HUKUK UYUŞMAZLIKLARINDA ARABULUCULUK
YASA TASARISI KAPSAMINDA, TARAFLARIN
ÜZERİNDE SERBESTÇE TASARRUF
EDEBİLECEKLERİ İŞ VEYA İŞLEMLERDEN DOĞAN
ÖZEL HUKUK UYUŞMAZLIKLARI
Av. Hakan SEMİZOĞLU*
Bir çok tartışma konusunu içinde barındıran, Hukuk Uyuşmazlıkları
nda Arabuluculuk Kanunu Tasarısı’na ilişkin çalışmalar devam etmektedir.
Tasarı üzerine yapılan siyasi tartışmalar bir yana, hukukçu bakış
açısıyla ileri sürülen eleştirilerde, insani ve toplumsal değer yargılarının
ön plana çıktığını ve tasarının son süreçte hep birlikte yaşadığımız hızlı
dönüşümün bir parçası olarak algılandığını gözden uzak tutmamak gerekir.
Hukuk cephesinden yapılan eleştiriler ayrıca, “yargının özelleşmesi”
ve “avukatların çalışma alanına müdahale” başlıkları altında da yoğunluk
kazanmaktadır. Belirtilen ve benzeri nitelikteki tartışmalara girmeksizin,
tasarının 1. maddesinde yer alan düzenlemeyi ele alacak olursak;
Tasarının birinci maddesi, uygulama alanına ilişkin genel bakış açı-
sını sunmaktadır. Taraşarın üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş
veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarında uygulanmak üzere
hazırlanan tasarıya yönelik yorumların, bu genel kural göz önünde tutularak
yapılması halinde daha sağlıklı bir tartışma zemini yakalanabilecektir.
Bu nedenle her şeyden önce, birinci maddede yer alan serbestçe
tasarruf edilebilecek iş veya işlemlerin maddi hukuktaki karşılığını tespit
etmekte yarar var. Yapılacak olan değerlendirmeler sırasında; İhtiyari bir
yol olan arabuluculuk kurumunun isteğe bağlı olarak seçilebileceğini ve
herhangi bir aşamada görüşmeleri sonlandırarak klasik yargı yoluna başvurma
hakkının hiç bir zaman engellenemeyeceğini de göz önünde bulundurmak
gerekecektir.
Arabuluculuk kurumunun işletilebilmesi için öncelikle kamuyu ilgilendirmeyen,
emredici nitelikte genel kurallarla düzenlenmemiş ve kişiye
sıkı sıkıya bağlı olmaması nedeni ile vazgeçilebilen türden bir hak olması
ve söz konusu hakkın cezai değil hukuki sonuçlarının bulunması gerekmektedir.
Başka bir anlatımla; arabuluculukta uygulamaya konu olacak
hak, kişinin kendi iradesine bağlı olarak vazgeçebileceği maddi nitelikte
bir hak olmalıdır.
Yasa tasarısında ilke olarak belirtilen “kişinin serbestçe tasarruf edebileceğ
i işler” kavramı, halen uygulanan maddi hukukta yer alan “sözleşmenin
sınırlanması ilkesi” ile paralel bir düzenlemedir. Konu doktriner
bakış açısı ile değerlendirildiğinde, üzerinde tartışılacak ve yorum yapılacak
özel ve istisnai alanlar yaratılabilecek olmasına karşın bu aşamada,
sözleşme ve sözleşme serbestisine ilişkin maddi hukukumuzda yer alan
düzenlemeleri genel olarak ele alırken aynı zamanda, arabuluculuk kurumunda
yer alan sözleşme kavramını ve sonuçlarını değerlendireceğiz.
Hazırlık Süreci
Borçlar Kanunu’nun 1. maddesi sözleşmenin kurulmasını, “İki taraf
karşılıklı ve birbirlerine uygun surette rızalarını beyan ettikleri takdirde
akit tamam olur” şeklinde açıklamaktadır. Temel olarak değerlendirilebilecek
bu tanım içinde esas olan, rızaya dayalı irade beyanıdır. Uygulanmakta
olan maddi hukuk sistemi içinde, isteğe bağlı olarak açıklanan irade
sonucunda kurulan yazılı ilişki sözleşme olarak adlandırılmaktadır.
