İfade Özgurluğü Ve Türk Ceza Kanunu’nun 301. Maddesinin Bu Kavram Işiğinda Değerlendirilmesi Fatih Birtek*
Ekleyen: Av.tayfun Eyilik | Tarih: 23-05-2007 | Kategori: Makale | Not
İFADE ÖZGURLUĞÜ VE TÜRK CEZA KANUNU’NUN
301. MADDESİNİN BU KAVRAM IfiIĞINDA
DEĞERLENDİRİLMESİ
FATİH BİRTEK*
Herkes benim düşünceme katılırsa,
Yanılmış olmaktan korkarım.
Oscar WİLDE
I.İFADE OZGURLUĞÜ KAVRAMI
a- Tanımı
İnsanı insan yapan en önemli unsurlar; düşünebilmek ve konuşabilmek
yetileridir. O halde canlı bir varlık; düşünme ve düşündüklerini ifade
edebilmesiyle insan kavramı içerisine girmektedir.(1)
Dar anlamı itibariyle ifade hürriyeti; kişilerin hiç bir baskı altında
kalmadan, düşünce, fikir ve kanaatlerini açıklayabilmeleri demektir. Di-
ğer bir tanıma göre ifade hürriyeti: “Bireyin çekince duymadan düşüncelerini,
duygularını ve kanaatlerini paylaşabilmesidir.”(2)
Doktrinde bu dar kapsamlı tanımların yanında ifade özgürlüğünün
içe bakan yönü ve dışa dönük alanı birleştirilerek yapılan başka bir tanı-
ma göre ifade hürriyeti: “Temelde, belirli bir düşüncenin açıklanması ve bu
düşüncenin etrafında toplanmanın sağlanması hakkını kapsamaktadır.
Gerçekte, salt düşünce, kişinin iç dünyası ile ilgili bir olgudur. Kişinin dü-
şünme yetenek ve olanağının zaten sınırlandırılması veya engellenmesi
___________________________________________________
* Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı
(1) DÜLGER M. Volkan, İstanbul Barosu Çetin Özek Armağanı Özel Sayısı, İstanbul, 2004, s. 282
(2) ARTUK, M.Emin – GÖKCEN, A. – YENİDÜNYA, A. Caner; Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6.Baskı, Ankara
2005, s.30
söz konusu olamaz. Bu nedenlerledir ki, düşünce hürriyeti düşüncenin
açıklanması hürriyetini de içermektedir.”(3)
İfade özgürlüğü kapsamında; salt sözlü ifadeler değil, ifadenin dışa
yansıma biçimi olan yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu
olarak düşünce ve kanaatleri açıklama ve yayma işlevi niteliğini haiz
her türlü araç girmektedir.
İfade özgürlüğü siyasi, kültürel, ekonomik, ticari her türlü düşüncenin
yazılı basın yanında her türlü mesaj, radyo ve televizyon gibi imkanlarla
ifade edilmesini de kapsar. İfade özgürlüğü, kanaat hürriyeti, bilgi
ve fikir alma ve sahi olunan bilgiyi yayma özgürlüğü olmak üzere üç boyuttan
oluşmaktadır.(4)
Özgür düşünmek ve düşündüklerini ifade edebilmek hakkı ve hürriyeti
demokratik toplumun temel taşıdır. Ancak ifade özgürlüğünün oldu-
ğu toplumlar da kişiler kendi fikirlerinin doğru veya yanlış olduğunu muhakeme
etme imkanına sahiptir Bu sebeptendir ki; demokrasi, her türlü
inanç, fikir ve düşüncenin açığa vurularak serbest bir tartışma ortamı yaratı
lması esası üzerine kuruludur.(5)
Düşünceyi açıklama özgürlüğü yalnızca bir iç alem özgürlüğü değildir.
Bu şekilde algılandığı zaman düşünce özgürlüğü anlamsız olur.(6) Ki-
şinin iç alemini bilmek mümkün olamayacağından; ifade özgürlüğü bakı-
mından asıl olan düşüncenin dış aleme, topluma açıklanmasıdır. Düşünce
bu şekilde dışa aktarıldığında düşünce özgürlüğü düşünceyi yayma
hürriyetine (ifade özgürlüğüne) dönüşmektedir. İfade özgürlüğünü ve dü-
şünce özgürlüğünü sadece kişinin iç dünyasına hasretmek bu özgürlüklerin
özüne dokunan bir kısıtlama olacak ve bu özgürlükleri kullanılamaz
hale getirecektir.
Bahsi geçen tanım ve açıklamalardan hareketle demokratik bir toplumda
ifade özgürlüğünün, yöneticilerin veya kamu makamlarının hoşuna
gidecek şeyleri söyleme hakkı değil, her türlü düşünceyi serbestçe açıklama
özgürlüğü olduğu kanaatine varmaktayız. Unutmamak gerekir ki; ancak
fikirlerin serbestçe açıklandığı ve tartışıldığı bir toplumda, bireyler
kendi fikirlerinin ve düşüncelerini doğruluğunu test edebilirler ve ancak
bu şekilde toplumun bireyleri ortak paydalar ve ortak doğrular etrafında
birleşerek demokratik bir toplumu oluşturabilirler.
612 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
(3) ÖZEK Çetin, Türk Basın Hukuku, İ.Ü.H.F Yayını, İstanbul, 1978, s.27
(4) BIÇAK Vahit: AİHM Kararları Işığında İfade Özgürlüğü,http://www.geocities.com/vbicak/izmirbar. htm- Eri-
şim Tarihi; 06.03.2006
(5) KARAGÖZ Kasım: İfade Özgürlüğü ve İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Sınırlandırılması Sorunu.
Yayınlanmamış Doktora Tezi.2004 Ankara, Y.Ö.K DÖK. MERKEZİ, s. 326
(6) ARTUK, M.Emin – GÖKCEN, A. – YENİDÜNYA, A. Caner; Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6.Baskı, Ankara
2005, s.30
b- İfade Özgürlüğünün Ulusal ve Uluslararası Belgelerdeki Anlamı
Anayasa’nın 25/2 ve 26. maddeleri ifade özgürlüğünü düzenlemektedir.
Anayasa m. 25: “Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce
ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle
kınanamaz ve suçlanamaz.”
Madde 26: “Herkes düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya baş-
ka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.
Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir
almak ya da vermek serbestliğini de kapsar."
Anayasa’nın 26. maddesi bu şekilde genel manada ifade özgürlüğünü
tanımladıktan sonra, ikinci fıkrasında AİHS 10/2’ ye paralel olarak
ifade özgürlüğüne demokratik düzen içerisinde izin verilebilir müdahalelerin
hangileri olduğunu ve müdahalelerin hangi gerekçelere dayanabilece
ğini düzenlemiştir.
AİHS 10. madde uyarınca:
“- Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. bu
hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları
söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü içerir.
- Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik
bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak
bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması kamu düzeninin sağ-
lanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın başkalarının
şöhret, ve haklarının korunması veya yargı gücünü otorite ve tarafsızlığının
sağlanması için yasayla öngörülen bazım biçim koşullarına, sınırlamalara
ve yaptırımlara bağlanabilir."
İfade özgürlüğü ile ilgili AİHS 10. madde ve Anayasamızdaki düzenlemeler
iki seviyede işlemektedir. İlk olarak, ifade özgürlüğü konusunda bir
temel ilke ortaya konulmakta ve bu suretle ifade özgürlüğü koruma altı-
na alınmaktadır. İkinci seviyede ise, ifade özgürlüğüne karşı izin verilebilir
müdahalelerin neler olduğu düzenlenmektedir.(7)
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin yanında İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesinin 19. maddesi ve Medeni ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası
Sözleşmenin 19. maddesi de yukarıda bahsi geçen iki kademeli
bir sistematik içerisinde ifade özgürlüğünü ve bu özgürlüğün sınırlandı-
rılmasına ilişkin düzenlemeler getirmişlerdir.
