TÜRK HUKUKUNDA NİŞANLANMA VE BU KONUDAKİ HUKUKİ UYUŞMAZLIKLARIN ÇÖZÜMÜ Nişanlanma, birbirleriyle evlenmeleri konusunda kararlı, farklı cinsten iki kişinin bu amaçta fikir birliği etmeleri halidir. Nişanlanmada taraflar birbirlerine evlenme vaadiyle bağlanırlar. Öğretide bu kurumun hukuki niteliğinin ne olduğu yönünde değişik değerlendirmeler mevcuttur. Bazı müellifler bunun bir ön sözleşme olduğunu savunurken baskın görüş nişanlanmanın bağımsız bir sözleşme olduğu yönündedir. Bize göre de bu kurum şahıs varlığına ilişkin özel bir sözleşmedir. Nişanlılıktan bahsedebilmek için evlenme konusunda hemfikir, karşıt cinsten olan tarafların bu yönde iradelerinin karşılıklı uyuşması ve örtüşmesi gerekir. Bu irade beyanı açık olabileceği gibi zımni olarak da tezahür edebilir. Ancak zımni irade beyanıyla tesis edilen nişanlanmanın her zaman sağlıklı olarak tespiti zordur. Nişanlanma evlenme vaadiyle kurulduğuna göre tarafların evlenme saikıyla hareket etmeleri şarttır. Bir taraf hakikaten evlenme niyetiyle hareket edip böylece bu ilişkinin sonunda evlenme beklentisi içinde olduğu halde karşı taraf bu birlikteliği evlenmeye yönelik olarak değil fakat arkadaşlık veya sevgili olmak şeklinde algılıyorsa ve evlenme niyetinde değilse o halde bu kişilerin zımni beyan ile nişanlandığını söylemek doğru değildir. Bu hususta tarafların birinin iradesinin hile, hata ve ikrah sebebiyle fesada uğraması halinde yapılan nişanlanma iradenin sakat olması nedeniyle feshedilebilecektir. İrade bozukluğu hallerinde iradesi bozulmuş nişanlı, haklı sebebe dayanarak tek taraflı irade açıklamasıyla nişanı bozabilir. Ancak hatayı ve hileyi öğrendikten yahut tehdit ortadan kalktıktan sonra nişanı bozduğunu derhal diğer nişanlıya bildirmek zorundadır. Bu kurum, kişinin sahsa sıkı sıkıya bağlı haklarıyla ilgili olduğundan kişinin nişanlanma beyanında kendisinin bulunması şarttır. Bu iradeye beyanının temsilci aracılığıyla kullanması geçersizdir. Nişanlanma ehliyeti: Tam ehliyetli ve Sınırlı ehliyetli kişilerin nişanlanma ehliyeti de tamdır. Yani bu kişiler kendi başlarına hiç kimsenin rızasına bağlı olmaksızın. Nişanlanabilirler. Sınırlı ehliyetsizler, yani ayır etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar ise, ancak yasal temsilcilerinin izniyle nişanlanma sözleşmesi yapabilirler.(MK. 118/ll) Nişanlanma Engelleri: Geçerli bir nişanlanmadan söz edebilmek için taraflar arasında nişanlanmaya engel hallerin bulunmaması gerekir. Kanunda nişanlanma engellerinin neler olduğu açıkça belirtilmemiş ise de uygulamada ve öğretide evlenme konusundaki engellerin nişanlanma içinde kabul edildiğini görüyoruz. Bunların neler olduğuna baktığımızda, 1-Mevcut evlilik 2-Yakın hısımlık 3-Evlenmeye engel akıl hastalığı 4-Ayır etme gücünden sürekli yoksunluk. Medeni Kanunun 145. maddesinde kesin evlenme engelleri olarak belirtilen bu durumlardan birinin varlığı halinde kişiler arasındaki nişanlanma geçersiz olacaktır. Geçersizliğin niteliği butlandır. Nişanlanma akdi şarta bağlı olarak kurulabilir. Bu bakımdan nişanlanma akdi geciktirici(taliki) bir