteminde ise, beyan yükümlülüğünün
ihlalinde kusuru olmayan sigorta ettiren bakımından böylesi ağır bir sonuca maruz kalma
tehlikesi söz konusu değildir. Zira her ne kadar tasarının 1411. maddesinde sigorta dönemi
düzenlenmişse de, sistem olarak primin bölünürlüğü ilkesi kabul edilmiş (m. 1419), bundan
daha da önemlisi 1441. madde gereği, ihlalde sigorta ettiren kasıtlı değilse cayma halinde
sigortacı primin tamamını sigorta ettirene iade edilecektir. Bu bakımdan caymayı sigorta
ettirenin kusurlu olması şartına bağlamanın pek bir önemi olmadığı gibi, sigortacı
bakımından asıl olan kusurlu veya kusursuz, sözleşmenin yapılmamasını veya değişik
şartlarda yapılmasını gerektirecek nitelikte bir hususun kendisine bildirilmemiş olmasıdır
(bkz.: AYLİ, Ali, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısının Sigorta Hukukunu Düzenleyen Altıncı
Kitabının Genel Hükümlere Ayrılmış Birinci Kısmına İlişkin Bir Değerlendirme”, Sigorta
Hukuku Dergisi, Yıl 2005, Özel Sayı 1, s. 232.).
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
224
tazminatını veya bedelini ödeyecektir. Bu fıkrada düzenlenmemiş bir ihtimal
daha söz konusudur: İhlal ile gerçekleşen riziko veya ortaya çıkardığı zarar
arasında bağlantı var, fakat sigorta ettirene yüklenecek herhangi bir kusur söz
konusu değilse, sigortacı tazminat veya bedeli nasıl ve ne oranda ödeyecektir.
Fıkrada bu hususun da açıkça belirtilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Zira riziko
gerçekleşmeden önce kusur olmasa dahi sigortacı sözleşmeden cayabilmekte
veya prim farkı isteyebilmekte iken, riziko gerçekleştikten sonra beyan
yükümlülüğünün ihlalinde kusurlu olmayan sigorta ettirenden en azından prim
farkını isteyebilmesini sağlayacak bir düzenlemeye ihtiyaç vardır.
Tasarının 1439 uncu maddesinin birinci ve ikinci fıkraları arasında ilk
bakışta bir uyumsuzluğun olduğu49 düşünülse de, aslında bir uyumsuzluk söz
konusu değildir. Uyumsuzluk olarak değerlendirilen hususlar: birinci fıkra ve
1441 inci madde çerçevesinde, riziko gerçekleşmeden önce sigorta ettirenin
kusuru ile beyan yükümlülüğünü ihlal ettiğinin tespiti halinde sigortacının
hiçbir şekilde prime hak kazanamayacak olması dolayısıyla caymanın onun
için bir hak teşkil etmeyeceği; buna karşılık, rizikonun gerçekleşmesinden
sonra sigorta ettirenin kusuru ile beyan yükümlülüğünü ihlal ettiğinin tespiti
halinde ise, kusurun derecesine50 göre tazminattan bir indirim yapabilme
hakkının tanındığı hususlarıdır. Ama gözden kaçırılmamalıdır ki, tazminattan
indirim yapılabilmesi için beyan yükümlülüğünün ihlalinde sadece kusurlu
olmak yetmemekte, aynı zamanda ihlalin gerçekleşen rizikoyu
49 MEMİŞ, Tekin, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Sigorta Hukukuna Dair 6. Kitabının
Genel Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, Sigorta Hukuku Dergisi, Yıl 2005, Özel Sayı 1, s.
101.
50 Aslında “kusurun derecesi” ibaresi yerine “tahakkuk ettirilmiş prim ile kusurlu olarak beyan
edilmeyen hususun bilinmesi halinde tahakkuk ettirilecek prim oranında” ibaresi kullanılmış
olsaydı daha isabetli olurdu. Aynı görüşte KENDER, Türk Ticaret Kanunu Taslağı’nın..., s.
19.
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
225
kıymetlendirmeye yarayan faktörlere etki edebilecek bir nitelikte olması koşulu
da aranmaktadır. Böyle bir koşul gerçekleşmemişse beyan yükümlülüğünün
kusurla ihlal edilmesi halinde dahi tazminattan bir indirim yapılamayacak, keza
prim farkı da talep edilemeyecektir.