İfade Özgürlüğü ve 301 Fatih Birtek 613
___________________________________________________
(7) BIÇAK Vahit: age, s.3
c- İfade Özgürlüğünün Sınırlandırılması Sorunu
AİHS’de ifade özgürlüğünün ve dolayısıyla diğer özgürlüklerin sınırlandı
rılması hususunda genel bir hüküm bulunmamaktadır. Bunun yerine
sözleşme hakların sınırlandırılmasını olağan ve olağanüstü dönemleri
birbirinden ayırarak incelemiştir.(8) Sözleşmede; 10. maddenin ikinci
fıkrası; hakkın kullanılması ile birlikte ortaya çıkan sınırlama (olağan sı-
nırlama- hakkı kullanan kimseye yüklenen ödev), 15. maddede ise olağanüstü
zamanlarda uygulanabilecek olan kısıtlamalar ve nihayetinde
üçünçü bir ayrım olarak - insan hak ve hürriyetlerine ilişkin bütün ulusal
ve uluslararası belgelerde varlığını koruyan - 17. madde: “sözleşmede
düzenlenen hakların kötüye kullanılması yasağı”dır.
fiüphesiz demokratik toplumlarda ifade özgürlüğü kavramı da sınırlamalardan
muaf değildir. Hiç bir özgürlük mutlak anlamda sınırsız de-
ğildir. Bu bağlamda Richard KNİGHT : “Tam bir özgürlük anarşidir, tam
bir düzen de zulüm. Bu iki uç arasındaki dengeyi korumak, demokratik
toplumların asırlar boyu amacı olmuştur diyerek; sınırsız özgürlüklerin
olduğu yerde devlet düzeninden ve nihayetinde demokrasi diye bir kavramdan
söz edilemeyeceğini ortaya koymaktadır.”(9)
Ancak ifade özgürlüğü konusunda da diğer temel hak ve hürriyetlerde
olduğu gibi sınırlamalarında sınırı vardır. Sınırlamalar çok sıkı denetime
konu olmakla birlikte; ifade özgürlüğüne yapılan müdahale demokratik
toplumda mutlaka gerekli olmalı, sınırlama mutlaka kanun ile yapı
lmalı, müdahalenin meşru bir amacı olmalıdır (yani acil bir toplumsal
ihtiyaca cevap vermelidir).
d- AİHM Kararlarında İfade Özgürlüğünü Sınırlandırmanın
D e n e t i m i
İfade özgürlüğü konusunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin
Handyside/ Birleşik Krallık davasında ifade özgürlüğünün kapsamında
olan fikirler hakkında yeni ve geniş bir açılım ortaya koymuştur. Handyside
Kararı’ nda özetle: “…ifade özgürlüğü toplumda beğeni ve hoşgörü
ile karşılanan düşünceler için değil aynı zamanda halkın bir kesimini rahatsı
z eden, şoka uğratan bilgi ve fikirlerin de kapsadığı”ndan bahisle, bu
şekilde ifade edilen düşüncelerin özgürlük kapsamında olduğu belirtilmiştir.
Bu gerekçeden hareketle, ifade özgürlüğü sadece onaylanan veya incitici
olmayan görüş ve bilgilerin açıklanmasını değil aynı zamanda, inciten,
şok eden rahatsızlık veren, düşüncelerin açıklanmasını da içermektedir.
AİHM Türkiye ile ilgili olarak yapılan başvuruların bir çoğunun karara
bağlanmasında, Türkiye aleyhinde verilmiş olan ihlal kararlarında geliştirdi
ği ilkeleri argüman olarak kullanmaktadır.
614 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
(8) KARAGÖZ Kasım: Age, s. 83
(9) ZEYBEK Cengiz. İnsan Hakları Bağlamında Arama Kavramı Çağın Polisi Dergisi, Sayı 29, s. 45-46
Aksoy/Türkiye: fiiddete başvurma, silahlı direniş veya bir başkaldı-
rının teşvikinin söz konusu olmayan ve kamuoyunun bilgilendirilmesi
amacı taşıyan ifadelerin ifade özgürlüğü kapsamında olduğu,
Sürek ve Özdemir/ Türkiye: ... bir mülakatın devlet politikasına ciddi
eleştiriler getiriyor olması ve ülkenin bir bölümündeki problemin kayna
ğı veya sorumluları hakkında tek taraşı görüşler aktarıyor olması sebebiyle
ifade özgürlüğüne müdahale edilmesinin meşru amacının olmadığı,
Arslan/ Türkiye: Düşmanca bir üslupla kaleme alınmış olmakla birlikte,
halkı şiddete ve silahlı direnişe, ayaklanmaya teşvik olmadığı sürece
ifadenin sırf düşmanca bir üslup taşıdığı gerekçesiyle cezalandırılamayaca
ğı, düşmanca kaleme alınan ifadelerin ulaştığı insan kitlesi nazara
alındığında toplumun büyük kesimi etkileme imkanı olmadığından ulusal
güvenlik ve kamu düzeni bakımında tehlike oluşturmayacağı,
Ceylan/ Türkiye: fiiddet övülmediği, silahlı mücadeleye ve ayaklanmaya
teşvik olmadığı müddetçe ifadelerin saldırgan nitelik taşıdığı gerekçesiyle
müdahalenin hukuki olarak nitelendirilemeyeceği,
Başkaya ve Okçuoğlu/ Türkiye: fiiddete teşvik söz konusu olmadı-
ğı, şiddete çağrı anlamında anlatım tarzı benimsenmedikçe devletin resmi
politikasının eleştirilebileceği,
Polat/ Türkiye: fiiddet övülmediği, silahlı mücadeleye ve ayaklanmaya
teşvik olmadığı müddetçe, ifadelerin düşmanca bir üslupla kaleme
alınabileceği düşmanca kaleme alınan ifadelerin medya aracılığı ile açıklanmamı
ş olması sebebiyle ulaştığı insan kitlesi nazara alındığında toplumun
büyük kesimini etkileme imkanı olmadığından ulusal güvenlik ve
kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayacağı,
Gerger/ Türkiye: Sayısı sınırlı bir katılımcı topluluğuna okunmuş
bir mesajın ulusal güvenlik, kamu düzeni ve ülkenin toprak bütünlüğü
için oluşturduğu potansiyel tehlikenin oldukça sınırlı olduğu, mesajda
karşı koyma, mücadele, bağımsızlık kelimeleri kullanılmakla birlikte, şiddete,
silahlı mücadeleye isyana teşvik olmadığından bahisle müdahalenin
meşru amacı olmadığı yönünde kriterlere başvurmuş ve daha sonraki
başvurular hakkında karar verirken de bu ölçütleri dayanak olarak kullanmı
ştır.
II. TÜRK CEZA KANUNU’NUN 301. MADDESİNİN İNCELENMESİ
a- 301. madde
301. madde: “-Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini
ALENEN AfiAĞILAYAN kişi....
- Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini, devletin yargı organlarını, askeri
veya emniyet teşkilatını ALENEN AfiAĞILAYAN kişi..
- Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk Vatandaşı tarafı
ndan işlenmesi halinde verilecek ceza… ARTIRILIR.
İfade Özgürlüğü ve 301 Fatih Birtek 615
- Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz."
5237 Sayılı Yasa girmeden önce yürürlükte bulunan mülga 765 Sayı
lı Türk Ceza Kanunu’nun 03.08.2002 tarihin ve 4771 Sayılı yasa ile de-
ğişik 159. maddesi de benzer bir düzenleme içermekteydi:
159. madde; “-Türklüğü, Cumhuriyeti, Büyük Millet Meclisini, Hükümetin
Manevei fiahsiyetini, Bakanlıkları, Devletin askeri veya emniyet
muhafaza kuvvetlerini veya adliyenin manevi şahsiyetini ALENEN TAHKİ
R VE TEZYİF edenler..
- Türkiye Cumhuriyeti Kanunlarına veya Büyük Millet Meclisi Kararları
na ALENEN SÖVENLER....
- Türklüğü tahkir yabancı bir memlekette bir Türk tarafından işlenirse
verilecek ceza..... ARTIRILIR.
- TAHKİR, TEZYİF VE SÖVME KASTI BULUNMAKSIZIN SADECE
ELEfiTİRMEK MAKSADIYLA YAPILAN DÜfiÜNCE AÇIKLAMALARI CEZAYI
GEREKTİRMEZ.”