şarta ya da bozucu(infisahı) bir şarta bağlı olarak kurulduğunda, söz konusu şartın tahakkuk etmesi halinde, sonuçlarını doğurur ya da kendiliğinden ortadan kalkar. Ancak nişanlanmadan farklı olarak evlilik akdi şarta bağlanamaz. NİŞANLANMANIN SONUÇLARI Nişanlanma, ilerde evlenme konusunda fikir birliği içinde olan farklı cinsten iki kişi arasında kurulan bir akittir. Aile hukukuna ilişkin ve kendine has özel bir akit olan nişanlanma kurumu ile taraflar birbirlerine bağlanmakta ve nişanlı statüsü kazanmaktadırlar. Bu süreç evlenmeye kadar devam edecek geçici bir süreçtir. Bir yönüyle evlenmeye hazırlık dönemidir. Nişanlanma bir akit olduğuna göre elbette bu aktın taraflarına da bir takım hak ve ödevler düşecektir. Bu hukuki ilişkinin taraflara yüklediği hak ve yükümlülükleri inceleyelim. 1-Evlenme Yükümü Nişanlanmanın evlenmeye yönelik ve geçici bir durum olduğundan bahsetmiş idik. Taraflar için evlenmeye hazırlık dönemi olarak tespit ettiğimiz bu sürecin sonunda olması gereken; tarafların birbirleriyle evlenmeleridir. Nişanlanmanın amacı budur. Ancak buna rağmen taraflardan birisi tek taraflı olarak evlenmekten vazgeçerse diğer taraf bu konuda vazgeçen tarafı evlenmeye zorlamak için dava açamayacaktır. (MK 119) Ancak tarafların bu konuda özel hukuka ilişkin hakları saklıdır. Yani taraflar cayma sebebiyle birbirilerine karşı tazminat davası açabilecektir. 2-Sadakat Yükümü Aslında kanunda nişanlılar için bu konuda düzenlenmiş bir yükümlülük yoktur. Fakat öğretide genel olarak kabul edildiği üzere nişanlı tarafların birbirilerine karşı sadık kalmaları ve sıkıntıları paylaşmaları yardımlaşma içinde olmaları ahlak ve diğer toplumsal hukuk kuralları anlayışı gereğidir. Bu yükümlülüğün ihlali diğer taraf için nişanın haklı olarak bozulması sebebi yaratır. 3- Tanıklıktan Çekinme Hakkı Nişanlılardan her biri diğer tarafın yargılandığı özel hukuka ya da kamu hukukuna ilişkin bir davada herhangi bir gerekçe göstermeksizin tanıklık yapmaktan çekinme hakkına sahiptir. 4-Tazminat İsteyebilme Hakkı Nişanlılardan birinin öldürülmesi halinde sağ kalan nişanlı, ölümden sorumlu olan kişilerden hem maddi tazminat yani destekten yoksun kılma tazminatı hem de manevi tazminat talep edebilir. Bu tazminat ile ilgili hususlarda Borçlar Kanunumuzun 45 ve 47 maddelerinde yer alan hükümler caridir. NİŞANLANMANIN SONA ERMESİ Medeni
Kanun Madde -121: Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Nişanlanma doğal olarak evlenme ile son bulur. Nişanlanmanın amacı evlenme ye hazırlık olup nihayet bu dönemin sonunda evlenmektir. Ancak nişanlanma her zaman evlenme ile sona ermeyebilir. Nişanlılığı bozan başkaca sebeplerde vardır. Mesela; Nişanlılardan birinin ölümü, gaipliğine hükmedilmiş olması, nişanlılardan birinin bir başkasıyla evlenmesi, Cinsiyet değiştirmesi ya da aralarında kesin evlenme engellerinin cereyan etmesi gibi sebepler ortaya çıktığında taraflar arasındaki nişanlılık durumu da doğrudan yani kendiliğinden ortadan kalkar. Nişanlanmada tarafların birinin iradesi hile, ikrah ve hata sebebiyle sakatlanmış ise iradesi