Geçerli bir sözleşme ile esas olarak, taraşar arasında var olan hukuki ilişkiyi
değiştirme, ortadan kaldırma ya da yeni bir ilişki yaratma amaçlanmaktadı
r. Arabuluculuk çalışması sonucunda da taraşar arasındaki hukuki
ilişkide, öncesine göre bir farklılık olacak ve bu farklılık, düzenlenecek
sözleşme ile yazılı hale getirilecektir. Tasarı ile getirilen yeni bir olgu;
Sonuçlanan arabuluculuk çalışmasının kapanışını ifade eden ve taraşar
için yeni ve farklı bir hukuki durum yaratan sözleşmenin ilam niteliğinde
olmasıdır.
Bilinen anlamda hazırlık süreci sonucunda imzalanan klasik özellikteki
bir sözleşmede, taraşardan birisinin talep hakkı ve diğerinin de yerine
getirme yükümlülüğü bulunmaktadır. Talep ileri sürülmesine ya da
belirlenen sürenin gelmiş olmasına karşın yerine getirme yükümlülüğünün
gerçekleşmemesi halinde bir sonraki adım, dava açmak ve yargılama
sonucunda elde edilecek ilam aracılığı ile hakka ulaşmak olacaktır.
Arabuluculuk çalışması sonucunda imzalanan sözleşmede belirlenen
yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde ise, ilam niteliğini içinde barı
ndıran sözleşmenin getirdiği avantaja bağlı olarak yargılama aşaması
geçilecek ve doğrudan icrai işlemler başlatılacaktır. Görüleceği gibi, klasik
nitelikteki bir sözleşme ile arabuluculuk sonucunda hazırlanacak
sözleşme arasındaki fark; Sözleşmenin hazırlık aşamasında ya da kurulması
sırasında değil, sözleşme koşullarına uyulmaması halinde ortaya
çıkmaktadır.
Arabuluculuk çalışması sonucunda yapılacak sözleşme, Anayasa’da
yer alan temel ilkeler ışığında, Borçlar Kanunu’nun 19 ve 20. maddeleri
ile Medeni Kanun’un 23. maddesine uygun olmak zorundadır. Belirtilen
2412 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008
maddelerde yer alan ilkelere göre sözleşmeler; Emredici hukuk kuralları
ile yasak koyan hukuk kurallarına aykırı olamazlar1, kanuna karşı hile
içeremezler2, kişi hak ve Şil ehliyetini kısıtlayamazlar.
Değinilen genel kurallar, taraşarın sözleşme yapma serbestîsinin
önünde birer engel olarak durduğuna göre; söz konusu engeller, asıl olarak
taraşarın anlaşmalarına ve şekli olarak da bu anlaşmayı yazılı bir
metin haline getirmelerine dayalı olan arabuluculuk sistemi önünde de
yer alacaktır. Başka bir deyişle, arabuluculuk çalışması sonucunda hazı
rlanacak olan sözleşme içeriğinde, kamu düzenine ve emredici kurallara
aykırı hükümler bulunamayacağı gibi, kişinin hak ve Şil ehliyetinden
vazgeçtiğine ilişkin bir koşul da getirilemeyecektir.
Sözleşme Sınırları
Konuyu Borçlar Kanunu kapsamında ele aldığımızda; Maddi hukuka
ilişkin sözleşmenin sınırlarının belirlendiği 19. maddeye göre, emredici
nitelikteki kurallara ve yasak koyan kurallara aykırı olarak sözleşme düzenlenemeyeceğ
i gibi, kanunun yasakladığı bir sonuca ulaşabilmek için,
yasaklanmamış ara uygulamalar hedeşeyen anlaşma yapmanın da yasaklandığı
görülmektedir. Emredici ve yasak koyucu kurallara dikkat edilerek
hazırlanan bir sözleşmede eğer, kanuna karşı hile içeren düzenlemeye
yer verilmişse yine de geçersizlikten söz edilebilecektir. Yapılmış
olan sözleşme, bütün yasaklamalara karşın maddi hukukun bulunması-
nı istemediği hükümler içermesi durumunda ise, Borçlar Kanunu’nun
20. maddesi kapsamında yok hükmünde sayılacaktır.3
Arabuluculuk sonunda hazırlanan sözleşmenin Borçlar Hukuku’nda
yer alan genel düzenlemelere uygun olmasının yanı sıra aynı zamanda,
Anayasa’nın 12. maddesinde yer alan, “herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz
devredilmez, vazgeçilmez, temel hak ve hürriyetlere sahiptir” kuralı-
na da aykırı olmaması gerekmektedir. Birey olmakla elde edilen bu haklardan
vazgeçilmesi, devredilmesi ya da başka türlü bir yöntemle kısıtlanması
nın taahhüt edilmesi dahi geçersizidir.