Doktrinde Tasarı m. 1439/I’de riziko gerçekleşmeden önce sigorta
ettirenin beyan yükümlülüğünü ihlal ettiğinin tespiti halinde sigortacıya cayma
hakkı yerine fesih hakkının tanınması gerektiği düşüncesi ileri sürülmektedir51
ki bu düşünceye biz de katılıyoruz. Çünkü cayma hakkının tanınması daha
ziyade rizikonun gerçekleşmesi halinde almış olduğu prime oranla daha yüksek
bir tazminat ödeyecek sigortacıları korumak amacını taşımaktadır. Cayma
sözleşmeyi geçmişe etkili bir şekilde sona erdirdiğinden, cayma beyanından
önce riziko gerçekleşmiş olsa dahi sigortacı tazminat ödemekten kurtulacağı
için lehine bir düzenleme söz konusudur. Hâlbuki rizikonun gerçekleşmesinden
önce beyan yükümlülüğünün (kusurlu ya da kusursuz) ihlaline istinaden
sözleşmeden cayılması sigortacıya bir şey kazandırmayacak, bilakis rizikoyu
taşıdığı döneme ait primi dahi elde edememe gibi aleyhte bir sonuç doğacaktır.
Aslında hem mevcut Kanunda hem Tasarıda, beyan yükümlülüğünün
ihlali halinde sigortacıya irade sakatlığı nedeniyle tanınmış bir iptal hakkı
(sözleşme ile bağlı olmama) söz konusudur ve sözleşme açısından askıda olan
bir hükümsüzlük vardır. İradesi sakatlanan kişi (sigortacı) açısından düzelebilir
geçersizlik, karşı taraf (sigorta ettiren) açısından ise iptal edilme bozucu şartına
bağlı geçerlilik olduğu söylenebilir52. Sigortacı iptal hakkını süresi içinde
kullanması halinde sözleşme baştan beri hükümsüz olur. Taraflar açısından
yerine getirilmemiş edimler sona erer ve yerine getirilmiş edimlerin de iade
51 MEMİŞ, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın…, s. 101.
52 OĞUZMAN, M. Kemal./ ÖZ, M. Turgut, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2000,
s. 100.
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
226
edilmesi gerekir. Fakat sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerde iptalin
geçmişe etkili olması işin niteliğine uygun görülmediğinden, dürüstlük kuralı
gereği hükümsüzlüğün iptal anına kadar yerine getirilmiş edimleri
etkilemeyeceği kabul edilmektedir53. Sürekli borç ilişkisi doğuran sigorta
sözleşmesi açısından, söz konusu olan iptal hakkının kullanılmasıyla,
sözleşmenin baştan itibaren hükümsüz sayılması, hem korunan menfaatler
dengesi, hem sürekli borç ilişkileri doğuran sözleşmelerin niteliğine uymaz54.
Çünkü bu tür bir sözleşme hüküm doğurmaya başlamışsa, bu durumu
görmezlikten gelerek başlangıçtan beri hükümsüz saymak dürüstlük kuralı ile
bağdaşmaz. Kaldı ki, tarafların karşılıklı olarak yerine getirdikleri edimlerin
iadesi de, nitelikleri icabı mümkün olmayabilir veya içinden çıkılmaz güçlükler
doğurabilir55. Sigorta sözleşmesini iptal hakkını kullanarak sona erdiren
sigortacı, aldığı prime karşılık o ana kadar sigorta himayesi sağlamıştır. Sigorta
ettiren tarafından yerine getirilen bu edimin nitelik itibariyle iade edilmesi
mümkün değildir. Öyle görünüyor ki, kanun koyucu irade sakatlığı nedeniyle
sözleşmelerin iptal kabiliyetine sahip olmasını öngörürken sadece “ani edimli”
borç ilişkilerini dikkate almıştır56. Bu açıdan uygulanmasına başlanmış sürekli
borç ilişkileri doğuran sözleşmelerde, iptal hakkının kullanılmasıyla
sözleşmenin baştan hükümsüz sayılması yerine, iptal sebeplerinin fesih
sebeplerine dönüştüğünü kabul ederek, sözleşmenin olağanüstü fesihle ileriye
etkili olarak sona ereceğinin kabulü, meselenin halli için en uygun çözüm
olur57. Bununla beraber, dürüstlük kuralının gerektirmediği durumlarda
53 OĞUZMAN/ÖZ, s. 102.
54 SELİÇİ, Özer, Borçlar Kanununa Göre Sözleşmelerden Doğan Sürekli Borç İlişkilerinin
Sona Ermesi, İstanbul 1977, s. 45 vd..
