YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ
E: 2005/13101 K: 2006/680 T: 06.02.2006
Tapu Sicili • Yolsuz Tescil • İyiniyetli Üçüncü Kişi • Kötüniyet Savi • İtirazin Savunmanin Genişletilmesi Yasağina Tabi Olmayacaği
YARGITAY 1. HUKUK DAİRESİ
E: 2005/13101 K: 2006/680 T: 06.02.2006
Tapu Sicili • Yolsuz Tescil • İyiniyetli Üçüncü Kişi • Kötüniyet Savi • İtirazin Savunmanin Genişletilmesi Yasağina Tabi Olmayacaği
(TMK. m. 2, 988, 989, 1023 08.11.1991 Gün ve 1990/e E. 1991/3 Sayılı İBK)
Özet: Bir ayni hak tapu kütüğüne yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi söz konusu yolsuz tescile dayanarak yeni veya başka bir hak iktisap edemez.
Ancak, tapu kütüğündeki sicile iyiniyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımı – kütükteki sicil yolsuz olsa da – korunur.
Tapu kütüğündeki yolsuz tescilden sonra ikinci ve üçüncü el durumunda bulunan yeni maliklerin iyiniyeti yönünden yeterli araştırma yapılmaksızın verilen kararın bozulması gerekir.
Kötüniyet iddiasının def’i olmayıp itiraz olması sebebiyle, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın her zaman ileri sürülebilmesi mümkündür.
Taraflar arasında görülen davada;
Davacı vasisi, babasından davacının hukuki ehliyeti olmadığını, annesini ağır yaralaması nedeniyle cezaevine girdiği sırada, orda bulunan dava dışı M’nin eşinin boşanma davası ve tazminat davası açması üzerine, eşine mal vermemesi için, davacıya ait taşınmazları, ilerde iade edilmek üzere kendilerine devretmesi hususunda ikna edip kandırdığını, eşi MD’ye vekalet verilmesini sağlayarak, taşınmazların anlaşmalı ve kötü niyetli olan, dava dışı Hasan’a, onun tarafından Hanife’ye, anılan şahıs tarafından da davalıya temlik edildiğini, davalı ile Hasan’ın halı ticareti işi ile uğraştığı ve birbirini tanıdıklarını, dava dışı 2 parça taşınmazın daha devredildiğini, diğer bir taşınmazla ilgili olarak görülen 2002/626 esaslı dava sırasında davacının ehliyetsiz olduğunun belirlendiğini ileri sürerek,
2670 İSTANBUL BAROSU DERGİSİ • Cilt: 80 • Sayı: 6 • Yıl 2006
37 parsel 1 nolu bağımsız bölümünün tapusunun iptali ve tescili isteğinde bulunmuştur.
Davalı, iyi niyetli olduğunu savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakiminin raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü, düşünüldü.
KARAR
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; çekişme konusu 37 parseldeki 1 nolu bağımsız bölümün kayden davacı Raşit‘e ait olduğu, 22.10.1998 tarihinde vekil tayin ettiği Mürüvvet’in taşınmazı 27.10.1998 tarihinde dava dışı Hasan’a satış suretiyle Hasan’ın 18.12.1998 tarihinde Hanife’ye onun da 15.07.1999 tarihinde davalı Mustafa’ya temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı vasisi Özlem, babası olan Raşit’in gerek vekalet tarihinde gerekse çekişmeli taşınmazla ilgili temlikin yapıldığı tarihte ehliyetsiz olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Gerçekten de, kayıt maliki Raşit’in vekaletin düzenlendiği tarihte ehliyetsiz olduğu Adli Tıp Kurumu raporu ile saptanmıştır. Öyle ise, Hasan’a satış suretiyle yapılan temlikin hukuken geçersiz olduğu tartışmasızdır. Ancak, sonradan edinen Hanife ve Mustafa’nın koşullarının gerçekleşmesi halinde sicilin aleniyetinden istifade ile Türk Medeni Kanununun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanacağı kuşkusuzdur.
Bilindiği üzere; hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2. maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989. tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023. maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. Işte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak ta tapuya itimat edip taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke MK’nın 1023. maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni
Yargıtay Kararları 2671
hak kazanan 3. kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024. maddenin 1. fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma toplam düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet” iddiasının defi değil itiraz olduğu. iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı ilkeleri S.11.1991 tarih 1990/4 esas 1991/3 sayılı inançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince; taşınmazda 2. ve 3. el durumunda bulunan malikler yönünden iyiniyetle ilgili olarak mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yukarda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde hüküm kurmaya elverişli olduğu söylenemez.