Paralel bir düzenleme Medeni Kanun’un 23. maddesinde yer almaktadı
r. Bireyi, vazgeçme ve aşırı sınırlamaya karşı emredici bir düzenlemeyle
koruyan maddede asıl vazgeçilemeyeceklerin, hak ve Şil ehliyetleri
olduğu anlatılmak istenmektedir.
Yine Anayasa’nın 60. maddesinde, bu kez çalışma hayatına ilişkin
emredici bir düzenleme bulunmaktadır. Herkesin, kişiye sıkı sıkıya bağlı
olan sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu düzenleyen bu madde gereğ
ince, söz konusu hakkın ortadan kaldırılmasını amaçlayan her türden
sözleşme geçersiz olacaktır. Taraşar arasında her ne kadar genel anlam-
İşlemlerden Doğan Özel Hukuk Uyuşmazlıkları • Av. H. Semizoğlu 2413
___________________________________________________
(1) Prof. Dr. Kenan Tunçomağ, 1976, Türk Borçlar Hukuku, c.1, s.246. vd
(2) Senai Olgaç, Kazai ve İlmi İçtihatlarla Borçlar Kanunu, c.1, s.210 vd
(3) LütŞ Dalamanlı, Faruk Kazancı, İlmi ve Kazai İçtihatlarla Borçlar Kanunu, c.1,
da sözleşme serbestisi bulunsa da; İş Hukukunun evrensel kuralları ve
sosyal korumacılık ilkesi gereğince, işçi-işveren arasında yapılacak sözleşmelerde,
işçi yararına olacak şekilde işverenin sözleşme serbestisi kı-
sıtlanmaktadır.4 İş koşullarının belirlenmesine yönelik olarak taraşar
arasında yapılacak bir sözleşmede, çalışanın sosyal güvence kapsamına
alınmayacağına ilişkin bir madde yazılamayacaktır. Böyle bir madde yazı
lmış olsa dahi geçersiz olacak ve yazılmamış olarak değerlendirilecektir.
Hakim Onayı
Medeni Kanun kapsamında düzenlenen soyadı değişikliği de, kişiye
sıkı sıkıya bağlı olması ve kamu düzenini ilgilendirmesine bağlı olarak
sözleşme ile düzenlenemeyecek alanlardan birisisidir.
Arabuluculuk esas olarak, gönüllülük ilkesine dayalı yürütülen görüşmeler
sonucunda varılan uzlaşmanın, belirli bir sistem dâhilinde yazı
ya geçirilmesi olduğuna göre; sonuçta taraşar arasında, bir sözleşmenin
var olacağı üzerine kurgular yapılmaktadır. Üzerinde konuşulan olgu
“sözleşme” olduğundan, yukarıda genel olarak değinilen konular, herhangi
bir sözleşmeye konu edilemeyeceği gibi, arabuluculuk çalışması sonucunda
hazırlanan sözleşmenin de konusu olamayacak ve halen yürürlükte
bulunan maddi hukukun, kişiler arasında yapılacak sözleşmeye yönelik
getirdiği yasaklar, arabuluculuk sonucunda hazırlanacak olan sözleşme
için de geçerli olacaktır.
Tasarıda getirilen hâkim onayı düzenlemesine göre; Arabuluculuk sonunda
hazırlanan sözleşmenin icra kabiliyetine sahip ilâm hükmünde olması
nı isteyen taraşar, belirlenen prosedüre ve esaslara uygun olarak
sözleşmenin incelenmesini ve onaylanmasını hâkimden talep edebileceklerdir.