55 SELİÇİ, s. 210.
56 SELİÇİ, s. 207.
57 SELİÇİ, s. 57 vd.., 224; SEROZAN, Rona, Sözleşmeden Dönme, İstanbul 1975, s. 150, 176;
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
227
(örneğin beyan yükümlülüğünün kötü niyetle ihlali halinde), kanunun
düzenleme amacına uygun olan geçmişe etkili hükümsüzlük sistemine
dönülmesi gerekir58.
Bu belirlemeler ışığında diyebiliriz ki; TTK m. 1290/I’deki ( Tasarı m.
1439/I) cayma (daha isabetli bir deyimle “olağanüstü fesih”) hakkını
kullanarak sözleşmeyi sona erdiren sigortacının her halükarda sözleşmenin
sona ermesine kadar olan süreye ait primi almaya hakkı olmalıdır. Sigorta
ettiren kötü niyetli ise, sigortacı, sözleşme süresinden önce sona ermesine
rağmen primin tamamını almaya hak kazanır. Bunu, kusurlu davranışı ile
sözleşmenin vaktinden önce sona ermesine neden olan sigorta ettirene
yüklenmiş bir sözleşme cezası olarak nitelendirebiliriz59. Böylelikle sözleşme
cezası borçlu aleyhine bir baskı aracı60 olarak, borçluyu, sözleşmenin
in’ikadındaki ihbar görevini gerektiği gibi yerine getirmeye yönlendirebilir.
Hâlbuki bu son duruma ilişkin, tasarıda cayma hakkı yerine fesih hakkı
tanınmış olsaydı, fesih sözleşmeyi ileriye etkili sona erdireceğinden sigortacı
taşımış olduğu rizikoya karşılık, en azından sözleşmenin feshine kadar işlemiş
primi alabilme imkânına sahip olacaktı61.
Tasarının 1440 ıncı maddesinin ikinci fıkrası da TTK m 1368/I
OĞUZMAN/ÖZ, s. 137.
58 OĞUZMAN/ÖZ, s. 137 dn. 457.
59
Kanun koyucu burada, kötü niyetli sigorta ettirene karşı sigortacıyı korumuştur. Aksi
takdirde, sigortacı, ister olağanüstü fesih nedeniyle sözleşmenin sona ermesinden ister hata
yahut hile nedeniyle sözleşmenin iptalinden doğan sorumluluğa dayansın, sigorta ettirenin
dürüstlük kuralına aykırı bir davranışından dolayı sözleşmenin vaktinden önce sona erdiğini
ve bundan dolayı da bir zarara uğradığını ispat etmek kaydıyla, zararının tazminini
isteyebilecekti. Mevcut düzenlemeye göre ise bütün bu formalitelere gerek olmaksızın,
sigorta ettirenin kötü niyetli olması halinde sigorta priminin tamamını talep edebilir.
60 SEROZAN, s. 233.
61 KENDER, Türkiye’de Hususi…, s. 188.
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
228
hükmüyle uyum içinde olup, kara ve deniz sigortaları için bir ay (TTK m.
1290) ve bir hafta (TTK m. 1368/I) olarak öngörülmüş farklı cayma sürelerini
birleştirerek, yedi günlük tek süre getirmektedir. Bu süre sigortacının bildirim
yükümlülüğünün ihlal edildiğini öğrendiği andan itibaren başlar. Yedi günlük
bu süre hak düşürücü bir süre olup, sigortacı, bildirim yükümlülüğünün ihlal
edildiğini öğrendiği andan itibaren yedi gün içinde cayma beyanında
bulunmazsa, bu hakkı düşer. Aynı maddenin birinci fıkrasında, caymanın
sigorta ettirene bir beyanla yöneltilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Böyle bir
hükme gerek yoktu; zira cayma, bozucu yenilik doğuran bir irade beyanı
olduğu için, sonuç doğurabilmesi karşı tarafa yöneltilmesi gerekir ve ulaştığı
andan itibaren hükümlerini doğurmaya başlar.
Yukarıda da belirttiğimiz üzere Tasarıda cayma ifadesi sözleşmeden
dönme anlamında kullanılmıştır. Tasarının 1441 inci maddesi, sigorta ettiren
kasıtlı olması halinde sözleşmeden cayan sigortacının rizikoyu taşıdığı süreye
ait primlere hak kazanacağını düzenlemektedir. Bu düzenlemeden dolaylı
olarak anlaşılan, sigorta ettirenin beyan yükümlülüğünün ihlalinde kastının
olmaması halinde, ödenmiş olan primlerin iade edileceği hususudur ki, bu da
caymanın sözleşmeden dönme anlamında kullanıldığını ortaya koymaktadır62.