fesada uğrayan taraf her zaman tek taraflı bir irade beyanıyla nişan akdini bozabilir. Nişanlanma akdinin kendine has özel bir aile hukuku akdi olduğundan bahsetmiş idik. Gerçekten nişanlılardan biri hiçbir sebep göstermeksizin bu akdi bozabilmekte ve diğer taraf akitten dönen için onu ifaya zorlamak için bir ifa davası açamamaktadır. Yani nişanlılardan her biri istediği an sebepsiz olarak bozabilmektedir. Ancak MK 102 ve 121 Maddelerinde düzenlendiği üzere haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozan taraf tazminat ödemek zorunda kalacaktır. Nişanın bozulması sonucu taraflar arasında bir takım hukuki uyuşmazlıklar ortaya çıkabilecektir. Şimdi bunları inceleyelim. 1-HEDİYELERİN GERİ VERİLMESİ DAVASI Medeni
Kanun Madde–122: Nişanlılık evlenme dışındaki bir sebeple sona ererse, nişanlıların birbirlerine veya ana ve babanın ya da onlar gibi davrananların, diğer nişanlıya vermiş oldukları alışılmışın dışındaki hediyeler, verenler tarafından geri istenebilir. Hediye aynen veya milsen geri verilemiyorsa, sebepsiz zenginleşme hükümleri uygulanır Nişanın bozulması halinde nişanlı taraflar birbirlerine verdikleri mutad dışı hediyeleri geri isteyebilecektir. Mutad dışı hediyelerin ne olduğunu hediyenin niteliğinden tespit edebiliriz bunlar olağan dışı, sıradan olmayan ve değerli hediyelerdir. Örneğin Bir altın set ya da ev otomobil gibi değerli hediyeleri iade kapsamında sayabiliriz. Hediyelerin istenebilmesi için tarafların nişanın bozulmasında kusurlu olması şartı aranmaz. Nişanın bozulmasını isteyen taraf kusursuz olsa dahi olağan dışı ve değerli olan hediyeleri talep halinde geri iade etmek zorundadır. Hediyelerin iadesini sadece taraflar değil onların anne ve babaları ya da onlar gibi hareket etmiş kişilerde talep edebilecektir. Eşyalar mevcut değilse bunun yerine sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince bedelinin ödenmesi gerekir.(BK. 60–61) 2-MADDİ TAZMİNAT DAVASI Medeni
Kanun Madde–120: Nişanlılardan biri haklı bir sebep olmaksızın nişanı bozduğu veya nişan taraflardan birine yükletilebilen bir sebeple bozulduğu takdirde; kusuru olan taraf, diğerine dürüstlük kuralları çerçevesinde ve evlenme amacıyla yaptığı harcamalar ve katlandığı maddi fedakârlıklar karşılığında uygun bir tazminat vermekle yükümlüdür. Aynı kural nişan giderleri hakkında da uygulanır. Tazminat istemeye hakkı olan tarafın ana ve babası veya onlar gibi davranan kimselerde, aynı koşullar altında yaptıkları harcamalar için uygun bir tazminat isteyebilir. Nişanın haksız ve kusurlu olarak bozulması halinde mağdur taraf ve onun ana babası ile onlar gibi hareket edenlerin, nişanının bozulmasına kusuruyla sebep olan taraftan bu konudaki zararlarının tazminini talep edebileceklerdir. Nişanın bozulması sebebiyle tazminat talep edebilmek için nişanın bozan tarafın kusuru şarttır. Nişanı bozan tarafın kusurlu olarak haksız yere nişanı bozması gerekir. Nişanın kusursuz olarak ölüm, gaiplik veya bozma dışındaki nedenlerle son bulması halinde maddi tazminat talep edilemeyecektir. Maddi tazminatı, kusuru olmayan