Gerek 301 ve gerekse 159. madde, öze ilişkin olarak aynı hukuki korumayı
sağlamakta ve aynı menfaati koruma altına almaktadırlar.Gerçekte,
anılan hüküm menşei bakımından 1889 tarihli İtalyan Zanardellli
Yasası’nın (devrin Adalet Bakanı’nın ismiyle anılmaktadır) 123. maddesinin
yansımasıdır. Ancak o günden bugüne çok sık değişiklikleri maruz
kalmıştır. 1930 tarihli İtalyan Rocco Yasası’nın 290 ve 192. maddelerinde
de benzer düzenlemeler yer almıştır.
b- Madde metninde geçen AfiAĞILAMAK ve TÜRKLÜK kavramları:
Mülga 765 Sayılı Yasa’nın 159. maddesi ALENEN TAHKİR, TEZYİF ve
SÖVME şeklinde düzenleme yapmışken halen yürürlükte bulunan 5237
Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesi AfiAĞILAMAK kavramına yer
vermiştir.(10)
Bu noktada, ilgili maddenin daha iyi anlaşılması ve anlamlandırılması
bakımından AfiAĞILAMAK kelimesinin etimolojik olarak incelenmesi
gerekmektedir. İlk olarak kelime sosyal anlamı bakımından tahlil edildi-
ğinde “duyulan saygı ve güvenin azaltılması amacına matuf ifade, eylem
ve düşünce açıklaması” olarak karşımıza çıkmaktadır. Kelime dil bilimi
açısından incelendiğinde ise “aşağı-la-mak (geçişli fiil olarak): kıymetini itham
etmek, kıymetini aşağı göstermek, geçişsiz fiil olarak: hor görmek, tahkir
etmek, hakir görmek kötü gösterme...” anlamların barındırmaktadır.(11)
616 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
(10) Tahkir Osmanlıca bir kelime olup; hakaret etmek, hor görmek, küçük görme, aşağı ve alçak addetmek
anlamına gelirken, Tezyif : çürütmek, küçük düşürmek, eğlenmek, alaya almak, bir şeyin dışını tezyin
ve tanzim edip, içini fena yapmak, kötü ayar etmek, tahkir etmek, anlamlarını karşılamaktadır. Bu
sebeple tahkir ve tezyif kavramları, aşağılamak kavramına nazaran daha yoğun bir kötüleme, kötü
gösterme ve saygınlığı zedeleme anlamı barındırmaktadır.YEĞİN, Abdullah: Yeni Lügat Osmanlıca-
Türkçe, İstanbul 2005, s.675, 734
(11) TOPALOĞLU Ahmet, Kubbealtı Lügatı, Ankara, 2004. (Derleyen: İlhan AYVERDİ)
301. madde nazara alındığında; maddede subjektif kanaatlere varılması
na neden olan diğer kavramlar ise: TÜRK ve TÜRKLÜK ifadeleridir.
Öncelikle Türk kime denir sorusunun yanıtını Anayasa’da aramak bizi
daha doğru bir sonuca götürecektir. Anayasa’nın 66. maddesinde Türk
kavramı şu şekilde tanımlanmıştır: “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile
bağlı olan herkes Türk’tür.”
TÜRKLÜK kavramı ise Türk kavramına göre daha soyut ve daha subjektif
nitelik taşıdığı aşikar olmakla birlikte: 301. maddenin gerekçesinde
“Dünya’nın neresinde yaşarsa yaşasınlar Türklere has müşterek kültürün
ortaya çıkardığı ortak varlık” olarak tanımlanmıştır. Gerek Anayasa’ nın
66. maddesi ve gerekse 5237 Sayılı Yasa’nın 301. maddesinin gerekçesi
nazara alındığında Türk ve Türklük kavramlarına nesnel ve objektif bir
tanımlama getirme olanağı bulunmamaktadır.
Niteliği itibariyle kanunlar ile çok geniş bir alanda düzenleme yapıldı
ğından, kanunların soyut ve genel olması asıldır. Nitekim AİHM, Müller
ve Diğerleri Kararı’nda “kanun yapmada mutlak kesinliğin imkansız oldu
ğu ve değişen durumlara uyum sağlanması açsından kanunun az çok
soyut ifadeler taşıyabileceğini” belirtmiştir. Yine Öztürk/ Türkiye Davası’
nda “….Kanunlardan mutlak kesinlik beklemek imkansızdır. Kesinlik ço-
ğu zaman istenen bir durum olsa da, bu beraberinde aşırı katılık getirebilir.
Bu nedenle kanunların değişen koşullara uyum sağlayabilecek durumda
olması gerekmektedir. Kanunların büyük bir çoğunluğu şu ya da bu ölçü
de belirsiz olan ve yorumlanması bir uygulama meselesi teşkil eden terimlerle
ifade edilebilir”. Bu sebeplerden hareketle kanunların soyut ve
nispeten subjektif kavramlar içermesinin kanunilik ilkesi ile bağdaşmayan
bir yönü bulunmamaktadır.
Bu kavramlar anlamlandırılırken ilgili normun düzenlenme amacına
ve kanunun geneline hakim olan düşünce biçimine bakarak amaçsal (gai)
bir yorum yapmak zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Aksi halde bu soyut
kavram hakkında müşterek bir tanıma varmak ve müşterek bir kanı
oluşturmak mümkün olmayacaktır.
Bu noktada gerek 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nda kişilere ve ki-
şilerin hak ve özgürlüklerine yönelik cürümlere karşılık olarak getirilen
yaptırımların ağırlığına ve gerekse Ceza Muhakemesi Kanunu’nun kişi
hak ve özgürlüklerini etkileyen Ceza Muhakemesi Koruma Tedbirlerinde
Cumhuriyet Savcısı’nın ilk elden yetkili makam olarak görülmesi ve bununla
da yetinilmeyip Cumhuriyet Savcısı’nın kararlarının Hakim Onayı-
na sunulması gibi temel düzenlemeler dikkate alındığında, TCK’nın 301.
maddesinin özgürlükler (özgürlüklerin asıl sınırlamaların ise istisna oldu
ğu görüş) lehine yorumlanmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.
İfade Özgürlüğü ve 301 Fatih Birtek 617
c- 301. maddede öngörülen suç tipinin özellikleri
Öğretide hakaret suçlarının genel anlamda tehlike suçları kapsamında
yer aldığı kabul edilmektedir.(12) TCK’nın 301. maddesindeki cürüm ise
hakaret suçunun özel düzenleniş biçiminden ibarettir.(13)
Tehlike suçlarında asıl olan; bu suçun mağdurlarının veya bu suçtan
zarar gören kurumların onur ve saygınlıklarının gerçekten zarar görmesi
değildir. Mağdur kişi veya kurumların şeref ve haysiyetine yönelik bir eylemin
olması cezalandırılmaları için yeterli ve gerekli bir sebeptir.
Suçun Unsurları:
- Fail ve Mağdur: Bu suçun faili Ceza Kanunun genel hükümler çerçevesinde
belirlenen ve kusur yeteneği (isnad kabiliyeti) bulunan kimselerdir.
Mağdur ise genel hakaret suçlarından farklı olarak belli KURUMLAR
VE DEĞERLERDİR. Bu kurumlar “T.B.M.M, Türkiye Cumhuriyeti,
Hükümet, Yargı Organları, Askeri ve emniyet teşkilatı” ve bu kurumların
yanında soyut bir kavram olan TÜRKLÜK tür.
Mülga 765 Sayılı Kanun’un 159. maddesi Bakanlıkları da suçun
mağduru DEĞERLER kapsamına almış iken mevcut 301. maddede BAKANLIKLAR
sayılmamıştır.
- Korunan Menfaat: Bu suç tiplerinde korunan gerçek menfaat devletin
menfaati değildir. Genel anlamda korunan menfaat kamunun menfaatidir.
Bu suçun mağduru demokratik özgürlükçü bir siyasi düzen içerisinde
yaşamak hakkını ihlaldir.(14) Bu yönüyle bireye tanınmış bir hakkın
ihlalidir. Dolayısıyla devletin menfaatlerinin korunmasından değil de bireyin
korunmasından bahsetmek daha doğru olacaktır.
- Manevi Unsur: Bu suç tipinde genel hakaret kastının yanında özel
olarak madde bentlerinde anılan kurumların saygınlığı ve onuruna yönelik
hakaret kastının (özel kast) da varlığı aranır.(15)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 05.10.1987 gün ve 167/422 Sayılı
Kararında: “…Sanığın kalabalık bir yerde birçok kişinin duyabileceği şekilde
suç konusu sözleri söylemesi, Cumhuriyeti tahkir ve tezyif etmek
özel kastıyla hareket ettiğini açıkça gösterir” denilmekle, maddede sayı-
lan Anayasal kurumaların onuruna yönelik hakaret ve tezyif beyanlarının
özel bir kastla işlenmesi koşulunu aramıştır. (16)
618 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
(12) SOYASLAN Doğan, Özel Hükümler.2005 Ankara. s.233
(13) ERCAN İsmail: Ceza Hukuku Özel ve Genel Hükümler. 2006 Ankara. s. 613
(14) Türkçe Literatürde, İ. KABOĞLU, dayanışma haklarının yaşama hakkı ortak temelinde ilk iki kuşak
haklarla birleştirilebileceğini ileri sürmektedir. Yasama hakkının esas alınması durumunda birinci
kuşakta “güvenlik içinde yaşamak hakkı” geliştirilebilecektir. Bu haklar; üçüncü kuşak haklar
(kollektif haklar) grubunu oluşturmaktadır. Nakleden: ERDOĞAN, Mustafa: Anayasal Demokrasi,
Ankara 2004, s. 173
(15) MALKOÇ İsmail: Açıklamalı Yeni Türk Ceza Kanunu, 2. Cilt, Ankara 2006, s. 1951
(16) MALKOÇ İsmail: Age, s. 1952
Yargıtay mülga 159. maddeye ilişkin temyiz incelemelerinde özel kasıt
kavramı üzerinde özellikle durmuş ve Anayasal Kurumların onuru ve saygı
nlığını hedef almak özel kastı bulunmadığı hallerde bozma kararı vermiştir.