Dönme beyanı sözleşmeyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldıracağından,
edimlerin iadesini gerektirir. Böylece, bu hususa ilişkin olarak mevcut
düzenlemenin bilhassa kara ve deniz sigortalarındaki farklı hükümlerinin
ortaya çıkardığı tartışmalar da sona erecektir.
Tasarının 1442 nci maddesinde cayma hakkının kullanılamayacağı
62 OMAĞ ise, hükmün gerekçesinden hareketle caymanın sözleşmeyi ileriye etkili sona
erdireceğini belirtmektedir (OMAĞ, M. Kemal, “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Sigorta
Hukukuna İlişkin 6. Kitabının Genel Hükümler ile Zarar Sigortalarına İlişkin Hükümlerinin
Özet Değerlendirilmesi”, Sigorta Hukuku Dergisi, Yıl 2005, Özel Sayı 1, s. 31.).
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
229
haller üç bend halinde düzenlenmiştir. Buna göre:
a) Cayma hakkının kullanılmasından açık veya örtülü bir şekilde vaz
geçilmişse;
b) Caymaya imkân veren ihlâle sigortacının kendisi sebebiyet vermişse;
c) Sigortacı bir veya birkaç sorusu cevapsız bırakılmasına rağmen
sözleşmeyi yapmışsa cayma hakkı kullanılamaz.
Tasarıda böyle bir maddenin yer almasının gerekliliği şüphe
yaratmaktadır. Cayma beyanı hak düşürücü süreye tabi olduğundan, cayma
hakkından örtülü bir şekilde vazgeçmek isteyen sigortacı süresi içinde hakkını
kullanılmayarak bu sonucu yaratabilir. Açıkça vazgeçmenin ise kanunda
düzenlenmesine ihtiyaç yoktur. Zira kanunun emredici hükümlerine aykırı
olmayan sözleşme hükümleri öncelikle uygulanacağından, cayma hakkından
vazgeçildiğine sözleşmede yer vermek yeterlidir. Keza caymaya imkân veren
ihlale sigortacının kendisi sebebiyet vermişse, sigorta ettirenin ihlalinden
bahsedilemez. Son bendi ise, şöyle değerlendirmek lazım; listede yer alıp da
cevaplanmış bir hususa ilişkin eksik ya da yanlış bir beyan söz konusu ise,
cevaplanmamış sorular bunun etkisini niye ortadan kaldırsın63. Bu nedenlerden
dolayı maddenin yeniden gözden geçirilmesi gerektiğine inanmaktayız.
KAYNAKÇA
ARSEVEN, Haydar : “Ticaret Kanununun Sigortaya Müteallik Umumi
Hükümlerinin Meydana Çıkardığı Bazı Meseleler”, I. Ticaret ve Banka
Hukuku Haftası, Ankara 1960.
ARSEVEN, Haydar: Sigorta Hukuku, İstanbul 1991.
63 ÜNAN, Samim, Türk Ticaret Kanunu Taslağı’nın…, s. 139 vd..
SBArD Eylül 2005, Sayı 6, sh. 203 – 231
230
AYİTER, Kudret: “Sigorta Ettirenin Mukavele Yapılırken Mevcut İhbar
Mükellefiyeti”, I. Ticaret ve Banka Hukuku Haftası, Ankara 1960.
AYLİ, Ali :“Türk Ticaret Kanunu Tasarısının Sigorta Hukukunu Düzenleyen
Altıncı Kitabının Genel Hükümlere Ayrılmış Birinci Kısmına İlişkin
Bir Değerlendirme”, Sigorta Hukuku Dergisi, Yıl 2005, Özel Sayı 1.
AYLİ, Ali: Zarar Sigortalarında Prim Ödeme Borcu, İstanbul 2003.
BAŞBUĞOĞLU, Tarık: Uygulamalı Türk Ticaret Kanunu, C. II, Ankara 1988.
BOZER, Ali: Sigorta Hukuku, Ankara 1965.
BOZER, Ali: Sigorta Hukuku, Ankara 2004/II.
BOZER, Ali: Sigorta Hukuku, Ankara 1981.