nişanlı, anne babası veya bunlar gibi hareket eden kişiler talep edebilecektir. Tazminat talep etme hakkına sahip olanlar sadece evlenme olacağı inancıyla yaptıkları masrafları talep edebileceklerdir. Örneğin düğün salonu kiralanmıştır ya da düğün balosuna yönelik masraflar yapılmıştır ya da ev eşyası alınmıştır… buna benzer ödemeler halinde nişanın bozulmasıyla mağdur olacak taraf bu konudaki masraflarını karşı taraftan talep edebilecektir. Tazminatın miktarı konusunda kanun hâkime takdir hakkı vermiştir. Hâkim durumun gereğine göre uygun bir tazminata hükmedecektir. 3-MANEVİ TAZMİNAT DAVASI Medeni
Kanun Madde 121.-Nişanın bozulması yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir. Nişanın bozulması halinde manevi tazminat isteyebilmek için bazı şartların mevcudiyeti aranmaktadır. Bunları şöyle sıralayabiliriz. a)nişanı bozan tarafın kusurlu olması b) tazminat isteminde bulunan nişanlının nişanın bozulmasında herhangi bir kusurunun bulunmaması c)kusursuz olan nişanlının kişilik hakkının nişanın bozulması yüzünden saldırıya uğramış olması Nişanın bozulması sebebiyle Manevi tazminat isteyebilmek için kişilik haklarının ağır şekilde saldırıya uğramış olması gerekir. Kişinin, nişanın bozulduğu sebebiyle salt üzüntü duyması manevi tazminat için yeterli değildir. Manevi tazminat bozulan manevi dengenin telafisi için öngörülen kanuni bir telafi biçimidir. O halde tazminat isteyebilmek için tazminat yükümlüsü tarafın eylemi haksız olmalıdır. Kısacası kusuru bulunmalıdır. Tazminat isteyen Mağdur tarafın nişanın bozulmasında kendisine yüklenebilecek kusuru bulunmamalı ve olaya kendi kusuruyla sebebiyet vermemelidir. Nişanı bozan taraf haklı bir sebeple nişanı bozmuş ise böyle bir durumda tazminat ödeme yükümlülüğünden bahsedemeyiz. Yine bu konuda tazminatın miktarının belirlenmesinde kanun hâkime takdir yetkisi tanımıştır. Hâkim durumun gereğine uygun bir miktar tazminata hükmedebilir. Hâkim tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına uygun bir ödenceye hükmedecektir. Manevi tazminat talebi kişiye sıkı sıkıya bağlı haklardan olduğundan başkasına devredilemediği gibi bu hak, kişinin ölümüyle de son bulur yani mirasçılara geçmez. Ancak kişi, manevi tazminat davası açtıktan sonra ölmüş ise bu konudaki hakları terekesine dahil olacağından mirasçılarının, murislerinin sağlığında açmış olduğu ve ölümüyle ortada kalan manevi tazminat davasına devam etmeleri mümkündür. Sınırlı ehliyetsiz gurubuna giren sezgin küçükler ve kısıtlıların bu konudaki dava açma ehliyeti, konunun şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardan olması sebebiyle tamdır. Yani bu guruptaki kişiler yasal temsilcilerinin rızasına bağlı olmaksızın manevi tazminat davasını tek başına açabileceklerdir. 4-DAVA AÇMA SÜRESİ Medeni
Kanun Madde . 123:Nişanlılığın sona ermesinden doğan dava hakları, sona ermenin üzerinden bir yıl geçmekle zaman aşımına uğrar. Nişanlanmadan doğan her türlü dava hakkı(eşyaların geri iadesi, tazminat davaları) Nişanın sona ermesinden itibaren 1 yıl içinde açılmalıdır. MK 123 madde Av.İhsan SAĞIR