Nitekim, Y.C.G.K. 05.10.1987 tarih ve 9/167-422 sayılı kararınd
a( 1 7 ): “159. maddedeki suçun oluşması için, failde genel kasıttan maada,
özel kastın da bulunduğunun tesbiti zorunludur. Alkollü olan sanığın aniden
karşılaştığı içler acısı manzara karşısında, kendi bozuk durumunun
da verdiği infialin ve icapsız yakınmanın ifadesi olarak sarfettiği sözlerde
Cumhuriyeti tahkir özel kastı bulunmadığı…” görüşüne yer vermiştir.
Kanaatimizce gerek mülga 159 ve gerekse mevcut 301. maddeye ilişkin
olarak, suçun manevi unsuru incelenirken özellikle, failin, maddelerde sayı
lan Anayasal Kurumların onurunu ve saygınlığını hedef alması kastı (özel
kast) aranmalıdır.( 1 8 ) Özel kastın aranmasıyla 301. maddedeki suç tipi ile
hakaret suçu arasında bir ayrım yapmak imkanı elde edilecektir.
- Eylem: Bu suç tipi seçimlik hareketli bir suçtur. Birden çok hareket
çeşidiyle işlenebilir. Ancak temel ölçü; bu isnadın veya ithamın ALENEN
yani eylemin gerçekleştiği koşullar bakımından belirli olmayan ve birden
fazla kişiler tarafından algılanabilir olmasıdır.(19) İsnad olunan fiil bakı-
mından ise (seçimlik hareketler bakımından) söylemin veya ifadenin AfiA-
ĞILAMA biçiminde olması gerekir. Bu noktada aşağılamak tabiri hakaret
ve sövmeyi de kapsayan genel bir tabirdir.
Hakaret ve sövme aşağılamanın sadece bir çeşididir. Nitekim 301.
maddenin gerekçesine bakıldığında “anılan değerlere duyulan saygınlığı
azaltmaya matuf beyanlar”da aşağılama kapsamına girecektir. Bu noktada
mülga 765 Sayılı Kanun’un 159. maddesi daha dar kapsamlı ve daha
somuttur. Mülga kanunun 159. maddesi sadece anılan değerlere HAKARET
ve SÖVME fiillerini suç kapsamına almıştır. Bu yönden bakıldığında
mevcut 301. maddenin daha kapsamlı ve daha ayrıntıcı olduğu göze
çarpmaktadır. Mülga Kanunun 159. maddesi mevcut 301. maddeye nazaran
daha objektif (daha az subjektif) bir kritere dayanmaktadır. Çünkü
Hakaret etmek ile eleştiri amaçlı düşünce açıklaması daha kolay ayırt
edilebilecek kavramlardır.
- Aleniyet: Maddede sayılan aleniyetten kasıt suçun başkaları tarafından
öğrenilip işitilebilecek surette işlenmesidir.(20) 301. maddede bahsi geçen
aleniyet için belirsiz sayıda kimselerin öğrenebileceği bir biçimde eylemde
bulunulmasıdır. Bu yönüyle maddede düzenlenen aleniyet ihtilattan
ayrılmaktadır. Çünkü ihtilatta esas olan, ifadelerin “saldırılan kişiler-
İfade Özgürlüğü ve 301 Fatih Birtek 619
___________________________________________________
(17) Karar için bkz. MALKOÇ İsmail: Age, s. 1998
18) 5237 sayılı T.C.K özel kast genel kast ayrımını kaldırdığından, 301. madde bakımından ancak
doğrudan kast söz konusu olabilir.
(19) ERCAN İsmail: Ceza Hukuku Özel ve Genel Hükümler, Ankara 2006. s. 619
(20) MALKOÇ İsmail: Age, s. 1999
ce duyulması ve bilgi edinilmesi”dir. 301. madde sayılan aleniyetin gerçekleşmesi
için; umumi bir yerde işlenen fiilin başkaları tarafından görülüp
işitilmesi şart olmayıp, görülüp işitilebilir olması yeterli sayılır.
- Cezayı Ağırlaştıran Hal: T.C.K’ nın 301/3 bent hükmü aşağılamak
eyleminin yurt dışında ve bir Türk Vatandaşı tarafından işlenmesi halinde
cezanın artırılacağını düzenlemektedir. Bu artırımın amacı; yurt dışında
(uluslar arası bir alanda) bir ülkenin vatandaşının kendi ülkesi ve kendi
ülkesinin anayasal kurumlarının şahsiyeti, onuru, haysiyeti hakkında
aşağılayıcı beyanlarda bulunması, o ülkenin uluslar arası alanda saygınlı
ğı ve itibarı üzerinde daha şiddetli olumsuz etki ortaya çıkarmasıdır.
Bu hüküm devletin ve devletin anayasal kurumalarının saygınlığının
uluslar arası düzeyde korunması amacından hareketle yerinde bir düzenlemedir.
Çünkü maddede anılan kurumların şeref ve onuru içe karşı oldu
ğu kadar dışa dönük olarak ta korunmalıdır. Bu fıkra hükmü; ülkenin
uluslar arası alanda saygınlığını koruma amacını matuftur.
Ceza Usul Hukuku Bakımından:
Mülga 159. maddedeki suç tipinin kovuşturulması bakımından Mülga
CMUK’ta Adalet Bakanlığından İZİN alınması şartı getirilmiştir. Mülga
Kanun döneminde 159. maddeden yargılamaya (kovuşturmaya) başlanabilmesi
için Adalet Bakanlığının İzni gerekmekteydi.
İzin şartının temelinde ise: 159. maddede düzenlenen suç tipinin siyasi
bir suç olması ve bu suçun yargılanması için verilecek olan kararın
ülkenin siyasi geleceği bakımından önemi vardır. Dolayısıyla bu suça iliş-
kin yapılacak yargılamada korunan değerler ile elde edilen yarar arasında
oran elde edilen yarar aleyhine bozulabilir. Daha genel bir deyimle elde
edilen yarar, yitirilen yarardan daha az olabilir. Bu yönüyle siyasi bir
suç olmasından da hareketle bu suçun kovuşturulmaya başlanması için
siyasi bir makam olan ve siyaseten de hesap verme yükümlülüğü bulunan
ADALET BAKANLIĞI’ndan İZİN alınması koşulu bir yargılama şartı
(yargılamaya başlanması için yerine getirilmesi gereken şart) olarak düzenlenmiştir.
d- Eleştiri hakkının 301. madde bakımından sınırı
301. maddede geçen aşağılamak kavramı ile yine 301/4. bent ve
2 6 / 1’de düzenlenen eleştiri kavramının birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Burada önemli olan bir ifadenin ne zaman eleştiri ne zaman
aşağılama sayılacağıdır. Biz bir ifadeye eleştiri kastı taşıyor diyebiliyor
isek; bu ifade, eleştiri hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek
ve cezai takibattan uzak tutulacaktır. Ancak bir ifadeyi; ifade
özgürlüğünün ve eleştiri hakkının kapsamında değerlendirmenin mümkünü
yoksa bu noktada 301. madde bakımından cezai takibat söz konusu
olacaktır.
Eleştiri kavramı doktrinde; “hakim fikirden farklı düşünmek” şeklinde
tanımlanmaktadır. Demokratik bir toplumda, 301. maddede sayılan
620 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
kurumların eleştirilemeyeceğini savunmak mümkün değildir. Ancak bu
kurumları eleştirirken bu eleştirinin sınırı ne olacaktır. Bu noktada gerek
maddenin lafzına ve gerekse maddenin gerekçesine bakıldığında; “ulus
için ortak bir duygunun incitilmesi” noktasından hareket edilmektedir.(21)
Bir ifadenin 301. madde kapsamında değerlendirilebilmesi için; ancak
maddede sayılan kurumlar bakımından toplum için ortak olan hislerin
incitilmesi gerekecektir.