DOĞANAY, İsmail: “Hayat Sigortalarında Sigorta Ettirenin, Sözleşme
Yapılırken Mevcut Beyan ve İhbar Yükümlülüğünün Mahiyet ve
Şümulü Nedir?”, BATİDER, Yıl: 1974, C. VII, Sy. 4.
DOĞANAY, İsmail: Türk Ticaret Kanunu Şerhi, C. III, İstanbul 2004.
ERİŞ, Gönen: Açıklamalı ve İçtihatlı Türk Ticaret Kanunu, C. III, Ankara
1990.
FRANKO, Nisim: “Sigorta Akdinde Rizikonun Ağırlaşması”, Ticaret Hukuku
ve Yargıtay Kararları Sempozyumu (Bildiriler-Tartışmalar) IX,
BATİDER, Ankara 1992.
KENDER, Rayegân: “Türk Ticaret Kanunu Taslağı’nın Sigorta Hukukuna
İlişkin Hükümleri Hakkında Düşünceler”, Sigorta Hukuku Dergisi, Yıl
2005, Özel Sayı 1.
KENDER, Rayegân: Türkiye’de Hususi Sigorta Hukuku, İstanbul 2001.
MEMİŞ, Tekin: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Sigorta Hukukuna Dair 6.
Kitabının Genel Hükümlerinin Değerlendirilmesi”, Sigorta Hukuku
Dergisi, Yıl 2005, Özel Sayı 1.
OĞUZMAN, M. Kemal/ ÖZ, M. Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler,
İstanbul 2000.
OMAĞ, M. Kemal:“Hastalık (Sağlık) Sigortalarında, Akdin Kuruluşundaki
Prof. Dr. Hüseyin HATEMİ’YE Armağan Ali AYLİ
231
İhbar Mükellefiyetine İlişkin Bir Yargıtay Kararının
Değerlendirilmesi”, Sigorta Hukuku Dergisi; Yıl: 1999, Sy: 1.
OMAĞ, M. Kemal : Türk Sigorta Hukukunda Rizikonun Ağırlaşması
Sorunu, İstanbul 1985.
OMAĞ, M. Kemal: “Türk Ticaret Kanunu Tasarısı’nın Sigorta Hukukuna
İlişkin 6. Kitabının Genel Hükümler ile Zarar Sigortalarına İlişkin
Hükümlerinin Özet Değerlendirilmesi”, Sigorta Hukuku Dergisi, Yıl
2005, Özel Sayı 1.
ÖZTAN, Fırat: Sigorta Akdinin İn’ikadında İhbar Mükellefiyeti, Ankara 1966.
SELİÇİ, Özer: Borçlar Kanununa Göre Sözleşmelerden Doğan Sürekli Borç
İlişkilerinin Sona Ermesi, İstanbul 1977.
SEROZAN, Rona: Sözleşmeden Dönme, İstanbul 1975.
SOMER, Mehmet: “TTK’nun Düzenlemesi Karşısında Sigorta Sözleşmesinin
Kuruluşunda Hile Hükümlerinin Uygulanabilirliği”, Prof. Dr. Nuri
ÇELİK’e Armağan, C. I, İstanbul 2001
SOMER, Mehmet: Türk Hukuku’nda Başkası Hesabına Sigorta
(yayınlanmamış doçentlik tezi), İstanbul 2000.
ŞENOCAK, Kemal: Mesleki Sorumluluk Sigortası, Ankara 2000.
TEKİNAY/AKMAN/BURCUOĞLU/ALTOP: Borçlar Hukuku Genel
Hükümler, İstanbul 1993.
ULAŞ, Işıl: Uygulamalı Sigorta Hukuku, Ankara 2002.
ÜNAN, Samim: “Kara Sigortalarında Sigorta Ettirenin Görevleriyle İlgili Bazı
Sorunlar” Üçüncü Sigorta Hukuku ve Yargıtay Kararları Sempozyumu,
Sigorta Hukuku Dergisi, Yıl 1998, Sy. 1.
ÜNAN, Samim: “Türk Ticaret Kanunu Taslağı’nın ‘Sigorta Hukuku’ Başlıklı
Altıncı Kitabı Hakkında Düşünceler”, Sigorta Hukuku Dergisi, Yıl
2005, Özel Sayı 1.
ÜNAN, Samim: Hayat Sigortası Sözleşmesi, İstanbul 1998.
ÜNAN, Samim: İsteğe Bağlı Genel Sorumluluk Sigortasında Riziko, İstanbul
1998.