Hâkim incelemesi, “anlaşmanın içeriğinin taraşarın üzerinde serbestçe
tasarruf edebileceği işler arasında yer alıp almadığı ve cebri icraya
elverişli olup olmadığı hususlarıyla” sınırlandırılmıştır. Buna göre hâkim,
önüne gelen arabuluculuk sözleşmesini, tıpkı özel hukukun bir başka
alanında yapılmış sözleşmeye dayalı her hangi bir davada olduğu gibi;
emredici, yasak koyucu hukuk kuralları, kamu düzeni ve kişiye sıkı sıkı-
ya bağlı haklar yönünden inceleyecek ve buna göre uygulanabilirliliği yönünde
işlem yapacaktır. Genel mahkemelerde dava konusu edilen sözleşmenin
hukuka aykırı hükümler içerdiğinin iddia edilmesi halinde bunu
denetleyecek olan hâkim bu süreçte, taraşarın talebi üzerine ve belirtilen
sınırlar dâhilinde inceleme yapmakla yetinecek ancak anlaşmazlığın esası
na girmeyecektir.
Sözleşme Riskleri
Arabuluculuk görüşmeleri sonunda hazırlanan sözleşmeye uyulmaması
olasılığına bağlı olarak, hâkim onayına gidilmesi ve sözleşmenin ta-
2414 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 82 • Sayı: 5 • Yıl 2008
___________________________________________________
(4) Doç. Dr. Cevdet İlhan Günay, İş Hukuku, s. 103
sarıda sayılan ölçütlere göre denetimden geçmesi durumunda ancak icari
uygulaması yapılabileceğine göre, belirtilen nedenlerle sözleşmenin
onaylanmaması halinde uygulama kabiliyeti kazanamayacak ve yapılan
arabuluculuk çalışması amacına ulaşmamış olacaktır. Sözleşmelerde,
Borçlar Kanunu’nun değinilen genel kuralları sağlıklı bir şekilde uygulanmadığı
takdirde, sorun o anda çözülmüş gibi algılansa da, ilerde yeni
sorunların ortaya çıkması olasılığı her zaman için varlığını
sürdürmektedir. Arabuluculuk kurumunda yer alan sözleşmenin bu derece
önemli olması, arabulucu olarak görev yapacak kişilerin hukuku
kavrayışının önemini artırmaktadır. Yeteri derecede hukuk altyapısı olmayan
bir arabulucu kontrolünde hazırlanacak olan nihai sözleşme, hâkim
tarafından onaylanmama riskini taşıyacağı gibi, 1. maddeye aykırı
olarak hazırlanmış olmasına rağmen onaylanmış olması halinde de, icra
aşamasında tartışma yaratma riskini her zaman içinde barındıracaktır.
Sonuç olarak; kişinin serbestçe tasarruf edebileceği iş veya işlemlerden
doğan, özel hukuk alanındaki uyuşmazlıkların giderilmesine ilişkin
arabuluculuk sözleşmesi, hâkim tarafından genel dava yolunda olduğu
gibi, emredici hukuk kuralları ve kamu düzeni yönünden incelenecek ve
fakat, bireyin iradesine öncelik tanınması ilkesi gereği bunun dışındaki
esaslı unsurlara dokunulamayacaktır. Bu nedenle diğer şekli koşulların
yanı sıra, sözleşme hazırlanması aşamasında dikkat edilmesi gereken en
önemli nokta; sözleşmenin kamu düzenine, emredici ve yasak koyucu
kurallara aykırı hüküm içermemesi, kişiye sıkı sıkıya bağlı bir alanda düzenleme
yapılmamış olması ve özel hukuk dışında ceza hukukunu ilgilendiren
cezai nitelikte bir hüküm içermemesi olacaktır.
Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesi ile tanınan yetkilere sahip olan
hukukçular, her ne kadar bu maddeyi hayata geçirmekte durağan davransalar
da arabulucu olarak daha aktif olacakları tartışmasızdır. Tasarı
ile getirilmesi düşünülen yeni düzenlemede, kişilerin yasal hakları dikkate
alınarak sözleşme hazırlanması esaslı unsurlardan olması nedeniyle,
gerek arabulucu kimliği ile olsun gerekse bu kurumdan yararlanan müvekkillerin
yanında yer alırken hukukçu kimliği ile olsun, hukukçulara
son derece önemli görev ve iş yükü düşecektir.
İşlemlerden Doğan Özel Hukuk Uyuşmazlıkları • Av. H. Semizoğlu 2415