Kanaatimizce MALKOÇ’ un getirmiş olduğu “ulus için ortak bir duygunun
incitilip incitilmediğinin araştırılması” önerisi, sorunun çözümüne
katkı sağlamakla birlikte bir yönüyle eksiktir. Bu eksiklik çözüm olarak
önerilen incitme kavramının soyutluğundan ve sübjektişiğinden kaynaklanmaktadı
r. Yukarıda bahsi geçtiği üzere AİHM müteaddit kararlarında;
inciten, şok eden, rahatsızlık veren görüşlerinde ifade edilebileceğini açıkça
ortaya koymaktadır.
Söz konusu olan siyasi kurumlar olduğunda İnsan Hakları Avrupa
Mahkemesinin(22) eleştiri hakkının sınırları konusunda daha esnek oldu-
ğu görülmektedir. Buna gerekçe olarak; demokrasinin açıklık rejimi olması
gösterilmekte ve bi sebeple siyasi kişiler ve siyasal organlar bakı-
mından eleştiri hakkının kapsamının daha geniş ve sınırlarının daha dar
olduğu ortaya konulmaktadır.(23)
Siyasi kimliği olan kimseler ve siyasal organlar bakımından ifade özgürlü
ğünün daha geniş olduğu kabul edilebilir olmakla birlikte, ifade özgürlü
ğünün asılsız iftira ve saygınlığı azaltmaya matuf irade beyanlarını
koruduğu ve bu suretle anılan kimseler ve siyasal organların saygınlığı-
nın azaltılmasının ifade özgürlüğünün özüne ayıkır bir durum olacaktır.
Bu halde siyasi kimliğe sahip olan kimselerin ve siyasal organların tahkirinin
cezalandırılmasının temelinde, siyasal iktidarın saygınlığının fonksiyonel
nitelikte korunması amacı yatmaktadır.(24) Ancak siyasal organlara
hakareti suç sayan yasal normların geniş yorumlanması ifade özgürlü
ğünün büyük ölçüde sınırlandırılması sonucunu doğuracak, siyasal iktidarı
eleştirilemez olarak karşımıza çıkaracak ve haber verme ve eleştirme
haklarını kullanamaz hale getirecektir.(25)
Kanaatimizce; bir ifadenin eleştiri olarak değerlendirilip değerlendirilemeyece
ği noktasında şu şekilde kapsamlı bir inceleme yapılmalıdır:
“Gerek failin genel kastı(26) ve gerekse özel kastı her olay bakımından, ola-
İfade Özgürlüğü ve 301 Fatih Birtek 621
___________________________________________________
(21) MALKOÇ İsmail: Age, s. 1999
(22) Bkz. Castells/ İspanya Kararı ve Sürek- Özdemir/ Türkiye Kararları
(23) KARAGÖZ Kasım: Age, s. 196
(24) ÖZEK, Çetin: Türk Basın Hukuku, İstanbul 1978, s. 147.
(25) KARAGÖZ Kasım: Age, s. 196
(26) 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu özel kast, genel kast ayrımını kaldırmış ve kastı doğrudan ve dolaylı
kast biçiminde yeniden düzenlemiştir. Bu sebeple 301. madde bakımından ancak doğrudan kast ( özel
kasta alternatif olarak ) ile işlenmesi halinde cezalandırma söz konusu olabilecektir. 301. maddenin
dolaylı kast ile ihlal edilmesi mümkün gözükmemektedir.
yın kendi özelliğine göre değerlendirilecek ve madde gerekçesinde açıklandı
ğı üzere, bir ifade maddede sayılan kurumların saygınlığını azaltacak
ve bu kurumlara duyulan güvene zarar verecek nitelikte ise 301.
madde kapsamında değerlendirilmelidir. Böyle bir güven ve saygınlık zayı
şatıcı etki yok ise dermeyan edilen ifadeler TCK m. 26/1 ve301/4. bent
kapsamında değerlendirilip cezai takibata başlanmayacaktır.
Burada önemle üzerinde durulması gereken husus: ifade özgürlüğünün
hiçbir zaman hakaret etme özgürlüğüne dönüşemeyeceğidir. Bir kimsenin
ifade özgürlüğünün arkasına saklanarak, gerek başka kimselerin
şeref ve haysiyetlerine ve gerekse 301. maddede sayılan kurumların onuru
ve şerefine dokunacak ifade beyanında bulunamayacağı gerçeğidir.
Yasa uygulayıcılar olan hakim ve savcılar, ifade özgürlüğünün belirli
bir kullanımının cezalandırılmasının, bu özgürlüğe o kadar bir değer atfeden
demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığına karar verirken,
çatışan değerleri karşılıklı olarak tartmalı ve ölçülülük ilkesini(27) uygulamalı
dır.(28) Castells/ İspanya Kararında ortaya konulduğu gibi: “siyasi otoriteye
ilişkin eleştiriler sert bile olsa, siyasi çoğulculuğun ve kanaat ço-
ğulculuğunun bir parçasıdır”.(29)
Eleştiri Hakkının Kullanılmasının 301. Madde Bakımından Önemi: Yapı
lan bir ifade açıklaması salt eleştiri maksadı taşıyorsa; 301/4. bent
uyarınca hakkında ceza verilmeyecektir. Ancak bu noktada söz konusu
ifadenin eleştiri maksadı taşıyıp taşımadığının araştırılması İddianamenin
kabulünden sonra yapılması halinde telafisi güç zararlar ortaya çıkaracaktı
r. Gerçek manada eleştiri hakkını kullanan ve pozitif hukukun çizdi
ği sınırlar dahilinde eleştiri maksadıyla ifade açıklaması yapmış olan ki-
şi hakkında iddianame hazırlanmış (mahkeme tarafından iddianame kabul
edilerek işin esasına geçilmiş) ve ifade beyanında bulunan kimse SANIK
statüsüne sokularak yargılamanın bir sujesi haline gelmiş olacaktır.
Eleştiri maksadıyla açıklama yaptığı için beraat kararı verilinceye kadar
bu kimse çok büyük yıkımlara uğrayacaktır.
Bu noktada önüne gelen bir olayda eleştiri kastının bulunup bulunmadı
ğını öncelikle incelemesi gereken kimse Cumhuriyet Savcısı’dır.
Cumhuriyet Savcısı’nın öncelikle açıklığa kavuşturması gereken konu:
“ifade açıklamasında bulunan kimsenin ANAYASAL BİR HAKKA DAYANIP
DAYANMADIĞI”dır. Eğer eleştiri maksadıyla düşünce açıklanmışsa, eylem
bir hakkın kullanılması (pozitif hukukun çizdiği sınır çerçevesinde) niteli-
ğinde ise, genel bir hukuka uygunluk sebebi ortaya çıkacaktır. Çünkü,
Türk Ceza Kanunu’nun 26/1. maddesi "Hakkını kullanan kimseye ceza
622 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
(27) Korunan değer ile feda edilen değer arasında makul bir oranın bulunup bulunmadığını gözetmek
gerekmetedir. Korunan değer ile feda edilen değer arasında açık bir oransızlık var ise ifade
özgürlüğünü sınırlamaktan kaçınmak daha doğru bir karar olacaktır.
(28) KARAGÖZ Kasım: Age, s. 199
(29) KARAGÖZ Kasım: Age, s. 199
v e r i l m e z” hükmünü içermektedir. Bu halde önüne gelen bir olayda Cumhuriyet
Savcısı; düşünce açıklamasının eleştiri amacıyla yapıldığı kanısı-
na varırsa hiç iddianame hazırlamadan T.C.K m. 26/1 e dayanarak KOVUfiTURULMAYA
YER OLMADIĞINA karar verebilecektir. Bu halde hem
hiç dava açılmamış olacak hem de eleştiri maksadıyla düşünce beyan
eden kimse SANIK statüsüne sokulmadan (yargılamada işin esasına girilmeden,
kovuşturmaya başlanmadan) sorun çözüme kavuşturulacaktır.
Ancak bu noktada çözümlenmesi gereken diğer bir sorun olarak; bir
açıklamanın eleştiri amacı taşıyıp taşımadığı hususunun insandan insana
değişen sübjektif ve soyut bir değerlendirme niteliği taşımasıdır. Bu
halde Cumhuriyet Savcısı ifadeyi değerlendirirken kişinin kastını da
araştırmak zorunda kalacaktır. Kişinin kastının belirlenmesi ise bu tür
suçlarda hemen hemen imkansızdır. Çünkü elde bulunan tek delil “suç
konusu oluşturduğu iddia olunan” ifadelerdir. Başkaca bir delil bulunmadı
ğından failin iç dünyasının bilinmesinin mümkün olamayacağı ortadadı
r. Bu halde Cumhuriyet Savcısı kanunu yorumlarken kanun koyucunun
gerçek iradesini araştıracaktır. Öncelikle gerekçeden harekete
edecek ve daha sonra da kanunun geneli hakkında bir amaçsal bir yorum
(gai yorum metodu) yaparak sonuca ulaşmaya çalışacaktır.
Yargıtay Onursal Başkanı SELÇUK(30): “Hakimin iki aşamalı bir incelemeye
gerek duyduğu kanaatindedir. Hakim, ilk olarak nesnel bir değerlendirme
ile yapılan açıklamanın eleştiri çerçevesinde kalıp kalmadığına
bakacak, eleştiri kapsamında değerlendirilebilecek ise failin kastını (amacı
nı) saptamasına gerek olmadan sanığı aklayacaktır. Çünkü bu halde,
nesnel nitelikte hukuka uygunluk nedeni mevcut olacaktır. (T.C.K 26/1
i kast etmektedir). Bundan sonra yargıç eğer düşünce açıklamasının eleş-
tiri kapsamında kalmadığına karar vermiş ise ikinci aşamaya geçecek,
failin bunu eleştir maksadıyla işleyip işlemediğini inceleyecektir. Eleştiri
maksadıyla işlediği sonucuna ulaşırsa yine sanığı aklayacaktır. Bu halde
de; özel nitelikli bir hukuka uygunluk nedeni (T.C.K madde 301/4 ü kast
etmektedir) vardır.” diyerek, konuya farklı bir açıdan yaklaşmaktadır.
SELÇUK konuya çok önemli bir çözüm yolu getirmekle birlikte; getirmiş
olduğu öneri 301. maddeden dava açılmasın önüne geçebilecek nitelikte
değildir. Çünkü bu öneri yargılama safhası na ilişkindir. Çünkü bir
ifadenin beyanında eleştiri maksadının olup olmadığı hakkında hakimin
karar vermesi için, davanın esasına girmiş olması, kovuşturmaya başlamı
ş olması gerekmektedir. Oysa ki önemli olan, eleştiri hakkını kullanan
kişinin hakkında iddianame hazırlanmadan, kişi hakkında dava açılmadan,
kişi SANIK statüsüne sokulmadan kişiyi ceza takibatından uzak tutmaktı
r. Bu noktada yukarıda ifa edildiği üzere asıl sorumluluk Cumhuriyet
Savcısı’nın üzerindedir. Eğer yukarıda SELÇUK’ un belirtmiş olduğu
İfade Özgürlüğü ve 301 Fatih Birtek 623
___________________________________________________
(30) SELÇUK Sami: 30.10.2006 Tarihli Radikal Gazetesi, Yazar Atlan ÖYMEN’ in köşesinde yayınlanan
mülakat.
değerlendirmeyi Cumhuriyet Savcısı yapar ise - öncelikle Cumhuriyet Savcı
sının yapması gerekli ve zorunludur - kişi hiç SANIK statüsüne sokulmadan
ve hakkında dava açılmadan (siyasi bir suç tipi olması hasebiyle
siyasi çalkantıya sebep olmadan) sorun çözüme kavuşmuş olacaktır.
f- Avrupa uygulamasından iki örnek
İtalya: 1889 tarihli İtalyan Zanardellli Yasası’nın 123. maddesinin
1939 yılında değiştirilmiş(31) ve İtalyan Ceza Kanunu’na nationele italyano
(İtalyan Ulusu) kavramı eklenmiş ve diğer anayasal kurumlardan (diğer
kurumlar 290. maddede düzenlenmiştir) ayrı bir yerde düzenlenmiştir.
İtalya’da TAHKİR VE TEZYİF şeklinde (madde 290) düzenlenmiştir.
Fransa: Bu ülkede Ceza Kanunun da değil de 1881 tarihli Basın Özgürlü
ğüne Dair Kanun’da düzenlenmiştir. 30. maddesinde “mahkemeler
ve ordu;” 31. madde “bakanlar, meclis üyeleri, kamu görevlilerine görevleriyle
ilgili olarak yapılan HAKARETLER”i düzenlemektedir. Her ne kadar
bizim ülkemizdeki kadar sık olmasa da Fransa’da da bizdekine benzer
davalar açıldığı görülmektedir.(32) Nitekim:
Bu iki ülke nazara alındığında gerek İtalya ve gerekse Fransa’daki
düzenlemelerin Türk Hukuku’ndaki düzenlemeler ile benzer olduğu göze
çarpmaktadır. Ancak Avrupa Ülkeleri’nde bu suça ilişkin olarak uygulamada
fazla dava açılmadığı ve ifade özgürlüğü lehine daha liberal bir dü-
şünceyle hareket edildiği görülmektedir.
III.301. MADDE İLE İLGİLİ ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
a- 301. madde ile ilgili olarak dava engeli getirilmesi,
“İZİN fiARTI” önerisi:
Yukarıda açıklandığı üzere 301. madde ile ilgili olarak metinde yapı-
lacak esas hakkındaki değişiklikler de tek başına çözümü getirmeyecektir.
Çünkü 301. maddedeki suç bir tehlike suçudur ve seçimlik hareket-
624 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
(31) Mülga 765 Sayılı T.C.K nın 159. maddesi 1926 tarihlidir, İtalya" daki düzenleme bizden sonra
olmuştur
(32) 2005 yılında Fransa" da Belçika vatandaşı bir rap şarkıcısı Richard Makela: "Politik Olarak Yanlış"
isimli bir albümde FranSSe isimli bir şarkıda Napolyon ve De Gaulle gibi "bütün Fransız liderler"
hakkında küçültücü ifadeler kullanmış ve Fransa’ yı bir sokak kadınına benzetmiş ve bu şekilde
hakaretlere devam etmiştir. İçişleri Bakanı Sarkozy" nin başkanlığını yaptığı Halk Hareketi İçin Birlik
Partisi in Pireneler Bölgesi milletvekili Daniel Mach: "FranSSe" isimli şarkıdaki SS ifadelerin kasti
olarak büyük yazlıdığı ve SS subaylarını andırdığı gerekçesiyle mahkemeye müracaat etmiştir (dava
dilekçesi partisinden 152 milletvekili ve 49 senatör tarafından imzalanmıştır).
Dava dilekçesinde; "ülkenin büyüklerine hakaret edildiği ve Fransa nın onuru ile oynandığı "öne
sürülmüştür. 3 yıl hapis istemi ile dava açılmasıyla birlikte radyo- tv kanallarında yayımı yasaklandı
ve klip ise gösterimden kaldırılmıştır.
Makela mahkemede; "eleştiri hakkını kullandığı ve amacının hakaret olmadığı" savunması yapmıştır.
Mahkeme yargılama sonucunda Daniel Mach’ın - çocuklara pornografi propagandası da yapıldığı iddia
edildiği halde- 18 yaşından küçük çocuğa sahip olmaması sebebiyle -dava açma yeteneği olmadığı-
gerekçesiyle davayı reddetmiştir. Makela" nın yanında Sniper ve bir çok rap şarkıcısı yargılanmış ve
beraat etmiştir.
lidir. Bundan daha ötesi ifade özgürlüğü, eleştiri hakkı ve aşağılama kavramları
arasında hassas bir çizgide durmaktadır.
İfadelerin suç olup olmadığının değerlendirilmesi noktasında her bir
bireyin ve birey olması hasebiyle de yargılama faaliyetinde bulunan kimselerin
yorumları farklı olacak ve bu farklılıklarda dava açılmasına ve
mahkumiyetler ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu sebeple siyasi bir
suç niteliği haiz olan 301. madde ile ilgili olarak Mülga 765 Sayılı Ceza
Kanunu nun 159. maddesi için gerekli olan ADALET BAKANI’nın İZNİ
koşulu getirilmelidir.
Devletin idaresinden birinci derecede sorumlu olan ve siyaseten de
sorumluluğu üstlenen bir makamdan İZİN ALINMASI koşulunun getirilmesi
301. maddenin uygulanması aşamasında ve bu maddeye dayanılarak
açılan davaların siyasi tartışma konusu olmaktan çıkarılması yönünde
olumlu bir adım olacaktır. İzin şartı getirildiğinde Cumhuriyet Savcı-
ları arasında meydana geleni görüş ayrılıkları bir nebze göz önüne çıkmamı
ş olacaktır. Aksi halde sırf Cumhuriyet Savcılarının 301. madde hakkı
ndaki değerlendirmelerinin farklılığından dolayı hem eleştiri amacıyla
düşünce ifade eden kimseler hem de TÜRK YARGISI büyük yara almaktadı
r. İzin şartının getirilmesi ile daha dava açılmadan, iddianame hazırlanmadan
-varsa bir yorum ve değerlendirme hatası- olumsuz neticeler
meydana getirmeden, sistemin kendi içinde özdenetim birimi oluşturularak
sorunun çözümü sağlanabilecektir.
İzin konusunda hangi makamın yetkilendirileceği konusunda ise iki
farklı seçenek vardır. Birincisi Mülga Kanunun 159. maddesinin uygulanması
nda olduğu üzere Adalet Bakanı nın yetkilendirilmesidir. Bu görüş;
hem suçun siyasi niteliğinin bulunması hem de siyasi nitelikteki bir
suç ile ilgili olarak ancak siyaseten sorumlu bir makamın bu yetkisi kullanabilece
ği gerekçesiyle daha etkin ve geçerli bir yoldur. İkinci seçenek
ise Yargıtay Onursal Başkanı Sami SELÇUK’un dile getirdiği gibi Cumhurbaşkanlı
ğı makamıdır.(33) Sayın SELÇUK Cumhurbaşkanı’nın tarafsız
olmasında hareketle ve yürütmenin başı olmasını da gerekçe göstererek
bu seçeneği öngörmektedir. Ancak hem İZİN kurumunun siyasi niteliği
hem de etkinlik ve çabukluk noktasında Cumhurbaşkanı’nın yetkilendirilmesinin
çok işlerlik kazanacak etkin bir yol olmadığı ortadadır. Kaldı
ki, Cumhurbaşkanı siyaseten hesap verme yükümlülüğü olan bir makam
da değildir(siyasal açıdan sorumsuzluk kuralı).
301. Madde siyasi niteliği haiz bir madde olması hasebiyle verilen bir
yargılama izni neticesinde faydadan daha çok kayıplar ortaya çıkabilir
(Özellikle Demokratikleşme Süreci İçerisinde), bu halde Cumhurbaşkanlı
ğı makamının yıpranması mümkündür. Oysa aynı yetki siyasi irade de
olduğu vakit Adalet Bakanı nın siyasi sorumluluğu yoluna başvurularak
İfade Özgürlüğü ve 301 Fatih Birtek 625
___________________________________________________
(33) SELÇUK Sami: 30.10.2006 Tarihli Radikal Gazetesi, Yazar Atlan ÖYMEN’ in köşesinde yayınlanan
mülakat.
olumsuz neticenin bir nev i sorumluluğunu üstlenen kişiden hesap sorulabilir.
Sayın SELÇUK’un gösterdiği Cumhurbaşkanı’nın tarafsızlığı ve
yürütmenin başı oluşu gerekçeleri de çok pratik ve güncel değildir. fiöyle
ki; izin kurumu neticesinde Cumhurbaşkanı’nın yanlış nitelendirmede
bulunması halinde vereceği izin kararları bu makamın tartışılması ve sonucunda;
devletin başında ki makamın zedelenmesi ve hatta onu taraşı
bir duruma getirmesi muhtemeldir.
Geçmiş uygulamaya bakıldığında ise: 159. madde döneminde İZİN
şartının varlığı ve 159. maddenin kanun tekniği dikkate alındığında daha
az tartışmalar ve daha az siyasi sıkıntılar meydana geldiği görülmüştür.
b- Madde metininde yapılacak düzenleme
Yukarıda bir kaç yerde değinildiği üzere gerek TÜRKLÜK ve gerekse
AfiAĞILAMAK kavramları soyut ve nesnel olmayan (kişiden kişiye, uygulayı
cı dan uygulayıcıya göre değişen) kavramlardır. Bu kavramlar eski
159. maddenin kanun tekniğinde olduğu gibi daha objektif kriterler esas
alınmak suretiyle yeniden formülize edilmelidir. Türklük kavramı yerine
TÜRK ULUSU kavramı daha nesnel ve daha objektif değerlendirme yapı-
labilecek bir kavramdır (Nitekim İtalyan Ceza Kanunu Nationale İtalyono
- İtalyan Ulusu tabirini kullanmıştır). Bu değişiklikle birlikte 301. maddenin
uygulama alanı da daraltılmış olacaktır. Genel anlamda kişi hak ve
öz gürlüklerinin ön planda tutulduğu mevcut 5237 Sayılı Yasa’nın özü ve
ruhu ile de uyumlu bir değişiklik olacaktır. Aksi halde AİHM içtihatlarında
ifade özgürlüğü kapsamında sayılan; küçültücü, rahatsız edici, tek
yanlı, taraşı, resmi ideolojiye aykırı, infial uyandırıcı, sarsıcı ifadeler ifade
özgürlüğü kapsamından çıkarılarak rahatlıkla 301. maddedeki suç
kapsamına dahil edilebilecektir. Bu ise neticede Türkiye’nin AİHM’ de
mahkumiyeti sonucunu doğuracak ve siyaseten de ülkemizi açıklaması
güç bir duruma sokacaktır.
AfiAĞILAMAK kavramı her ne kadar kanunun yapılması aşamasında
sınırlı bir biçimde yorumlanacağı düşünülerek Hakaret ve Sövme
kavramlarının yerine kullanılmış olsa da kavramın soyutluğu ve
ö z n e l l i ğ i itibariyle uygulayıcıların farklı anlamlar vermesine neden olmuştur.
Türk Ceza Kanunu’nun g e n e l i n e bakıldığında mülga 765 Sayı-
Kanun’a nazaran dilinin sade ve anlaşılır bir Türkçe olmasına gayret
edildiği görülmektedir. 301. madde kapsamında da bu sadeleştirme ve
anlaşılır bir kanun dili oluşturulması noktasında; tahkir ve tezyif kelimelerinin
yerine aşağılamak kelimesi yanlış bir seçimle konulmuştur.( 3 4 )
Her ne kadar kanun dilinde açıklık ve sadelik; kanunilik ilkesinin bir
gereği olarak zorunlu olsa da tahkir ve tezyif kavramlarının tam karşı-
lığının bulunması güç olduğundan 301. maddede aşağılamak kelimesi-
626 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
(34) Tahkir ve tezyifte, karalama ve aşağılama birlikte aranır. Aşağılama kavramı ise sadece tahkir ve
tezyifin bir bölümüdür. YURTCAN, Erdener: 301, İstanbul Barosu Ceza Özel Sayısı, İstanbul 2006, s.
12. Kelimelerin etimolojik incelemesi için Bkz. yuk. Dipn. 10
nin seçilmesi sadeleştirmenin ve öz Türkçeleştirmenin her zaman olumlu
sonuç vermediğinin bir örneğidir.
Doktrinde açıklandığı üzere; aşağılamak kavramı kişilerin şerefine
yönelik cürümlerdeki hakaret değildir. 301. maddede yer alan aşağılamaktan
anlaşılması gereken; daha ağır biçimde ve toplum içinde küçük
düşürecek(35), saygınlığı önemli ölçüde azaltacak bir hakarettir.
Bu sebeple Mülga kanunda mevcut olan HAKARET kavramının AfiA-
ĞILAMAK kavramının yerine getirilmesi ile madde daha sınırlı bir uygulama
alanı bulacak ve objektif manada eleştiri amacı taşıyan ifadelerle
suç unsuru oluşturan ifadeleri ayırmada daha nesnel (daha az subjektif
karakterli) bir kriter olacaktır.
Üçüncü bir ihtimal ise Yargıtay Onursal Başkanı Sayın SELÇUK’un
dile getirdiği; 301. maddeye "…nesnel eleştiri sınırlarını aşar ve kamu güvenini
ve saygınlığı örseler/sarsar biçimde alenen hakaret edenler…” ibaresinin
eklenmesidir.(36) Ancak SELÇUK’un bu önerisindeki “nesnel eleştiri
sınırı” ve “kamu güveni” kavramları da geniş ve farklı yorumlanmaya
müsait kavramlardır.
c- 301. maddenin yorumlanmasında hakim ve savcıların durumu
Yukarıda izah olunan iki önerinin hayata geçirilmesi ile sorun tam
anlamıyla çözümlenmiş olmayacaktır. Bu değişikliklerle birlikte uygulayı
cı makamlar olan hakim ve savcıların da 301 ve benzeri maddeleri yorumlarken
gerek AİHS ve gerekse AİHM içtihatlarını göz önüne alarak,
Türk Ceza Kanunu’nun bütününde hakim olan kişi özgürlüklerine saygı-
lı olma ve daha az kısıtlama eğilimine uygun olarak değerlendirme yapması
gerekmektedir. 301. maddenin benzerlerinin Avrupa ülkelerinde de
olmasına rağmen, Avrupa da bu tür davaların daha az açıldığı ve açılanları
n da daha az mahkumiyetle sonuçlandığı göz önüne alındığında Türkiye
deki asıl sıkıntının madde metninden değil de uygulamadan kaynaklandı
ğı ortaya çıkmaktadır.
IV. SONUÇ
Bütün bu açıklamalardan hareketle: SÖZÜER’in deyimiyle "301. maddenin
kapsamının daraltılması ve ifade özgürlüğüne daha az müdahale etmek
maksadıyla maddeye işlenen “AfiAĞILAMAK” kavramının soyutluğu
ve farklı anlamlandırılması sebebiyle davalar açılmış ve mahkumiyet kararları
verilmiştir. Yoksa 5237 Sayılı yasa hazırlanırken özgürlüklerin asıl
sınırlamaların ise istisna olmasından hareketle, Avrupa’da olduğundan
daha özgürlükçü bir biçimde hazırlanmıştır. Uygulama ve yorum farklılığı
sebebiyle, değişik sonuçlara ulaşılmaktadır. Bu halde öncelikle ADALET
BAKANLIĞI İZİNİ yargılama şartı olarak getirilmekle Cumhuriyet Savcıla-
İfade Özgürlüğü ve 301 Fatih Birtek 627
___________________________________________________
(35) YURTCAN, Erdener: 301, İstanbul Barosu Ceza Özel Sayısı, İstanbul 2006, s. 12. ve bkz. 301. madde
gerekçesi.
(36) SELÇUK Sami: 20-21 Eylül Zaman Gazetesi Mülakatı
rı nezdinde yorum farklılıklarının daha iddianame hazırlanmadan önüne
geçilmiş olacak ve ifade açıklamasında bulunan kimseler SANIK statüsüne
sokulmadan olumsuz neticeler engellenecektir.
Maddenin esası hakkında ise; AfiAĞILAMA kavramı yerine HAKARET
kavramı ile madde daha az subjektif (daha nesnel) bir hale gelecek ve yargı
çlar bakımından öncelikle ifadelerin eleştiri hakkının kullanılması olup
olmadığı ve devamla eleştiri amacı taşıyıp taşımadığı (ifade sahibinin kastı)
konusunda karar vermeleri bakımından daha objektif karar vermeye
yarayacak değişiklikler olacaktır.
TÜRKLÜK kavramı yerine TÜRK ULUSU kavramı ile 301. maddenin
gerekçesinde yer alan geniş ve nesnel kavram yerine daha kapsamlı ve sı-
nırları daha belirli bir kavram getirilmiş olacak ve uygulamada hakimlerin
karar vermelerinde kolaylık sağlayacaktır.
301. maddedeki suç tipini bir tehlike suçu olması ve siyasi niteliği dolayı
sıyla bu suça öngörülecek ceza i yaptırım konusunda da bir ayrım yapı
lması düşünülebilir. Öncelikle verilecek ceza konusunda - hakime takdir
yetkisi tanımaya elverişli bir marj benimsenmek kaydıyla – ceza alt sı-
nırının paraya çevirmeye elverişli (CMK m. 49/2 nin yaptığı atıf ile 1 yıl
ve altındaki kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar m. 50 de sayılan seçenek
yaptırımlara hükmedilebilir) bir halde düzenlenebilir ve cezanın üst
sınırı ise ertelemeye imkan verebilecek bir şekilde (CMK m.51/1 uyarınca
maddede sayılan şartları haiz olan bir kimse için hükmedilen 2 yıl ve
altındaki hürriyeti bağlayıcı cezalar ertelenebilmektedir) düzenlenebilir.
Ancak söz konusu özgürlük; demokratik toplumun temel taşı olarak
kabul edilen ifade özgürlüğü olduğundan; 301. maddede düzenlenecek
olan yaptırımın sadece adli para cezası ile sınırlandırılması, hem bu özgürlü
ğe verilen anlam hem de, özgürlüğün sınırlandırılmasında gözetilecek
olan ölçülülük ilkesi bakımından daha anlamlı olacaktır.(37)
Özetle 1 Yıl ve daha altında bir alt sınır, 2 yıl ve altında bir üst sınır
belirlenebilir. Hürriyeti bağlayıcı cezalara ek olarak, adli para cezası
(CMK m. 52) da seçenek bir yaptırım olarak öngörülerek ceza bu şekilde
şahsileştirilebilir..
İletişim/Enformasyon çağı kabul edilen 21. yy’da ülke sınırlarının;
iletişim ve enformasyon bakımından sadece coğrafi değer taşıdığı bir ortamda,
cezaların mümkün olduğu kadar şahsileştirilmesi/sübjektişeştirilmesi
amacına yönelik olarak 301/3 bent hükmünde yer alan düzenlemeye
yer verilmemesi isabetli olacaktır.
628 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 81 • Sayı: 2 • Yıl 2007
___________________________________________________
(37) Nitekim mülga 159. maddenin yasaya işleniş yılı olan 1926 da bu yana 159. maddede yer alan cezai
yaptırımın kademeli olarak düşürüldüğü ortaya çıkmaktadır. Bu sebeple 301. madde konusunda da
hürriyeti bağlayıcı ceza yerine adil para cezası öngörülmesi daha doğru olacaktır. Kaldı ki, 159.
maddenin kodifikasyonuna paralel olarak bakıldığında; ileride 301. maddede yer alan hürriyeti
bağlayıcı cezai yaptırımında hafişeyebileceğini söylemek yanlış olmayacaktır. Bu sebeple yaptırımın
adli para cezası olarak öngörülmesi yerinde olacaktır.
Bütün bu değişikliklerle; hem ifade özgürlüğü korunmuş olacak, ifade
özgürlüğü konusunda pozitif hukukun çizdiği sınırı aşan kimseler,
salt düşüncelerinden ötürü hürriyeti tahdit edici cezaya maruz kalmaktan
beri olacak, hem de pozitif hukukun çizdiği sınırı aşanlar hakkında
cezai takibata başlandığında; bir kısım kimseler ifade özgürlüğünü bahane
ederek hakim ve savcıları baskı altına alamayacaktır.
KAYNAKÇA
DÜLGER, M. Volkan: İstanbul Barosu Çetin Özek Armağanı Özel Sayısı, İstanbul, 2004
ARTUK, M.Emin – GÖKCEN, A. – YENİDÜNYA, A. Caner; Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6.Baskı, Ankara
2005
ÖZEK, Çetin: Türk Basın Hukuku, İ.Ü.H.F Yayını, İstanbul, 1978
BIÇAK, Vahit: AİHM Kararları Işığında İfade Özgürlüğü,http://www.geocities.com/vbicak/izmirbar. htm-
KARAGÖZ Kasım: İfade Özgürlüğü ve İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında Sınırlandırılması Sorunu.
Yayınlanmamış Doktora Tezi.2004 Ankara
ZEYBEK, Cengiz: İnsan Hakları Bağlamında Arama Kavramı Çağın Polisi Dergisi, Sayı 29
YEĞİN, Abdullah: Yeni Lügat, Osmanlıca- Türkçe, İstanbul 2005
TOPALOĞLU, Ahmet: Kubbealtı Lügatı, Ankara, 2004. (Derleyen: İlhan AYVERDİ)
SOYASLAN, Doğan: Özel Hükümler.2005 Ankara
ERCAN, İsmail: Ceza Hukuku Özel ve Genel Hükümler. 2006 Ankara
ERDOĞAN, Mustafa: Anayasal Demokrasi, Ankara 2004
MALKOÇ, İsmail: Açıklamalı Yeni Türk Ceza Kanunu, 2. Cilt, Ankara 2006
SELÇUK, Sami: 30.10.2006 Tarihli Radikal Gazetesi, Yazar Atlan ÖYMEN’ in köşesinde yayınlanan mülakatı
ve 20-21 Eylül Tarihli Zaman Gazetesi Söyleşisi.
YURTCAN, Erdener: 301, İstanbul Barosu Dergisi Ceza Özel Sayısı, İstanbul 2006
İfade Özgürlüğü ve 301 Fatih Birtek 629